Bedelli Bahane, Oportünizm Şahane: Gerçek Gazetesi-Emre Güntekin
Milyonlarca insanın uzunca bir süredir beklediği bedelli askerlik konusunda iktidar seçimlerin ardından ilk adımı attı ve bedelli askerlik teklifi meclisten geçti. Yaklaşık 1 milyon 324 bin kişinin bedelliden yararlanma hakkı bulunuyor. Daha şimdiden bankalar kredi konusunda yarışa geçtiler, çeşitli ilan sitelerinde bedelliyi karşılayabilmek için insanlar arabalarını satışa çıkardılar.
Bedelli askerlik bekleyenlerin kitleselliği politik olarak oldukça şaşırtıcı. Şovenizmin bu kadar yüksek olduğu bir ülkede yaşamamıza; “vatani görev”, “ordu-millet” ya da “peygamber ocağı” vurgularının sürekli pompalanmasına rağmen askerliğin insanlar için bir yük olduğu gerçeği ortada duruyor. Dolayısıyla insanlar bir şekilde parası neyse verip bu anlamsız yükümlülükten kurtulmak istiyor.
Bedelli askerlik konusundaki eşitsizlik burada ortaya çıkıyor: Hâli vakti yerinde insanlar için 15 bin TL’yi bir çırpıda verebilmek zor olmayabilir. Peki, asgari ücretle bin bir zorlukla geçinmeye çalışan bir emekçi ne yapacak? Sevdiklerini, yaşantısını, işini gücünü bir kenara bırakıp tıpış tıpış askere gidecek! Elbette böylesi bir eşitsizliğe çareler aramak Erdoğan rejiminin genlerinde yok! Kendi çocuklarını çürük raporu alarak askere göndermeyen, bedelli yaptıran egemenler yoksulun, emekçinin çocuğunun iktidarlarına zeval gelmemesi için Nusaybin’e, Cizre’ye, Afrin’e göndermekten; şehit tabutlarına yaslanarak şoven nutuklar atmaktan gocunmuyorlar.
Böyle bir ülkede sosyalistlerin bedelliyi toptancı bir yaklaşımla karşısına alması kadar saçma bir durum olamaz. Diğer taraftan ne askere gitmenin kendisi ne de eşitsizliği bariz ortada olan bedelli askerlik günümüz devrimcilerinin savunacağı bir konudur.
Vatan Savunması!
Fakat kendisini “Devrimci Marksist” bir yayın organı olarak tanımlayan Gerçek Gazetesi’nin “Bedelli askerlik kimin çıkarına? Devrimci İşçi Partisi neden karşı çıkıyor?” başlıklı yazısını okurken insan gerçekten hayret ediyor! Güya Devlet Bahçeli 28 güne karşı çıkarak aslında halka genel silah eğitimi verilmesine karşı çıkıyormuş, HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen vicdani red hakkını savunarak profesyonel orduya destek veriyormuş! Paralı ordu vatan savunması için değilmiş! –Evet bir “devrimci Marksist” vatan savunmasından bahsediyor!- İşin ilginç tarafı Erdoğan da bu arkadaşlara katılıyor ve profesyonel orduyla ilgili bir konuda şu yorumu yapıyor: “…Çünkü o asker ruhu amatör olarak ayrıdır, profesyonel olarak daha başkadır.”
