Nepal'de Tarih Yazılırken Devrimci Durum Analizi
Marksist Bakış’ın geçen sayısında “sol, çeyrek asırlık tarihinin zirvesinde” tespitinde bulunmuştuk. Bu tespiti doğrulamak için uluslararası işçi, öğrenci ve yoksulların mücadelelerinin haberlerine bir göz atmak yeterli. En son Şili, Yunanistan ve Meksika’da işçi ve öğrenci direnişleri yükseliş zincirinin birer halkası haline geldiler.
Sosyal mücadelelerdeki bu yükselişin en önemli örneklerinden biri de halen devrimci durumun yaşandığı Nepal. Nepal işçi sınıfı ve yoksulları son olarak kralın Şubat 2005’deki darbesini, 2006 Nisanı’nda onbinleri harekete geçiren sokak eylemleri, grevler ve direnişleriyle geri püskürtmeyi, krala geri adım attırmayı başardılar.
Nepal, Latin Amerika’dakiler de dahil olmak üzere 21.yy’ın başındaki devrimci süreçler arasında koşulların sosyalist devrim için tamamen olgunlaşmasıyla çok özgün bir örnek olarak sivrilmekte. Bir kere Nepal halkının örgütlülük düzeyi, sol örgütlerin halk içindeki yaygınlığı Arjantin, Bolivya ve Venezuela devrimci durum örnekleriyle kıyaslandığında çok daha güçlü. Dolayısıyla Nepal’deki süreç örgütlü öznenin iradesini çok daha fazla belirleyici hale getirmiş durumda.
Nepal halkına 21.yy’da sefaletin de sefilliğini yaşatan burjuva özel mülkiyetin ortadan kaldırılması için koşullar o kadar uygun ki. Bir kere Nepal halkı değişim için, özgürlüğü ve alınteri için kanını dökmeye hazır olduğunu sayısız kez ortaya koydu. Kitle grevleri, blokajlar, dev gösteriler sisteme ölümcül darbenin rahatça indirilebileceğini birçok kez gösterdi. Burjuva özel mülkiyeti ve basit bir üstyapısal görüngüden ibaret olan monarşiyi eşitlik, özgürlük ve insanca yaşam şiarlarıyla yıkacak bir sosyalist devrim için milyonlarca emekçi gözlerini kırpmadan canlarını ortaya koyacaklardır. Bunun yanında burjuva düzende iktidarı elinde bulunduran krallık kendisine destek verecek hiçbir toplumsal taban bulamamaktadır. Halkın tamamı bu aşağılık kan emicilerden nefret etmektedir. Sosyalist devrim için koşulların son derece olgunlaştığının bir göstergesi de Nepal burjuvazisinin bölünmüş olmasıdır. Geleneksel olarak Nepal burjuvasini temsil eden Hindistan destekli Nepal Kongre Partisi bile kral karşıtı kamptadır. (Kralın düşüşü eğer sosyalist devrimle olmayacaksa, meydana gelecek “demokratik devrimden” sonra iktidarın doğal sahibi bu parti olacaktır.) Krallığın tek destekleyicisi belki de tarihi bir ironi, ama Çin devletidir. Çok stratejik bir bölge olan Nepal’de Asya’daki en büyük rakibi Hindistan’ın egemen olmasından korkan Çin devleti, krallığın tek destekçisidir. Bunun dışında uluslararası kapitalist sistem bile, ABD, İngiltere ve Hindistan dahil, krallığın yumuşak bir geçiş sürecinden sonra devre dışı kalmasını istemektedir. Peki, nasıl oluyor da bir yandan Nepal büyük sermayesinin temsilcisi Nepal Kongre Partisi, diğer yandan da emperyalist sistem kralın devrilmesini istiyor? Kitle grevleri, blokajlar, dev mitingler ile ayağa kalkan Nepal işçisi ve yoksul köylüsü karşısında bu güçlerin Nepal kralını desteklememesi hatta devrilmesine yeşil ışık yakması eşyanın tabiatına aykırı değil mi? Üstelik kitle hareketinin liderliğini onbinlerce silahlı militana sahip Nepal Komünist Partisi-Maoist (NKP-M) yapıyorken.
