IŞİD Tükeniyor Mu? – V.U. Arslan
Evet IŞİD gerçekten de tükeniyor. Irak ve Suriye orduları, YPG ve Peşmerge Kürt kuvvetleri, El Nusra, ÖSO ve diğer İslamcılar, NATO ve Rus Hava Kuvvetleri, Hizbullah ve İran… Bütün bu güçlerle aynı anda savaşıyor olmanın neticesinde IŞİD, istikrarlı bir şekilde ivme kaybediyor. Ama diğer taraftan yine bütün bu güçlerle savaşıyor olmanın dünyadaki fanatik İslamcılar gözünde örgüte kattığı büyük bir prestij var. Bu yüzden de örgütün direktif ve çağrılarıyla hareket geçen gözü dönmüş militanlar “düşman” ülkelerin merkezlerinde sivilleri hedef alan acımasız saldırılar yapmaya devam ediyorlar. ABD’de Orlando saldırısı, İstanbul Atatürk Havalimanı katliamı, Bangladeş’te turistlerin katledilmesi, Bağdat’ta bomba yüklü kamyonla yapılan korkunç saldırı ve son olarak Suudi Arabistan’da yapılan son saldırılar. Çok kısa zamanda inanılması güç bir bilanço. Şurası kesin: Katliamlar daha uzun yıllar devam edecek:özellikle Türkiye gibi İŞİD’in sosyal tabanının olduğu ülkeler her an tetikte, istim üzerinde yaşamak zorunda kalacak. Ama IŞİD’in bir devlet ve halifelik olma iddiası geçerliliğini yitirecek… IŞİD kalıntıları kendilerine Libya, Somali, Afganistan gibi zayıf noktalarda yeni üsler arayacak.
Irak’ta Durum
2014’te IŞİD Musul’u düşürdükten sonra Bağdat’a yaklaşmış, Kürdistan’ın başkenti Erbil’in kapılarına dayanmıştı. Şiilerin büyük Ayetullah’ı Sistani IŞİD’e karşı cihat ilan etmiş ve Şii milis gücü Haşd el Şabi oluşturulunca Bağdat kurtulmuştu. ABD’nin yoğun bombardımanı da Erbil’i kurtarmıştı. Bu arada İran‘ın IŞİD’e karşı önemli bir rol oynadığına değinmeden olmaz. Neticede Irak ordusu toparlanıp Şii milisler taarruza geçince IŞİD Irak’ta büyük bir gerileme içerisine girdi. Samarra, Tikrit, Beyci, Ramadi ve en nihayet IŞİD’in kalesi sayılan Felluce’nin de düşmesinin ardından IŞİD’in elinde kala kala bir tek Musul kaldı. Nüfusları koca koca kentlerin Irak ordusu tarafından çok da zorlanılmadan ele geçirildiğini ekleyelim.
Irak ordusunun başarısına karşın Suriye ordusunun fazla ilerleyemediğini gördük. Bunun başlıca sebebi Irak ordusunun sadece IŞİD ile savaşıyor olmasıdır. Oysa Suriye ordusu aralarında Nusra Cephesi gibi çok güçlü örgütlerin de olduğu yüzden fazla örgütle yüzlerce farklı noktada savaşmak zorunda. Ayrıca Irak ordusu ve Şii milislerin insan kaynağı çok geniş. IŞİD’e karşı savaş motivasyonu yüksek olan Şii nüfus Irak’ın toplam nüfusunun %60’ından fazlasını oluşturuyor. Yani demografik etmenler de Irak ordusundan yana. Durum böyle olunca IŞİD, büyük güç karşısında fazla dayanamayıp geri çekilmek zorunda kalıyor. Ayrıca ABD ordusu da IŞİD karşısında Bağdat yönetiminin arkasında olmak zorunda, çünkü ABD’liler aksi durumda Bağdat’ın tümüyle İran etkisine gireceğinden korkuyorlar. Bu yüzden zaferde pay sahibi olmaya ihtiyaçları var.
