Kriz, Mücadele ve İsyanın Yılı- Emre Güntekin

Kriz, Mücadele ve İsyanın Yılı- Emre Güntekin

2019 yılına damgasını tüm dünyada etkisini artıran kapitalist kriz, neoliberal saldırılar, bölgesel savaşlar ve emperyalist rekabet; emekçilerin ve gençliğin hemen her kıtada yükselttiği isyan dalgası vurdu. Türkiye’de AKP iktidarı yerel seçimlerde neredeyse bütün önemli büyükşehirleri kaybederken, aldığı yarayı dış politikada Suriye ve Libya örneğinde olduğu üzere askeri maceralara atılarak, iç politikada ise buna eşlik eden milliyetçi hamasetin dozajını artırarak çare aradı.

Ekonomik Kriz ve 2019

2019 yılının hikayesinde kuşkusuz Türkiye’nin içine düştüğü ekonomik kriz, yoksullaşma, artan işsizlik, geçim sıkıntısından kaynaklanan intiharlar önemli bir yer tutacaktır. 2018 Ağustos’undaki gibi bir ani döviz yükselişi gerçekleşmemiş olsa da, kriz etkisini her anlamda hissettiriyor. Konkordato ilan eden, batan şirketler, işten çıkarmalar 2019 yılında sıkça yaşandı. 2018 yılının Eylül ayında % 11,4 olan işsizlik oranı, 2019 yılı Eylül’üne gelindiğinde % 13,8 oranına yükseldi. Enflasyon oranı 3 Aralık’ta % 10,56 olarak açıklanırken; Erdoğan’ın yıllardır sıkça eleştirdiği Merkez Bankası, TÜİK gibi kurumlara yaptığı müdahaleler sonrasında bu rakamlar inandırıcılığını yitirmiş durumda. Nisan ayında TÜİK’in başına Berat Albayrak’ın yakın çalışma arkadaşı Enver Taştı getirilmişti. Temmuz ayında Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya, anayasaya aykırı olmasına rağmen görevden alınmış ve sonrasında peş peşe Erdoğan’ın istediği şekilde faiz indirimine gidilmişti. Ekonomiyi ayakta tutabilmek için batışa doğru yol alan patronlara ise kıyak teşvikler, vergi indirimleri yapılmıştı. Hatta iktidar senenin son günlerinde batmakta olan Simit Sarayı’nın % 51 hissesini 500 milyon dolara Ziraat Bankası aracılığıyla satın almıştı.

Krizin bu kadar ağırlaştığı dönemde halkın payına ise ağır vergiler, tüketim maddelerine yönelik yüksek zamlar, düşük ücret zamları, tanzim satış kuyrukları kalmıştı. Nisan ayında soğanın kilogram fiyatı 8 TL’ye, domatesin 12 TL’ye, sivri biberin kilogramı 25 TL’ye kadar fırlarken; emekçi-yoksul halk bir nebze olsun ucuz gıdaya erişebilmek umuduyla tanzim satış kuyruklarında uzun sıralarda beklemek zorunda kalmıştı. Artan yoksulluk ve işsizlik toplumdaki yansımasını intiharlar şeklinde de dışa vurmuştu. Yılın sonuna doğru toplu, ailece gerçekleşen intiharlar sıkça medyaya yansımıştı.

Belki de 2019 yılında ekonominin durumu ile ilgili en isabetli yorum yoksul bir vatandaşın ağzından dökülmüştü: 

31 Mart Yerel Seçimleri

Senenin en önemli politik olaylarından birisi elbette 31 Mart yerel seçimleri oldu. CHP ve İYİ Parti İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlerde ortak adaylar etrafında seçime girerken, AKP ve MHP’nin Cumhur İttifakı seçimlerde muhalefet karşısında büyük bir hezimet yaşadı. İstanbul’da Ekrem İmamoğlu, Ankara’da Mansur Yavaş 25 yıllık siyasal İslamcı yönetimlere son verirken; iktidar bu iki ilin dışında Adana, Mersin, Antalya, Bolu, İzmit gibi önemli sanayi merkezlerinde de belediyeleri kaybetti. İktidarın bugüne kadar İslamcı vakıflara, yandaş müteahhitlere, parti teşkilatlarına, ahbap-çavuşa kaynak aktarmak için sonuna kadar kullandığı İstanbul ve Ankara gibi belediyelerin kaybedilmesi hazmedilemezken; İstanbul seçimleri iktidarın ayak oyunları ile iptal edildi. İstanbul seçimleri 24 Haziran’da yeniden tekrarlanırken, Mart seçimlerinde 13.000 olan fark 800.000’e yükselmişti.

