Bir Devrin Sonu (mu ?) – V.U. Arslan
7 Haziran seçimleri, 13 yıldır AKP’nin tek başına sürdürdüğü iktidarı sonlandırarak Türkiye burjuva siyasetinde yeni bir dönemin açılmasıyla sonuçlandı. Göstergeler bir çeşit 4 partili sistemin kurumsallaşacağını ortaya koyuyor. Bu da RTE’nin başkanlık hayallerinin suya düşmesi ve Türkiye’de koalisyonlar döneminin başlaması demek.
Yeni bir dönem diyoruz, zira yaşadığımız şey TBMM’deki sıradan bir iktidar değişikliği değil. AKP Türkiyesi, RTE’nin keyfi diktatoryal yönetiminde açıktan açığa bir “parti-devlet” sistemini kurumsallaştırıyordu. Devletin valisi AKP’nin valisi, yargı AKP’nin yargısı, polis AKP’nin polisi, medya AKP’nin medyası, MİT AKP’nin MİT’i, ordu AKP’nin ordusu, devletin haber ajansı AKP’nin ajansı, her türden bürokrat AKP’nin bürokratı, futbol bile AKP’nin futbolu durumuna gelmişti. Eğer AKP 7 Haziran seçimlerinden istediğini alabilmiş olsaydı durum, zaten yeterince zayıf olan Türkiye’deki demokratik haklar ve özgürlükler açısından çok daha vahim bir hal alacaktı.
Seçim Sonrasının Hesap-Kitabı
RTE’nin Türkiye’yi muhafazakar bir sömürü cennetine dönüştürmesinin adı olan Konyalaştırma projesi, 7 Haziran’da çok ağır bir darbe aldı. 2023 hayalleri suya düştü. Tayyipgiller, çıkmadık candan umut kesilmez misali şimdilerde kısa vadede erken seçim olursa istikrarsızlık korkusuna kapılan seçmenin desteğiyle “yeniden tek başına iktidar olabilir miyiz”in hesabındalar.
RTE, tarafsız cumhurbaşkanı pozlarında “devlet hükümetsiz kalmaz, herkes sorumlu davransın” derken oyunbozanlık eden rolünü diğer partilere yıkmayı planlıyor kuşkusuz. Şimdi anketlere bakılacak. Öyle ya, olası bir erken seçimden hangi tablo çıkacak, bunu önceden bir görmek lazım. Eğer seçmende tek parti iktidarı fikri güçlenirse AKP koalisyon pazarlıklarını usturupluca tıkamaya
çalışacaktır. CHP’nin peşinde koştuğu Kılıçdaroğlu’nun başbakanlığı senaryosu ise hem MHP’den hem de HDP’den gelecek desteğe muhtaç. Gelgelelim dün, dündür; bugün, bugündürcü burjuva siyaset cephesinde tek gecede çok şey değişir. Her şey mümkün, ama bu yazının kaleme alınmakta olduğu sıralarda AKP ile koalisyona kimse yanaşmak istemiyordu. Öyle ya seçmene söz verilmiş; “seni başkan yaptırmayacağız” denmiş; “gelin oy verin, gitsinler” denmiş… Şimdi seçmeni öfkelendirip tam da ufukta ekonomik daralma varken AKP’nin koltuk altındaki küçük ortak
pozisyonuna kimse girmek istemez.
CHP’nin Rüya Planı Tutar mı?
İşte bu noktada özellikle CHP’nin ısıtmaya çalıştığı HDP destekli CHP-MHP azınlık hükümeti formülasyonu var ki buna öncelikle MHP’nin ikna edilmesi gerekiyor, ardından da HDP’nin. CHP’nin rüya planına göre bir restorasyon hükümeti olacak olan bu iktidar, seçim barajından yolsuzluk dosyalarına, seçim sürecinde verilen vaatlerden AKP’nin antidemokratik icraatlarına kadar kritik önemdeki konulara el atacak. Erken seçime bu şekilde gidilecek, AKP ilk defa bir seçime iktidar olmanın nimetlerinden yararlanamayarak girecek, temel meselelere el atıp çözebilen CHP de rüştünü ispat edecek. Kulağa hoş geliyor, CHP ve sol seçmen de bu plandan hoşlanacaktır. Ama işler göründüğü kadar kolay değil. Bir kere hadi diyelim dönüşümlü başbakanlık gibi tekliflerle MHP (HDP düşmanlığını da bir kenera bırakıp) bu işe evet dedi, hadi diyelim HDP de kendisinin yancı olacağı bu plana olur verdi, söz konusu dönem bir yıl gibi kısa bir sürede de olsa CHP kendi boyunu aşan bazı büyük problemlerin altından kalkabilecek midir? Örneğin, böyle bir hükümet, doğası gereği, Kürt sorununda hiçbir varlık gösteremez. Oysa şu anda bile Kürt illeri, barut fıçısı durumunda.
Asker, polis, korucular dışında; Kürt milisler ve Hizbullah dışında bölgede IŞİD ve her türden karanlık istihbarat elemanları silahlı durumda ve bölge çok kırılgan bir yapıya sahip. Seçim öncesi ve sonrasında da gözüktü ki provokasyonun bini bir para. Kısacası CHP’nin hayalini kurduğu MHP ve HDP destekli bu hükümet, Kürdistan’daki herhangi bir parlamayı hiçbir şekilde kaldıramaz. MHP de zaten bu korkulu senaryo yüzünden kendi sonumu hazırlarım korkusuyla böyle bir hükümete kolayca olur vermez. Bunun dışında CHP ve diğer partilerin söz verdiği asgari ücret artışı ve emeklilere yönelik sosyal reform paketlerinin geleceği de bir hayli kuşkulu. CHP’nin TÜSİAD-ABD-AB grubu ile kurduğu organik ilişkiler bir yana ekonomi yönetimini Kemal Derviş’e (ya da onun gibilere) bırakmaya hazırlanan bir CHP, özellikle içinde bulunulan ekonomik bozulma sürecini de hesaba kattığımızda ulusal ve uluslararası sermaye gruplarıyla ne ölçüde bir çatışmaya girebilir?
CHP, bir süredir sosyal demokratik bir hüviyete bürünmeye çalışıyor. 7 Haziran seçimleri yaklaşırken yoksullara ve emekçilere yönelik vaatlerini arttıran CHP, yakın tarihinde ilk defa bir seçime dinamik ve inisiyatif sahibi olarak girdi. CHP’nin HDP’nin estirdiği güçlü rüzgarlar karşısında ayakta kalabilmesi de bu sayede mümkün olabildi, pekala perişan durumlara düşebilirlerdi. Emekçilere yönelik kampanyayı salt seçimler öncesi hatırlaması, taşeronu kaldıracağım derken kendi belediyelerinde taşerona devam etmesi ve birçok durumda işçilerle bu belediyelerin karşı karşıya gelmesi; Kemal Derviş gibi azılı emekçi düşmanı emperyalizmin ajanlarının hala itibar görmesi ve ekonomi kurmayları olarak öne çıkarılması; TÜSİAD ile gözlenen büyük yakınlık vb’leri CHP adına inandırıcılık ve tutarlılık sorunu yarattı ki bunlar emekçilerden CHP’ye gelen desteğin sınırlı kalmasına yol açtı.
CHP’nin sosyal reform vaatlerine sarılması, bu konuların emekçiler tarafından talep düzeyine yükseltilmesi için kolaylaştırıcı bir faktör olacaktır; diğer taraftan sosyal demokrasinin serbest piyasanın azgın neoliberal çağında tamamen iktidarsız olduğunu unutmamak ve CHP bahsinde
illüzyonlara da mahal vermemek gerekir.
Sermayenin Arzusu
Kapitalistler (AKP ile palazlananlar hariç), AKP’nin kontrolsüz bir güç olmaktan çıkmış olmasından dolayı memnunlar. Gerek içeride gerekse dış politikada RTE’nin benmerkezci politikalarının sisteme zarar verici olduğunu düşünüyorlardı. Şimdilerde bir sürü hesap ve ayak oyunu içerisinde büyük sermaye ve küresel oyuncular, CHP’yi AKP’ye itekliyorlar. Böylelikle Babacanlı Dervişli emekçi düşmanı ekonomik model devam ederken, burjuva program temelinde toplumsal uzlaşma ve istikrar sağlanacak, AB ile ilerleme yoluna yeniden girilecek, ABD ile dış siyasette yeniden tam uyum elde edilecek.