Peşmerge kuvvetleri Irak ordusunun çözüldüğü 2014’te Kerkük gibi tartışmalı bölgeleri IŞİD’den önce savaşmadan ele geçirdi. Ama Şengal’i ve orada yaşayan Ezidileri savaşmadan IŞİD’in insafına terk etmeleri tarihe kara bir leke olarak geçti. Şengal çok sonraları peşmerge tarafından ele geçirilse de Ezidiler tarihte bir kez daha soykırıma maruz kaldı. Ezidi kızları hala IŞİD’in köle pazarlarında satılıyor. Şengal’in ele geçirilmesinde belirli bir rol oynayan YPG, haklı olarak Peşmerge’yi sorumlu tutuyor ve bölgede alternatif bir güç olmaya çalışıyor. Yani aslında herkes yaklaşan Musul operasyonuna ve sonrasındaki nüfuz ve coğrafya paylaşımına hazırlanıyor. Bunun anlamı IŞİD sonrası başka savaşların kaçınılmaz hale gelebileceğidir. Kerkük gibi stratejik yerleşim birimlerini ele geçiren Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) bu yerleri bırakmaya yanaşmayacağı ortada. Diğer taraftan IŞİD’e karşı toparlanan Bağdat’ın bu durumu kabullenmesi zor görünüyor. Bağımsızlığı önüne koyan KBY ile Bağdat’ın IŞİD sonrası Irak’ta bir arada nasıl duracağı büyük bir soru işareti. Aynı zamanda Musul, Tikrit, Samarra, Bakuba, Felluce, Ramadi gibi kentleri kapsayan Sünni bölgelerin de Bağdat’taki Şii yönetimi ile iyi geçinmesi bir hayli zor. Eski Musul valisi Nuceyfi, KBY gibi Sünnilerin de federasyon olarak kendilerine ait bir bölgesel yönetimleri olması gerektiğine dair bir kampanyaya şimdiden başlamış durumda. Yani IŞİD bitse de etnik ve mezhepsel düşmanlığın kanlı sayfaları Irak’ta kapanacak gibi görünmüyor.
Çok beklenen Musul operasyonuna gelirsek… IŞİD’in Musul’da da çok fazla dayanması mümkün gözükmüyor. Kanlı mezhep savaşlarında bir nevi Sünnilerin temsilcisi olarak yükselen IŞİD o kadar fanatik ve acımasız ki yerel Sünni halkın da desteğini kaybetmiş durumda. Milyonluk Musul’u demoralize olmuş bir kaç bin IŞİD’liden başkası savunmayacak. Yani 2017’de IŞİD Irak’ta intihar eylemleri, bombalı saldırılar ve gerilla taktiğini kullanan bir örgüt olmanın ötesine gidemeyecek. Üst düzey komuta kademesinin tamamına yakınını kaybeden IŞİD’in, lideri Bağdadi‘yi de kaybetmesi örgüte çok ağır bir darbe anlamına gelecektir. Şov işlerine bayılan ABD’lilerin bunun planlarını yaptıklarından emin olabiliriz.
Suriye’de Durum
IŞİD Suriye’de çok daha avantajlı durumda, zira kendisini şu süreçte yenebilecek tek güç YPG. Zaten halen Menbiç’te çok belirleyici bir savaş yaşanıyor. Eğer IŞİD Menbiç‘i kaybederse IŞİD’in kuzey Suriye’de işi bitmiş olacak ve Türkiye ile bağlantısı kesilecek. Diğer taraftan Menbiç’e çekilip YPG’yi şehir savaşına zorlayan IŞİD’in şu ana kadar beklenenden fazlasını yapmış olduğu bir gerçek. Bunun şöyle bir sonucu olabilir: Menbiç’te halihazırda önemli ölçülerde kayıp veren YPG, Menbiç’i alsa bile bundan sonraki süreçte Rojava sınırlarının uzaklarında (Rakka gibi) IŞİD ile savaşmak istemeyebilir.
Neticede YPG Rojava’yi birleştirmenin eşiğine gelmiştir. Bu, çok büyük bir tarihi olaydır. Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkı çerçevesinde bu ulusal atılımın Türkiye ve dünyada emekçi sınıflar tarafından selamlanması gerekir. Diğer taraftan Rojava’da nasıl bir tür yönetim kurulacağı, yeni rejimin sınıf politikası ve emperyalist kuvvetlerle ilişkisi konusunda sosyalizm bağlamında bir illüzyon yaratılmaması gerekir.
Halep’in kuzeyinde Azaz yakınlarındaki küçük bölge, boyutlarından çok daha büyük bir anlam kazandı. Zira IŞİD’e karşı savaşan ÖSO ve MİT güdümündeki diğer İslamcı grupların o bölgeyi tutması ve IŞİD aleyhine genişletmesi AKP adına çok önemli; çünkü YPG’nin bütün kuzey Suriye’yi Rojava çatısı altında birleştirmesinin önündeki engel bu bölge olacak. Bu yüzden MİT, bölgede bu grupların IŞİD’e karşı ilerlemesi için bütün gücünü kullanıyor. Hatta TSK sınırdaki IŞİD mevzilerini topa tutuyor. Korktukları, bu bölgelerde IŞİD’i yenen gücün YPG olması ve YPG’nin son nokta Azaz’ı da kontrol ederek Rojava’yı birleştirmesi. IŞİD ise kendisine yapılan bu saldırılara misilleme olarak aylarca Kilis‘e roket yağdırdı. Kilis bitme noktasına geldi. Bunun dışında AKP yönetiminin bir zamanlar IŞİD’i desteklerken şimdi ona düşman kesilmesi ve sorun çıkarması IŞİD’in Türkiye’de bombalı saldırılar yapmaya devam edeceğini gösteriyor.
