Yerel Seçimler Tuzağa mı Dönüşüyor? – V.U. Arslan
“Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel / Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu / Bu derde düşmeden önce.”
Orhan Veli’nin bu dizeleri hafızalarda yer etmişse bunu biraz da “kifayetsiz” sözcüğüne borçludur. Yetersizden daha fazla çağrışıma sahiptir kifayetsiz. Sözlük fazladan şöyle der kifayetsiz için: “gerekli bilgi ve yeteneği olmayan, ehliyetsiz, gereken niteliği olmayan, verimli olmayan…”
AKP diktası karşısında muhalefetin acziyetini vurgulamak istediğimde kifayetsiz sıfatı aklıma geliyor. Ekonomik krizin emekçileri dalga dalga vurmaya başladığı şu sıralarda muhalefetin ne kadar kifayetsiz olduğunu görmek gerçekten de acı.
AKP diktası karşısında her hattıyla adeta inim inim inleyen muhalefetin daha canlı, daha yaratıcı ve taktiksel açıdan daha üretken olmasını beklersiniz ama maalesef durum tam tersi. Muhalefetin elinde o da denene denene iyice laçkalaşmış bir tane oyun planı var. Bu da seçimlerden başkası değil. Daha önce nice mağlubiyetler alınan seçim sandıklarından bir kez daha farklı bir sonuç bekleniyor. “Ankara ve İstanbul’dan en az birini kaybetseler ne güzel olacak!!!”
İster istemez tüm gözler CHP’ye çevriliyor. HDP de seçimlere endeksli, farklı bir yol ya da program önerebilmiş değil, dahası konjonktür onları da olası bir CHP başarısına yedekliyor. Diktaya ve ekonomik krize karşı sandık dışında bir mücadele arayışının doğal adresi olan sosyalistlere ise maalesef zayıf, hareketsiz ve dahası bu haline bakmaksızın kör rekabet içerisinde. Ortak bir cephe kuralım, talepler oluşturalım, enerjik kampanyalar düzenleyelim, emekçiler arasında hiç değilse sempati oluşturalım gibi kaygılar yok. Yani dönüp dolaşıp “yerel seçimlerde AKP zayıflasın, böylelikle bizim için koşullar yumuşasın da biz de durumu toparlayalım” noktasına geliniyor. Pes etmişlere özgü kaderine razı bir hava sezinleniyor. Yapılan tek şey zoraki, bürokratik, göstermelik işler. Tabi işler göstermelik olunca moralsizlik gözden kaçmıyor. Kurulan platformlar, beraberlikler, toplantılar ve en son KESK’in bölge mitinglerinde olduğu gibi… Dostlar alışverişte görsün, biz görevi savalım….
Yani diktaya ve ekonomik krize karşı tek beklenti Mart 2019’daki yerel seçimler. Umutlar ekonomik krize bağlanmış. Ekonomik kriz yüzünden halk sandıkta AKP’ye faturayı kesecektir diye umuluyor. Halk fatura kesecekse kessin tabi ama böyle bir kolaycılık yok.
AKP’nin sandıktaki baş rakibi CHP içerik ve hareket olarak ne değiştirdi ki? Kılıçdaroğlu’nun koltuğa yapışması, rezillik olsa da esas mühim olan o değil. Alternatifi Muharrem İnce’nin de ne olduğunu bilmiyor muyuz? Ülkedeki siyasi, sosyal ve ekonomik krize rağmen yaşanılan onca seçim hezimetine rağmen içerisinden bir sol kanat dahi çıkaramadı bu parti. Serbest piyasaya saygılı, patronlara sevgili, Suudi Arabistan’a saygılı AB-ABD’ye sevgili bir düzen partisi yoksul emekçilere nasıl hitap edebilir ki! Yani mesele Kılıçdaroğlu’nun Alevi olması ya da insanların CHP’ye ölse oy vermeyecek olması falan değil. Mesele CHP’nin klasik sistem partisi olarak çaresiz olmasıdır. Tuzu kuruların partisi olarak görünmesidir. İttifak mühendisliği dışında CHP’nin bu merkez siyasetiyle yapabileceği bir şey yok.
Ekonomik kriz yüzünden AKP’nin oylarında düşüşler olabilir. Ama bu Ankara ya da İstanbul’un kazanılmasına yetmeyebilir. MHP, İyi Parti ve HDP seçmenlerinin tavrı üzerinden farklı farklı kombinasyonlarla AKP az hasarla bu dönemeci de pekala alabilir. Kısacası yerel seçimlere bel bağlamak çok tehlikelidir. Zira bir kez daha büyük bir hüsran dalgası ilerici kamuoyunu kaplayacaktır. 24 Haziran’ın ardından muhalif kesimlerinde ortaya çıkan bıkkınlık, umutsuzluk ve neticede şekillenen siyasetten kaçış çabası yerel seçimlerden sonra daha da şiddetlenebilir. Bu da demokratik muhalefete vurulacak ağır bir darbe olacaktır. Unutmayalım yerel seçimler bitecek ve neticede öyle ya da böyle AKP diktası ile mücadele ediyor olacağız.
Olağanüstü dönemler olağan dışı yöntemleri gerekli kılar. CHP böyle bir parti değildir. HDP mutlak baskı altında oluşu ve ulusal sorun merkezli olmasıyla bir çıkış yapacak durumda değildir. Bize lazım olan örgütlü mücadeledir. Toplumların kaderi hiçbir zaman seçimlerle çizilmez. Sosyalistlerin çoktan ekonomik krize karşı seferberlik yaratması gerekirdi. Ama anlattığımız gibi sosyalistlerin durumu maalesef hiç iyi değil. Bize mücadele gerek, mücadele içinse sağlam bir perspektif gerekiyor. Eski kuşak sosyalist geleneklerin sürece karşılık gelmek konusunda sıfır seviyesinde olması tarihsel ve ideolojik perspektiflerinin yanlışlığında yatıyor. Dahası bunu değiştirmek için herhangi bir çaba içerisinde olunmayınca hiçbir inandırıcılık kalmıyor. Eski kuşak liderler kendilerine inanmıyor ki insanlar onlara inansın. Bürokratik şekilde mevkileri tutmaktan başka bir başarıları ve beklentileri yok. Durum böyle olunca karamsarlık ve hantallık kesinlik kazanıyor. Özet gerçek budur. Bu yüzden devrimci Marksist örgütlülüğü arttırmak zorundayız. Sosyalist geleneğin Türkiye’de kabuk değiştirmesi gerekiyor. İçerisinden geçmekte olduğumuz tarihi anlarda SEP olarak sınıf mücadelesini güçlendirmek, sosyalistlerin ortak hareketi için elimizden geleni yapmak, aktif bir şekilde savunma mevzileri örgütlemek için tüm gücümüzle mücadele edeceğiz. Bunu yaparken gençliği ve emekçileri örgütlemeye devam edeceğiz, güçlendikçe daha etkili bir şekilde sınıf mücadelesini etkileyeceğiz ve ardından daha da güçleneceğiz.