Seçimler Türkiye siyasetinde bazı eğilimlerin belirginleşmesi açısından faydalı oldu. İlk olarak büyükşehirlerde yoksul emekçi kitlelerin iktidara sırtını döndüğü, taşrada ise toplumsal kutuplaşmanın sayesinde iktidarın mevzilerini koruyabildiği fakat genel bir erime eğilimine girdiği görülmüş oldu. İktidarın sanıldığı gibi girdiği her seçimi kazanacağı düşüncesi seçimlerle birlikte yerle bir olurken, toplumsal muhalefete de umut yaratmıştı.

Öte yandan Ekrem İmamoğlu seçim sürecinde hem sağ-muhafazakar kitlelerle kurduğu yakın ilişki hem de TÜSİAD sermayesinden aldığı destekle yıldızını parlatmıştı. İmamoğlu, bu süreçte artırdığı prestijle AKP sonrası burjuva normalleşme sürecinde olası adaylarından biri olduğunu göstermişti. Seçimlerde iktidarın aldığı yenilgi burjuva siyaset içerisindeki diğer alternatif arayışlarına da hız verdi. AKP’den kopan Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan gibi figürlerin siyasal projelerini somutlaştırması için uygun ortamı yaratmış oldu.

Seçimlerin bir diğer dikkat çeken noktası ise Kürt coğrafyasında ortaya çıkan sonuçlardı. Ovacık Belediyesi’nde yarattığı rüzgarla Dersim Belediyesi’ne aday olan”Komünist Başkan” Mehmet Maçoğlu seçimi kazanırken; HDP’nin kayyum atamaları ve devlet baskısı nedeniyle bir hayli güç kaybettiği gözlemlenmiş oldu. Ancak Batı’da ise HDPli Kürt seçmenin CHP adaylarına verdiği destek iktidarın 25 yıldır elinde tuttuğu belediyeleri kaybetmesinde önemli bir rol oynadı.

2019’da da Emperyalist Maceralara Devam

İçerde güç kaybeden dışarda ise yalnızlaşan Erdoğan çareyi daha önce de olduğu üzere yeni emperyalist maceralara girişmekte ve buna eşlik edecek şekilde milliyetçi hamaseti kullanmakta buldu. TSK birlikleri 9 Ekim’de “Barış Pınarı Operasyonu”nu başlattı. Kürt halkının Suriye’deki kazanımlarını ortadan kaldırmayı amaçlayan iktidar, bu amaç doğrultusunda TSK’nın yanında Suriye Milli Ordusu adı altında bir araya getirilen radikal İslamcı çeteleri de operasyona dahil etti. ABD birliklerini Türkiye-Suriye sınırındaki kentlerden çekerken, bir anlamda iktidarın da önünü açmış oldu. Rusya ise harekatı kendi projeleri açısından bir avantaja dönüştürdü. TSK ve cihatçıların saldırıları karşısında Suriye Demokratik Güçleri rejimle anlaşarak Menbiç ve Kobani gibi sınır kentlerindeki kontrolü Suriye ordusuna bıraktı. Operasyon her zaman olduğu gibi iktidar basınında “büyük bir zafer” olarak nitelense de Erdoğan’ın istediği 30 km derinliğinde ve 140 km uzunluğunda, üzerine TOKİ’nin bahçeli müstakil evler inşa edeceği güvenli bölge projesi suya düştü. Kürt halkı ise tıpkı geçmişte olduğu gibi 2019 yılında bir kez daha emperyalizm tarafından yüzüstü bırakılmış oldu.

2019 yılında gündemi meşgul eden konulardan birisi de S-400 kriziydi. Türkiye, Temmuz ayı içerisinde S-400 hava savunma sisteminin teslimatının başladığını duyurmuş ve bu durum özellikle Türkiye’nin Batılı ortakları arasında tartışma yaratmıştı. ABD, S-400 hava savunma sistemini alması durumunda Türkiye’ye yönelik yaptırım uygulayacağını dile getirmişti. SEP olarak bu konuda tartışılması gereken noktalardan birisi olarak AKP’nin giriştiği askeri maceraların ve harcamaların politik sonuçları yanında maliyetlerini ön plana çıkaran bir politik perspektif izlemiştik. Emekçi sınıflar yoksulluk ve işsizlikle büyük sorunlar altında ezilirken, ne S-400lere ne de F-35’lere para harcanmaması gerektiğini; bu bütçenin emekçilere ayrılması gerektiğini savunmuştuk. 

