Belarus’ta Neler Oluyor? – Barış Deniz Kuş
Belarus’ta 9 Ağustos’ta gerçekleştirilen seçimlerin ardından başlayan eylemler hafta boyunca dünya gündemindeydi. Türkiye’de de özellikle sosyal medyada bu eylemler birçok tartışmaya yol açtı. Sosyal medyada ve çeşitli haber sitelerinde dönen tartışmaların asıl şaşırtıcı olmayan tarafı kendini sosyalist olarak tanımlayan insanların emperyalizm konusundaki kafa karışıklığı. Lukaşenko, SSCB’nin dağılmasından itibaren Belarus cumhurbaşkanı ve Putin destekli bir diktatör. Yıllardır Belarus muhalefetinin tarihsel olarak ana özneleri de ülkeyi bir emperyalist kutuptan diğerine çekmeye çalışan, ABD-AB yanlısı özneler. Fakat hafta boyunca kitlesel olarak gerçekleşen eylemleri incelediğimizde, bu kadar kaba bir ikilemin gerçekliği yansıtmadığı gözüküyor. İlk bakışta görece basit gözüken bu ikilemde taraf tutan insanlar ABD emperyalizmi yerine, açıktan veya dolaylı Rusya emperyalizmini tercih ediyor; fakat diyalektiğe aykırı bu kaba ikilemler üzerinden siyasi analiz yapmak kafa karışıklığını arttırmak dışında bir işe yaramıyor. Çünkü eylemlere olan kitlesel katılım, halkın öfkesini ve bunalmışlığını da gösteriyor. Belarus’ta hiçbir muhalefet öznesinin bu eylemleri gerçekleştirecek çapta olmadığını ve eylemcilere yönelik yoğun polis şiddetini hesaba katarsak biriken öfkenin boyutlarını daha iyi anlarız.
94’ten Bugüne: Aleksandr Lukaşenko, Belarus ve Kitlesel Eylemler
Belarus, Lukaşenko göreve geldiğinden beri sürekli parlementer krizler yaşamış ve büyük eylemler görmüş bir ülke. Öncelikle şunu belirtmekte fayda var, Belarus’ta başkanlık seçimi iki turdan oluşuyor ve belki de dünyada siyasi partilerin parlamentoda etkisinin en az olduğu ülke. Örneğin, son parlamento seçimi olan 2019’da toplam 110 koltuktan 89’u bağımsız adaylar tarafından kazanıldı, ayrıca kendisi de yıllardır bağımsız aday olan Lukaşenko göreve ilk geldiği 94 seçimleri dışında girdiği tüm seçimleri ilk turda % 75’in üzerinde oyla kazanmış bir isim. İlk görev döneminde ülkeyi nasıl yöneteceğinin de sinyallerini vermişti. Lukaşenko göreve geldiğinden beri Belarus birçok konuda referanduma gitti; fakat bunların belki de en önemlisi 94’de göreve gelen Lukaşenko’nun 95’te gerçekleştirdiği referandumdu. Çünkü bu referandum Belarus’un geleceğinin sinyallerini veriyordu. Bu referandumda oylanan dört maddeden biri de başkanın parlamentoyu dağıtma yetkisiydi, ayrıca manidar bir detay olarak da referandum ile parlamento seçimleri aynı gün olacaktı. Başkanım parlamentonun onayı olmadan referanduma gitmesini protesto etmek için açlık grevine giden 19 BPF (Belarus Halk Cephesi – Merkez Sağ ) vekili mecliste işkenceyle gözaltına alındı. 96’da gerçekleştirilen bir diğer referandumda yine parlamenter krizler yaşandı, ülke genelinde çok büyük eylemler gerçekleşti. 2004’te tekrar aday olabilmek için Lukaşenko yine referanduma gitti. Anlaşılacağı üzere, son seçimler dahil olmak üzere ülkede gerçekleştirilen tüm seçimlerde hile ve usulsüzlük iddiaları, şeffaflık sorunları vardı.
