"Müslümana saldıran Trump’sa; Başımla Beraber” – Gökçe Şentürk
Nisan başında Başkanlık Sistemi’nin oylanacağı bir referanduma gideceğiz. Bu süreçte herkes biliyor ya yine de özetleyelim: AKP ve Erdoğan öylesine sıkıştılar ve ülkeyi yönetemez duruma geldiler ki son çare olarak Devlet Bahçeli’nin koltuğunu da doğru zamanda doğru çubukla dürterek apar topar anayasa değişikliğini meclisten geçirdiler. Şimdi de “hayır” kelimesini kullanmaktan imtina ederek (http://t24.com.tr/haber/akpliler-artik-birbirlerine-hayirli-cumalar-diyemiyor,385860) grevleri yasaklayıp, toplumsal muhalefeti bastırmaya çalışarak başa baş olarak görünen sonucu ‘EVET’e’ garantilemek istiyorlar. Bunun yapmanın da her zaman olduğu gibi en kestirme yolu, Erdoğan başkan olmazsa kaos, patlama ve suikastlara gark olacağımız (daha ne kadar olacaksak) ve tabi ki “HAYIR” diyen herkesin terörist, FETÖCÜ, bölücü olduğu argümanıyla kutuplaştırma yaratmak. Çünkü başka çareleri yok.
Ekonomik kriz, kredi notlarının düşmesi, Suriye’de işlerin “iyiye” gitmemesi, AKP ve Erdoğan’ı sıkıştırdı dedik; bu süreçte Erdoğan Obama’dan boşalan koltuğu dolduran ABD’nin 45. Başkanı ve söylemdaşı Trump’tan medet umuyor. Gerek Suriye, gerek Kürtler ve gerekse de F.Gülen bağlamında. Bu bağlam öyle bir noktada ki iktidarı boyunca Müslümanların ezilmesi, hor görülmesi, ötelenmesi gibi inançlı insanları keskinleştirecek yalan söylemlerle ayakta duran kişi, sanki O ve şakşakçı kalemşorları hatta ve hatta iftiracı “türbanlı bacıma saldırdılarcıları” değil. Şaşırdık mı? Sanmam.
Aslında bu yazıya da konu olan mevzu; seçim döneminde de yaptığı gibi Trump’ın göçmenleri ve Müslümanları hedefe koyan siyasi söyleminin gerçek alana inmesi. Yani nüfuslarının büyük çoğunluğu Müslüman olan 7 ülkeye (Irak, İran, Suriye, Somali, Sudan, Libya, Yemen) vize yasağı uygulama kararı. Şunu da ekleyelim bu 7 ülke içinde siyasal İslam ve selefiliğin merkezleri olan Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez Emirlikleri yok. Çünkü bu son sayılan ülkeler, ABD’nin müttefiki diktatörlerce yönetiliyor ve ayrıca Trump’ın bu ülkelerle ticari ilişkileri ve yatırımları var. Geçtiğimiz Pazar günü uygulanmaya başlayan karar dünya gündemine oturdu. Amerika’da federal yargıç, Trump’ın seyahat yasağı nedeniyle havalimanlarında bekletilen kişilerin sınır dışı edilmesini geçici olarak durdurdu. Kararın ardından insanların hala saatler boyunca havalimanında bekletilmesine karşın yüzlerce kişi havalimanında toplanarak kararı protesto etti. Bunun yanında Adalet Bakanı vekili, kararı doğru bulmadığını bir mektupla bakanlık çalışanlarına duyurduğu ve bu durum basına yansıdığı için görevden alındı. Yine Dışişleri Bakanlığı’ndaki 100 görevli kararı uygulamak istemediklerini söyledikleri için işlerinden olmakla tehdit edildi. Sonuçta ‘yeşil kartı’ olanlar serbest bırakılırken havalimanında gönüllü olarak avukatlık yapanların aktardığına göre hala pek çok kişi tutuluyor. Çünkü kararnamenin bütün maddeleri için yürütmeyi durdurma işlemeyecek. ABD’ye gelen ve havalimanında sıkışan insanların girişine izin verilememesi anayasaya aykırı. Aslında 7 ülkeye vize yasağı halen, uygulamada, yürütmeyi durdurma kararı şu an havalimanında bekletilen insanlar için geçerli. ABD’de sol, sosyal demokrat ve sivil toplum kuruluşlarında örgütlü pek çok kişi, Trump’ın göçmen ve Müslüman düşmanı politikalarına karşı sesini yükseltiyor. Eylemler ABD genelinde yayılıyor. Gelgelelim bizdeki yandaş medya,, ABD’de Müslümanlar için eylem yapanların solcular olduğunu saklıyor, eylemleri sadece Müslümanlar yapıyormuş algısı yaratmaya çalışıyor.