Anlaşılmaz gibi gözüken bu durumu mümkün kılan NKP-M’nin hem emperyalist güçlere hem de Nepal burjuvazisine uslu çocuk olarak kitle radikalizmini belirli bir seviyede tutacağı güvencesini vermesidir. Aşamalı devrim anlayışıyla özel mülkiyete dokunmayacağını ilan edip mülk sahibi sınıfların içini rahatlatan NKP-M, açıkça uluslararası kapitalist sistemle uyumlu biçimde hareket etmektedir. Bu yüzden Nepal burjuvazisi ve emperyalist güçler (Çin hariç) kitle muhalefetinin olağanüstü radikalliğine rağmen bu kadar rahattırlar ve kralın devre dışı bırakılması istemektedirler.
Kitle hareketi lidersizken sosyalist devrimin gerçekleştirilmesi mümkün değildir, ne var ki kitle radikalizminin nerelere varacağı belirsiz olduğu için egemen sınıflar bu hareketin gelişiminden büyük korku duyarlar. En son Bolivya ve Arjantin’de olduğu gibi. Öte yandan kitle hareketi ne kadar güçlü ve radikal olursa olsun ona liderlik eden güç dalgakıran rolü oynuyorsa ve egemenlerle düşümdeş bir stratejiye sahipse kapitalistlerin kendilerine güvenleri de tam olur. Örneğin 1943’te Yunanistan’da kitle hareketine önderlik eden Yunanistan Komünist Partisi (KKE) tam da bu rolü oynamıştı. Nepal’de de ne yazık ki yaşananlar bu yöndedir.
Bu yazıda hedefimiz, Nepal’deki gelişmelere ışık tutarken geçmiş deneyimler ve Marksizmin ilkeleri doğrultusunda Nepal işçi sınıfı ve yoksullarının rotasını devrime çevirecek doğru strateji ve taktikleri tartışmak, ortaya koymaktır. Nepal örneğinin bir özgün yanı da Maoist ideoloji ve pratiğinin tarihi bir sınavdan geçiyor oluşudur.
Bütün bunları yapabilmek için öncelikle Nepal’i tanımak, Nepal’deki toplumsal enerjinin neler yapabileceğini bilmek gerekiyor.
Nepal: Çelişkiler Ülkesi
Güney Asya’da Hindistan ile Çin arasında tampon bölge konumunda olan Nepal dünyanın en yoksul ülkelerinden biri. Dünyanın en yüksek dağları olan Himalayalar’ı sınırları içinde bulunduran Nepal, aynı zamanda, dünyanın en az şehirleşmiş ülkelerinden de birisi. 1981’de nüfusun sadece %6.3’ü şehirlerde yaşıyordu, şimdi ise bu rakam %15’e çıkmış durumda. Tüm ülkede yaklaşık 100 kilometre demiryolu ve çok az miktarda asfaltlı yol var. Nüfusun sadece %1’i telefon, elektrik ve posta hizmetlerinden yararlanıyor. Nepal’de 1950’lerin başında yetişkinler içindeki okuma yazma oranı %2 ve bebek ölüm oranı %60dan fazla idi; şimdi 15 yaş üstü nüfusun %44’ü okuma yazma biliyor ve bebek ölüm oranı binde 61’e düştü. Aynı dönemde ortalama yaşam beklentisi sadece 35 yıl iken şimdi 60 civarı. 2005’teki araştırmalara göre Nepal’de 5 yaşın altındaki çocukların %48’i yetersiz besleniyor, sabit telefon hattı yada cep telefonu sahiplerinin toplam nüfusa oranı sadece binde 22. Kentlerde yaşayan nüfusun ancak %68’i kanalizasyona sahip. Nepal halkı hala dünyanın en yoksul halklarından biri ve Nepal eşitsizliklerin, çelişkilerin çok güçlü olduğu bir ülke.
