İşçi Kanının Üstünde Kurulan İmparatorluk – Emre Güntekin
Komplo teorilerinin bir numaralı öznesi ABD’li milyarder David Rockefeller 101 yaşında öldü. Komplo teorisyenlerinin ve yaşanılan her şeyi gerçeklikten kopararak büyük oyunların bir parçası olarak gören güruhun bu ölüme fazlasıyla üzüleceği acı bir gerçek. Neyse ki Rockefeller ailesi bu ölümden çok da etkilenmeden var olmaya ve dünyayı paylaşmaya devam edecek!
Peki, gerçek David Rockefeller kimdir? Geçmişten anlatacağımız kısa bir kesit David Rockefeller’i de tanımlayacaktır.
Rockefeller ailesini tanıyabilmek için 1800’lü yıllara uzanmak gerekiyor. Ailenin zenginliğinin ilk yaratıcısı olan John Davison Rockefeller’in hikâyesi Amerikan kapitalizminin gelişimiyle tarihsel bir paralellik çiziyor. Genç Rockefeller bir kilisede ayin malzemelerinin bekçiliğini yaparken, kaderi ticarete atılmasıyla bir anda değişir. Kurnazlığı sayesinde Amerikan İç Savaşı’nı kendisi için ilk zenginlik kaynağı olarak kullanırken, kapitalizmin gelişiminde petrolün nasıl itici bir etkiye sahip olacağını kavrayan ilk kapitalistlerden olur. 1862 yılında bir arkadaşı ile Standart Oil Company’i kuran Rockefeller kardeşi ile birlikte Amerikan petrol piyasasını tekeline almaya çabaladı. Demiryollarını kontrol altına alarak rakip şirketlerin petrol taşımalarını engellemeye çalışıyordu. Örneğin, 1911 yılında Duluth, Mesaba ve Northern Demiryolları’nın istasyonları için verdiği 420.000 $ krediyi, inşanın bitmesinin ardından bir gün içinde geri isterken, bunu ödeyemeyen şirket sahipleri çareyi demiryollarını Rockefeller’a devretmekte bulmuştu.
Faaliyet yürüten 21 petrol şirketini daha kimilerini baskı ile kimilerini de elde ettiği muazzam ekonomik gücü kullanarak kendine bağladı. Şirketinin haksız rekabet yarattığı gerekçesiyle 1911 yılında ABD Yüksek Mahkemesi tarafından kapatılmasına rağmen, 1910-1937 yılları arasında Dünyanın En Zengin İnsanı olarak varlığını sürdürdü ve ölümünün ardından ailesine devasa bir servet ve Exxon, Chevron, Citi Group, JP Morgan Chase gibi para makinesi şirketler bıraktı.
Rockefeller ailesinin servetinin harcından ayrıca işçilerin kanının olduğunu unutmamak gerekiyor. 1914 yılında Lodlow’da aileye bağlı madenlerde işçiler oldukça vahşi sömürü koşullarında çalıştırılıyorlardı. Rockefeller işçilere sadece madenin içinde kendisine ait dükkânlarda geçerli olan bir para ile ücret ödüyordu ve bu ücret de asgari ücretin oldukça altındaydı. Colorado’da madenciler bu koşullara karşı greve çıkmak istedi; ancak Rockefeller ailesi silahlı çeteler ve Ulusal Muhafız Alayı aracılığıyla grevi bastırdı ve 20 Ocak 1914’te işçilerin kaldıkları çadırlara makineli tüfeklerle yapılan saldırıda 2 kadın, 11 çocuk ve 20 işçi katledildi. İşçilerin talepleri yüksek ücret, 8 saatlik iş günü ve maden yasalarının uygulanması idi. Katliama karşı bölgedeki diğer maden işçileri silahlandılar ve çıkan isyanda 53 işçi yaşamını yitirdi. Bu olaylar üzerine Amerikan işçi sınıfının unutulmaz kadın önderlerinden Jones Ana öncülüğünde başlatılan eylem dalgası Amerikan işçi sınıfının en temel ekonomik ve demokratik haklarının kazanmasının (Çocuk işçi çalıştırmanın yasaklanması, 8 saatlik iş günü gibi) önünü açtı. Katliam anısına Ludlow Kasabası’na dikilen anıt bugün bile kapitalizmin ve Rockefeller ailesinin kanlı yüzünü hatırlatan bir sembol olarak varlığını koruyor.
Rockefeller bu tarz olayların yarattığı imajı ortadan kaldırmak için basına yüklü paralar ödüyordu ve parayla kendilerini iyi gösteren makaleler yayınlatıyordu. Hatta bunun için özel reklam şirketleri bile tutulmuştu. Bu sebepsiz değildi. İzlediği tekelci politikayla hem kapitalist rakiplerinin hem de işçilerine uyguladığı zulüm nedeniyle kamuoyu tarafından sevilmiyordu. Aile ayrıca hayır işlerine ve eğitim kurumlarına bolca para akıtıyordu. Tabi bunu sevap kazanmak için değil, hem kamuoyuna şirin görünmek hem de eğitim kurumlarını kontrol altına alarak muhafazakâr ve piyasa temelli bir eğitim sisteminin oluşması için yapıyordu. Öte yandan her nasılsa vergiden muaf tutuluyorlardı.
Oğul David Rockefeller ise belki babası kadar adı duyulan, katliamlarla gündeme gelen bir isim olmadı; ancak babasının bıraktığı kanlı mirası o da aynı şekilde devam ettirdi. Dünya imparatorluğu ve Yeni Dünya Düzeni gibi kavramlarla “Amerikan rüyasının” sözcülüğünü yaptı ve emperyal politikaların bir numaralı destekçisi oldu.
David Rockefeller’ın ölümü üzerine yazmaya başladık. Kişisel olarak kimdir nedir, ne yer ne içerdi, nelerden hoşlanırdı, dünyayı karanlık ortaklarıyla nasıl yönetirdi, İllimünati’deki rolü neydi vs. Bu komplo teorilerini bir kenara atalım. Onların dünyası halkların ve işçilerin kanı ile kuruldu. David Rockefeller, mensubu olduğu sınıfın tarihinin billurlaşmış halidir.
Ludlow katliamı üzerine yazılmış bir işçi şarkısı: