Suriye’de En Kritik Viraj- Çağın Erdinç
AKP Suriye’ye davulla zurnayla girdi, hâlâ işin havasındalar; ama sınırdan güneye inmeye çalıştıkça çamura saplanma ihtimali herkesin bildiği bir gerçek. Amaçlanan ne? Birincisi, Rojava kantonlarının önünde tampon olacaklardı. Hatta yapabilirlerse Kürt güçlerini Membic’ten atmayı planlıyorlardı. İşin Menbiş kısmında evdeki hesap çarşıya uymadı. AKP destekli cihatçılar Cerablus’u kısa sürede alıp Membic’e doğru ilerlediklerinde ABD araya girdi ve “Durun orada” dedi. YPG ise 1 TSK tankını imha etmişti bile. Bu defa AKP destekli cihatçılar batı yönünde hareket etmeye çalıştılar. ABD’nin onay verdiği bir B planı devreye sokuldu. B Planı, Rai yönünden yeni bir cephe hattı açıp güneye ilerlemekti. Rai’nin güneyindeki Bab düşürülecek, Kobane ve Afrin kantonları arasında tampon bölge oluşturulacaktı. Fırat Kalkanı harekatının en somut hedefi ve sınırı bu.
Ama RTE’nin gönlündeki aslan Halep. Al Bab ele geçirilirse cihatçıların Türkiye’den girip Halep’in kuzeyine saldırmaları mümkün olabilecek. ÖSO’nun şimdiye kadarki en kolay çatışmalarda bile büyük kayıplar verdiği de biliniyor. AKP’nin sahaya sürdüğü ÖSO ve cihatçıların mevcut halleriyle IŞİD’in karşısında ne kadar ilerleyebilecekleri bir hayli tartışmalı. Dabıq ele geçirildi. Halep’in kuzeyinde YPG ile çatışmalar başladı. AKP giderek çamura saplanmaya devam ediyor.
Evet, şu ana kadar Suriye sahasında işler AKP açısından fena değil. Ne de olsa Anadolu Ajansı ve yandaş havuz medyası şu kadar köy alındı, bu kadar mevzi kazanıldı diye insanları oyalıyor. Fakat gerçekler, bir hayli sıkıntılı. Her gün ÖSO’cuların cenazesi ya da yaralıları getiriliyor. ÖSO demişken kim bu ÖSO? Sahada gerçekten Özgür Suriye Ordusu’nun kalıntıları hâlâ var mı? Öncelikle şunu ifade edelim: Özgür Suriye Ordusu isminin dünya kamuoyu nezdinde bir meşruiyeti var. ÖSO ismi, bu bileşenin fanatiklik yönünü örtbas ediyor. “AKP destekli ÖSO’cular” demek yerine “AKP destekli cihatçılar” tanımlamasını kullanmak daha doğru olur.
At ÖSO, İt ÖSO
Dünya kamuoyunda ÖSO diye bilinen çatı örgütlenmesi, birçok psikopat cihatçı grubun bileşeni. İçindeki bazı unsurları sayalım. Ne kadar ılımlı (!) olduklarını göreceksiniz. Mesela ÖSO denilen “cihatçı şemsiyesinin” bileşenlerden biri Şam Cephesi. Bu örgüt Suriye’de ABD bayrağını yakarak gündeme geldi. Geçen yıl 25 Aralık’ta Nureddin Zengi, Mucahidin Ordusu, Asalet ve Kalkınma Cephesi, Festakim Kema Umirte Cephesi ve Tevhid Tugayları’nın birleşmesiyle oluşturuldu. Bu grupların çoğu Selefi savaşçılardan oluşuyor. Suriye’deki Nusayri katliamlarında birçoğunun parmağı var. Ne kadar ılımlılar öyle değil mi? Şam Cephesi’ne son olarak geçen yıl 31 Ocak’ta Hareket Hazm katıldı. Hareket Hazm, ABD’nin bir dönem gözdesiydi. ABD bu gruba 2013 yılından itibaren düzenli silah yardımında bulundu. Hareket Hazm ise ABD’nin verdiği silahları savaşmadan Nusra’ya teslim etti. Nusra bu silahlarla Alevileri, Nusayrileri, Hristiyanları katletti. ABD’ye kalırsa, bunlar hâlâ ılımlı.
