Bir Diktatörün Serveti ve Çıkarılması Gereken Dersler
Erdoğan’ın yakın dostu Sudan diktatörü Ömer El Beşir yakın zamanda halkın kitlesel mücadelesiyle devrilmişti. 20 Nisan’da gündeme düşen bir haber ise El Beşir gibi diktatörlerin halk açlık ve sefaletle mücadele ederken nasıl zenginleştiğini ortaya serdi.
Reuters Haber Ajansına konuşan bir Sudanlı yetkili, El Beşir’in evinde 351 bin ABD doları, 6 milyon euro ve 105 milyon ABD dolarına denk gelen beş milyar Sudan Lirası dolu çuvallar bulunduğunu açıkladı. El Beşir hakkında kara para aklama suçlamasıyla da soruşturma açıldı.
Sudan’da Ömer El Beşir’in kurduğu gibi tek adam sultasına dayanan diktatörlük rejimleri ile nepotizm* her zaman iç içe oldu. Böyle rejimlerde her şeye muktedir olan diktatörün etrafındakiler, özellikle de diktatörün yakın akrabaları, zenginliklerine zenginlik katarlar; her türlü yolsuzluk, rüşvet, adam kayırmacılık devletin her kademesine sirayet eder. Netice de balık baştan kokar. Denetimsizliğin, hukuksuzluğun hüküm sürdüğü böyle düzenlerde güç sahibi olan unsurlar bu yağmadan kendilerine düşen payı almaya çalışırlar. Sudan’da da turbun büyüğünü yine El Beşir’in kardeşlerinin götürmesi şaşırtıcı değil. Beşir’in devrilmesinin ardından her iki kardeş hakkında da yolsuzluk suçlamasıyla soruşturma açıldı ve gözaltına alındılar.
Sudan son yıllarda derin bir ekonomik kriz içindeydi. Elbette bu krizin en ağır etkilerini Sudan halkı yaşadı. 2017 yılında 3,8 milyon, 2018 yılında 5,5 milyon Sudanlı gıda yetersizliği yaşarken; yaklaşık 40 milyonluk nüfusun % 80’i yaşamsal gıda ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Geçmişte özellikle petrol ihracatıyla önemli gelirler elde edilmesine rağmen, kötü yaşamsal koşulların önüne geçilmesi için en ufak bir çaba harcanmadı. İnsani Gelişmişlik Endeksi sıralamasında Sudan 169 ülke içerisinde 154. sırada.
Özellikle Afrika ülkeleri için bu şaşırtıcı değil. Eski Mısır diktatörü Hüsnü Mübarek devrildiğinde kendisinin ve ailesinin 67 milyar dolarlık servetinin bulunduğu ortaya çıkmıştı. Arap Baharı’nda ilk devrilen diktatör olan Zeynel Abidin bin Ali’nin Mübarek’e göre daha “mütevazı” bir miktarda, 15 milyar dolarlık bir serveti bulunuyordu. Bu servetlerin nasıl yapıldığı ise malumunuz. Dünya Bankası’nın 2010 yılındaki raporuna göre Tunus’ta özel sektörün yıllık karının % 21’i Bin Ali ailesinin kasasına giriyordu. Bin Ali’nin hikâyesinde ilginç bir ayrıntı daha bulunuyor: Bin Ali 2002’de iktidarını sağlama aldıktan sonra 500 milyon dolara 332 odalı bir saray yaptırdı. Eşi Leyla Trabelsi’nin altından odası, 7 yaşındaki oğlunun altından yatağı, sarayında bulunan lüks araç koleksiyonu, yatları devrildikten sonra sıkça gündeme gelmişti.
Tarihte buna benzer onlarca örnek var. Bunları tekrar tekrar hatırlatmak gerekiyor ki kendi yaşadığımız ülke için dersler çıkarabilelim. Eş-dost-ahbap-çavuş kapitalizmine kendimizi kul-köle etmeyelim.
Bu diktatörlerin her ne pahasına olursa olsun iktidara tutunmalarının arkasında görüldüğü üzere oldukça “duygusal” nedenler var. Çünkü hem kendilerinin hem de diktatörlük rejimlerinin artıklarıyla beslenenlerin kaybedecek çok şeyleri var. Bizim, yani milyonlarca işçi, emekçi, yoksul köylü, genç insanın kaybedecekleri ise sömürü, sefalet ve üzerimizdeki zincirlerden başka kaybedeceğimiz bir şey yok!
*Nepotizm, akraba kayırma veya adam kayırma, öznel ve adil olmayan şekilde yapılan ayrımcılık. Nepotizm kavramının Latince’de “Nepot” sözcüğünden geldiği, İngilizcede ise “Nephew” (yeğen) olduğu değişik çalışmalarda ifade edilmiştir.