Üçüncü Dünya Savaşı Kapıda mı? (Çağın Erdinç)
Kimyasal saldırı mizanseni hiç bitmiyor. Irak’a müdahalenin gerekçesi olan “kimyasal saldırı” iddiası son 5 yıldır Suriye konusunda da ısıtılıp ısıtılıp gündeme getiriliyor. Suriye’deki taşeron cihatçıları yönlendirmek kolay olduğu için kimyasal saldırı mizansenini yaratmak hiç zor olmuyor.
Aslında Suriye iç savaşında en başından beri kirli istihbarat ilişkileri belirleyici oldu. Farklı aktörlerin finanse ettiği irili ufaklı cihatçı gruplar sürekli mağduriyet edebiyatı yaparak katliamlar gerçekleştirdi. Suriye’ye ait olmayan fotoğraflar Suriye’de çekilmiş gibi bir algı oluşturularak uluslararası müdahaleye zemin hazırlanmaya çalışıldı. Libya’da Kaddafi’yi deviren ittifak, Suriye’ye müdahale etmek için her zaman fırsat kolladı. Fırsatın gerekçesi, yukarıda da söylediğimiz gibi her zaman aynıydı: Kimyasal saldırı!
Şimdi 2013’e gidelim. Suriye’ye emperyalist müdahale ihtimalinin hiç olmadığı kadar yükseldiği döneme yani. Yine aynı mizansen. Üstelik yine aynı yerde, Guta’da… Kimyasal saldırı olduğu iddiasıyla ABD ve müttefikleri müdahaleye hazırlanıyor, cihatçılar, körfez ülkeleri ve AKP zil takıp oynuyor. Obama kararlı. Artık bu yoldan geri dönüş yok gibi görünüyor. Cihatçılar Esad’ın artık son günlerini yaşamaya başladığını ve müdahaleden sonra nasıl bir iktidar ortaklığının oluşacağını tartışmaya başlıyorlar. Rusya, müdahale olduğu takdirde harekete geçmeyeceğini açıklamakla yetiniyor. Saldırı başladı başlayacak derken Obama bilinmeyen bir nedenle müdahaleden vazgeçiyor, cihatçıların hevesleri kursaklarında kalıyor. Peki ama neden? Tüm koşullar uygunken Obama o gün neden vazgeçti? Üstelik Rusya, Suriye’nin arkasında bugün durduğu gibi durmuyordu. Aradan zaman geçtikten sonra, kimyasal saldırı iddialarının gerçek olmadığını kanıtlayan haberler gördük. Bunların en önemlisi, Pulitzer ödüllü gazeteci yazar Seymour Hersh’in haberiydi. Hersh’e göre, üst düzey Amerikalı askeri yetkililer ve istihbarat camiası Türkiye’nin Suriye’deki savaşta oynadığı rolden başından beri ciddi endişe duyuyordu. Hersh “Erdoğan’ın cihatçı el Nusra Cephesi’ni ve diğer İslamcı isyancıları desteklediği biliniyordu” ifadesini kullanırken haberde görüşü alınan eski bir üst düzey istihbarat yetkilisinin sözlerine yer veriyor: “Türkiye hükümetinde bazılarının, Suriye içinde bir kimyasal saldırıyla Obama’yı kırmızı çizgi vaadini yerine getirmeye zorlayacağına inandığını biliyorduk.”
Habere göre, 2013’ün ilkbahar aylarında, ABD istihbaratı Türkiye hükümetinin MİT ve Jandarma aracılığıyla, kimyasal silah becerileri geliştirebilmeleri için doğrudan El Nusra ve müttefikleriyle birlikte çalıştığını öğrendi. Hersh’e konuşan yetkili, “MİT isyancılarla siyasi irtibatı sağlıyor ve Jandarma askeri lojistik ve kimyasal savaş dahil eğitim vermek gibi işleri üstleniyordu” dedi.