ÖSO denilen bileşenin içerisindeki gruplarla ortak hareket eden örgütlerden birisi de Ahrar Uş Şam. Katı Selefi olan bu örgüt sayı açısından Suriye iç savaşının en büyük grubu durumunda. Bunlar son dönemde ABD’nin ilgisine mazhar olabilmek için “sevimli” çıkışlar yapıyor. Geçen yılın temmuz ayında Ahrar’ın dış ilişkiler sorumlusu Nahhas, Washington Post’ta röportaj verdi. “Bizi görün” minvalindeki röportajda Batı’dan destek istedi. Karşılığını da aldı. Röportajdan tam 1 yıl sonra, bu yılın 13 Temmuz’unda Kirby, Ahrar Uş Şam’ı Nusra ve IŞİD gibi görmediklerini söyledi. Ahrar ise bunun üzerine 21 Eylül’de AKP’nin Suriye’deki operasyonlarına katılacaklarını resmen duyurdu. Bu terör örgütünün İdlib’de, Halep’te yaptıkları ortada. Örneğin 4 Ekim günü Ebu Ömer Es-Serakib’in hava saldırısında öldürülmesinden sonra El Nusra’ya başsağlığı dilediler. Her fırsatta Suriye’deki Nusayrileri, Hristiyanları, Ermenileri tehdit ediyorlar.
Lâfı uzatmayalım. Evet, ÖSO ismi dünya nezdinde “sevimli” görünüyor. Hatta dünyada ve Türkiye’de kendilerine “sosyalist” diyen bazı oluşumlar bu “cihatçı şemsiyesinde” devrimci grupların yer aldığını iddia ediyor. Lâkin gerçekler tamamen farklı. Bu konuda tavrı net koymak lazım. Bu örgütlenme Suriye’deki azınlıkların kâtili ve ABD ile AKP’nin maşasıdır. “Ama içlerinde ılımlılar da var” gibi bir yarım ağız sahiplenme durumu bile çok tehlikeli.
ABD-Rusya Gerilimi Nasıl Başladı? Nereye Gidiyor?
Başlığın ilk sorusuna hemen yanıt verelim: Halep savaşı bu konuda çok önemli bir belirleyen oldu. Zira Halep Savaşı Suriye’deki kilidin kimin lehine açılacağını gösterecek. Şu an için Halep’te her şey Rusya-Suriye-İran bloğunun lehine gidiyor. Kuşatma tamamlandı. Halep’in içerisinde çok yoğun çatışmalar yaşanıyor. Rusya havadan vuruyor; Hizbullah ve Suriye ordusu karadan yükleniyor ve ilerliyor. İran’ın önemli komutanları operasyonun kilit noktalarında. Başkanlık seçimlerine odaklanan ve Obama sonrası daha şahin bir yönetim izlemesi beklenen ABD’nin içinde bulunduğu boşluktan yararlanmak adına Halep’i ele geçirmek için Esad cephesi yüklendikçe yükleniyor. Adeta zamana karşı bir yarış. Halep cihatçıların elinden kaydıkça ABD kaygılanıyor. ABD, bir şeyler yapılmazsa Halep’in ve dolayısıyla bütün Suriye’nin elden gideceğini biliyor. Bu yüzden Halep’e yapılan operasyonların sertliğini azaltmak için büyük bir “insani dram” kampanyası yapılıyor. Rus savaş uçaklarının katliamları ballandıra ballandıra anlatılırken isyancıların Halep’in batısına attığı füzeler ve oralarda ölen siviller tamamıyla gözardı ediliyor.
