Yoksa Küba Artık ''Komünist'' Olmayacak mı?- A. Baran Gökçer
Küba’da yeni anayasa tasarısı geçtiğimiz günlerde parlamento tarafından onaylandı. Çiçeği burnunda Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel oylamadan sonra yaptığı açıklamada, “anayasa reformunun Küba’nın birliğine ve devrime güç katacağını” söyledi. Yeni anayasa şimdi, 2016’da ölen devrim lideri Fidel Castro’nun doğum günü olan 13 Ağustos ile 15 Kasım arasında kamuoyunda tartışılacak, ardından da referanduma sunulacak. Yeni anayasa taslağında komünist bir toplum inşa etme hedefinin çıkarılması ve özel mülkiyet hakkının tanınacak olması kamuoyunun gözüne çarpan ilk değişikler oldu. Sovyetler Birliği çözülmeden önce 1976 yılında hazırlanan anayasanın güncellenmesi için hazırlandığı söylenen yeni anayasa tasarısı içinde bulunan değişiklikler:
- Komünist Parti tek parti olarak kalacak fakat anayasa ile belirlenen amacı, komünizm değil sosyalizm inşa etmek olacak. ‘Komünist bir toplum inşa etme hedefinden söz eden bölüm anayasadan çıkarılıyor.
- Özel mülk sahibi olmak, anayasa ile tanınıyor.
- Devlet başkanı artık, ülkenin en üst yürütme organı olan Devlet Konseyi’nin ve bakanlar kurulunun başkanı olmayacak.
- Küba Ulusal Meclisi’nin başkanı, aynı zamanda Devlet Konseyi’nin başkanı olacak.
- Bir başbakanlık kurumu yaratılıyor.
- Devlet başkanlarının ilk seçildikleri sırada 60 yaşın altında olması gerekecek. Bu göreve beşer yıllık iki dönem sınırlaması gerekecek.
- Eşcinsel evlilikler serbestleşecek.
Bu değişikler ”Komünist Küba artık yolun sonuna mı geldi” düşüncesi perçinler nitelikte. Aslında son anayasa değişikliğini ağır ağır derinleşmekte olan bir sürecin son halkası olarak değerlendirmek gerekir. Bu süreç Küba Komünist Partisi kontrolünde ekonominin yavaş yavaş serbest piyasaya eklemlenmesi sürecidir. Yani ÇKP’nin Çin’de ucuz iş gücü ordularını kullanarak planlı bir şekilde serbest piyasaya geçmesi örneğinin Küba versiyonu sahneleniyor. Küba’da serbest piyasaya girişin motoru turizm sektörü. Yaşananları anlamak için bu yazıda önce SSCB’nin yıkılmasından sonra başlayan Küba’nın serbest piyasa yolculuğunu anlamaya çalışacağız.
SSCB Sonrası Küba ve Günümüz
1989 yılında Berlin Duvarı’nın çökmesi ve hemen 2 yıl ardından SSCB’nin çözülmesi Küba için büyük bir ekonomik ve siyasi krizi ifade ediyordu. Uzun yıllar boyunca Küba, SSCB için ABD’nin burnunun dibindeki batmayan uçak gemisi işlevi görmüştü, bunun karşılığı olarak da Doğu Bloku ülkeleri Küba şekerini dünya fiyatının üstünden Küba’dan ithal ediyorlardı. Doğu Bloku çözülünce yardımlar ve yüksek şeker fiyatları bir anda buharlaştı. Neticede 1990 ile 1993 arasında Küba milli hasılası (GDP) %35 oranında düşmüştü. Küba’da tıpkı K.Kore ve eski Doğu Bloku ülkelerinde olduğu gibi keskin bir fakirleşme kendisini gösterdi ve iş, kitlesel açlık noktasına kadar ulaştı. Ölüm oranlarının hızla tırmanmasını engelleyen şey Küba’da ayakta kalan sağlık ve sosyal güvenlik sisteminin varlığıydı.
