Kobani’ye ABD Yardımı Hakkında Nasıl Düşünmeliyiz? (V.U. Arslan)

Kobani’de IŞİD’e karşı düzenlenen ABD bombardımanı, YPG’ye verilen ABD silahları ve YPG komutanlarının ABD öncülüğündeki koalisyonda görev aldığının açıklanması, sosyalist harekette keskin tartışmaları beraberinde getirdi. Mesele, devrimcilerin emperyalizm ve ulusal sorun konusundaki belirledikleri tutumlara dair önemli ayrışmaları içerdiğinden gayet önemlidir.

Tartışmaların fitilini ateşleyen KP liderlerinden Aydemir Güler’in “Kobane’den Bizim Cephe” başlıklı yazısı oldu. “Kobane soldan siyaseten düşmüştür” diye kışkırtıcı çıkışlar içeren yazı, şimşekleri üzerine çekti ve ortaya çıkan toz duman içerisinde sapla saman birbirine karıştı. Muhakkak ki kafalar da karışık. Bu yüzden sapla samanı ayırmak, gerçekleri ortaya koymak ve çelişkilerle dolu mücadele arenasında devrimci Marksist ilkeleri bir yere oturtmak zorundayız.

Rojava Direnişinin Mahiyeti

Rojava’da Kürtlerin kendi kaderini tayin etmesi anlamında tarihi bir adım atılmıştır. Türkiye’de devrimci proletaryanın evvela bu gelişmeyi selamlaması gerekir. Dört parçaya bölünmüş, bir sürü katliam yaşamış, acılar çekmiş ezilen bir halkın en demokratik ve haklı taleplerinin yaşam bulmasıdır söz konusu olan. Her kim ki bu temel doğruyu açıkça ortaya koyamıyorsa o kişi Türkiye burjuvazisinin milliyetçi zehrinin müptelası olmuş demektir. Nitekim AKP ve Türkiye egemen sınıfları, Rojava’nın başından beri en büyük düşmanı olmuş ve oradaki ulusal atılımı engellemek için elinden geleni yapmıştır. Bu konuda IŞİD’in en son ve en büyük silah olarak değerlendirildiği gün gibi ortadadır. Bu noktada devrimci proleter siyaset açısından bir diğer önemli ilkeye geliyoruz. Yönetici sınıfın zayıflaması ve krize girmesi, devrimci mücadele için kritik önemdedir. Bu çerçevede girişilen dış maceralarda alınan yenilgiler, yani emperyalist girişimlerin başarısızlığa uğraması, sınıf mücadelesinin gidişatı için kritiktir. Devrimciler RTE’nin Suriye macerasından yenilgiyle çıkmasını da bu çerçevede istemişlerdir. Benzer şekilde Kobane’de alınan yenilgi ya da daha genel olarak söylersek ulusal zulüm politikasında alınan yenilgi de bu çerçevede değerlendirilmelidir. Halen Kobani’de IŞİD’e karşı savaşmakta olan ezilen halkın direnişini örgütleyen YPG, neticede sol bir güçtür ve bu çerçevede de Türkiyeli emekçilerin sempatisini fazlasıyla hak etmektedir.

Diğer taraftan sapla samanı da birbirinden ayırmak lazım. “Rojava Devrimi” dendiğinde dikkatli olmamız gerekir, zira ulusal hareketi kızıla boyama yanlışı oldukça yaygındır. Kürt ulusal hareketi sol bir güçtür, fakat sosyalist-komünist değildir. Marksistler açısından emperyalizm çağından itibaren devrim dendiğinde eğer bir kızıllık anlayacaksak esas olarak mülkiyet meselesine bakmamız gerekir. Hazırlanan Rojava Anayasası‘nda ise burjuva demokratik hakların geniş bir çerçeve içerisinde yer aldığını, diğer yandan da özel mülkiyet programına vurgu yapıldığını görüyoruz. Yani Kürt ulusal hareketinin sınıf merkezli bir pozisyonu yoktur, özgürlük anlayışı burjuva demokratik sınırlar içerisindedir. Bu sınırları görmezden gelen abartılı Rojava yorumları gerçeklerle örtüşmez. Daha net bir ifadeyle işçi-emekçi devrimi dışında bir kızıllık olamaz. Bu yüzden de Kürt ulusal hareketi ile ittifak ve işbirliği kapıları her zaman açık olsa da sınıf mücadelesinde ulusal harekete herhangi bir öncülük rolü verilemez. Örgütsel bağımsızlık ve eleştiri hakkı kıskanç bir şekilde muhafaza edilir. Bu çerçeve içerisinde Kürt ulusal hareketi ile ittifaklar ve ayrılıklar, mücadelenin doğal seyridir.