Nepal’de Mücadele Tarihi
Nepal’de toplumsal mücadelelerin tarihi 1940’lara kadar uzanıyor. 1940’ların sonlarında ülkeyi monarşi ile yöneten Rana kastına karşı 50 bin kadar insanın katıldığı büyük gösteriler düzenlendi. Rana rejimi bu eylemlerden sonra düştü. Böylelikle, Nepal’de ilk defa içinde en büyük burjuva partinin temsilcilerinin de olduğu bir parlamenter hükümet kuruldu. Nepal Komünist Partisi’nin (NKP) kuruluşu da bu döneme, 1949’a tekabül eder. 1960’da kral orduyla birlikte hükümete karşı bir darbe yapıp bütün partileri yasakladı ve geniş bir baskı dalgasını hayata geçirdi. Komünist hareket yeraltında çalışmasını devam ettirdi. Uluslararası ölçekte Çin ve SSCB arasındaki ayrılığın derinleşmesi Nepal’daki komünist hareketin yönelimlerini de belirledi ve bölünmeleri tetikledi. NKP’den ilk kopuşlar silahlı mücadele yöntemi tartışması üzerinden oldu. Ve bundan sonra hareket birçok parçaya bölündü. 1978’de Maoist eğilimli Nepal Komünist Partisi (Marksist Leninist), NKP(ML) kuruldu. NKP(ML) silahlı bir mücadele yürütülmesi perspektifiyle yola çıkmasına rağmen 1990’lara gelindiğinde silahlı mücadele yerine parlamenter demokrasi yolunu seçti. 1990’da NKP kökenli bu partiler birleşik bir cephe altında rejime karşı kitlesel bir mücadele örgütlemek için birararaya geldiler. 90’da çok partili sisteme geçilmesinden sonra 1991’de NKP(M) ve NKP(ML) biraraya gelerek Nepal Komünist Partisi (Birleşik Marksist Leninist), NKP(BML)’yi oluşturdular. Komünist hareket içindeki ana akımlar, NKP(BML) dahil olmak üzere, çok partili sistemi destekledi ve açıkça reformist bir yönelim izlediler. NKP(BML) hükümete katıldı. NKP(BML)’nin ikinci defa hükümete katılma süreci başka bir bölünmeyi beraberinde getirdi: NKP-(Maoist)’in kopuşu. 1990’dan sonra açılan parlamenter dönem boyunca, (NKP-BML) dahil olmak üzere solun bütün renkleri kurulan hükümetlerin bir parçası oldular. Buna rağmen kitlelerin çoğunluğunun yaşamı her zamanki acımasızlığında devam etti. Toprağın yeniden dağıtımında, Nepal’in sosyal altyapısında bir ilerleme konusunda ciddiye alınır hiçbir gelişme yaşanmadı. Kitleler bu nedenlerle parlamenter yolu tercih etmiş hareketler yerine yüzlerini yeni oluşan ve parlamenter yolu redderek daha radikal bir muhalefet izleyen NKP-Maoist’e döndüler.
NKP-M
NKP-M, 1995’de kuruldu. NKP-M, ana komünist fraksiyonları parlamenter süreçlere katıldıkları için “dejenere olmuş” ve “revizyonist” olarak niteledi. NKP-M liderliği, Nepal’de “Yeni Demokrasi”yi kurmak için halk savaşı stratejisini izleyeceklerini duyurdu. Destek tabanı olarak köylülüğü almaları ve kırsal alanda stratejik bir halk savaşı başlatmaları, klasik Maoist bir pozisyona sahip olduklarını gösteriyordu. Pratikte bu stratejinin anlamı kırsal alanda kontrolü ele geçirmek ve şehirleri buralardan kuşatmaktı.
Nepal Komünist Partisi (NKP) ve NKP-M dahil ondan kopan bütün parçalar aşamalı devrim teorisini kabul etti ve halkın demokrasisini kurmak için bütün “ilerici” güçlerin geniş çaplı ittifakının çağrısını yaptı. Tarih bi-lincine sahip gerçek komünistler bilirler ki buradaki “ilerici” kelimesi burjuva unsurları ifade etmek ve onları aklamak üzere kullanılan bir sıfattır. NKP-M’de bu çizginin dışına çıkmadı. Bu anlamıyla Hindistan destekli Nepal burjuvazinin en etkili örgütü Nepal Kongre Partisi de ilerici bir güç olarak tanımlandı ve onunla halen devam etmekte olan etkili bir işbirliğine sahipler.
