Erdoğan’ın Ekonomi Paketinden Ne Çıktı? – Emre Güntekin

Erdoğan’ın Ekonomi Paketinden Ne Çıktı? – Emre Güntekin

Aylardır iktidarın reform vaatleriyle haşır neşiriz. İnsan hakları, yargı, ekonomi… Hemen hemen her alanda hiçbir zaman uygulanmayacak, sadece zevahiri kurtarmaya yetecek bolca vaat dinledik. Daha Mart ayı başında İnsan Hakları Eylem Planı açıklandı, kürsülerden insanların gece yarıları gözaltına alınmayacağı iktidarın en tepesi tarafından dile getirildi. Aradan bir hafta geçmeden, Taksim’deki 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’nde Erdoğan’a hakaret edildiği gerekçesiyle 10 kadın gözaltına alındı, üstelik ritmik bir şekilde zıplamak gibi akıllara zarar bir suçlamayla… 

Dün ise bir kez daha yeni bir “Ekonomi Reform Paketi” açıklandı. Damat döneminde tüm kamuoyu ülkeye 128 milyar dolara mal olan paketlere alışkındı. Bakan kan ter içinde, süslü kelimeler ve janjanlı slaytlarla açıklamasını yapar, o gün ne yaşıyorsak ertesi gün ekonomide daha kötüsünü yaşamak için beklemeye başlardık. Neticede pandeminin Türkiye’de bir yılı devrilirken, emekçi sınıflar gün geçtikçe kangrene dönüşen sorunlarla baş başa kalmayı sürdürüyor.

Erdoğan’ın Paketinden Neler Çıktı?

Öncelikle şunu belirtmek gerekir: Erdoğan’ın paketinden yeni bir şey çıktı mı? Bu soruya evet yanıtını vermek pek mümkün görünmüyor. İşin daha da absürt yanı Albayrak döneminde kurulan FİKK (Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi)’in Finansal İstikrar Komitesi (FİK) adıyla ve 2000’li yılların ortalarında kurulan Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nun yeniden kurulması… 

Ekonomi paketinde iktidar için politik olarak önem taşıyan başlık mevcut: İlki basit usülde vergilendirilen küçük esnafa getirilen vergi muafiyeti. Küçük işletmelerin pandemi yasakları nedeniyle yaşadığı zorluklar ve bu kesimlerden yükselen tepkiler iktidarı geçtiğimiz hafta yasakları gevşetmeye zorlamıştı. Üstelik vaka sayısının azalmak bir yana yeni bir pikin beklendiği bir dönemde. Vergi muafiyeti adımını da bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Peki bu adım gerçekten küçük işletmelerin yaşadığı sorunu çözer mi? İktidarın amacı da gerçekte sorunu çözmek değil, ötelemek. Nitekim elde avuçta para kalmadı; halihazırda zor durumda olan milyonlarca yoksul emekçiye ve esnafa maddi destek sağlayabilecek bir durum yok. Vergi muafiyeti hiç adım atmamış gibi görünmemek adına alınan bir tedbirden öte birşey değil.

Diğer noktaysa yerel yönetimlerde mali disiplin sağlanacağının ve borç stoğuna sınırlama getirileceğinin açıklanması… Öte yandan merkezi ve yerel yönetimlerin sosyal yardımlarının Bütünleşik Sosyal Yardım Bilgi Sistemi’ne entegre edilmesi… Son dönemde özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin mevcut projeler için dış borç arayışlarının iktidar engeline takılması düşünüldüğünde CHP’li belediyelerin adım atamayacak hale getirilmesi konusunda iktidarın ekonomi paketinde de boş geçmediği görülecektir. Belediyelerin sosyal yardım meselesiyse en başından beri iktidarla muhalefet arasındaki gerilim alanlarından birisiydi. Nitekim Erdoğan belediyelerin yoksul milyonlara ulaşmada sosyal yardımların işlevselliğini en iyi bilenlerden.