Peki gelelim bize; böylesine dünya çapında konuşulan ve Davos fatihi, Filistin meselesi ve Suriyeli mülteciler üzerinden yıllardır Müslümanların ezilmesini diline pelesenk eden AKP ve Erdoğan bu durumda ne dedi? Neredeyse hiçbir şey. Hükümet cephesinden yapılan açıklama, Numan Kurtulmuş’un “Bu kararı düzelteceklerini ümit ediyorum” açıklaması. Tabi ki biliyoruz Numan Kurtulmuş’un ne kadar ölçülü (!) bir insan olduğunu ama, bunu da söylemese olurmuş. Bu kadarla da kalmış değil, iktidarın kalemlerinden Sabah Gazetesi yazarı Hilal Kaplan konuyu ele aldığı “ Sevim Koş, ABD Müslümanlara Eziyet ediyormuş” başlıklı yazısında başlıktan da anlaşılacağı üzere durumu amiyane tabirle pek sallamıyor. Hatta kararı doğru bulduğuna yönelik ifadelerle özetle “Ortadoğu’yu zaten Obama karıştırdı, Trump ne yapsın, hem biri bombalıyor öbürü sadece ülkeye almıyor, aynı şey mi” noktasına varıyor. Kendi ifadesiyle asıl derdini de yazının sonunda “Trump da ABD ordusunun saldırgan politikalarını dizginleyecek, İran’ı pohpohlayıp yayılmacılığına ön açmayacaksa, YPG ile mücadelemizde açıkça YPG safını tutmayacaksa, FETÖ’nün ABD’de rahatça cirit atmasına taş koyacaksa, Türkiye’nin de ‘ya hep ya hiç’ çizgisinde bir politika benimsemesine gerek yoktur.” diye anlatıyor. Yeni Akit yazarı Merve Kavakçı’da konuya bir başka pencereden bakarak, verilen sözlerin tutulması gerektiğine değinmiş, şöyle ki “Tutulmayan söz, yerine getirilmeyen taahhüt münafıklıktır. Siyasette emanete hıyanet etmek de son derece kolay yapılabilir…. Dün Trump’a baktım, arı gibi çalışıyor. Gecesini gündüzüne katıyor. Dur durak yok. Obama’ya benzemeyen tarafıysa ne gördüyseniz o. Ne söylediyse o. Ne söz verdiyse o. Gördüğünüz neyse alacağınız da o. Amerikan halkının oy verdiği ne ise o. Yani Trump’ta şimdiye kadar müşahede ettiğimiz haliyle yalan yok. Ne dediyse onu yapıyor. Bilmem ama Obama’ya nazaran belki de daha iyi böyle olması. Yapıcam deyip yapmamak, gidip de dönmemek, söyleyip de dinlememek de var. Öyle olacağına neysen o olmak daha “emin”. En azından sizi bekleyenin ne olduğunu tahmin edebilirsiniz.” diyerek kıvraklığın dehlizlerinde başarılı bir profil çizmiş. Yani özetle diyorlar ki bizim çıkarımız şu an Trump’ı pohpohlamakta. “Yuh bu kadar da olmaz” dediğinizi duyar gibiyim. Diğer taraftan ajanslara düşen son fotoğraflı haberler, ABD malı zırhlı araçların bizzat Trump’ın emriyle ana gücü YPG olan Suriye Demokratik Güçleri‘ne (SDG) verildiğini gösteriyor. Yandaş medyanın övdüğü Trump tarzı, tüccar zihniyetiyle hareket etmeyi temel aldığı için Suriye’de ABD politikalarının en yakın müttefiği olan SDG’nin Amerikan yardımlarından daha çok pay alması gayet mümkün görünüyor.
Bu ülkede ayakta kalmanın yolunu insanların kutsal değerlerini ve inançlarını kullanarak kutuplaştırmakta bulanlar, ABD’de Müslümanlara karşı nefret söylemi geliştiren Trump’ı neredeyse tebrik edecek durumdalar. Nedeni çok açık. Çünkü çıkarları var. Ortadoğu’da yerin dibine girseler bile ABD’nin politikasına ve onunla kurulacak ittifaklara muhtaçlar, Putin’in avucuna düşmüş durumdalar ve bundan çıkış için Trump’a şimdilik keskin şekilde söz söyleyemezler.
AKP’nin ikiyüzlülüklerle kaplı tarihinde bir sayfanın daha sonuna geldik. Son söz olarak, dünya genelinde ekonomik krizin de etkisiyle göçmen karşıtlığı üzerinden aşırı sağ yükseliyor. Olağanüstü koşullarda başka alternatif ve sözlere itimat eden insanlar için solun alternatif olamadığı yerde ne yazık ki sağ yükseliyor. İnsanları dil, din ve etnik kökenine göre bölmeden, hiçbir çıkar gözetmeksizin, bugün kara dediğine yarın ak deme ahlaksızlığını göstermeyecek tek alternatif olan sosyalistlerin bulunduğu her yerde sesini, varlığını yükseltmesine ve insanca yaşamak için başka bir yol olmadığını göstermesine ihtiyaç var. Sadece Türkiye için değil, bütün dünya için.
bolsevik.org