Suriye ordusu, dediğimiz gibi, savaş yorgunu ve insan gücü yüzlerce cephede başarılı olmak için yetersiz. Geçen yıl yaşadıkları büyük kayıpların ardından Rusya desteğe gelmek zorunda kalmıştı. Rusya desteği geldikten sonra toparlanan Suriye ordusu IŞİD karşısında kimi önemli başarılara imza atsa da (Palmira antik kentinin ve Kuveyris askeri üssün kurtarılması) IŞİD’i Irak’takine benzer bir şekilde bastırması mümkün görünmüyor. Hizbullah‘ın gücünün bir sınırı var ve İran’ın getirdiği paramiliter güçler sahada yenilgiye uğradı.
Dengeyi değiştirecek bir faktör var. O da Irak’ta Musul’un alınmasından sonra serbest kalan Şii milislerin Suriye’ye yönlendirilmesi. Serbest kalan derken bunu işsiz kalan şeklinde de okuyabiliriz, çünkü on binlerce milis iç savaş sürecinde maaş alıyor. Suriye’de bunu devam ettirmek isteyebilirler. Ayıca bu milislerin IŞİD karşısında deneyimli ve motivasyonlu olduğunu da ekleyelim. Bu olasılık gerçekleşir ve sayılar binlerden on binlerlere ulaşırsa IŞİD’in Suriye’de de yenilmesi kaçınılmaz hale gelir. Aksi takdirde IŞİD’in Suriye’deki iddiası daha uzun süre devam edecektir. Şii milislerin büyük kütleler halinde Suriye’ye gelmesi ise sadece IŞİD konusunda değil tüm Suriye iç savaşında dengeyi tümden değiştirecektir. Zira Suriye ordusu bu durumda diğer düşmanlarına yoğunlaşabilecek ve Esad adına askeri zafer mümkün hale gelecektir. Bu durum Esad, İran ve Rusya’nın kesin galibiyeti anlamına gelir ki bu da ABD’nin hiç de isteyeceği ve kabulleneceği bir durum değil. Yani bu durumda savaşın gidişatına tesir edecek yeni bir hamleyi beklemek gerekir. Zaten başından veri ABD, IŞİD’in Esad’a musallat olmasını istemekteydi. ABD YPG’yi destekledi ama Esad’a karşı tam ters bir pozisyonda kaldı. Hatta örtük bir şekilde ama aslında herkesin bildiği şekilde El Kaide’nin Suriye kolu Nusra ve diğer Selefi köktenciler desteklendi. Gelgelelim Irak’ta durumun kökten bir şekilde değişmesi ve Rusya’nın savaşa müdahil olması dengeleri değiştirdi. Ama asıl büyük denge değişimi bahsettiğimiz ihtimaldedir: Iraklı Şii milisler Suriye’ye yönlendirilirse işlerin rengi tamamen başka olacaktır.
Sonuç
IŞİD gelip geçici bir “devlet” olarak Ortadoğu’da kartların yeniden karılmasını sağladı. IŞİD’i yenebilen güçler bu savaşlardan karlı çıkacak: En başta Kürt ulusal hareketleri (YPG ve KBY), sonra İran (özellikle yukarıda bahsettiğimiz durum gerçekleşirse). IŞİD’e bel bağlayanlar ise kaybedecek: Irak’taki Sünni elitler, AKP Türkiye’si, Suudi Arabistan ve ikincil ortakları.
Diğer taraftan, IŞİD olmasa da savaşlar, katliam ve boğazlaşmalar durmayacak. Emperyalizm Ortadoğu’da ve dünyanın birçok bölgesinde medeniyetler çatışması çerçevesinde kimlik kamplaşmalarını tetikleyerek etnik ve dinsel boğazlaşmaları örgütledi. IŞİD canavarı, gelişimi ve oynadığı rolle bu politikanın bir enstrümanından başka bir şey değil.
Yapmamız gereken, bu kimlik boğazlaşmalarının üzerine çıkabilecek tek şey olan emek mücadelesi ve enternasyonalizm bayrağını yükseltmektir. Kalıcı barış ve halkların kardeşliğinin teminatı budur. “Ya barbalık, ya sosyalizm” şiarının ne kadar haklı olduğunu yaşayarak gördük. Emperyalist kapitalist sistem daha büyük savaşları ve daha büyük barbarlıkları yaratmaya namzettir. Daha iyi bir yaşam, iş, gelecek, kültür, sanat, eğitim, kısacası insanca bir yaşamı Ortadoğu emekçileri ve gençliği de istiyor. Yozlaşıp emperyalizmin kontrolüne girmeden evvel Arap Baharı ve zirvesi olan Tahrir Ayaklanması bunun bir yansımasıydı.
Benzer kutuplaşmalar içerisinde yaşayan biz Türkiyeli devrimciler başarılarımızla yeni bir yol açmak ve emekçileri sınıf mücadelesinde birleştirmek zorundayız. Bu başarı, sadece ülkemizde değil tüm Ortadoğu’da güneş gibi yükselecektir.