Sonuç itibariyle müdahale olmadı ve Şii Hizbullah’ın da sahaya aktif bir şekilde dahil olmasıyla birlikte Esad kaybettiği bölgeleri geri almak için operasyonlara hız vermeye başladı. ABD, Körfez ülkeleri ve AKP için doğrudan müdahale seçeneği bir süreliğine ortadan kalkmıştı ama vekalet savaşı tüm hızıyla devam ediyordu. “Besleme cihatçılara” gönderilen tırlar dolusu mühimmatla savaşın şiddeti ve süresi uzuyordu. Her şeye rağmen aradan geçen 3 yılda rüzgâr tamamen tersine dönmüş, cihatçılar köşeye sıkışmıştı. Üstelik ABD’deki başkanlık seçimlerinden de cihatçılar açısından ümitli bir seçenek çıkmamıştı. “Bizim Suriye’de ne işimiz var? Onca para akıttık. Peki sonuç ne?” diyerek Obama’nın Suriye politikasını eleştiren ve Suriye’den çekilmek gerektiğini savunan Trump, ABD başkanı oldu. Ancak söylediklerinin tam tersine Trump Suriye’yi “başkanlığının ispat sahası” olarak gördü. “Her yere kolu uzanan eski ABD’yi” hatırlatırcasına Suriye meselesine bodoslama daldı.
Ve Nisan 2017. Yani bundan tam 1 yıl önce, yine aynı tiyatro sahnelenmeye başladı. Humus’un kuzeyindeki Han Şeyhun’da kimyasal saldırı olduğu haberleri kısa sürede yayıldı. ABD, Körfez ülkeleri ve AKP cihatçıları bir kez daha umutlandıracak söylemlerde bulunmaya başladı. Müdahale yakındı! Fakat beklenen olmadı. 7 Nisan sabahı Rusya’ya haber verilerek sınırlı bir füze saldırısı gerçekleştirildi. Trump başkanlık koltuğunu sağlamlaştırırken cihatçıların topyekûn müdahale umudu başka bahara kalmıştı.
O umut tam 1 yıl sonra bugün, bu baharda yine yeşillendi. İddia yine aynıydı. Suriye ordusunun, Şam’ın 10 kilometre doğusunda yer alan Doğu Guta’nın Duma ilçesinde bir kimyasal saldırı gerçekleştirdiği haberi yayıldı. Her zamanki gibi sosyal medyadan paylaşılan fotoğraflarla istenen algı yaratılmaya çalışıldı. Daha önceki iki kimyasal tiyatronun kopyası yaşandı. Ancak bugün yaşadığımız kimyasal tiyatronun diğerlerinden bir farkı var. Bugünkü tiyatronun diğerlerine göre son derece kötü kurgulandığını söylemek lazım. Düşünün, Doğu Guta’nın önemli bir bölümü Suriye ordusu tarafından ele geçirilmiş, yaklaşık 7 kilometrekarelik Duma ilçesi kalmış ve Suriye ordusu kalan bu ufak bölge için kimyasal silah kullanarak uluslararası müdahaleye zemin hazırlıyor. Ya da şöyle düşünelim. İstanbul, Suriye’de yer alan bir şehir olsun ve İstanbul’un Avrupa yakası cihatçılar tarafından işgal edilmiş olsun. Suriye Ordusu Esenler hariç her yeri temizliyor ve sadece Esenler’de kalan bir grup cihatçıyı temizlemek için kimyasal silah kullanıyor (Esenler ve Duma 7 kilometrekarelik bir bölgede yer alıyor. İkisi de aynı büyüklükte)
Bu senaryoyu 5 yaşındaki çocuğa söyleseniz güler; ama Trump denilen ruh hastası ve onun yardakçıları bu senaryoya dayanarak Suriye’ye müdahale sinyalleri verip duruyor. Üstelik Trump ergenlerin yazmayacağı şeyler yazıp Twitter’dan Suriye halklarını tehdit ediyor.
Evvela şunu vurgulayalım. Trump da Tayyip gibi dış politikayı iç politika aracı olarak kullanıyor. Bilindiği gibi Trump’ın Rusya’nın müdahil olmasıyla başkanlık seçimlerini kazandığı söyleniyordu. Şimdi aklısıra “Rusya’ya da kafa tutuyorum” algısı yaratarak başkanlık koltuğunu sağlamlaştırmaya çalışıyor. Fakat madalyonun öteki yüzü de var. Gerçekten Suriye konusu emperyalistlerin başını ağrıtıyor. Doğu Guta’nın da düşmesiyle birlikte cihatçıların zaten kesinleşen yenilgisi başka bölgelere de sirayet edecek gibi görünüyor. Cihatçıların tutunduğu son bölgelerin de kaybedilmesi ABD, AB ve İsrail başta olmak üzere Körfez ülkelerinin korkulu rüyâsı. Onlar Suriye’de bir Suudi Arabistan modeli görmek istiyor. ABD’nin bir dediğini iki etmeyen, Ortadoğu’da ABD’yi ve İsrail’i hiç üzmeyen bir iktidar modelini Suriye’de tahsis etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Suudi Arabistan tam olarak böyle bir model. Şeriat hükümleriyle yönetilmesi Ortadoğu dokusuna son derece uygun. Din konusunda oldukça radikal fakat ABD ile ortak iş yapma konusunda olabildiğince esnek… Suudi’lerin Suriye’de finanse ettiği gruplar da tam olarak bu amaca hizmet ediyor. İslam Ordusu bu grupların başında geliyor. Kimyasal saldırı mizanseninin baş aktörü “Beyaz Bereliler” grubu da bu dokuya çok uygun bir örgüt. Bu yalancılar sürüsü, istihbarat ağlarının tam merkezinde yer alıyor. Kimyasal saldırı mizansenini de dış müdahaleye zemin hazırlamak amacıyla ortaya attılar.
