Asıl Düşman Suriyeli Sınıf Kardeşin Değil, İktidar ve Açgözlü Patronlardır!
İstanbul Valiliği tarafından dün yapılan “Düzensiz Göçle Mücadele” başlıklı açıklama ile Türkiye’ye yasadışı yollardan giren düzensiz göçmenlerin yakalanarak sınır dışı edileceği, geçici koruma kapsamında olan Suriyelilerin İçişleri Bakanlığı ile belirli illere sevk edileceği, geçici koruma kaydı olmakla birlikte İstanbul’da kaydı olmayanların kayıtlı bulundukları illere dönmeleri için 20 Ağustos’a kadar süre tanındığı açıklandı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da yılsonuna kadar 80 bin mültecinin sınır dışı edileceğini açıkladı. Soylu ayrıca hükümetin bugüne kadar Suriyeli mültecilerin AB’ye karşı bir şantaj unsuru olarak kullanılması konusuna yeni bir halka ekledi ve şunları dile getirdi: “Bunu kimse tehdit olarak algılamasın. Türkiye oyalanacak bir ülke değildir. Türkiye büyük mücadele ortaya koymaktadır. Tarihin en büyük göç dalgasıyla karşı karşıyayız. Bunlara hakları olmadığını bir kez daha söylüyorum. Buradan kapıları açtığımızda 6 ay hiçbir hükümetleri dayanamaz. İsterlerse deneyelim.”
Son günlerde basında Suriyeli sığınmacıların özellikle geri gönderilme korkusu nedeniyle evlerine ve işyerlerine kapandığı; ayrıca çalışma izni alamamaları nedeniyle yaşamsal sıkıntılarla karşı karşıya kaldıkları belirtiliyor.
Türkiye’de 3,5 milyonu aşkın Suriyeli sığınmacı var. Özellikle krize bağlı işsizlik artışı Suriyelilere yönelik toplumsal öfkeyi giderek artırıyor. Öte yandan toplum giderek fakirleşirken, Suriyelilere yönelik devlet yardımları konusunda yapılan manipülatif paylaşımlar ve haberler ırkçı hezeyanı besliyor. Sosyal medyada da Suriyeliler üzerinden yoğun bir ırkçı-şoven kampanya yürütülüyor.
Son günlerde Suriyelilere yönelik pek çok linç girişimi basında yer aldı. Bunlar çoğu zaman Suriyelilerin taciz ve tecavüz vakalarına; hırsızlık gibi adli olaylara karışmasıyla gerekçelendirilse de, Suriyelilerin karıştığı adli vakaların sayısının 2014-2017 yılları arasında işlenen tüm suçların % 1,32’sine denk geldiği İçişleri Bakanlığı tarafından açıklanmıştı. Fakat en ufak bir kıvılcım, söylenti Suriyeli sığınmacılar konusunda meselenin bir yangına dönüşmesi için yeterli olabiliyor.
Hal böyleyken, iktidar adeta kaybettiği seçimin hıncını çıkarırcasına Suriyeli sığınmacılar meselesinin kangrene dönüşmesi için elinden geleni yapıyor. Yapılan anketlerde iktidarın oylarındaki düşüşte Suriyeli sığınmacılar konusu önemli bir başlık olarak öne çıkmıştı. Sanki Suriye iç savaşının derinleşmesinde, milyonlarca insanın yurtlarından göç etmek zorunda kalmasında iktidarın payı yokmuş gibi Suriyeliler günah keçisi ilan ediliyor ve öfkeli kitlelerin önüne atılıyor.
AKP’nin yaptığı açık bir ikiyüzlülüktür. Suriyeliler bugüne kadar özellikle vasıfsız işgücü olarak kölece çalıştırıldı. Ocak ayında bir mobilya üretim fabrikasında çıkan yangında 5 Suriyeli işçi yaşamını yitirmişti. Yılın ilk altı ayında iş kazalarında 49 Suriyeli işçi yaşamını yitirdi. Ve bu ölümler ne bir soruşturma konusu yapılıyor ne de kayıt dışı çalışma konusunda önlemler alınıyor. Sermaye iktidarı AKP Türkiyeli kapitalistlere Suriyelileri sömürme konusunda açık çek veriyor. Bugün Suriyelileri göndermekten bahseden Soylu geçmişte “Bugün Suriyelilerin, Afganların Türk ekonomisine katkısı var. Çok ağır işlerde Türkiye onlardan istifade ediyor.” diyordu.
