Grev Yasaklarına Karşı Mücadele – Engin Kara
Önce Bursa’da Asil Çelik grevi, sonra EMİS grevi… AKP Hükümeti üç gün içinde iki grev erteleme kararı alarak metal işçilerinin mücadelesini engellemeye girişti. Birleşik Metal-İş pazartesi gününe kadar fabrikalara gitmeyeceklerini, ne yapacaklarına dair kararı ise bu süre içinde alacaklarını belirtti.
Grev Erteleme Mi Grev Yasağı Mı?
2015 başında MESS ile yapılan toplu sözleşme görüşmelerindeki tıkanma üzerine yine Birleşik Metal-İş grev ilan etmişti. Otuzun üzerinde fabrikada ilan edilen grevin ilk dalgası 29 Ocak günü başlamış ve hemen ertesi gün yine AKP Hükümeti tarafından “erteleme” kararı alınarak yasaklanmıştı. Grev erteleme kararı 29 Ocak greviyle birlikte AKP döneminde 8 kez kullanılmıştı. Şimdi son iki yasakla birlikte toplam 10 kez başvurulmuş oldu.
“Grev erteleme” kavramını biraz açalım. Basına da sıkça grevin ertelendiği yansıdı. Oysa alınan karar grevin yasaklanmasından başka bir şey değil. Grev erteleme kararı, 1961 Anayasa’nda da yer alan bir kavram. Bu dönemde Bakanlar Kurulu’nun aldığı grev erteleme kararı ile 30 gün ertelenen grev, bu sürenin sonunda (yeni erteleme olmazsa) yeniden başlıyordu.
Oysa 12 Eylül darbesiyle getirilen 1982 Anayasa’sında grev ertelemenin içeriği tamamen değiştirildi. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) talebi üzerine grev erteleme süresi 60 güne çıkarıldı ve asıl önemlisi bu sürenin sonunda hala uzlaşma sağlanamadıysa sadece Yüksek Hakem Kurulu’na gidilmesine hak tanındı. Yani erteleme süresinin sonunda grevi yasal olarak yeniden başlatma imkânı kalmadı.
Açıkça vurgulamak gerekir. Bu bir grev erteleme değil bir grev yasağıdır! 82 Anayasası ile birlikte milli güvenlik, genel sağlık gibi bahanelerle Hükümetler istediği grevi yasaklama imkânına kavuşmuş oldu. Yeri gelmişken ekleyelim, şimdilerde “darbelere karşı demokrasi” gevezeliği yapanlar, 12 Eylül darbesinin getirdiği grev hakkına yönelik bu saldırı aracına her fırsatta başvuruyorlar!
Sonuç olarak hem 18 Ocak Asil Çelik grevi hem de 20 Ocak EMİS grevi, kelimenin gerçek anlamıyla ertelenmedi, yasaklandı.
Metal İşçileri Herkesi Heyecanlandırdı
Ülkenin kötü gidişatı malum. Baskı, sömürü, savaş, patlamalar… Bir yerlerde hakkı yenen, sömürülen, öldürülen ya da korkutulan milyonlarca insan umudunu yitirmenin sınırlarında dolanıyor. Metal işçileri tam da böyle bir sırada grev kararı aldı.
Metal işçileri fabrikalarda yaptıkları yürüyüşlerle, günlerdir dile getirdikleri kararlılıkla mücadeleden umudunu kesmeyenlerin gözünü kendilerine çevirmesini sağladı. Yüzlerce işçinin ortaya koyduğu bu kararlılık farklı sektörlerde çalışan işçilere, baskılardan bunalan gençliğe, mahallelerinde gelecek derdine düşen insanlara bir şeyi hatırlattı: “Oturduğun yerden hiçbir şey değişmez! Birleşip mücadele etmek tek çıkar yolumuz.”
Şimdi sorulacaktır: Daha ilk günden grevleri yasaklandı, mücadele ettiler de ne kazandılar? Elbette ortada kazanılmış büyük şeyler yok henüz. Ancak mücadele henüz bitmedi. Şimdi metal işçilerinin önünde bir seçim var: ya kararlılıklarını bir kenara bırakacaklar. Ya da bu ülkede grev hakkının nasıl kazanılmış olduğunu herkese hatırlatacaklar!
Grev Hakkı Nasıl Kazanıldı?
Memlekette sendika ve grev hakkı Cumhuriyet’in ilanından bu yana hep tartışma ve mücadele konusu olagelmiştir (aynı tartışma ve mücadeleler Osmanlı’nın son dönemlerinde de gündem olmuştu). Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk İş Kanunu (ABD’li uzmanların önerisini dikkate alarak) grevi yasaklıyor, Cemiyetler Kanunu ise “sınıf esasına dayalı cemiyetleri”, yani sendikaları yasaklıyordu. On yıllarca sendika ve grev hakkı için mücadele eden Türkiye işçi sınıfı ilk defa 1946 yılında sendika hakkını kazanıyor ancak grev hakkını gerçekten kazanması için 1963 yılını beklemesi gerekiyordu.
1961 Anayasası kağıt üzerinde sendika ve grev hakkını tanıyan ilk yasal belge oldu. Ancak Anayasa’daki hükme rağmen grev ve sendika hakkının kullanılmasına yönelik yasalar bir türlü çıkarılmadı.
Ve işçiler artık masaya yumruğunu indirdi! İstanbul’daki sendikalar grev hakkı için kampanya ve eylemler başlattı. 1961 yılının son gününde binlerce işçi Saraçhane Mitingi’nde buluştu. Bu tarihten itibaren de aynı gündemli eylem ve faaliyetler devam ederken, masaya son yumruğu Kavel kablo işçileri indirdi. Henüz grev yasası çıkmadan greve başlayan Kavel işçileri hem grev hakkının kazanılmasında etkili oldu hem de dönemin iktidarını yasaya Kavel işçileri için özel madde ekletecek kadar sıkıştırdı. Neticede bu ülkenin egemenleri, işçi sınıfının grev hakkını tanımak zorunda kaldı.
Grev Hakkımızdan Vazgeçmeyiz!
Uzun yıllar süren mücadeleler sonucunda yasal olarak da kazanılan grev hakkı 12 Eylül darbesiyle birlikte neredeyse imkânsızlaştırıldı. Grev tanımı daraltıldı, hakkın kullanımının önüne aşılmaz dağlar dikildi, 60’lar ve 70’lerde işçi sınıfının gösterdiği gücü kırılmaya çalışıldı. Tüm bunlar ülkenin sermaye gruplarının istekleri doğrultusunda gerçekleşti. Grev ertelemenin bir grev yasağına dönüşmesi de aynı dönemde gerçekleşti.
Ancak hiçbir dönem bu ülkenin işçileri grev hakkından vazgeçmedi. Grev hakkı için greve çıktı, gücünün yetmediği yerde alternatif eylemler geliştirerek adım adım grev hakkına doğru yürüdü. Ama hiçbir zaman grev yasaklarına ve grev yasakçılarına biat etmedi.
Şimdi, bu ülkenin emekçilerinin grev hakkını fiilen elinden alacağını zannedenler, bu topraklarda grev hakkının nasıl kazanıldığını hatırlasınlar.
Elbette bizim de hatırlamamız gerekiyor. Grev hakkı sert bildiriler yayınlayarak kazanılmadı. Bizzat bu konunun gündem edilmesi ve uzun erimli bir kampanya sürecinin örgütlenmesiyle kazanıldı.
Bugün, metal işçilerinin grev yasağına karşı mücadele yolunu seçmesi ve fiilen greve devam etmesi, kısa vadede en arzu edilir yol olur. Ancak yarından itibaren, grev hakkının kazanılmasının üzerinden 50 yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, yeniden grev hakkı için mücadeleyi örmeye bir yerden başlamak gerekiyor.
Grev Hakkımız Gasp Edilemez!