Amerikan Yardımı

Kobani’ye ABD desteği gelince… Aydemir Güler örneğinde olduğu gibi ulusalcı çevreler, derhal meselenin üzerine zıpladılar. Aydemir Güler’in daha ileri bir versiyonu olan Doğu Perinçek, “Kobani düşerse Türkiye bütünleşir. Kobani diye bir şey kalmayacak. Orada Rojava’ymış, Kürt koridoruymuş, Kürdistan’ı kurmakmış, o hayaller yıkılıyor. Kobani düşerse Ankara düşer, saçma sapan laflardır. Kobani zaten düşecek. Kobani düşsün herkes rahatlasın” şeklinde açıklama yapabiliyor. Kürtlere düşmanlık öyle boyutlardaki IŞİD zaferi istenir durumda. Hal böyle olunca “PKK ve IŞİD bizim için bir” diyen RTE ile benzer noktalara düşmekten çekinmiyorlar. Milliyetçilikten gözü dönenlerle bunlara göz kırpanlar için daha fazla söz etmenin gereği yok.

Diğer taraftan Kürt hareketi içerisinde de ABD konusunda kötü açıklamalar geliyor. Bu açıklamalarda sosyalist harekete anti-emperyalizm dersleri veriliyor! Örneğin bu gruplar, ABD’nin Irak işgalinde ya da Esad’ın devrilmesi girişimlerinde sosyalistleri yanlış tutum almakla eleştiriyorlar. Yani aslında sosyalist sola tavsiye ettikleri şey, ABD’nin Irak ve Suriye operasyonlarına ses çıkarılmamasıdır. Halepçe’yi gayet iyi hatırlıyoruz, Baas rejimlerinin Kürtlere yaptıklarını da biliyoruz, ama peki ABD işgalinin hayatını ellerinden aldığı 2 milyon Iraklı insana ne olacak? Bu canların bir kıymeti yok mu? IŞİD de bu katliamların ve genel olarak Amerikan işgalinin doğrudan sonucu değil mi? Ulusal dar bakış açısının sınırları bu gibi örneklerde kendisini iyice belli ediyor. İşin özü, ulusal bakış açısıyla sınıf mücadelesinin evrensel konuları hakkında tutarlı ve doğru pozisyon almak mümkün değildir. Kısacası sosyalistler dünya halklarının en büyük düşmanı ve en büyük terörist örgütleri olan NATO’ya ve ABD’ye karşı mücadele etmeye devam edecektir.

Anti-Emperyalizm ve Kobane

 Foti Benlisoy, Kobane konusunda emperyalistler arasındaki çelişkilerden yararlanmak gerekir diye yazmış. Ama Kürt ulusal hareketinin anti-emperyalizm gibi bir derdinin olmadığını açıkça söylemezsek dürüst davranmış olmayız. Kürt ulusal hareketinin öyle bir önceliği olsaydı zaten Amerikan bombardımanı ve silahları Kobane’de desteğe katiyen gelmezdi, hatta bu bombalar YPG’nin üstüne yağardı.

 Peki, ABD bombardımanı ve silahları YPG direnişine gölge düşürür mü? Peşinen söyleyelim, düşürmez. Eğer ulusal hareketlerin doğasını yanlış anlamazsanız hayal kırıklığına uğramazsınız. Neticede Kobani’de ölüm kalım savaşı veren milisler, mazlum bir halkın temsilcileridir ve yüz yıllık bir savaşın içerisinden çıkıp gelmişlerdir. Bu halka en büyük eziyetleri de halen daha bizim yönetici sınıfımız, yani Türkiye egemenleri yapmıştır, yapmaktadır. Bu yüzden Türkiyeli devrimcilerin görevi, her zaman olduğu gibi haksızlıklara karşı çıkmak ve ezilenin yanında olmaktır. Şovenizme karşı mücadele için, işçi ve emekçilerin vatansever burjuva ideolojisinden kopması için ve Türkiyeli egemenlerin yenilmesi için Kobane direnişi desteklenmelidir. İşin içine bir şekilde ABD’nin müdahil olması bu temel görevlerin mahiyetini değiştirmez. Tabii ki eleştiriden de vazgeçilecek değildir. ABD’nin hiçbir zaman müttefik olarak görülmemesi gerektiği, ihanete uğramanın her an mümkün olduğu ve emperyalizmle işbirliği temelinde gerçekleşecek bir Kürdistani projenin Kürtlere hayır getirmeyeceği hep dillendirilecektir.

KATEGORİLER
ETİKETLER