Ayrıca cihatçılara yardım kampanyası başlatıldı. Kampanya sonucunda Özgür İdlib Ordusu ve Ahrar Uş Şam silahlarına kavuştu. Verilen silahların fotoğraflarını görüyorsunuz. (Silahların bir kısmı Kızılay logosu bulunan araçlarla taşınıyor) Ahrar’ın nasıl bir psikopat örgüt olduğuna yukarıda değinmiştik. ABD’nin “yeni gözdesi” Özgür İdlib Ordusu da farklı değil. Bu örgüt Eylül ayının sonunda kuruldu. Kuzey Tümeni, Dağ Şahinleri Tugayı ile 13. Tümen’in birleşmesi sonucu ortaya çıktı. Bunlar da isim olarak özgürlük gibi bir sözcüğü tercih etseler de Ahrar’ın ve El Kaide’nin zihniyetlerini birebir paylaşıyorlar. Özgür İdlib Ordusu’nun bileşenlerinden 13. Tümen’in komutanı Ahmed Suud, Nusra ve Ahrar uş-Şam’ın öncülük ettiği Fetih Ordusu’yla koordineli hareket
edeceklerini ifade etti. Elbette Nusra ismini kullanmadı. Malum, cihatçı örgütlerin Suriye’de kendilerini allayıp pullayıp eski imajlarından farklı gösterme modası var. Nusra da isim değiştirdi. Kendilerine artık Şam’ın Fethi Cephesi diyorlar.
Bunları biz biliyorsak ABD de elbette biliyor. ABD’nin Suriye’ye özel çalışan istihbarat birimleri var. Her örgütü A’dan Z’ye biliyorlar. Mühimmat yardımı yaptıkları örgütlerin cihatçı psikopat unsurlardan oluştuklarını da gayet tabi biliyorlar; fakat Halep’i kaybetmemek ve genel olarak Rusya-İran-Suriye cephesinin kazanmasını engellemek adına bunları palazlandırmayı göze alıyorlar. Nasıl olsa bedelini Ortadoğu halkları ödüyor!
ABD, Halep savaşında iplerin elinden kaydığını gördükçe Rusya ile IŞİD ortaklığını kısmen sonlandırdı. Rusya ile Suriye sahasındaki iletişimi bitirdiklerini resmen ilan ettiler. Halep savaşında dengeleri değiştirmek adına daha agresif bir tutum takınacaklarını öngörebiliriz. Buna karşılık Rusya da önlemlerini arttırıyor. ABD’de yayın yapan Fox News kanalı, isim vermeden 3 ABD’li yetkiliye dayandırdığı 3 Ekim tarihli haberde, Rusya’nın Suriye’ye yeni S-300 füzeleri yerleştirdiğini iddia etti. 1 gün sonra iddia, gerçeklik halini aldı. 4 ekim günü Rusya Savunma Bakanlığı sözcüsü Igor Konashenkov, Tartus’a S-300 sistemleri gönderdiklerini açıkladı. S-300’lerin Suriye’deki etkinliği bir yana, Rusya’nın verdiği mesaj çok önemliydi. Rusya’nın, ABD’nin ipleri kopartma çıkışından hemen sonra geri adım atmak yerine bölgeye füze sistemi konuşlandırması, Esad konusunda tavizsiz davranacaklarını gösteriyor. Tabi bir yandan da çatışmaların tırmanması durumunda ABD cephesine verilmiş sağlam bir gözdağı var.