Ticaretini yüzde 80 oranında Doğu Bloğuna bağlamış, SSCB’den düzenli ekonomik yardım alan, üretim ve sanayi kapasitesi çok sınırlı olan Küba için ”reform yoluna” gitmek kaçınılmaz olacaktı. Fidel Castro serbest piyasa lehine ani bir kırılmaya direnmişti, ama küçük ve kuşatılmış bir adada “tek ülkede sosyalizmi” tatbik etmek imkansızdı. Bu yüzden parasızlıktan tel tel dökülen Küba’ya para çekmek için serbest piyasa kapitalizmine ufak ufak alanlar açılmaya başlandı. Devrimi yayma çabaları mazide kalmış bir mevzudan başkası değildi. Tersine, Nikaragua’da Sandinistlerin ve Kolombiya’da FARC’ın silah bırakarak kapitalist statükoya entegre olmasında Fidel Kastro’nun önemli bir payı bulunuyordu. Yani tek yol ayakta kalmak ve “gerçekleri” kabul etmekti.
En büyük ekonomik hamle ise turizm endüstrisine yönelmekti. Bunun dışında yabancı yatırım kabul edilmeye başlandı, Dolar’ın kullanımındaki yasak kalktı, 150 farklı iş kolunda bireysel girişime izin verildi. 1994’te tarımda da serbest pazar kurallarına girişler gözlemlendi. Bireysel çiftçiler kota olmaksızın ürünlerini pazarda serbest piyasa fiyatlarından satabileceklerdi. Ürün miktarını artırarak kara borsayı engellemeyi amaçlayan bu hamleler kısmen başarılı oldu.
1994’ten itibaren ekonomik krizden çıkış başlasa da Küba’da ekonomik darboğaz hiç eksik olmadı. Bunun neticesi olarak Küba’da yönetim turizm alanında yabancı yatırımı daha çok teşvik etti, serbest piyasaya geçiş adımları daha net hale bürünmüştü. Küba’da kamu çalışanların toplam işgücüne oranı 2000 yılına geldiğimizde %76’ya gerilemişti, kendi işini yapanları oranı ise %23’e çıkmıştı. Bu rakamlar 1981’de sırasıyla %91 ve %8 idi.
2008’den sonra da dönüşüm hızla devam etti. İşçiler için tavan ücret uygulaması kaldırıldı ve parça başı sisteminin öncülü olan bir uygulamaya geçildi. Böylelikle, işçilerin verimliliğinin (sömürülmesi) artması hedeflendi. Aynı dönem içerisinde kamu görevlilerinin konut mülkiyeti elde etmelerini ve konutlarını miras bırakabilmelerini sağlayacak yasalar da kabul edildi. Hatta bir adım daha ileri gidildi ve kendi evini yapmak isteyenlere inşaat serbestisi tanınarak bireysel konut mülkiyetinin yolu açıldı. Küba’daki tarım arazilerinin çiftçilere kiralanması kararı alındı. Aynı yıl ülkedeki cep telefonu, ev aletleri ve bilgisayarların satışını sınırlandıran yasaklar kalktı. Böylece özel mülkiyetin teşviki konusunda ülkede o ana kadarki en büyük adım atılmış oldu.
Fidel’in liderliği kardeşi Raul Castro’ya devretmesi liberalleşme yönündeki adımları hızlandırdı. Beklentiler de bu yöndeydi. Tam 400 bin kişi girişimci olarak kaydını yaptırdı. Taksi şoförlüğü, inşaat işleri, esnaflık gibi 190 meslek artık serbest piyasada iş görecekti. Devlet enerji, su, eğitim, sağlık gibi kritik sektörlerdeki tekelini koruyacaktı
2000’lerden itibaren şeker işletmelerinin yarısı kapandı. Lokomotif artık turizmdi. Küba’ya 1999’da 1.6 milyon turist gelip 1.9 milyar dolar gelir bırakırken 2012’de bu sayılar 3 milyon turiste ve 2.2 milyar Dolara ulaşmıştı. 2017’de Küba’ya gelen turist sayısı 4.7 milyona çıktı. Bu sayıların artmaya devam ettiği bilinen bir gerçek. Hâlihazırda Kanada, Fransa ve İspanyol turizm şirketlerinin Küba’da büyük yatırımları var.