1996’da NKP-M halk savaşı stratejisiyle bir silahlı mücadele izleyeceğini duyurduğunda çok az kişi onları ciddiye almıştı. Çünkü, NKP-M, Nepal’daki küçük sol fraksiyonlardan biriydi ve kadroları genellikle balta girmemiş ormanlarda savaşım dene-yimine sahip gerillalardan değil kentli entelektüellerden oluşuyordu. Oysa ki hesaba katılmayan Nepalli kitlelerin yaşadıkları eşitsizlikler ve çelişkiler nedeniyle devrimci akımlara kaydığı gerçeğiydi. Nepalli kitlelerin yüzyüze kaldığı berbat koşullar onlarda daha büyük bir devrimci dönüşüm isteği yaratıyordu. Devrimcileşen kitlelerin radikalliklerini ifade edebilecekleri tek odak olan NKP-M, hızla güç kazandı. Binlerce kişinin öldüğü 5 yıllık iç savaş sonunda kırsal alanın çoğunluğunda kontrol sahibi oldular. Şimdilerde ise Nepal hükümetinin raporlarına göre NKP-M, 10 bin savaşçı, 15 bin milis, dört bin beş yüz kadro ve 200 bin sempatizana sahip. Ayrıca yaklaşık 400 bin üyeli aktif bir öğrenci kanatları var. Bu da gösteriyor ki NKP-M sahip olduğu fiziki güçle kralı devirebileceği gibi iktidarı da ele geçirebilir. NKP-M’nin iç savaştaki açık üstünlüğü en az üç dört senedir var olan bir gerçekliktir. Oysa krallık geçen yıllara ve kitle radikalizmindeki olağanüstü sıçrayışlara rağmen hala ayaktadır ve NKP-M burjuva parlamenter sisteme geçiş için bile uluslararası kapitalist sistemden onay beklemektedir. Buradan çıkan sonuç, Nepalli Maoistlerin, bırakın özel mülkiyeti ilga edip sürekli devrim ateşi ile devrimi Uzak Asya’ya yayma çabasını, kendi programlarının da merkezi olan krallığın yıkılışını dahi gerçekleştirecek bir iradeye sahip olmadıklarıdır. NKP-M’nin duruşu maalesef Menşeviklere has iktidar korkusu, çekingenlik ve son kertede düzeniçilikle belirlenmiştir.
Nepalli Maoistlerin talepleri reformizmin bir ifadesi olarak demokratik cumhuriyet, bağımsız bir insan hakları komisyonu, monarşinin ortadan kalkması, terörist bir örgüt olarak tanımlanmamak, hapsedilen parti liderlerinin serbest bırakılması ile sınırlıdır.
Yedi Partili İttifak – Silahlar BM’ye Teslim
Nepal’de sınıf mücadelesi Şubat 2005’te kralın parlamentoyu feshetmesi üzerine yeni bir evreye girdi. Halkın yoksulluktan kırıldığı ülkede altından faytonuyla etrafta gezinen kraldan nefret eden Nepal işçi sınıfı ve yoksul halkın öfkesi doruklara çıktı. Kraldan umudunu kesen Nepal burjuvazisinin temsilcilerinin de aralarından bulunduğu büyük bir muhalefet dalgası tüm ülkeyi sardı.