Ortadoğu’nun “Küçük Eniştesi” Hayallerinden Vazgeçmiş Değil
Bu noktada AKP’ye bir parantez açalım. Fark ettiyseniz Tayyip’in Esad ve Halep konusunda sesi eskisi kadar çok çıkmıyor. Zira şu anda Rusya’nın icazetiyle Suriye topraklarında bulunuyorlar. Rusya onay vermeseydi, Suriye topraklarına girmeyi geçin, burunlarını bile uzatamazlardı. Çünkü Suriye toprakları Rusya’nın S-300 ve S 400’leri ile korunuyor. 15 Temmuz sürecinde ABD ile yaşanan ve Fethullah Gülen’in iadesi konusunda devam eden gerilim AKP’nin uluslararası ortamda seçeneklerini daraltıyor. Bu yüzden Rusya ile gerilimi tırmandıracak hamlelerden kaçınıyorlar; ancak bu, AKP’nin Suriye konusundaki hayallerinden vazgeçtiği anlamına gelmez. Yukarıda belirtmiştik ama tekrar vurgulayalım: Rai’den güneye doğru başlattıkları operasyonun amaçlarından biri, Halep’e nefes aldırmaktı. Destekledikleri cihatçılar güney yönünde IŞİD’i temizleyebilseydi, bu unsurlar aracılığıyla Halep’teki diğer cihatçı unsurlara yardım edeceklerdi. Ancak her zamanki gibi AKP’nin hayalleriyle Suriye’nin gerçekleri uyuşmadı. Fakat Bab üzerindeki hayallerinden ve Halep ütopyasından vazgeçmiş değiller. AKP’nin desteklediği cihatçıların Bab’a yürüme hayallerinin tümden suya düşmesi durumunda başka senaryoların gündeme geleceğini söyleyebiliriz. AKP’nin akıl dışı ve hırslarla örülü dış politikasının yapamayacağı şey yok. Örneğin TSK’nın Suriye’ye topyekûn sokulması mümkün olabilir. Şimdiden bu seçenek uluslararası ortamda tartışılıyor. Örneğin İngiltere’de Lordlar Kamarası üyesi David Owen, The Guardian’a bir yazı yazdı. Yazıda, AKP’nin Halep’e yardım etmesi gerektiğini, eğer TSK Suriye’ye girerse bu hamleye NATO’nun da destek vereceğini vurguladı. AKP bu bataklığa TSK unsurlarını topyekûn sokarsa yaşanabilecekleri tahmin etmek zor değil. Cephelerin ön hatlarında AKP’nin desteklediği cihatçılar savaşıyor fakat şimdiden Fırat Kalkanı’nda 11 Türk askeri yaşamını yitirdi. Üstelik YPG ile çatışmalar başladı.
AKP için işler Irak’ta da yolunda gitmiyor. Musul operasyonuna ortak olmayı ve hatta liderlik yapmayı düşündükleri süreçte, Irak Meclisi çok önemli bir karar alarak Irak topraklarındaki TSK unsurlarının çıkartılması gerektiğini resmen ilan ettiler. AKP konuyla ilgili ABD’den de istediği desteği bulamadı. Hatta istediklerinin tam tersi yönünde açıklamalar geldi. Uluslararası Koalisyon Gücü Sözcüsü ABD’li yarbay Dorrion, bölgedeki TSK unsurlarının merkezi hükümetin onayı dışında bölgeye geldiğini ve işgalci olduğunu söyledi.
Alt başlıkta AKP için “Ortadoğu’nun küçük eniştesi” benzetmesi yaptık. Şu anda gelinen durum tam anlamıyla bu. Kemal Sunal’ın rol aldığı Tosun Paşa filmindeki agresif “Küçük Enişte” karakteri her kavgaya atılıp dayak yiyordu. AKP’nin Suriye’deki maceraları da tam olarak böyle. Yenilen pehlivan güreşe doymuyor, bedelini Ortadoğu halkları ödüyor.
