Savrulmanın Sınırı Yok – V. U. Arslan

Savrulmanın Sınırı Yok – V. U. Arslan

Beklediğimiz bir şeydi.

Metin Çulhaoğlu sonunda Biden’ı “deşifre edenlere” dahi kızmaya başlamış. Anlaşılan Çulhaoğlu ve yönetiminde olduğu TİP, geçen yıl yerel seçimlerde ulaşmış oldukları noktayı pekiştirmeye çalışıyor. Hatırlanacak olursa TİP yerel seçimlerde Ekrem İmamoğlu için kampanya yapmış ve seçim galibiyeti sonrası kutlamalara katılmıştı. Çulhaoğlu son yazısına İmamoğlu’nu deşifre edenler Biden’ı da deşifre ettiler, “beklenen oldu” diye giriş yapıyor.

Çulhaoğlu belli ki yerleştirmeye çalıştıkları yeni siyasi tarzlarını takviye etmek istiyor. Bunu yaparken de savrulma hızlanıyor. 

TKP(SİP)’nin hiçbir halta yaramayan, basbayağı sistem içi olan bürokratik sekterliğinden kopmak bariz bir gereklilikti… Tamam kitlelerle bağ kuralım, tamam “içeriden” siyaset yapalım, tamam diğer sol bileşenlerle ortak işler çıkaralım… Ama Joe Biden sol bir siyasetçi bile değil ki! Mavi bayraklarıyla Biden zaferini kutlayanlarla da mı karışmak gerekiyor! Ayarları bozulan ABD emperyalizminin ağababalarının “normalleşme” ve müesses nizamı sağlama konusunda üzerinde uzlaştıkları bir isim bu Biden. Bir daha düşünün derim. Neyse Çulhaoğlu’nun hayıflandığı deşifre faslını uzatmayalım, ama gerçek ortada.

Peki Biden ya da İmamoğlu için heyecanlanan kitleler! Bu kitleler arasında İmamoğlu ya da Biden’ın temsil ettiğinin çok ötesini isteyenler yok mudur diye soruyor Çulhaoğlu. Vardır var olmasına ama şimdi onlar emperyalist Demokrat Parti ve Biden bayrağı altında toplanmış durumdalar. Daha bir paragraf önce Çulhaoğlu çatışan tarafları bir güzel sıralamış oysa: Sağ popülizm ve liberal demokrasi. Yani içeriği ve tarafları bir kenara bırakıp metafizik bir soyutlama olarak kitleleri öne çıkaramazsınız. Marksistler doğrultu, liderlik, sınıflar arası denge ve tarihsel deneyimden bağımsız olarak kitle güzellemesi yapmaz. Kitlelere ulaşmak meselenin sadece bir yönü. Diyelim ki ulaştık, peki liderlik mi ediyoruz yoksa burjuvazi mi bize liderlik ediyor, sürüklenip yedekleniyor muyuz?

Bağımsız sınıf siyasetinden koparak yüksek siyasetin seçim manevralarında burjuva partilerle iş tutanlar kendi kendilerinin varlık sebebini ortadan kaldırır. Kendisini İmamoğlu heyecanına kaptırıp seçim kutlamasına katılanların kendi tabanlarına verdikleri mesaj açıktır. Neden fazla efor sarf etsinler ki! Ne de olsa diktatörün gitmesi için bir dahaki seçimi beklemek yeterlidir. Kitleler şöyle düşünecektir: “Tamam ulvi amaçları var, ama bugünün en yakıcı sorununu İmamoğlu çözüyorsa TİP’e ve diğerlerine ne gerek olsun ki, yaşasın İmamoğlu!” Kendilerini bu yanılsamaya ortak edenler kendilerini Koç ile yan yana gelmiş bulacaklardır.

Çulhaoğlu’nun savruluşu İmamoğlu’ndan Biden’a ciddi ölçüde artmış görünüyor. Biden’ın kimi ve neyi temsil ettiğini aktaranları “deşifre” ifadesiyle küçültmeye çalışıyor. Oysa kendimize devrimci diyorsak görevimiz kitlelerdeki yanılsamalara karşı mücadele etmektir, bu yanılsamaları beslemek değil. Tersine bizler emekçilere ve gençlere gerçekleri söylemek zorundayız. “Biden sistemin adamıdır, emekçi düşmanıdır; Biden ile solun ve sokağın tansiyonu düşsün, sistem istikrar kazansın istenmektedir” denmiyorsa burada devrimcilik değil oportünistlik söz konusudur.

Çulhaoğlu kendi geçmişini ve bugününü haklı göstermek için “eskiden SSCB vardı, insanları uzaktan kendi gemimize çağırabiliyorduk, ama bugün kendi gemimiz yok, o yüzden kitleleri içeriden kazanmalıyız” anlatımı yaparak işin doğrusu sadede gelmeden lafı uzatmış. Ama bu açıklama da yanlış. Diyelim gerçekten yeryüzünden bir yerlerde bir Sovyet iktidarı var. O zaman da diğer ülkelerdeki devrimciler olarak, işçiler ve gençleri içeriden kazanmaya çalışacaktık. Uzaktan çağrı yapma hikayesi devrimle alakası olmayan bürokratik Stalinist KP’lerin tarzıydı. O yüzden bunu geçelim.

Ama eğer tarihten esaslı örnek vereceksek Çulhaoğlu’nun tutumunu Çarlık otokrasisine karşı liberal demokrat Kadetlerle işbirliği yapan Menşeviklere benzetebiliriz. Bolşevik yazının faaliyetlerinin çoğu Kadetlerin ve bu arada onlarla işbirliği peşindeki Menşeviklerin “deşifre” edilmesiyle geçiyordu.  

Sekterlik bizden uzak olsun, ama bunun alternatifi sınıf uzlaşmacı ılımlılık olamaz. Kitleleri kazanmanın kestirme yolu yok ama bir sürü yılgının karamsar gevezeliklerinin tersine enerjik bir şekilde işçi havzalarında omuz omuza mücadele edersek mesafe kaydedeceğimiz kesin. Tecrübe de bunu söylüyor zaten. Üstelik İmamoğlu heyecanını hiç de paylaşmayan farklı bir emekçi damarını da kendimize katabiliriz. (“Kitle”yi  ve “içeridenliği” sınıfsal bileşimiyle düşünmek zorundayız.)  

Yok eğer bütün gücümüz ve motivasyonumuzla emekçi bölgelerinde devrimci inşa için kolları sıvamak yerine yüksek siyasetin dolambaçlı yollarına sapacaksak oralarda kaybolur gideriz.  

ABD Normalleşebilecek mi? – V. U. Arslan

 

KATEGORİLER