Kasım 2005’te ise Nepal sınıf mücadelesi tarihinde yeni bir dönemeç yaşandı. Burjuva partilerini ulusalcı-ilerici güç olarak ifade ederek onlarla üstü örtülü işbirliği içinde olan NKP-M, “yedi partili ittifak” diye bilinen cılız Nepal burjuvazisi ve üst-orta sınıflarını temsil eden burjuva koalisyonla işbirliği içinde çalışacağını tüm ülkeye duyurdu. Bir yönetim biçimi olarak krallığın ilga edilişini her şeyin üstünde tutan, bunu da kendi gücüyle çok rahat bir şekilde başarabilecekken küçük burjuva iktidarsızlık örneği gösteren NKP-M zayıflamış, kendi kendine çöken krallık karşısında bile mülk sahibi sınıfların ve emperyalist sistemin desteğini ve onayını arıyor. Mülk sahibi sınıflar elbette ki bunun için kendi sınıf çıkarları doğrultusunda olabildiğince taviz koparıyorlar. 22 Kasım 2005’te NKP-M,”otokratik monarşiyi ortadan kaldırarak gerçek demokrasiyi kurmak” için demokratik güçlerle ittifaka girdiğini açıkladı. Kendi sözleriyle: “Ülke silahlı çatışma ve kalıcı barış sorununa getirilecek pozitif bir çözüm ihtiyacında. Biz, otokratik monarşinin yıkılması ve tam bir demokrasinin kurulması sürecinde kurucu Meclis seçimlerinin yapılmasının ardından silahlı çatışmaya son vermek ve kalıcı barışı inşa etmeye tam anlamıyla söz veriyoruz.”( www.nepalnews.com , 22 Kasım)
Öte yandan 2006’ın başından itibaren kitlelerin tansiyonu giderek bir patlama noktasına ulaştı. Krallık yönetimine son verilmesi talebiyle 100 bin kişinin katıldığı gösteriler düzenlendi. Genel grevle hayat tamamen durdu, blokajlarla düzen tamamen devre dışı bırakıldı. Bolşevik bir örgütün çağrısıyla iktidar kolayca el değiştirip işçilerin ve köylülerin eline geçebilirdi. Maalesef böyle bir perspektife sahip bir örgüt bulunmuyor Nepal’de. Sokağa çıkan kitlelere ateş açılmasıyla iki haftada 20’ye yakın gösterici öldürüldü. Sokağa çıkma yasağı ve ‘vur emri’ne karşın kitleler sokakları doldurmaya devam ettiler. Kitlelerin kararlı mücadelesi, şubat ayında parlamentoyu feshederek mutlak hakimiyetini ilan eden Kral Gyanendra’yı geri adım atmaya zorladı.
Yedi Parti İttifakı ve NKP-M’nin daha önceden beraber hazırladıkları 12 maddeli anlaşma baz alınarak parlamento, mayısın ortalarında, kralın yetkilerini kısıtladı. Kral’ın ordu üzerinde kontrolüne son verildi. Karar uyarınca Nepal ordusuna atanacak komutanları bundan böyle hükümet belirleyecek. Hükümet de artık ‘Majestelerinin Hükümeti’ yerine Nepal hükümeti olarak adlandırılacak. Kraliyet ailesinin mal varlığının vergilendirilmesi talebini de içeren kararda, sembolik bir göreve indirgenen Kral’ın yerine geçecek kişiyi hükümetin belirlemesi öngörülüyor. Ayrıca hapishanelerdeki 170 NKP-M üyesi serbest bırakıldı.
Süreçte gelinen en son nokta ise 16 Haziranda yaşandı. NKP-M ve Yedi Parti İttifakı masaya otururarak Kurucu Meclis seçimlerini gerçekleştirmek üzere anlaştılar. Anlaşma gereği Yedi Parti İttifakı liderliğindeki hükümet, parlamento ve Maoistlerin kırsaldaki hükümetini feshedecek. Maoistler ve Yedi Parti İttifakı , Kurucu Meclis seçimlerine kadar geçici bir hükümet oluşturacak. Kurucu Meclis seçimlerinin yapılmasıyla birlikte Maoistler silahlarını Birleşmiş Milletler denetimine teslim edecekler.
NKP-M gerillarının lideri Prachanda anlaşmayı şöyle tarif ediyor: “Eski parlamentoyu feshedeceğiz, kendi yönetimimizi de feshedeceğiz. Cuma günü yaptığımız görüşmenin ruhunu bu noktalar oluşturuyor.”