2020 yılına ise 2019’un bir bakiyesi olarak Libya ve Doğu Akdeniz krizi ile giriyoruz. AKP, Suriye’deki senaryonun bir benzerini Libya’ya cihatçı unsurları taşıyarak ve onları silahlandırarak uygulamaya koyuyor. Öte yandan Kasım ayı sonunda Erdoğan ile Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında imzalanan güvenlik ve deniz sınırı anlaşmaları, Erdoğan’ın Libya’ya gerekirse asker gönderilebileceğine dair açıklamaları bölgedeki tansiyonu iyice artırdı. Libya bugün tıpkı Suriye’ye benzer bir şekilde küresel emperyalist güçlerin vekalet savaşı sahnesine dönmüş durumda ve bunun nasıl bir yöne evrileceği 2020 yılında sıkça tartışılan konulardan birisi olacak. Kesin olan şu ki hem ittifak kurduğu Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin General Hafter güçleri tarafından çevrelenmesi ve zayıflaması hem de Türkiye’nin Katar gibi ortaklarıyla radikal İslamcılara verdiği destek Erdoğan’ın başını epey ağrıtacak.

Kadınların ve Çocukların Kara Yılı 

2019 yılı kadınlar ve çocuklar açısından kara bir sene oldu. Kadına şiddet, taciz ve tecavüz vakaları yine gündemin üst sıralarındaki yerini aldı. Ceren Damar’ın öğrencisi tarafından bıçaklanarak öldürülmesi, Emine Bulut’un eski eşi tarafından boğazından bıçaklanarak öldürülmesi ve Bulut’un sosyal medyada yayılan “Ölmek istemiyorum!”, kızının ise “Anne ölme” çığlıkları; Nadira Kadirova’nın AKP miletvekili Şirin Ünal’ın evinde şüpheli intiharı, Samsun’da Ceren Özdemir’in hapisten kaçan biri tarafından bıçaklanması, Eskişehir’de boşandığı eşi tarafından yapılan satırlı saldırı sonrası yoğun bakımda yaşamını yitiren Ayşe Tuba Arslan cinayeti, Rabia Naz’ın babası Şaban Vatan’ın iktidarın bütün engellemelerine rağmen sürdürdüğü adalet arayışı, Ankara’da bir plazadan aşağı atılarak katledilen Şule Çet Davası… Resmi rakamlara göre Türkiye’de 2019 yılı içerisinde 299 kadın cinayete kurban gitti. Elbette bunlar duyulanlar…

AKP’nin kadınlara yönelik yaklaşımını ise belki de en iyi özetleyen Binali Yıldırım’ın seçim kampanyası döneminde dile getirdiği “İtaat et, rahat et!” sözü oldu. Kadın cinayetleri sonrasında yapılan yargılamalarda katiller “iyi hal” gibi nedenlerle ceza indirimleriyle ödüllendirilirken; kadınların hak arayışları pek çok kez polis saldırılarıyla karşılandı. 8 Mart’tan 25 Kasım’a kadar bu tablo değişmedi. Son olarak İstanbul ve Ankara’da kadın örgütlerinin yapmak istediği Las Tesis protestoları polis şiddetine ve gözaltılara maruz kalmıştı.

2019 İsyanın Yılı Olarak Şimdiden Tarihteki Yerini Aldı!

Emekçilerin, gençlerin, kadınların neoliberal saldırılara, sömürüye, eşitsizliğe, ekolojik krize karşı sürdürdüğü mücadeleler 2019’a damgasını vurdu.

Fransa’da 2018 Kasım’ın da başlayan Sarı Yelekliler eylemleri 2019 içerisinde de sürerken, son olarak Aralık ayında ilan edilen genel greve yoğun bir katılım gerçekleşti. Ekvador’da  Devlet Başkanı Lenin Moreno’nun IMF anlaşmaları doğrultusunda ilan ettiği sosyal kesinti paketi, hükümetin başkentten taşınmasına yol açacak kadar şiddetli bir isyan dalgasıyla karşılaştı. Neoliberalizmin bir nevi başlangıç noktası sayılan Şili’de ise lise öğrencilerinin ulaşım zamlarına karşı başlattığı isyan kısa sürede emekçi milyonları içerisine çekti. Pinochet rejimi tarafından katledilen Victor Jara’nın ruhu marşlarıyla beraber Şili sokaklarına dönerken, Şilili kadınların gerçekleştirdiği Las Tesis performansı tüm dünyaya ilham oldu. Ortadoğu’da ise Iraklı emekçiler savaşın yarattığı yıkıma, ülke üzerinde dönen emperyalist rekabete, yoksulluğa ve işsizliğe karşı yoğun bir direniş göstermeye devam ediyorlar. Yüzlerce insan bu eylemlerde yaşamını yitirdi. Yine İran’da Molla rejimine karşı yüzlerce kişinin katledildiği bir eylem dalgası yaşandı. Onlarca yıllık bir iç savaş geçmişine sahip Lübnan’da ise Şii, Hristiyan, Sünni kısacası her tür etnik ve dini kimlikten emekçiler hem burjuva politikacılara hem de Whatsapp vergisi gibi uygulamalarla krizin yükünün üzerlerine yıkılmasına kitlesel bir isyanla yanıt verdiler. İspanya’da ise Katalonya bölgesi, iki yıl önce yapılan bağımsızlık referandumu gerekçe gösterilerek Katalan liderlere verilen hapis cezalarına karşı ayağa kalktı. Haftalar süren bir isyan dalgası karşısında İspanyol egemenlerin verdiği sert yanıt, Batılı “demokrasi”lerin arkasındaki yüzü ön plana çıkardı. 

