Derin Devlet 4.0: Sedat Peker ve Youtube Videoları Üzerine… – Emre Güntekin

Derin Devlet 4.0: Sedat Peker ve Youtube Videoları Üzerine… – Emre Güntekin

90’lı yıllar derin devlet tartışmalarının zirve yıllarıydı. Faili meçhuller, katliamlar, işkenceler, gözaltında kayıplar… Derin devlet dediğimiz olgunun türlü pis işinin cerahat gibi ortalığa saçıldığını televizyon ekranlarından izlediğimiz dönemler… Katillerin cezaevi penceresinden işlediği suçları itiraf ettiği, otomobil bagajlarından suikast silahlarının saçıldığı, katillerin devlet görevlileriyle dirsek dirseğe seyahat ettiği, her şeyin aleni bir şekilde cereyan ettiği dönemler… 

Nereden nereye… 2000 yılında Nuriş kardeşler cezaevi penceresinden bu devletin kendisine Sabancı suikastinin faillerinden Mustafa Duyar’ı öldürttüğünü açıklıyordu. Devir değişti, şimdi “derin devlet” youtubeda!

Birçokları için derin devlet karanlıklar içinde işini gören, zamandan ve maddi gerçeklerden bağımsız bir olgu. Yasal devlet aygıtı da çoğu zaman bu düşünceyi besler. Örneğin, Ergenekon Operasyonları döneminde 90’lı yılların pis işleri ifşa olmuş Veli Küçük, İbrahim Şahin gibi figürleri tutuklandığında birçokları devletin gerçekten bir “temizeller operasyonu”na giriştiğini sanmış ve bu birkaç isim üzerinden cemaat ve AKP’nin devlet mekanizmasını kontrol altına alması konusunda yoğun bir ideolojik destek sağlamıştı. 

Derin devlet tartışmaları bir süre gündemden düşse de son yıllarda bu konunun yeniden sıkça gündemde yer aldığını görüyoruz. 15 Temmuz’un ardından Tansu Çiller, Mehmet Ağar, Sedat Peker gibi 90’ların kirli figürlerinin AKP iktidarının arkasında hizalanması bu tartışmaları alevlendirmişti. Geçtiğimiz yıl derin devletin geri dönüşüne dair tartışmalara bu sayfalardan Güneş Gümüş’ün yazdığı “Mekanın Sahibi” Geri mi Döndü?: Derin Devlet Tartışması yazısıyla bir katkı yapmıştık. Gümüş, yazısında burjuva demokrasinin sınırlarının görünüşte demokratik bir işleyişle maskelenmiş bir biçimden, faşist diktatörlüklere uzanan bir yelpazede değişim gösterebileceğini özetlerken; egemen sınıfların “demokrasi maskesini tamamen atmayı tercih” etmediği, ama bir yandan da “iç düşmana” karşı ellerinin kollarının hak-hukuk vb ile bağlanmasını istemediği zaman burjuva yasallığının dışına çıkan bir takım devlet organizasyonlarının gerekliliğini vurgulamıştı. 

AKP iktidarının, burjuva devletin olağan işleyişini sürdürme konusunda kapasitesini yitirdiği ölçüde Mehmet Ağar ve Sedat Peker gibi figürlerin ön plana çıkması aslında eşyanın doğası gereğidir. İktidarın, 19 yılın sonunda geride kirli bir çıkar ağı bıraktığını ve ahbap-çavuş bu ağları kemirirken, derin devlet artıklarının da bundan geri kalmadığını Peker’in son günlerde Youtube’da yaptığı açıklamalar gösteriyor.

Mehmet Ağar’ın oğlu olan AKP milletvekili Tolga Ağar’ın Elazığ’da Kazakistanlı Yeldana Kaharman’ın ölümündeki rolü ve yargısıyla, ordusuyla bu cinayetin üstünü örtme çabası; Ağar’ın Azeri işadamı Mübariz Mansimov’a ait Bodrum’daki marinaya çökmesi, yine Peker’in videolarında belirttiği uyuşturucu trafiğinde Ağar’ın rolü; Peker’in şu an AKP MYK’sında yer alan birinin ricasıyla Emine Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle Feyzi İşbaşaran’ın karakolda “kemiklerini kırdırdığı”nı açıklaması aslında derin devletin o kadar da derin bir mevzu olmadığını gösteriyor. 

Ortadaki pastanın paylaşımında yaşanan çatışma bazı gerçekleri teyit edecek malzemenin de ortalığa saçılmasına yol açıyor. Yeldana Kaharman’ın ölümünün kimlerin eliyle gerçekleştiği zaten bilinen bir gerçekti. Veya milyarlarca dolarlık bir uyuşturucu piyasasını kimlerin yönlendirdiğini devletin bilmediğini mi düşünüyoruz? Adalet mekanizmasının yerinde yeller estiği bir ortamda kirli suçlar ancak bu çıkar çatışmasının gümbürtüsü arasında ortalığa dökülebiliyor.

Her şey Peker’in istediği şekilde devam etseydi elbette yine burada meydanlarda muhaliflerin “kanlarında duş almaktan” bahsediyor olacak ve iktidar yargısı bunda suç addedilecek birşey bulamayacaktı. 2019 yılında Bahçeli’nin ricası üzerine Alaattin Çakıcı’nın serbest bırakılmasıyla birlikte mafya devletinde Peker’e yer kalmadığı “üniversite” bahanesiyle Türkiye’den kaçından belliydi. Çıkarlar çatışınca, yine Peker’den öğreniyoruz ki belki başka suçların da ortalığa saçılacak olmasının verdiği telaşla Peker’in, Fas Kralı’na İHA hediye edilerek iadesi istenebiliyor. Bu işler böyle, tetikçilerin devlet için belli kullanım süreleri var ve “yasal” devlet kimi zaman bunları bir köşeye atarak ellerini yıkar. Topal Osman’dan Peker’e bu hikaye değişmedi.

 

KATEGORİLER