NKP-M’nin Açmazları ve Devrim için Doğru Strateji ve Taktikler
Çin’in açıkça serbest piyasa kapitalizmine geçişinden sonra dünyadaki popülaritesini büyük oranda kaybeden Maoizm Çin devletinin periferisindeki uzak Asya ülkelerinde gücünü önemli ölçüde koruyor. Nepal, Filipinler, Hindistan bunların başında geliyor. Ne var ki Çin’deki dönüşüme paralel olarak başta Hindistan ve Nepal olmak üzere bu ülkelerdeki Maoist grupların açıkça reformizme kaydıkları da ortada.
Kuruluşundan beri Nepal komünist hareketi, hem SSCB’ci kanat hem de Çinci kanat, reformizmle içli dışlıydı. NKP-M ufak bir grupken daha radikal bir eylemlilik süreciyle önemli atılımlar sağladı ve Nepal’deki sınıf mücadelesinin temel belirleyici gücü haline geldi. Ama gelinen nokta NKP-M’nin devrimci süreci sonuna kadar götürecek bir yapılanma olmadığı net bir şekilde ortaya çıktı.
Bir devrim neleri başarırsa zafere ulaşmış olur? Bu sorunun Marksistler açısından cevabı çok nettir. Eski yönetici sınıfın hükmettiği devlet mekanizmasının yıkılması en önemli şarttır. Böylece, iktidarın işçi ve yoksul köylülüğünün temsilcilerinden oluşan bir hükümete geçmesi ve bu hükümetin demokratik görevlerle beraber sosyalist önlemleri almaya başlaması zafer için olmazsa olmazdır. Bu hükümetin yapacağı en önemli işlerden birisi burjuva orduyu dağıtmak ve yerine silahlı işçi milislerini geçirmektir. Yine, devrimin başta uzak Asya olmak üzere tüm dünyaya yayılması için acil olarak tüm dünyanın komünist işçi delegelerinin katılacağı bir enternasyonal çağrısının yapılması hem nihai devrimci amaçlarımız açısından hem de Nepal’deki yeni işçi ve köylü temsilcileri iktidarının emperyalist sistemin saldırganlığı karşısında boğulmaması açısından zorunludur. Ancak, çok kısa bir kısmını aktardığımız sürekli devrim perspektifine sahip olan siyasi bir yapı Nepal halkının gerçek sesi olup devrimci süreci sonuna kadar götürebilir.
NKP-M’ye gelince. Nepal’de NKP-M, adını nasıl koyarsa koysun, halk savaşı perspektifinden bile geriye düşmüş bir şekilde demokratik cumhuriyet projelerinin liderliğini burjuvaziye teslim etmektedir. Aşamalı devrim algılayışlarının demokratik devrim aşamasını bile gerçekleştirmekten uzaklar. Bir devrimle değil ulus ötesi emperyalist güçlerin de masada olduğu pazarlıklarla Krallığın sahip olduğu otoriteyi “kırmayı” amaçlamaktadırlar. Kırlardan şehirleri sarma iddiasından 180 derecelik bir sapmayla kendi silahlarını emperyalist BM’ye teslim etmeye vardılar. Bu çıplak gerçeği hiçbir demagoji saklayamaz.
NKP-M’nin şimdiki misyonu, devrim isteyen kitleleri ittifak kurdukları ortakları adına yatıştırmaktır. NKP-M’nin merkez komite üyesi ve hükümetle görüşmelere katılan 3 kişiden biri olan Dev Gurung, ittifak yaptığı güçler hakkında şunları söylemekten çekinmiyor:
“Geçmişte kraliyete bağlı hükümetler vardı ve onlar bizim Kurcu Meclis perspektifimizi kabul etmiyorlardı. Şimdi ise Yedi Parti İttifakı ile Kurucu meclis seçimleri konusunda anlaştık. Aslında şu an biz ve Yedi Parti İttifakı arasında hiçbir rekabet, çekişme yok, iki taraf da varolan geçiş sürecinin olabildiğince sarsıntısız geçmesi için çalışıyor. Çekişme ve rekabet seçimlerden sonra başlayacak.”