Kürt Hareketinin Tarihi Sınavı
Hiç kuşkusuz Ortadoğu’nun en önemli “oyun kurucularından” biri Kürtler. Rojava hattının önemli bir bölümünü kontrol ediyorlar. IŞİD’e karşı sahada etkin savaşabilecek en önemli güç Kürt hareketi. Fakat tüm bu avantajların yanında tehlikeli durumlar da ortaya çıkabiliyor. Suriye’de ABD’nin en önemli müttefiki olan Kürt hareketi, Membic yönünden Afrin’e IŞİD’i temizleyebilecek motivasyona sahip. Fakat bu hamlenin önüne ABD set çekiyor. AKP’yi tamamıyla Rusya’nın yanına itmemek ve Kürt hareketinin “kontrolsüz güç” olmasını engellemek için PYD’yi Membic’de bekletiyor. Kürt hareketinin bu konuda çok dikkatli olması gerekir. Yapmaya çalıştığımız ahkâm kesmek değil, dostça uyarıda bulunmak. ABD, Kürt kontrolündeki Haseke’yi bir nevi İncirlik Üssü haline getirdi. Burada dilediği gibi at oynatabiliyor. Bazı Kürt bölgelerinde ABD bayrakları dalgalanıyor. Bunlar çok tehlikeli gelişmeler. Unutmamak gerekir ki aynı ABD yıllarca Kürtlerin katliamında dolaylı veya doğrudan rol aldı. Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Kobanê savaşında IŞİD’e “yanlışlıkla” gönderdikleri mühimmatı hatırlayın. O mühimmat desteğinden sonra Kürt halkının evlatları ABD silahlarıyla IŞİD tarafından vuruldu. Sonra ABD bölgede Süpermenliğe soyundu. “Kurtarıcı” misyonuyla algıları yönetti. Kürt halkı tarihi kanıyla, canıyla yazıyor. Bu yüzden, emperyalist unsurlara karşı çok dikkatli olunması gerektiği gerçeğini tekrar vurguluyoruz.
Sonuç
Suriye savaşının 6. yılına giriyoruz. Bu süreçte on binlerce insan öldü. Bir o kadarı mülteci durumuna düştü. Hayatlarını kurtarmak için gittikleri ülkelerde patronların ucuz emek cehennemine maruz kaldılar. Yaşananlar muktedirlerin zerre umrunda değil. Onlar ateşe benzin taşımaya devam edecek.
Son olarak şunu söyleyelim: Halep savaşında cihatçıların yenilmesi çok önemli. Halep savaşı Suriye’deki en kritik viraj. Bu süreçte doğru tutum almak hayati önem arz ediyor. “Hepsi yenilsin, devrimciler kazansın” söylemi kulağa hoş gelebilir; ancak sahada işler sloganlarla ilerlemiy
or. Suriye’nin bir gerçekliği var. Bu gerçeklikte süreci domine edebilecek ya da en azından gücünü hissettirebilecek bir devrimci Marksist örgütlenme yok. Hâl böyleyken meydanın tamamen ABD-AKP destekli cihatçılara kalması en kötü senaryo olur. Zira dış politikadaki galibiyetler ve yenilgiler egemen sınıfın içerideki tutumunu doğrudan belirliyor
Böyle bir senaryoda yaşanacak insanî dram boyutu da çok önemli. Bu cihatçı güruhun Suriye’de ülke yönetimini tamamıyla ele geçirdiğini düşünün. Bu durumda kendilerinden olmayan ya da biât etmeyen herkesi katledeceklerini öngörmek için kâhin olmak gerekmiyor. Bu adamların İdlib’de, Cisr Eş Şugur’da yaptıkları ortada. Tek seferde yüzlerce insanı kendi mezheplerinden olmadığı için katlettiler.
Biz devrimci Marksistlerin en önemli aracı taktiktir. İlk önce bu ülkenin muktedirleriyle hesaplaşmak ve onların dış politikada yenilmesi için her türlü taktiği kullanmak gerekiyor. Bu taktikler yanlış belirlendiğinde, yapılan her hamle emperyalizmin değirmenine su taşıyor. Süreçleri değerlendirirken toz pembe hayallerle yaşamın gerçekliğini karıştırmamak lazım.
bolsevik.org