Kapitalizm ve İlaç Endüstrisi- Arzu Görmez
Kapitalist sistemin en çok para harcadığı alanların başında ilaç endüstrisi geliyor. Çoğumuz hastalığın ölümcüllüğü ve ihtiyacın yakıcılığı yüzünden, bırakın etken maddelerinin ne kadar pahalı ne kadar ucuz olduğunu bilmeyi isimlerini telaffuz bile edemediğimiz çeşitli ilaçları kullanmak zorunda kalıyoruz. Peki bu ilaçlar nerede ve kimler tarafından üretiliyor? Örneğin grip ilaçları ya da sıradan antibiyotikler piyasada gitgide ucuzlarken kanser hastalıkları için kullanılan ilaçlarının fiyatları neden yükseliyor? İlaçların fiyatlarının belirlenmesinde hangi dinamikler rol oynuyor? Tüm bu sorular insan sağlığından daha önemli görülen “paran kadar sağlık” anlayışı dünyada var olduğu müddetçe güncelliğini korumaya devam edecektir.
İlaç Endüstrisi ve Tekeller
Kapitalist sistem içerisinde ciddi bir ağırlığı olan ilaç sanayinin diğer sektörlerden farkı, doğrudan insanın varlığını ilgilendirmesi ve sağlığımız söz konusu olunca ilaç kullanımını reddetme gibi bir lüksümüzün çoğu zaman olamayışıdır. İlaç endüstrisi; araştırma, deney ve patent, pazarlama, satış süreçlerini içeren, tüm dünya genelinde yaklaşık 900 milyar dolarlık bir piyasa. Tıp alanındaki gelişmelere bağlı olarak çeşitli hastalalıklara ilişkin etken maddelerin keşfi, canlılar üzerinde denenmesi ve belirli bir patentle genel kullanıma açılması süreçlerini kapsayan araştırma ve geliştirme aşaması; yüksek teknoloji, yoğun bilgi ve deneyim sahibi olan alanında uzman kadrolarca gerçekleştirilmektedir. İşin tamamı bu aşamada gerçekleştiriliyor dersek yanılmış olmayız; çünkü bu aşama piyasadaki gücünüzü ve değerinizi belirliyor. Piyasa gücü ve değeri üzerinden Forbes 2016 En Büyük İlaç Firmaları Listesinin ilk beşi şöyle: Pfizer (ABD), Johnson & Johnson (ABD), Roche (İsviçre), Novartis (İsviçre), Merck (ABD). Bunu Bayer (Almanya) ve Allergan (ABD) takip ediyor. Listede ilk 25’te yer alan firmalar menşei bakımından sekiz ülkeye dağılıyor. ABD, 15 şirketle ilk sırada. 12’şer şirketle İngiltere, Almanya ve İsviçre’yi Fransa, Japonya, İsrail ve Danimarka birer şirketle takip ediyor. Bu firmalar piyasanın yüzde 30’una yakınını elinde tutuyor. ABD, 350 milyar dolarlık bir pazar olduğu için en büyük rekabet de burada yaşanıyor. Saydıklarımızın dışında bine yakın ulusal ve uluslararası firma var. Ancak bu firmalar gelir ve pazar gücü açısından ilk beşin çok gerisindeler.
İlaç Endüstrisi Nasıl İşler?
İlaç üretiminin en son aşamasıysa ambalajlanarak piyasaya sunulmasıdır. Araştırma ve geliştirme aşamasında harcanan bilgi, emek, yıllarca süren deneylere harcanan paralar ve daha birçok şey ilacın fiyatına yansır; fakat ilacın seri üretimini kapsayan süreçte işler daha farklı işliyor.
İlaç kullanıcıları için fiyatları neyin belirlediği, içerisindeki etken maddenin fiyatının ilacın satış fiyatını ne oranda etkilediği sorusu çoğu zaman gizemini korumuştur. Bu sır perdesini kapitalist sistemin temel dinamiklerinden olan üretim araçlarına sahip olmak ve artı değere el koymaya dayalı sistemi açıklayarak daha kolay aralayabiliriz. Kapitalizm kanser, AIDS, zatüre, verem gibi çeşitli hastalılara çare bulurken bunu tüm insanlığın daha sağlıklı yaşayacağı bir geleceğin inşası için gerçekleştirmemektedir. Bunu kâr için yapmaktadır. Bu kârı arttırmanın reçetesi ise; ucuz araştırma ve iş gücüdür.