Erdoğan da 2016’da bir konuşmasında “Sığınmacıların içinde çok kalifiye insanlar var, kalifikasyonu yüksek insanlar var, kariyer sahibi insanlar var. Biz almayalım da İngiltere’ye, Kanada’ya şuraya buraya mı gitsin.” diyordu. Ama aynı Erdoğan defalarca kez AB’li egemenlere bir tehdit olarak göçmenleri öne sürerek ‘bindiririm otobüslere gönderirim’ diyecekti.
Kısacası Erdoğan ve iktidar için Suriyeli göçmenler işlerine gelince kardeşe işlerine gelince bir şantaj unsuruna dönüşüyor.
Şimdi işsiz arkadaşım: İşe girememenden kim sorumlu? Emperyalistler ve Ortadoğulu işbirlikçileri tarafından ülkeleri harabete çevrilen ve gidecek bir yerleri kalmayan, açlıktan ölmemek için bir şekilde çalışmak zorunda kalan Suriyeliler mi yoksa tehdit ve şantajla onları senden daha düşük ücretlerle çalışmaya mecbur bırakan iktidar ve patronlar mı?
Her yerde olduğu gibi yine kadınlar ve çocuklar bu trajedinin en büyük kaybedenleri. Göçmen olmanın yanında kadınlar ekstra bir ayrımcılığa maruz kalıyor. Bir yanda ev içerisinde erkek baskısı, diğer yanda sokakta ırkçı saldırganlık ve tehdit… Türkiyeli kadınların Suriyeli kadınlarla eşitlikçi bir yaşam için yan yana gelmesi ve dayanışma içerisinde olmaları zorunludur. Suriyeli kadın emekçiler hem kapitalist sömürü hem de erkek egemen toplum tarafından ezilirken senin eşitlik ve özgürlüğü elde etme hedefin boş bir hayal olarak kalacaktır.
Suriyeli çocukların büyük bölümü nitelikli bir eğitimden yoksun. Eğitim alabilenlerse yine küçük zihinlere toplum ve medya tarafından işlenen ırkçı fikirlerin baskısıyla mücadele etmek zorunda kalıyor. Geçtiğimiz süreçte yaşanan bir olay çarpıcı: Parkta salıncak sırası bekleyen bir çocuğa bomba geliyor diyerek yaklaşan densiz bir yetişkin ve çocuğun yaşadığı dehşet sosyal medyada gündeme gelmişti. Bu tarz yaklaşımlar çocuklar üzerinde, en az çok küçük yaşlarda göğüslemek zorunda kaldıkları kirli iç savaş kadar, olumsuz etkiler bırakacak ve onların topluma entegre edilmesine engel oluşturacaktır.
Suriyeli sığınmacıları günübirlik politik zikzaklarına alet eden iktidar bu sorunu çözemeyecektir. İktidar göçmenleri açgözlü kapitalistlerin bir sömürü aracı ve dış politikada elini güçlendirmek için yedekte tutulan bir kozdan başka birşey olarak görmemektedir. Sadece iktidar değil İYİP’inden CHP’sine kadar bütün burjuva partiler bu ırkçı kampanyanın değirmenine su taşımaktan çekinmemektedir.
Hedef tahtasına oturtmak yerine asıl yapılması gereken yaşadıkları kirli iç savaş nedeniyle düştükleri zor durumda Suriyeli sınıf kardeşlerimizle dayanışmayı yükseltmektir. Senin maruz kaldığın sömürünün kat be kat fazlası göçmenlere dayatılmaktadır. Onların sömürüsü ağırlaştıkça senin yaşamın da zorlaşmaktadır. Yani kaderleriniz ortaktır ve ancak ortak bir mücadeleyle değişebilir.
Özellikle sosyalistler olarak bizler emekçi sınıfları zehirleyen ırkçı-şoven çığırtkanlığa karşı eşitlikçi bir toplumun savunusunu yükseltmeye devam edeceğiz. Bu vicdani bir sorumluluktan öte, devrimci sınıf mücadelesinin bir gereğidir.