Lukaşenko, SSCB’nin dağılmasından sonra gördüğümüz birçok örneğin aksine, sosyal devleti görece korumaya çalışmış bir isim. Fakat belirtmekte fayda var ki, Belarus’un yaşadığı birçok ekonomik krizle beraber Lukaşenko, 2008’de IMF ve Avrupa Birliği’nden de yardım istedi. Geçtiğimiz yıllarda da IMF ve Dünya Bankası ile tekrar ilişki kurdu. Fakat taleplerin tamamını kabul etmediği için istediğinin çok daha azı bir kredi alabildi. Putin’in ipleri iyice eline almak istemesi ve Belarus’a Rusya ile açıktan birleşme çağrısı yapmasından sonra ilişkiler bozuldu ve Lukaşenko kutuplar arasındaki ilişkisini tekrar dengelemek için Avrupa’dan yardım istedi. Rusya’yı şu sözlerle uyarmıştı: “Rusya eğer egemenliğimizi ihlal etmeye kalkarsa, bazılarının da dediği gibi uluslararası kamuoyunun buna nasıl cevap vereceğini biliyorsunuz; Savaşın içine çekiliriz. Batı ve NATO da buna hoşgörülü bakmayacaktır. Çünkü bunu kendileri için bir tehdit olarak göreceklerdir ki bu anlamda haklılar da.”.
Fakat Avrupa’nın Lukaşenko’yla ilgili problemleri sadece demokrasi vs ile sınırlı değil, neo-liberalizme adapte olmamış Belarus’ta kazanacakları milyarlarca dolar iştahlarını kabartıyor ve Lukaşenko sınırı orada çekiyor. Bu sebeple, Putin ile tekrar yakınlaştılar. Birçok haber sitesinde veya sosyal medyada eylemleri AB’nin finanse ve dahası organize ettiği iddialarının sebebi de bu.
Seçimlerin Ardından Gerçekleşen Eylemler ve Sonuç
9 Ağustos’ta gerçekleşen seçimlerin öncesinde başkanlığa aday olan Siarhei Tsikhanouski, adaylığını açıkladıktan 2 gün sonra tutuklanmış ve sonrasında eşi Sviatlana Tsikhanouskaya onun yerine adaylığını koymuştu. Siarhei Tsikhanouski, gece kulübü sahibi siyasetle ilgisi olmayan bir insanken, 2019’da karşılaştığı bir bürokratik engel sonrası Youtube kanalı açarak bunları anlatmaya başladı ve sonrasında Belarus’un her yerinde Gerçek Haberler yazan arabasıyla beraber dolaşarak bu tarz sorunlarla karşılaşan insanların hikayelerini anlatmaya başladı. Kanalı Lukaşenko karşıtı bir şekilde siyasileştikçe kısa süre içinde Belarus’ta hızla popülarite kazandı. Medyanın tamamen Lukaşenko’nun kontrolünde olduğunu düşünürsek bu kanalın popülerleşmesinden sonra Siarhei Tsikhanouski sıkı takibe alındı, tehditlere maruz kaldı. Seçimleri ilk turda %80 ile Lukaşenko’nun kazanmasıyla beraber Sviatlana seçimlerin hileli olduğunu ve tekrarlanmasını talep etti. Böylelikle eylemler de başlamış oldu.
Hala süren eylemler, başlangıcından bu yana ağır polis şiddetine rağmen kitleselliğini koruyor. On bine yakın insan işkenceyle gözaltına alındı, televizyon kanallarında gözaltındaki eylemcilerin pişmanlık videoları seri bir şekilde yayınlandı, tüm medya ve Lukaşenko eylemlere yönelik sürekli karalama kampanyası yaptı; fakat hiçbir faydası olmadı. 16 Ağustos’ta gerçekleşen eyleme her şeye rağmen on binlerce insan katıldı. Geçtiğimiz hafta, bazı işyerlerinde grevler başladı ve Belarus devlet televizyonu çalışanları artık bu yalan haberlere dayanamadıklarını söyleyerek greve gittiler.
