Süper Salı’da Kazanan Biden: Sanders Rüzgarı Diniyor mu? – Emre Güntekin
ABD’de merakla beklenen “Süper Salı” Obama döneminin başkan yardımcısı olan Joe Biden’ın zaferiyle sonuçlandı. İlk üç önseçimde Sanders karşısında pek varlık gösteremeyen Biden’ın zaferi ABDli ve Demokrat Partili egemenleri rahatlatmış görünüyor. Süper Salı sonrası Biden 566, Sanders 501 ve Elizabeth Warren’ın 61 delegesi bulunuyor. Başkan adayı olabilmek için 1.991 delegeye ulaşabilmek gerekiyor.
Biden’ın yükselişindeki temel faktörlerden birisi olarak Demokrat Parti içerisindeki “establishment” denilen parti egemenlerinin özellikle 29 Şubat’taki ezici Güney Karolina zaferinin ardından yavaş yavaş onun etrafında bir araya gelmesi gösterilebilir. Özellikle kararsız seçmen içerisinde yarışı önde götüren adaya yönelme eğilimini kullanmak isteyen parti egemenleri, multi-milyarderler ve burjuva medya Biden’ın yakaladığı momentuma büyük bir destek sağladılar. Süper Salı öncesinde Demokrat Parti’nin elitleri tarafından desteklenen “Big Tent Project” adlı bir oluşum Sanders karşıtı reklamlara 1 milyon dolarlık bir bütçe harcamıştı. (https://www.washingtonexaminer.com/news/corrupt-political-system-sanders-rips-dark-money-group-spending-millions-against-his-candidacy)
Süper Salı öncesinde yarışa iddialı başlayan Pete Buttigieg ve Amy Klobuchar yarıştan Biden lehine çekildiklerini açıklamışlardı. Özellikle Buttigieg’in Sanders’ın adaylığına karşı çıkanların başını çeken Obama ile görüşmesinin ardından adaylıktan çekilmesi dikkat çekici. (https://nypost.com/2020/03/03/buttigieg-endorsed-biden-after-reportedly-speaking-with-obama/)
Yine ilk üç eyalet önseçiminde sahaya çıkmayan, ancak Süper Salı kampanyası için yaklaşık 400 milyon dolarlık reklam bütçesi ayıran; fakat Amerikan Samosı dışında herhangi bir eyalette seçimi kazanamayan milyarder işadamı Michael Bloomberg’de Biden’a desteğini açıklayarak yarıştan çekildi.
Çıkış anketleri Biden’ın toplumun özellikle ılımlı, muhafazakâr, 45 yaş üstü ve Afro-Amerikalı kesimlerinden yoğun destek aldığını gösteriyor. Özellikle Alabama’da Afro-Amerikalıların % 70’inin Biden’ı desteklediği belirtiliyor. Sanders’ın ise tabanı daha çok liberal-sol kesimlerden, Latinlerden ve 30 yaş altı gençlerden oluşuyor. ABD’nin en büyük eyaleti olan ve Sanders’ın kazandığı Kaliforniya’da toplam seçmenin yüzde 30’unu oluşturan Latinlerin Sanders’ı desteklediği belirtiliyor. Özellikle Latinlerin ve siyahların yoğun olarak desteklediği Demokrat Parti’de bu kesimlerin desteğini alabilmek başkan adayı olabilmek için şart. Demokratlara yakın medya organlarında Sanders’ın aday olması durumunda Demokrat Parti’nin bir bölünme ve kopuş yaşanabileceği, radikal fikirlerinden ötürü toplumu ürkütüp Trump’ın yeniden seçilmesine yol açabileceği propagandası partinin sadık oy kitlesi üzerinde etki yaratmış görünüyor. Özellikle diğer “establishment” adaylarının Biden’ın arkasına sıralanmasıyla birlikte bu desteğin artması muhtemel. Diğer tarafta ise reformist söylemlerle çıkış yaparak aday olan Warren’ın yarışı sürdürmesi Sanders’ın dezavantajlarından birisi olarak görülüyor. Partinin elitleri de Warren’ın Sanders’ın oylarını bölmesinden son derece memnun.