Mülke ve üretim araçlarına sahip olma durumu ilaç sektöründe patent sistemiyle sağlanıyor. Biraz daha açacak olursak… Diyelim bir ilaç firması, herhangi bir hastalığın tedavisinde kullanılmak üzere bir ilaç geliştirdiğinde, bunu hangi firmanın, hangi laboratuvarın geliştireceğini tayin etmek için patent kurumuna başvurup patent alıyor. Bu sayede şirketler formülün 5 ile 7 yıl arasında mülkiyetine sahip olup firma ilacın üretimini, dağıtımını ve en önemlisi pazarı ele geçirmenin yanı sıra ilacın bileşeninde yapmış olduğu ufak değişikliklerle patent süresini uzatma fırsatına da sahip oluyor. Ucuza üretimin yanında, bir de mülkiyet ilişkisinin yansıması olan patent sistemli bir formüle sahipseniz; ürettiğiniz ilaçların fiyatlarını ülkelere ve bölgelere göre ayırabilir, az gelişmiş ülkelerin sosyal güvenlik kurumlarını fahiş fiyatlara razı edebilir, risk unsuru içeren ilaçları yoksul ülkelere kaydırıp milyonlarca insan için oldukça elzem olan ilaçlar yerine daha yüksek kâr sağlayabilecek ilaçların üretimine yönelebilirsiniz. Buna yakın tarihten Pfizer Massachusetts ve Connecticut’ta bulunan ve Alzheimer ve Parkinson hastalıkları üzerine çalışma yürüten 300 araştırmacısının işine son vermesini örnek verebiliriz. Dünyada milyonlarca insanı etkileyen bu tarz hastalıklar üzerine araştırmalara son verilirken, Pfizer gibi tekeller Viagra gibi alanlara daha çok yatırım yapmaya başladı. Pfizer, Bayer gibi ilaç tekelleri için toplumsal faydadan ziyade, kâr hırsı ön plana çıkıyor. Bu nedenle araştırmalar, toplumsal gereklilikten öte en hızlı kâr getirecek alanlar üzerine yoğunlaşıyor. Firmalar diğer taraftan devletlerin sosyal güvenlik sistemleri üzerinde birer parazit haline gelmiş durumda. Amerika’da devletin ilaç sektörüne yönelik müdahalelerini kaldırmak için ilaç firmaları tarafından 2010 yılında 25 milyon dolar para harcandığı tahmin ediliyor. Durum böyle olunca kâr getirmeyen alanlara yatırım yapmayan tekeller yüzünden bazı ilaçları bulmak- satın almak neredeyse imkansız bir hale geliyor.
Patent konusuna dönecek olursak… Patent pek çok ülkeden alınabiliyor fakat şirketler patent konusunda en sert önlemleri alan hangi ülkeyse onun kurumlarını tercih ediyor ve dev şirketler patentlerin %70’ini ABD’den alıyor. Amerika Gıda ve İlaç Dairesi (Food and Drung Administration- FDA) dünya genelinde kalite standartlarını belirleyen enstitü muamelesi görüyor. FDA, patent vermeyip sadece ilacın denetimini yapıyor. Pek çok ülke de dağıtım şirketi FDA onaylı olmayan ilaçları güvenilir bulmuyor. Bu sayede ilaç sektöründe en çok ABD’nin sözü geçiyor ve piyasayı şekillendirmesi çok kolay bir hale geliyor. Kısaca ilaç sanayinde fiyatlar ve kâr oranları tamamen yasalarla güvence altına alınmış olan tekel durumundaki firmalarca belirlenir. Bu firmalar, ilacın başkaları tarafından üretilmesini engelleyen yasalar aracılığıyla fiyatları belirler ve siz kendi imkanlarınızla bırakın küçük bir atölyede üretim yapmayı büyük bir firma dahi olsanız fabrikanızda üretemezsiniz. Bunun için bir sözleşme ve üretim hakkını satın almanız gerekir.
Peki milyarlarca insanın hayatını etkileyen ilaç endüstrisinin kâr amacıyla değil de halkın sağlığını gözeterek üretim ve araştırma yapması mümkün mü? Elbette, ancak kârdan başka bir derdi olmayan kapitalizm altında değil. Kapitalizm her yerde olduğu gibi insan sağlığını da daha fazla kar elde etmenin bir aracına dönüştürmüş durumda. Dünyanın en yoksul ülkelerinde binlerce insan çoktan çaresi bulunmuş hastalıklardan hayatını kaybediyor. Diğer taraftan da pek çok insan çaresi olan hastalıklara yakalanmış olmasına rağmen tedavi ücretleri ve ilaç masraflarının yükünü karşılayamadığı için en temel hakkı olan yaşama şansı elinden alınıyor. İşte bu yüzden bütün insanlık için sağlıklı bir gelecek sermayenin, piyasayı elinde bulunduran tekellerin olmadığı bir dünyada ancak mümkün olacak.