Gurung, seçimler kanalıyla iktidara gelirse korkuya kapılacakların içlerine su serpiyor. Gurung, Kurucu Meclis seçimleriyle eğer partisi iktidara gelmek üzere seçilirse bugünkü tarımsal ekonomiyi sanayileşmiş bir şekle çevirecek bir ekonomi programı uygulayacaklarını söylüyor. Gurung, parti
politikasının toprak ve diğer mülkler üzerindeki özel mülkiyete son vereceği dedikodusunun tamamen yanlış olduğunu ifade ediyor. (Dhruba Adhikary’la röportaj, Nepal Press Institute)
Maoistler ve diğer sol güçlerin hiçbiri işçilerin ve yoksul köylülerin ihtiyaçları hakkında bir kelime söylemiyorlar. Yaptıkları tek şey kendilerini cumhuriyet kurma olasılığını yükseltmekle sınırlandırmak.
Emperyalistlerin gözlerinde, kırsalın %80’inden fazlasını kontrol eden CPN-M liderliği kralın yaşamasına izin vererek ve onun iktidarına son verecek saldırıyı yapmayarak ne kadar sabırlı olduğunu gösteriyor. ABD büyükelçisi bile Maoistlerin taleplerinin küçük bir anlaşma ile çözülebileceğini fark etmiş durumda: “Parlamento önümüzdeki hafta ve aylarda sayısız meydan okumayla karşı karşıya kalacak. Diğer seçeneklerin içinden, Kurucu Meclisi başlatacak. Bu Maoistler için politik akımlara katılmak ve Nepal’in sorunlarını barışçıl bir şekilde işaret etmek için harika bir dönüm noktası olacak.”
NKP-M’nin iktidarsızlığını ifade etmek için ortaya attığı ma-zeretlerin başında Hindistan ordusunun olası bir devrimden sonra Nepal’i işgal edeceğidir. Böyle bir tehlikeyi göze alamayanların devrimcilik iddiaları tamamen boştur. Bolşevikler de olası bir iç savaş ya da Alman işgali tehlikesi karşısında devrimi iptal etseydiler, tarihe ancak acınacak bir anektod olarak geçebilirlerdi. Ama onlar hem çok çetin ve acımasız geçen bir iç savaşı hem de Alman işgalini göğüsleyerek devrimi zafere ulaştırdılar. Durumun öteki yüzü de Nepal’deki bir devrimin en başta Hindistan’daki işçi ve emekçileri tetikleyeceğidir. Zaten epey güçlü olan Hint sol hareketinin yaratacağı devrimci potansiyel hem devrim ateşini Hindistan’a taşıyabilir hem de burjuva Hint ordusunun Nepal’i işgalini önleyebilir.
Görev Bolşeviklerindir
Bolşevik örgütün bulunmadığı bulunsa da işçi sınıfına önderlik edebilecek kadar güçlü olmadığı durumlarda devrimci süreçler başarılı olamaz. Bunun dışında harekete liderlik eden unsurların reformist ya da merkezci olduğu durumlarda kendiliğinden alevlenen kitle hareketinin dalgakıran işlevi gören bu unsurların etkisinden sıyrılması oldukça zordur. Nepal’de de olan budur. Şimdilik etrafı “zafer” çığlıklarının kuru gürültüsü sarmıştır. Ama bu Pirus zaferinin yarattığı heyecan dalgası hızla geri çekilecektir. İnsanca yaşam isteyen Nepal işçileri ve yoksul köylüleri bir kez daha acı bir şekilde yaşamlarında çok az şeyin değiştiğini görecekler. Ve o zaman mücadele yeniden başlayacak. Ama bu sefer “yeni demokrasinin” hararetli savunucuları barikatın karşı tarafında olacaklar.
Nepal devriminin öne çıkardığı bir çok sorunu, alınması gereken birçok dersi burada tartıştık. Burada ortaya konması gereken son nokta da dünya devrimi ve komünist bir toplum için tek yolun Bolşevizmi inşa etmek olduğudur. Rosa Luksemburg’un dediği gibi “GELECEK HER YERDE BOLŞEVİZM’İNDİR!”
KATEGORİLER Polemik