Emperyalist kapitalist sistemin tercihi şüphesiz ki bu tarz bir “normalleşme” yönünde. Ama CHP tabanı bu formüle tepkili ve parti liderliği AKP ile koalisyona mecbur kalmaktan çekiniyor. Zira olası bir erken seçimde CHP gerileyip AKP ve HDP yukarı çıkabilir; AKP ile kurulacak bir koalisyon ise CHP’yi bitme noktasına getirebilir. CHP bütün bunlardan dolayı epey sancılı bir süreç geçirecek. HDP ise şimdiye kadar AKP ile CHP’nin koalisyon kurması yönünde görüş bildirdi. Böylelikle bir yandan HDP muhalefette kalırken Kürt sorununda daha ılımlı bir hükümet iş başına geçmiş olacak ve aynı zamanda CHP’nin olası yıpranması durumunda da HDP alternatif olarak daha da yükselebilecek.
Seçimin Kazananı HDP
HDP, öncellerini de içerisine katarak söyleyelim ilk defa Kürt halkının yarısından fazlasının oyunu alarak önemli bir aşamaya erişti. Daha önceleri AKP’yi destekleyen Kürt muhafazakar oyları ile daha önce büyük kısmı CHP’ye giden Kürt Alevi oyları bu sefer çoğunlukla HDP’ ye gitti. Kürt illerinde HDP’nin oyları %70’leri geçerken batıdaki Kürtler de yoğunlukla HDP’ye oy verdiler.
AKP, daha önce diğer partileri ülkenin doğusunda var olmamakla suçlarken bu sefer kendisi de sınırdan itibaren Kürt illerinde saf dışı bırakıldı, bazı şehirlerde bitme noktasına geldi. AKP koca Diyarbakır’dan bir milletvekilini zar zor seçtirebildi. HDP bunun dışında sol-sosyalist oyların büyük çoğunluğu ile bir kısım CHP’den gelen oyu da kendisine katarak %13’lük bir zafere imza atmış oldu.
%10 barajının geçilmesinin AKP’nin geriletilmesi için elzem olduğu bir ortamda barajın kendisi HDP için bir sıçrama rampasına dönüştü ve 13’lük bir orana ulaşıldı. Çok tutan “seni başkan yaptırmayacağız” sloganının da gösterdiği gibi AKP karşıtlığını çok iyi kullanan Demirtaş ve HDP, cumhurbaşkanlığı kampanyasında kaldıkları yerden devam etti.
Demirtaş’ın samimi politikacı tipiyle göz doldurarak HDP kampanyasını sırtladığını belirtelim. Temel motivasyonu AKP karşıtlığı olan Gezi ayaklanmasıyla ters düşen HDP’ nin 7 Haziran seçimlerinde AKP karşıtı atmosferden en çok beslenen parti olmasını basitçe feleğin bir cilvesi olarak değerlendirmemek gerekir. Bir kere toplumsal mücadele somuttur ve hep örgütlü olan kazanır. HDP ve Kürt ulusal hareketi kitleselliğiyle, enerjisiyle, disipliniyle, akılcı hamleleriyle süreci kendisine evriltmeyi başarmıştır. Ayrıca, kimilerinin ulusalcı olarak yaftaladığı Gezi’deki gençlik kuşağı, mücadele arenasında ciddi biçimde sola kaydı ve içerisindeki azımsanmayacak orandaki bir kitle, biraz AKP’yi geriletmek adına biraz da Demirtaş’ın kampanyasını beğendiklerinden HDP’ ye yöneldi. Yani aslında adına emanet denen oyların büyük kısmı (özellikle gençlerde) gönüllü ya da yarı gönüllü biçimde HDP’ ye gitmiştir. Salt taktik icabı HDP’ ye oy verenler azınlıktadır. Özellikle Gezi gençliğinden sola kayıp ilerleyenler, Kürt sorununda şovenizmden büyük oranda kurtuldular ve Demirtaş’ı beğenerek desteklediler.