Evdeki Hesap Moskova’dan Dönüyor!
Rusya’nın Suriye’de son model hava savunma silahları var. S-400’ler Tartus’tan ülkenin geneline hâkim pozisyondalar. Bakmayın siz Trump’ın Twitter’dan mahalle kavgasına gider gibi tweet atmasına. Suriye’yi Rusya’ya rağmen topyekun vurup bölgeye askeri harekat başlatmak Rusya ile savaşı göze almak demek. İşte o zaman üçüncü dünya savaşı senaryosu gerçek olur. Fakat ABD’nin böyle bir niyeti yok. Pentagon bile Trump’a deli muamelesi yapıp ”Onun attığı Tweet’leri bize değil ona sorun” diyor. Bir nevi herkes Trump’a “köyün delisi eğleniyor” gözüyle bakıyor. Fakat bu başka bir gerçekliğe işaret ediyor. Emperyalist kapitalist sistemin merkezinde bir manyak oturuyor. Bu sistemde kaderimiz bu ruh hastalarının elinde. Şimdilik dünya savaşı ihtimali söz konusu değil ama bu hiç olmayacağı anlamına gelmez. Zira Trump’ın ne zaman ne yapacağı hiç belli değil.
AKP, Suriye Krizinde Hangi Noktada?
AKP’nin bu krizde arabulucu olduğu söylendi. Ardından Tayyip Erdoğan çıkıp “Ne ABD ile müttefiklikten ne de Rusya ile dostluktan vazgeçeriz” dedi. Neyin müttefikliğiymiş bu? Bu ABD değil miydi 15 Temmuz’da Fethullahçı askerler eliyle tankları sokaklarda yürütüp insanları katleden? Sizin “anti emperyalistliğiniz” bu kadar işte!
AKP ipleri uzun zamandır Rusya’ya teslim ettiği için Suriye’deki krizde net bir tavır ortaya koyamıyor. Niyetleri “ABD gelsin müdahale etsin” diyor; dilleri “Saldırıyı kim yaptıysa hesap sorulsun” diyor. Yani utangaç bir şekilde Rusya’yı da memnun edecek açıklamalar yapılıyor. Başka türlüsü beklenemezdi. Suriye konusunda o kadar kötü bir dış politika izlendi ki, artık adım atacak yer kalmadı. Her yer çamur; her yer bataklık!
Sonuç
Kapitalizm artık içinden çıkılmaz girdaplar yaratıp faturayı emekçilere ödetiyor. Kimyasal silah yalanıyla gerçekten büyük bir kimyasal savaş çıkartabilecek tıynette olan bir sistemden söz ediyoruz. İçinde bulunduğumuz süreci uluslararası ilişkiler tabiriyle “dehşet dengesi” olarak adlandırmak yanlış olmaz. ABD ve Rusya kimyasal savaş butonuna bastıklarında topyekun yok oluşun da düğmesine basmış olacaklarını biliyorlar. Bu yüzden Pentagon ve Putin arasında sert restleşmeler yok. Ancak kapitalizm ruh hastalarını çok seviyor. Yukarıda da ifade ettiğim gibi kaderimiz Trump gibi birinin elindeyken geleceğe güvenle bakmak mümkün değil. Emperyalist Kapitalizm geçmişte iki büyük savaş ve birçok ekonomik buhran yarattı. Bu faturayı canımızla ya da kursağımızdan geçen iki lokma ekmekle ödemek zorunda mıyız?