Ekolojik Kriz 2019’da Önemli Bir Gündem Oldu!

Öte yandan 2018 yılı Ağustos’unda 15 yaşındaki İsveçli öğrenci Greta Thunberg’in başlattığı iklim krizine karşı okul grevi 2019 yılında küresel bir etki yarattı. Eylül ayında gerçekleşen iklim grevine tüm dünyadan milyonlarca kişi katılırken, ekolojik kriz gündemi bir kez daha önemini hissettirdi. Thunberg’in, BM kürsüsünde burjuva politikacılara yönelik yaptığı sert konuşma, Trump’a bakışı önemli bir gündem yarattı. SEP, olarak bu konudaki yaklaşımımızı “Greta’ya Açık Mektup” başlıklı yazımızda dile getirmiştik. 

Türkiye’de ise AKP’nin doğa düşmanı politikaları; kıyıları, ormanları sermayenin talanına açan politikaları 2019 önemli toplumsal hareketlerin gelişimine yol açtı. Yüzbinlerce kişinin Kaz Dağları’nı altın madeni talanına karşı korumak için verdiği mücadele, ODTÜ öğrencilerinin KYK Yurdu yapımına karşı Kavaklık bölgesini korumak için gösterdiği çaba anılmaya değer.

Yeni yıla ise malumunuz olduğu üzere yoğun bir Kanal İstanbul gündemiyle giriyoruz. İktidar İstanbul’a felaketten başka bir şey getirmeyecek bir rant projesi için gözünü karartmış görünüyor. Daha şimdiden Katarlılara ve Arap sermayesine yapılan arazi satışları gündeme düştü. İktidar ise her zaman olduğu gibi projeye karşı çıkanları vatan hainliğiyle yaftalama çabasında. 2020 yılında Kanal İstanbul meselesini daha çok konuşacağımızı şimdiden söyleyebiliriz.

2019 yılında gerçekleşen emek mücadelelerinin dökümünü ayrı bir yazıya bırakarak özetleyecek olursak: 2019 yılı sistemin uluslararası ölçekte iflasını ortaya koyduğu, yapısal krizine karşı yeni bir alternatif ön plana çıkaramadığı bir dönem oldu. Aslında bir reçeteleri var: Emekçilere, gençlere, kadınlara daha fazla saldırmak, daha fazla sömürmek, doğayı daha fazla talan etmek… Yani yıkımın daha da derinleşmesi.

Buna karşın emekçi sınıflar üzerlerindeki ölü toprağı attıklarını isyan dalgasını büyüterek gösteriyorlar. Krizin sınıf mücadelesini sertleşmeye zorlayacağını ön görebiliriz. Bize düşen görev eksik parçayı tamamlamak yani isyan eden milyonları devrimci bir öncü ile buluşturmak. SEP 2019 yılında bu konuda önemli bir adım atarak Arjantin’deki MST örgütü ile birlikte Uluslararası Sosyalist Birlik’in kuruluşuna öncülük etti. Yoldaşlarımız Arjantin’den Barcelona’ya, Lübnan’a kadar birçok coğrafyada mücadelelere aktif olarak katıldılar ve deneyimlerini Türkiye’ye taşıdılar. Yine her sene geleneksel olarak düzenlediğimiz yaz kampımızda Arjantin, İspanya ve Pakistan’dan gelen yoldaşlarımız deneyimlerini aktarma fırsatı buldular. Elbette tek amaç deneyim paylaşımı değil! Proletaryanın öncü örgütünü uluslararası düzeyde yükseltme konusundaki mücadele 2020’de de aynı hızda sürecek.

Türkiye’ye dönecek olursak… SEP’i iktidarın emek düşmanı politikalarına, askeri maceralarına, doğa düşmanı politikalarına karşı mücadelelerde, Eşitlik kadın örgütü aracılığıyla kadınların ve ezilen kimliklerin “eşitlik” için yürüteceği mücadelelerde yaygın bir şekilde görmeye devam edeceksiniz. 2019 yılında yakaladığımız büyüme trendi haklılığımızı ve politikadaki doğrularımızı ortaya koyuyor. Aynı motivasyonla 2020’ye yol alacağız.

Tüm emekçileri, gençliği, kadınları, ezilenleri 2020 yılını mücadele yılına çevirmeye ve SEP saflarında mücadeleye atılmaya çağırıyoruz. Sosyalistler varsa umut da var!

KATEGORİLER