Bir Kroşe Yediler; Devamını Nasıl Getirmeli? – Güneş Gümüş

Bir Kroşe Yediler; Devamını Nasıl Getirmeli? – Güneş Gümüş

23 Haziran seçimi, çoğunluğu umutlandıran bir şekilde bitti. AKP iktidarı altında geçen 17 yıl boyunca böyle bir havanın yakalandığı birkaç zamandan biri bu. 2013’de Gezi direnişi büyük bir dayanışma, umut ve heyecan yaratmıştı; hem AKP iktidarından kurtulmak hem de kitlelerin harekete geçebileceğini göstermesi açısından. Ancak direniş ne yazık ki var olan muhalefet çeperinin dışına çıkıp AKP’ye destek veren yoksul kitleleri içine alamadığından polis sopasıyla sindirildi. Yani AKP’ye bir kroşe indirildi ama devamı getirilemedi.

İkinci heyecan 7 Haziran 2015’te yaşandı; AKP hükümet kurabilme çoğunluğunu bile kaybetmişti. Ancak AKP, Erdoğan eliyle toparlanmasını bildi ve şehir savaşları gündemine sokulan ülkede kitleler 1 Kasım’da tekrar yüzünü AKP’ye döndü.

İktidar olduğu 17 yıl boyunca kitle desteğini korumak, hatta ilerletmek; zor durumlar yaşasa bile üstesinden gelmek konusundaki başarısı iktidar bloğunda, özellikle de Erdoğan’da politikayı istediği gibi şekillendirebileceğine yönelik bitmek bilmez bir özgüven yarattı. Psikolojide bu duruma “Hubris (kibir) sendromu” da diyorlar. Ekonomi tepetaklak olmuşken Hazine’nin başına damadı getirmek; 31 Mart’ta sürekli kutuplaştıran, rakibi türlü yalan-dolanla kötüleyen çizgi tutmamışken aynı tavrı ilerleterek 23 Haziran’a kadar sürdürmek; seçim kampanyasının ilk turunda herkesi terörist ilan edip “ülkenin bekası için bizi seçin” derken 23 Haziran’ın son virajında Öcalan’ın desteğine başvurmak… Bunlar, hep, her şeye muktedir olduklarına yönelik bitmez bir kibrin ürünü. “Siyaseti en iyi ben bilirim”, “kitleleri en iyi ben yönlendirim” şeklindeki kibrin tıkandığını bugün bütün Türkiye gördü.

Evet koşullar onlardan yanayken, ekonomi uluslararası ve ulusal konjonktürün el vermesiyle ilerliyorken; aktarılacak kamu kaynakları varken; karşılarında güçlü bir rakip yokken; hala mağduru oynayabiliyorken AKP/Erdoğan siyasi oyunu kurabiliyordu. Ancak işler aksi yönde ilerlerken aynı meziyetin gösterilemediğini artık biliyoruz. Herkesin aklıyla, mantığıyla, adalet duygusuyla alay eden kibir ters tepti.

Şimdi Ne Olacak?

31 Mart’ta AKP neredeyse bütün büyük şehirleri kaybetmişti. Erdoğan bir hamleyle İstanbul seçimleri yenileyerek geçmiş örneklerde olduğu gibi bu durumu savuşturabileceğini düşündü ama bu sefer sökmedi. Sökmedi çünkü Gezi ve 7 Haziran seçimlerinden farklı olarak bu sefer AKP’ye yıllarca oy vermiş yoksul emekçi kitleden ciddi kopuşlar yaşandı. Tam bir emekçi kenti olan İstanbul’da yoksul ilçelerdeki sonuçlara baktığınızda bu gerçeği görebiliyorsunuz.

Ekonomi 2019’un ilk çeyreğinde bir önceki yıla göre yüzde 2,6 daralırken ekonomik krizin etkisi hızla endüstri kentlerini vurdu. Krizi derinden yaşayan emekçiler de faturayı AKP’ye kestiler. AKP açısından gidişat daha iyi de olmayacak.

Çünkü;

Ülke ekonomisinin lokomotifine dönüştürülen inşaat sektörü topu dikmiş durumda. 2019 yılının ilk çeyreğinde inşaat sektörü yaklaşık %11 küçüldü. AKP’nin yandaşlarını kurtarmak adına aktarabileceği kamu kaynakları suyunu çekti. Yıllarca düşük kamu borcuyla övünen AKP, son 2-3 yılda seçim yatırımı için merkezi yönetim brüt borç stokunu 1,2 trilyon liraya yükseltti. Yapılan konutları satın alacak halkta da para suyunu çekti. 800 binden fazla konut satılmayı bekliyor. Kısacası inşaat sektörü için yakın vadede tünelin ucunda ışık yok.