Doktorların aylık 15 Dolar kazandığı bir ortamda turizmin kıyısındaki köşesindeki Kübalılar çok daha iyisini elde edebiliyorlar. Gelirleri Peso ile olanlarsa o kadar şanslı değiller. Örneğin evinin bir odasını ya da bir kısmını turistlere kiralamak türünden girişimcilik türleri de sıradan Kübalılar için önemli bir gelir kapısı. Bir başka gelir kapısı da kendi hesabına toprak işleyip mahsulleri kendi hesabına pazarlamak. Bu süreçte 150 bin kişi devletten toprak kiralayarak çiftçiliğe geçiş yaptı. Neticede serbest pazar ekonomisi Küba ekonomisinin büyümesini sağlarken toplumsal eşitsizlikler gözle görünür bir hal alıyor. Serbest piyasa, bilhassa da turizm geliştikçe toplumsal çürümenin artması da kaçınılmaz hale geliyor. Dahası, toplumsal beklenti bu yönde daha fazla adım atılması yönünde. Küba Komünist Partisi bu süreci toplumsal çalkantılara yol açmadan adım adım işletmeyi şimdiye kadar başardı. Sosyalizm ülküsü ise aslında çoktan terk edilmiş. Küba’daki sistem illa bir şeye benzetilecekse (zorlama da olsa) otoriter ve fakir bir İskandinav modeli aklımıza geliyor.
Diğer taraftan serbest piyasaya entegre olma girişimleri toplumsal ve kültürel anlamda yapılan ziyaretlerle pekiştirildi. Shaquille O’Neal’ın ABD spor elçisi olarak Küba’ya gitmesi örnek olarak gösterilebilir. Son olarak ABD’nin 2015 yılında Küba’yı terörist listesinden çıkarması ve eski ABD başkanı Obama’nın 88 yıl sonra Küba’ya ziyarete gitmesi bu sürecin son adımlarıydı. Trump herkese kabadayılık yaparken Küba da bundan nasibini aldı ama şimdiye kadar ciddi bir saldırganlıkla da karşılaşılmadı.
SONUÇ
Küba’nın Komünizm söylemini bırakması ve serbest piyasa ekonomisine adapte olması bu anayasayla başlamış bir şey değildir. Tam aksine, yeni anayasa tartışmaları gelinen son noktayı ifade ediyor. Şimdi yukarıdaki maddeleri tekrar okursak (devrim sonrası bile uzun yıllar eşcinsellerin zulüm gördüğü Küba’da eşcinsel evliliklerin özgürleşmesi maddesini dışarıda bırakarak söyleyelim) maddelerin ne anlama geldiğini anlamak zor değil. Ticaretin gelişmesi ve uzun zaman önce başlamış olan yabancı yatırımların artması için Küba’dan beklenenler komünizm söylemini terk etmesi ve özel mülkiyet edinme hakkını giderek tanımasıdır. Kaldı ki sadece dış etmenlerden değil piyasanın koşullarından ötürü de Küba’nın pazar ekonomisine geçmesinin başka yolu yoktur. Ayrıca bu anayasa değişikliğinde burjuva kurumsal yapısına geçiş için belli adımların da atıldığını görüyoruz. Güçler ayrılığı ilkesini güçlendiren ve başkanın yetkilerini sınırlandıran maddeler mevcut.
Bütün bu serbest piyasaya adaptasyon süreci Raul Castro sonrası nasıl bir rota izleyecek? Raul Castro, görevini 57 yaşındaki Miguel Diaz Canel’e devretti. Canel’in bir süre daha Raul Castro gözetiminde olacağı aşikar. Ama daha sonrası? Küba Komünist Partisi bu süreçte direksiyonda kalıp yola kontrollü bir şekilde devam mı edecek yoksa iktidarın yeni jenerasyonu arabayı başka kulvarları mı götürecek? Bunu zaman gösterecek, ama kimse serbest piyasadan geri dönüş beklemiyor. Tartışma konusu olan piyasalaşmanın hızından başkası değil. Geride kalan sosyalizm tabelası ise maalesef turizm işindeki bir pazarlama aracından fazlası değil.