Öncelikle şunu belirtelim: Devrimciler “zamanı geldiğinde” burjuva ordularda askerlik yapmayı bir taktik olarak teşvik ederler. Örneğin Kızılordu’nun kurucusu olan Troçki ve Bolşevik Parti, devrimcilerin burjuva orduda askerlik yapmasını iki açıdan önemsiyorlardı: Birincisi savaş sırasında dağılma sinyalleri veren, askerlerin hoşnutsuz olduğu orduda devrimci ajitasyon ve propaganda yürütmek ve bu yolla ordunun çözülmesini hızlandırmak ve neticede askeri birlikleri devrime kazanmak. İkinci olarak da, bütün bu süreç boyunca savaşmayı öğrenmek. Burada devrimci ajitasyon yapmanın maddi bir temeli mevcuttur. Yıllarca süren emperyalist savaşta yorgun düşen Çarlık ordusu içerisinde emekçi sınıflar pisipisine ölüme gitmek istememektedirler ve kitlesel olarak savaşa karşı çıkmaktadırlar. Veya daha öncesine gidersek Eisenstein’in Potemkin Zırhlısı filminde de anlatıldığı üzere devrimci nüveler kendisini 1905’te de göstermekteydi. Elbette böylesine kaynayan bir ordunun içinde politika yürütmek devrimci olmanın bir gerekliliğiydi. Bu dönemde ordudaki askeri eğitim de sahici olmak durumundaydı çünkü yüz binler ve milyonların ölüme gönderildiği kanlı emperyalist savaşların içerisinden geçilmekteydi. Görüldüğü üzere Bolşeviklerin askerlik konusundaki yaklaşımları devrimci durumun varlığı koşullarında sonuna kadar desteklenecek taktikleri içeriyor.
Bugünün Türkiye’sinde ise buna benzer maddi koşulların var olduğunu savunmak saçmalamakla eş değerdir. Var olan şey, şu şartlarda gayet istikrarlı olan şovenist beyin yıkama kampından başkası değildir. Askerliğini daha önceki bedellinin çıktığı 2015 yılında yapmış bir devrimci olarak –askere de öyle güle oynaya gitmediğimi belirteyim- Gerçek Gazetesi’nin yazdıklarının hayatın gerçekleriyle baştan aşağı çeliştiğini söylemeliyim. Günümüz Türkiye’sinde ne devrimcilerin TSK içerisinde devrimci propaganda yapmalarının somut koşulları ne de ilgili yazının yazarının iddia ettiği gibi askeri eğitim mevcuttur. Aksine askerlik boyunca birbiri ardına tekrarlanan anlamsız askerlik dışı faaliyetlerle ve türlü türlü angaryalarla meşgul olacaksınız, askerlik nâmına alacağınız tek eğitim olarak size verilen üç mermiyle atış yapacaksınız. Tabii Gerçek Gazetesi’nin yazarı her gün saatler boyu uygun adım yürümeyi, sağa sola dönmeyi öğrenmeyi, bağırılıp çağırılmayı, ot toplamayı, mıntıka temizliği yapmayı, milliyetçilik seanslarını askeri eğitim sanıyor olabilir. Bunları isterlerse TSK’ya katılmadan da rahatça yapabilirler. Veya sıradan bir Anadolu köyüne giderlerse tüfeği olan bir köylü üç atış yapmalarına izin bile verebilir!
Yazının 15 Temmuz’da askerlerin halka kurşun sıkmayı reddettiğini vurgulaması ise ayrı bir komedi… Daha önce 15 Temmuz’da sokağa dökülenlerin içinde “Bolşevik bir ruh bulmayı” başarmış olan Gerçek Gazetesi sayfalarının erler üzerinden 15 Temmuz’a dair güzellemeye kalkışması bizleri şaşırtmıyor. Eğer orduda gerçek bir çözülme aranıyorsa orada içerik ve biçim olarak çok farklı gelişmelerin olması gerekir. 15 Temmuz’da yaşanan sıradan erlerin komutanları tarafından linççi bir güruhun karşısında kaderine terk edilmesidir. Zavallı erler, bir avuç asker olarak başarısız bir darbe girişiminin içerisinde darbeci komutanları tarafından ateşe atıldıklarını elbette anlamışlardı.