Peki söylendildiği gibi eylemler AB tarafından mı organize ediliyor? Öncelikle şunu söylemek gerek, Lukaşenko, emperyalist güçler arasındaki denge siyasetini korumak için seçimlerden önce Rusya merkezli özel askeri Wagner şirketinin 33 çalışanını (paralı askerler) seçimleri karıştıracakları gerekçesiyle tutukladı. Fakat karşılaştığı kitlesel eylemlerin ardından tekrar Putin’e bel bağladı.
Türkiye solunun yıllardır süren ABD-AB bloğunun her şeye muktedir olduğu düşüncesi bu tartışmaların da ana odak noktasını oluşturuyor. Yazının öncesinde bahsettiğim gibi Belarus’ta siyasi öznelerin hepsi zayıf durumda. 94’ten beri iktidarda olan Lukaşenko, devletin her alanını kontrol altında tutuyor. Dolayısıyla ABD-AB istese de eylemleri bizzat organize edecek bir güce ülke içerisinde sahip değil. Fakat tabii, eylemlerin talepleri ve gidişatı onların da işine geliyor. Dolasıyla destekliyorlar; fakat organize ettikleri iddiası komplo teorilerine yatkın bir kafa yapısının ürünü. Tartışmanın açıktan veya dolaylı olarak Rusya emperyalizmini destekleyen kanadı, yüzlerce eylem fotoğraflarından ABD bayrağının olduğu bazı fotoğrafları bu iddiaya destek olarak sunuyor. Fakat Lukaşenko rejimini on binlerce insan günlerdir protesto etse de bu insanların %90’ı bağımsız Belarus halkı. Ayrıca bahsettiğim siyasi öznelerin zayıflığından, eyleme katılanların bağımsız oluşu, eylemcilerin net bir siyasi programa sahip olmayışı gibi sebeplerle eylemlerin organize olmasından ziyade bir öfke patlamasının ürünü olduğu, halkın artık yeter dediği ortada.
Lukaşenko, koltuğu bırakmamak için her şeyi yapacak Putin destekli bir diktatör. Fakat isyan eden halkın önündeki muhalefetin özneleri de ABD-AB yanlısı. Başta bahsettiğim gibi bu kaba ikilemler üzerinden tavır geliştirmek devrimci bir duruş değil. Devrimciler, hiçbir zaman emperyalist güçler arasında tercihte bulunmaz, maşa olmaz. Fakat yapılan tartışmalar maalesef böyle değil. Tartışmanın önemli bir kutbu, açıktan veya dolaylı olarak Rusya emperyalizmine bu konuda destek çıkıyor, tıpkı S-400 tartışmalarında bazı unsurlarım yaptığı gibi. Stalinizmden kaynaklanan bu çarpık emperyalizm ve Marksizm anlayışı Türkiye Solu’nun yıllardır süren gerilemenin bir ürünü. Devrimcilerin görevi, emperyalist güçleri tüm dünyadan silecek özneleri yaratmaktır.
Dolayısıyla, Belarus emekçilerinin, devrimcilerinin inşa edeceği mücadeleye bel bağlamak bizim için aslolandır. Bunun dışındaki tüm tavırlar insanların bilincini zehirlemek dışında bir işe yaramıyor.
Eylemler Neye Evrilecek?
SSCB’nin dağılmasından sonra kurulan tüm ülkelerde olduğu gibi Belarus’ta da devrimci özneler çok zayıf. Zaten eylemlerin karakteri de yoğun polis şiddetine rağmen değişmedi. Hareket siyasi olarak zayıf ve hala yönsüz. Bir programa veya ortak taleplere sahip değil. Dolasıyla eylemler, devletin her alanında ipleri elinde tutan ve Putin’in desteğini de arkasına alan Lukaşenko’yu deviremeyecek gibi gözüküyor. Lukaşenko, bugün yaptığı açıklamayla anayasa değişirse seçimleri de yenileyebileceğini söyleyerek geri adım atmış olsa da değişecek anayasanın içeriğine dair hiçbir şey söylemedi. Dolasıyla kendisini daha da koruyacak bir seçim yasası ve anayasa isteyeceğini tahmin etmek güç değil.