Sanders’ın momentumu yitirmesine neden olan sebeplerden birisi olarak gençlerden oransal olarak yoğun destek almasına rağmen, seçimlere katılımı artıracak bir heyecan yaratamaması gösteriliyor. Nitekim 2016’daki seçimlere göre ilk dört önseçimin üçünde katılım oranlarının düştüğü gözlemleniyor. Yine Süper Salı’da da neredeyse hiçbir eyalette gençler arasında seçimlere katılım oranında ciddi bir artış yaşanmadığı göze çarpıyor. Örneğin dört yıl önceye göre Virginia eyaletinde seçmen sayısının 800.000’den 1.3 milyon’a yükselmesine rağmen, gençlerin katılım oranında düşüş yaşanması çarpıcı. Alabama’da dört yıl önceki % 14 oranına göre bu yıl seçmenlerin sadece % 10’u 17-29 yaş aralığında. Sanders bu kitlenin % 46’sından oy alırken, dört yıl önce oy oranı aynı yaş grubunda % 40’tı.
Sanders’da bunu kabul ediyor: “Bu durumun genel seçimlerde değişeceğini düşünüyorum. Fakat dürüst olmak gerekirse, gençleri sürece dâhil etme konusunda umduğumuzu bulamadık. Bu kolay değil.” (https://www.usatoday.com/story/news/politics/elections/2020/03/04/super-tuesday-bernie-sanders-youth-votes-fell-short-compared-2016/4947795002/ )
ABD’deki başkanlık seçimleri önceki seçimlere nazaran devrimci politik taktik ve stratejinin nasıl inşa edilmesi gerektiğine dair önemli ipuçları içeriyor. Demokrat Parti özelinde düzenle sıkı sıkıya bağlı olan burjuva politikacılar ve kapitalistler açısından Sanders bugüne değin durdurulması gereken bir figür olarak görüldü. Ancak bu Sanders’ın kişisel radikalizminden öte onun belirli ekonomik ve sosyal talepler etrafında harekete geçirme potansiyeline sahip olduğu sınıfsal zemine yönelik bir korkudan kaynaklanıyordu. Sanders’ın seçilmesi emekçi sınıflar, gençler ve ezilen kimlikler açısından eşitsizlik ve sömürüyle dolu bir yaşam için mücadele motivasyonu yaratabilirdi.
ABD’nin iki partili burjuva siyasetinde bugüne kadar ister Demokrat ister Cumhuriyetçi hangi partiden olursa olsun başkanlık koltuğuna oturanlar sistemin emekçi sınıflara yönelik saldırgan politikalarından, emperyalist saldırganlığından ödün vermediler. Sanders ve Demokratik Sosyalistler de bugüne kadar reformist talepleri yükseltmekten öte sistemin sınırlarını zorlayacak bir adım atmadılar. Zira emekçi sınıfların katılımı önünde güçlü engeller barındıran ABD siyasal düzeni içerisinde herkes için sağlık, zenginlerden daha fazla vergi alınması, üniversite öğrencilerinin kredi borçlarının silinmesi, minimum 15 $’lık saatlik ücret gibi talepleri alt sınıfların radikal ve kitlesel bir basıncı olmadan gerçekleştirebilmek ancak tatlı bir rüya olarak kalacaktır.
Hakeza gençliğin katılımındaki düşüş sorgulanacaksa buradan başlamak gerekir. Zira herkes 2016 seçimlerinde adaylık yarışını kaybeden Sanders’ın Hillary Clinton’a, genel olarak partinin bu dört yıllık süreçte Trump’ın kimi saldırgan politikalarına verdiği desteği hatırlıyor. Gençliği ve emekçi sınıfları daha fazla harekete geçirebilmek için bugüne kadar izlenen bu ortayolcu çizgiyi terk ederek, eşitsizliği her gün derinleştiren kapitalizmi kökünden sorgulayan radikal bir çıkışın gerekliliği tartışılmaz. Bu Sanders’ın ve Demokratik Sosyalistlerin altından kalkamayacağı kadar ağır bir yük.
“Establisment” şimdilik Biden gibi vasat bir figürü ayağa kaldırmayı başarabildiler ve eğer adaylığı kazanacak olursa Trump karşısında şansının çok az olduğunun da farkındalar. Fakat onlar için Biden ya da Trump’ın seçilmesi arasında çok fark olmayacaktır. Sanders’ın yeniden ayağa kalkabilmesi ise yukarıda değindiğimiz üzere alt sınıfları ve gençliği harekete geçirebilecek bir rüzgâr yaratabilmesine bağlı.