HDP bu saatten sonra Türkiyelileşme politikası etrafında daha geniş kesimlere ulaşmaya çalışarak CHP’nin yerine geçmeye çalışacaktır. CHP önümüzdeki dönemde ciddi biçimde çuvallarsa -örneğin AKP ile kuracakları bir koalisyon, bir hezimete dönüşürse- HDP bu hedefine pekala varabilir.
Peki ya HDP Siyaseti?
HDP gözünü başa dikmesine dikti, ama işin bir de içerik kısmı var. Her şey güzel mi, hoş mu? HDP geleneğinin öteden beri arzuladığı Türkiyelileşme olgusu, yani Kürdistan’a sıkışmayan, tüm Türkiye’nin ana aktörlerinden birisi olma hedefi, bu seçimde önemli ölçüde karşılanmış oldu. Ama ne
pahasına? Bu süreçte HDP’nin “normalleşen”, “sıradanlaşan”, sistemin merkezine doğru kayan bir profil sergilediğini gördük.
Sömürü karşıtı, antikapitalist, antiemperyalist bir muhteva bir yana tını düzeyinde bile bu içeriği
gözlemleyemedik. HDP kampanyasında sosyalist de vardı burjuva da; Kürt sorunu vurgusu da vardı Türk bayrakları da; türban da vardı Mustafa Kemal posterleri de; Alevi temsilcileri de vardı, Alevilerden pek de hazzetmediğini belli eden Altan Tan da. Dengir Mir Mehmed ve Celal Doğan gibi çok yıpranmış katıksız ağa-burjuvalar HDP kampanyasında en öndeki isimlerden bazılarıydı. Kürtler, kadınlar, Aleviler, Çerkesler, türban, aşiret vb. kimlikler HDP söyleminin belkemiği oldu; sosyalistler bile adeta kimlik olarak kampanyada yer aldılar.
İşçi-emekçi vurgularına yer yer seyrek düzeyde rastlasak da liberal çevrelere de hitap eden bir kampanya yürüttü HDP. HDP’nin en çok Avrupa’daki Yeşiller örneğine benzediğini diğer taraftan kimi ülkelerde iktidara bile gelen Yeşiller’in sistemle temelden bir sorunu olmadığını ve hatta zamanla sistemin bir parçasına dönüştüğünü hatırlatalım. Eğer HDP, AKP’ye pas vermez ve CHP’nin solundaki bir muhalefet odağı olarak kendisini konumlandırabilirse ilerlemeye pekala devam edebilir. Ama milyonlarca Kürt emekçi ile bu ülkenin bütün yoksul evlatları, HDP için kaçıncı sırada gelecek? Seçim beyannamelerinde işçiler-emekçiler arada kendilerine yer bulabilirler, ama HDP’nin esas siyasetinde nerede olacaklar, yine kıyıda köşede mi kalacaklar? HDP’nin sol bir güç olarak yükselişi, bu ülke adına olumlu bir gelişmedir, ama diğer taraftan sosyalizm adına HDP üzerinden yanılsamalar yaratmamaya özen göstermek gerekir.
Sosyalist sol bu seçimlerde büyük oranda HDP’yi destekledi. Bunların bir kısmı zaten HDP içerisinde bulunuyor. Ama burda temel bir sorun var. HDP içerisindeki sol bileşenler, orada eriyerek Kürt siyasal hareketinin bir eklentisine dönüşüyorlar ve kendi bağımsız varlıklarını ortaya koyamıyorlar. Örneğin HDP eşbaşkanlığına kadar getirilen ESP’li Figen Yüksekdağ (arka planda Marksist Leninistlik iddiası olsa da) sol söylem konusunda Demirtaş’tan farkını ortaya koyamadığı gibi onun gerisinde kaldı. Örneğin seçim zaferi ertesinde Demirtaş’tan sonra söz alan Yüksekdağ’ın konuşması, devrimcilik açısından bir hiçti; sosyal demokrat ya da liberal tınılarla bezeliydi. HDP içerisinde bu dönem daha fazla sayıda sosyalist milletvekili olacak; ancak açıkçası geçmiştekinden çok da farklı bir duruş beklememiz için fazla bir sebep bulunmuyor.