Pakette dikkat edilmesi gereken noktalardan birisi de enflasyonla mücadele kısmı. Özellikle gıda fiyatlarındaki enflasyon iktidara yönelik tepkilerin yoğunlaştığı konulardan birisi. Ayçiçek yağından, et ve süt ürünlerine hemen her temel tüketim ürününe fahiş zamlar gelirken; iktidar bugüne kadar bu meseleyi polisiye tedbirlerle çözmeye çalışmıştı. İktidar yanlısı basında da artışların sorumluluğu marketlere yıkılıvermişti. Ekonomi paketinde gıda fiyatlarındaki artışın arkasında yatan sebeplerin hiçbirine uğranmadığı rahatlıkla görülebilir. Gıda Komitesi kurulması, Dijital Tarım Pazarı kurulması, sözleşmeli tarım mekanizmalarının oluşturulması, Hal Yasası çıkarılması mevcut neoliberal tarım politikaları sürdürüldüğü; çiftçilerin ithalat sopasıyla dövüldüğü müddetçe boşa vakit kaybı olacaktır. Bu iki uygulamayı kökten değiştirmekse bu iktidarın boyunu aşan adımlar olacaktır. Dolayısıyla iktidar bir süre daha havanda su döverek mevcut sorunları hayatın olağan akışına terk edecektir. 

İktidar bu pakette de patronlara yönelik destek konusunda boş geçmiyor. Sorunlu kredisi bulunan firmaların hayatta kalabilmelerini sağlamak için icat edilen fonlar kim tarafından finanse edilecek? Elbette bu sorunun cevabı pakette yok; ama işsizlik sigortası, BES gibi emekçilerin cebinden oluşturulan fonlar ne güne duruyor değil mi? 18 yaş altındaki kişilerin de BES’e dahil edilmesinin önünün açılmasının altında başka bir bit yeniği aramaya gerek görünmemektedir. Yine istihdam başlığı altında alınan önlemler de patronların işgücü maliyeti yükünü hafifletmeye yönelik. 

Paketin geri kalanına bakıldığında aslında Albayrak döneminden farklı adımlar atıldığını görmek zor. Peki pandemi başladığından bu yana işsizliğe ve yoksulluğa itilen milyonlarca insan için sorunların bir nebze de olsa çözümünde işe yarayacak doğrudan bir destek var mı? Elbette yok, bugüne kadar olmadığı gibi. Türkiye, dünyada pandeminin başladığı günden bu yana nakit harcama ve gelir desteğinin GSYH içindeki payının en az olduğu iki ülkeden biri oldu. Bu oran sadece % 1,1’de kaldı. DİSK-AR’ın verilerine göre açıklanan destek paketlerinin % 89’unu şirketlere sağlanan destekler oluşturdu. Yani hükümet patronlara sırt vererek, yoksulluk ve eşitsizlikle mücadeleyi onlara terk etmiş durumda. Açlığı, sefaleti abartı bulanlardan başka türlüsünü beklemek mümkün değil. Haliyle, sömürü düzeninin bir gereği olarak patronlara verilen destekler yoksul emekçilere daha fazla yoksulluk ve eşitsizlik olarak geri dönüyor. Son bir yıl içerisinde büyük şirketlerin karlılıklarını ne kadar artırdıklarına ve alt sınıfların aynı dönemde ne kadar yoksullaştıklarına bakarak bu denklemi rahatça kurabilmek mümkün. 

Bu duruma dur demenin bir yolu var. Elbette Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi her muhtarın yanına özel kalem müdürü atayarak işsizliği bitirmek gibi saçma formüllerle değil. Çözüm çok basit: Sömürüye, işsizliğe, yoksulluğa karşı topyekün bir sınıf savaşımıyla. Ekonomiyi emekçiler lehine düzeltecek tek paket budur! 

KATEGORİLER