Seçim, seçim, seçim… Peki ya halkın dertleri? – Güneş Gümüş
Türkiye çok politik bir ülke. Seçimlere katılım oranından insanların politik tercihlerine göre hayatlarını ilgilendiren kararlar almasına kadar birçok noktadan bu tespiti doğrulamak mümkün. AKP’li yıllar boyunca artan kutuplaşma da toplumda politikanın ağırlığını artırdı.
Seçim dönemleri ise bambaşka. Neredeyse politik gündemlerle yatılıp kalkılıyor. Herkes kulağını kabartmış dinliyor, gelişmeleri yakından takip ediyor. 23 Haziran’da gerçekleşecek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini, ülkenin en ücra köşeleri bile pür dikkat takip ediyor, sonuçlar için derinden kaygı duyuyor.
Sadece 23 Haziran’da değil, seçimlerle geçen son 2 yılda halkın politikaya ilgisi tavan yapınca yarışan adaylar/partiler gerçeğiyle yalanıyla çokça konuşuyor; çok konu gündem ediliyor. Millet bahçelerinden israfa, adayların etnik kökenlerinden seçim dönemlerinde artık ele hangi ülke gelirse onunla yaşanan sahte krizlere kadar.
Ama memleketin, halkın asıl meselelerini konuşan yok!
Kriz almış yürümüş;
İşsizlik tarihsel zirvesine ulaşmış;
Çarşı-pazarda fiyatlar öyle fırlamış ki neredeyse tencereler boş kalacak;
Gençlik bin bir emekle üniversite bitiriyor; iş yok! Sınav engeline AKP’nin istemediğini elemesine dönüşen mülakatlar eklenmiş;
25-30 yıl çalışan emekçi emekli olabilmek için maaşsız, sağlık güvencesiz yıllarca beklemeye mahkum edilmiş;
Şehrin dışına atılan hastane kompleksleriyle kamusal sağlığa ulaşmak yoksullara eziyete dönüşmüş;
Eğitim sistemi yoksul emekçi çocuklarını zorla imam hatiplere doldurma kaygısıyla iyice göçmüş…
Liste uzar da uzar!
AKP zaten bu manzaranın 17 yıldır baş yaratıcısı. Peki muhalefet cephesinde halkın bu ana gündemlerini dert edinen var mı? YOK.
Varsa yoksa siyasette merkeze oynamak adına herkese mavi boncuk dağıtmak! Ne patronu üzelim ne işçiyi; nasıl olacaksa!
Asgari ücretle yaşam geçmez, artıralım deseler; hepsi ayağa kalkacak aman işçiye o ücret verilirse şirketler batar diye. Sanki bizim emeklerimizle kasaları ağzına kadar dolmuyor gibi.
Binlerce genç işsiz, halk nitelikli sağlık-eğitimden uzak; bu gençleri kamuda istihdam edelim deseler patronlar, AKP, liberaller ayağa kalkacak; devletin işi eğitim-sağlık değil diye! Sanki sağlık, eğitim sistemi patronların elinde paranın hükümdarlığında çürütülmemiş, kamusal kaynaklar sonuna kadar hortumlanmamış gibi.
Emeklilikte yaşa takılanları gündem etseler patronlar ayağa kalkacak; yok öyle 20-25 yılda emeklilik diye! Sanki bizim boynumuzun borcu onların için ömür tüketmekmiş gibi.
İşçi ve patronu birlikte memnun etmek mümkün değil! Toplumun çoğunluğunu oluşturan asıl kitlenin, emekçilerin sesi çıkmıyor diye rahatlar. Böyle olunca da patronların icazetini, desteğini almak adına ülkenin gerçek gündemlerine sırt dönmek, o konularda dilsiz kesilmek kolaylaşıyor. Yürütülen merkez siyaset de işçi kırıntıları alsın; patronlar kriz-mriz fark etmeden hamuduyla götürmeye devam etsin demek oluyor!
Oysa ki asıl bu düzenin asıl kahrını çeken, hayatın bütün yükünü omuzlayan emekçinin sesinin çıkması, çoğunluğun derdi olan onun gündemlerinin konuşulması lazım!
İşçinin-emekçinin kendisini yok sayanların, işsizim diye dert anlattığında elinin tersiyle kovanların, taşerona kadro isteyince “uzattın” diyenlerin karşısına BEN DE VARIM diye dikilmesi gerek! Tek başına da değil; örgütlü şekilde, en güçlü şekilde.
Diğer türlü yok sayılma, alınterinden çalınması, geleceksizliğe mahkum edilme devam edecek.
“Bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm” hiç bitmeyecek!
Bu bezirgan saltanatı böyle sürmesin diyorsak emekçileri devrimci mücadelede birleştirecek; yoksul halkın sesine megafon olacak; onların dertlerini toplumun gündemi yapacak bir devrimci partinin güçlenmesi gerek!
Gel sen de kendi davana sahip çık!
Bu kavgada BEN DE VARIM diyorsan Sosyalist Emekçiler Partisi saflarında yerini al!