İşin özüne gelirsek: Gerçek Gazetesi güya halkçı bir damar üzerinden bedelli askerliği eleştiriyor, ama bunu şovenizmin ile flörte geçerek yapıyor. İş, TSK’yı adeta baba ocağı gibi tasvir etmeye varmış. Vatan savunmasının nasıl iyi yapılacağı, buradaki amatör ruhun övülmesi, 15 Temmuz hikâyesinin parlatılması gibi yaklaşımları soldaki başka aktörlerde görmek mümkün değil. DİP de bunu kendisini övmenin vesilesi zannediyor. Öyle zannediyor çünkü çarpık bir antiemperyalizmden yola çıkarak ne kadar büyük bir sağ sapma içerisinde olduklarının farkında değiller. Ulaştıkları sağ oportünist nokta, Perinçekvari tehlikeli bir yeri işaret etmektedir: “Emperyalizme karşı vatan savunması”. Nitekim Vatan Partisi’nin de bedelli askerliğe şiddetle karşı çıktığını görüyoruz.
Profesyonel Ordu Meselesi
TSK’nın zorunlu askerliği kaldıracağı falan yoktur. AKP esnaf mantığıyla hareket ederek bedelli meselesinden para elde etmek istiyor ki bu da burjuva kurumların toplum üzerindeki etkisinin zayıflamasına neden oluyor. Burjuva kurumların zayıflaması ise bizleri üzmez, sevindirir. Diğer taraftan Avrupa’da bile birçok ülkede zorunlu askerlik uygulaması sürüyorken sıcak çatışmaların kıyısındaki Türkiye’de burjuva devlet zorunlu askerliği kaldırmak gibi bir işe asla girişmez. Çatışma bölgelerine sıradan erleri değil de askeri eğitimden geçmiş yoksul genç erkekleri uzman erbaş-uzman çavuş-astsubay statüsüyle sürmek, profesyonel orduya geçmek değildir, olsa olsa TSK’nın çatışma kabiliyetini yükseltme hamlesidir. Ayrıca ordunun bağrındaki sınıfsal çelişkiler değişecek değildir. Kaldı ki bizler Türkiye ve dünyadaki birçok ülke tarihinden de biliyoruz ki, devrimci hareketler yükseldiğinde subaylar ve askeri okul öğrencileri de bu toplumsal uyanıştan muaf kalamamakta bazen kitlesel bir şekilde devrimci saflara kayabilmektedir. Polisler için de aynı durum geçerlidir. Pol-Der’i hatırlamak yeterli olacaktır. Bugün sınıf mücadelesinin çok geri olduğu koşullarda bile profesyonel kolluk mekanizmasından insanlar tek tek bile olsa devrimci mücadeleye kayıtsız kalamamaktadırlar. Bunu kendi deneyimlerimizden biliyoruz. Yarın devrimci mücadele yükselişe geçer ve özellikle hareketin önderliğinin şekillenmesi söz konusu olursa bu tarz kayışlar çok daha net olacaktır.
Yani asıl mesele sınıf mücadelesinin yükselmesinde ve bunu ileriye taşıma iddiasında olan biz devrimcilerin başarısındadır. Ordunun kendi yapısında birtakım değişikliklere gitmesi, devrim-karşı devrim; çözülme-disiplin ikiliklerindeki ana tabloyu değiştirmez. Devrimci yükselişler dışında ise bizler ordu dendiğinde 12 Eylül’ü, şoven eğitim kampını, Sevag Balıkçı gibi muhalif ya da ezilen kimliklerinden ötürü “şüpheli” ölümlerle hayatını kaybedenleri hatırlamalıyız. “Profesyonel ordu, askerliği bir iç savaş unsuru haline getirmektir” ifadesini kullanan Gerçek Gazetesi sanki geleneksel ordu iç savaş unsuru değilmiş gibi yazarak ne gibi yanılsamalar yarattığının belli ki farkında değil.
Netice olarak, insanların bu angaryadan kurtulmak istemesine kızmak şöyle dursun “vatani görevden” kaçmak isteyişte şoven gelenek-kültürün zayıflamasının işaretlerini okumalıyız. Bedelli askerlik meselesinde devrimci görev, askerlik işinin yine yoksullar üzerine yıkılması gibi sınıfsal çelişkiler üzerinden iktidara yüklenmektir. Ama bunu yaparken ne vatan savunmasından dem vururuz, ne orduya dair yanılsamaları besleriz ne de kimseyi şu koşullarda askere gitmeye özendiririz.