Sosyalist soldan HDP’ye dışarıdan destek veren gruplar arasında pek derli toplu bir duruş ortada görünmüyor. Bu konuda fark yaratacak bir konumda olan BHH ise seçim sürecinde çelişkili ve kararsız bir tutum alarak bir çok fırsatı tepmişti. Sonuçları bugün daha net görünüyor. Kendi bağımsızlıklarını korumak şartını ortaya koyup HDP ile ittifak yaparak seçim sürecinden güçlü çıkabilirlerdi. Sol-Sosyalist kitlelerin zaten kendiliğinden bir şekilde HDP’ye kaydığı bir ortamda yapılması gereken hareket buydu. Sosyalist solun bu dönemdeki görevi, somut talepler etrafında birleşik etkili kampanyalar örgütlemektir. AKP gitse de kalsa da sömürü sistemi bütün çarpıklıklarıyla hükmünü sürdürmektedir.
Sosyalizm mücadelesi adına sınıf ve gençlik hareketi içerisinde somut mevziler kazanmadan ilerlemek mümkün değildir. Bunun dışında devrimcilerin seçimde önemli bir zafere imza atan HDP’ye dair politikaları sekter ya da oportünist çizgiden uzak olmalıdır. Devrimciler, HDP’yi burjuvaziyle karşı karşıya geldiği durumlarda desteklemeli; tersi durumlarda ise kıyasıya eleştirmekten çekinmemelidir. Bu süreç özelinde sosyalistlere düşen görev aşağıdaki talepler için acil mücadele çağrısı yapmaktır:
1-) Seçim barajının kaldırılması,
2-) Polisin yetkilerini arttıran İç Güvenlik Yasası’nın iptal edilmesi,
3-) 17 Aralık yolsuzluk dosyalarının açılarak ilgili bakanların Yüce Divan’a gönderilmesi, soruşturmalar önündeki engellerin kaldırılması,
4-) Suriye’ye yönelik saldırganlığın son bulması ve cihatçı fanatiklere desteğin kesilmesi,
5-) İş cinayetlerini engelleyecek önlemlerin alınması. İş kazalarında yaralanan ve ölen işçilerin ve yakınlarının sosyal ve hukuki haklarının güvence altına alınması,
6-) Taşeron sistemin yasaklanması,
7-) İnternet ve medya üzerindeki her türlü örtük/açık sansürün kalkması, basın emekçilerinin haklarının güvence altına alınması,
😎 Kobani’den Gezi’ye katliamlarda bulunan failler ve dönemin azmettirici kamu görevlilerinin yargılanmasının hızlı ve şeffaf bir şekilde sağlanması, gerekli cezaları alması,
9-) Kürt sorununun inkârı politikasına son verilerek barış görüşmelerine şeffaf bir şekilde ve kamuoyunun denetiminde devam edilmesi,
10-) Sendikal mafyalaşmaya yol açan mevcut sendikal kanunun değiştirilmesi ve işçilerin
özgür örgütlenmelerinin önündeki tüm yasal engellerin kaldırılması,
11-) Kadın ve trans cinayetlerini engelleyecek yasal tedbirlerin alınması, faillerin kamunun
adalet duygusunu tatmin edecek şekilde cezalandırılmalarının sağlanması,
12-) Asgari ücret üzerinden alınan vergilerin kaldırılarak, asgari ücretin en az 1800 TL
seviyesine çıkarılması,
13-) Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılması; toplumda din, inanç ve mezhep üzerinden ayrımcılık yapan ve nefret söylemi üretenlerin cezalandırılması; Alevilerin ibadethaneleri olan cemevlerinin yasal statülerinin tanınması; toplumda inançlılar kadar inanmayan ateist vb. kişilerin de kişilik haklarının güvence altına alınmasının sağlanması yönünde yasal düzenlemeler yapılması.