Dış borca bağımlı hale gelmiş ekonominin borç bulabilme kapasitesi, seçim yatırımı olarak uluslararası sermayeyle kavgaya girişmiş AKP eliyle zora girmiş durumda. Yılın başından Nisan sonuna kadar 1 milyar Dolarlık sıcak para çıkışı yaşandı. Seçime kadar Doları baskılayabildikleri kadar baskıladılar ama duyurdukları gibi S-400 teslimatı Temmuz’da gerçekleşirse döviz kurunda nasıl bir sıçrama yaşanabileceğini 2018 Ağustos’undan biliyoruz. Türkiye’nin kısa vadeli dış borcunun yüzde %52’si Dolar, yüzde 30’u Euro cinsinden; TL cinsinden borçlanma miktarı sadece %13. Dolardaki her 1 kuruş artış şirketlere toplamda 2 milyar TL zarar olarak dönüyor. Bu demek ki döviz cinsinden borçlu şirketler için bu yaz özellikle buhranlı geçecek.

Enflasyondaki fırlama, dövizdeki artış, faizlerdeki yükseliş irili ufaklı birçok şirket ve işyerini  vurdu. Mayıs ayında kapanan şirket sayısı geçen yılın aynı dönemine göre %50 arttı. Birçok işletme küçülme ile kapanma gerilimi arasına sıkışmış durumda. Dolayısıyla orada çalışan emekçiler de maaş alamama ile işsiz kalma kaygısıyla boğuşuyor. İşsizlik 2019’da tarihi zirvesine ulaşıp geniş işsizlik 7,5 milyonu geçti. Bu durumun bırakın düzelmesini, daha da kötüleşeceği görünüyor.

Kısacası yoksul emekçiler cephesinde AKP’nin ekonomide yarattığı tahribat her geçen gün daha açık olacak ve daha yakıcı şekilde hissedilecek. Bunun karşılığının da artan öfke ve kopuşlar olacağını söyleyebiliriz.

Bu Sefer Tamam mı?

Geniş kitlelerde, sosyalizm mücadelesinin neferi olmaya en yakın unsurlarda “her şey çok güzel olacak” umudunun yeşermesi elbette olumlu. AKP açısından ibre gerileme yönünde. Ama emekçilerin AKP’ye vurduğu kroşenin devamını nasıl getireceğiz? Boksör sendeliyor ama nasıl nakavt edeceğiz? Hangi mekanizmalarla?

Evet büyük bir darbe aldılar ama önümüzdeki 4 yıl seçim yok; bütün iktidar ellerinde; bütün devlet kurumlarını kontrol ediyorlar; medya hizmetlerinde. Seçim gündemi de bitti; krizin yükünü emekçilerin sırtına yüklemek için meclisten yeni vergileri, kıdem tazminatına yönelik saldırıları içeren yasaları geçirecek çoğunlukları var.

Peki biz ne yapacağız? Ellerimizi kavuşturup bekleyecek; iktidar ve nimetlerini bırakmak istemeyecek AKP’nin siyasi oyunu istediği gibi kurmasını mı izleyeceğiz? 17 yıldan sonra AKP’den kurtulmak için önümüzde açılan yolda sonuna kadar yürümek istiyorum diyorsan; bu mücadelenin mimarının senin olman gerektiğini unutma! Kurtarıcılar değil biz değiştireceğiz!

Emekçilerin AKP’ye attığı tokatın devamını yoksul kitlelerin AKP’den kopmasını sağlayacak bir emekçi baharıyla getirmek gerekiyor. Bunun için de işsizlik olur, sırtımıza yüklenecek yeni vergiler olur, kıdem tazminatına el uzatılması olur; krizin yakıcı sonuçlarına karşı mücadelenin yükseltilmesi gerekiyor. Emekçilerin, yoksul halkın gündemiyle siyasetin şekillenmesi ve onların dertlerinin kavgasının verilmesinde BEN DE VARIM diyorsan gel bunu yapacak özneyi birlikte büyütelim; emekçilerin partisi SEP’in saflarında yerini al!

KATEGORİLER