Devrimciler Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Nasıl Tutum Almalı?
7 Temmuz, 2014
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gerçekleşmesine yaklaşık bir aylık bir süre kaldı. Ortada 3 aday var: Adaylığı neredeyse yıllar öncesinden belli olan AKP iktidarının başı Tayyip Erdoğan, CHP-MHP ittifakının şapkadan çıkan tavşan olarak gördüğü Ekmeleddin İhsanoğlu ve Kürt ulusal hareketinin adayı olarak Selahattin Demirtaş. Üç seçenekten çıkarılacak ilk sonuç, cumhurbaşkanlığı seçiminin antidemokratik niteliğidir. Seçimler, emekçi sınıfların, geniş halk yığınlarının kendisini ifade etmesinin kanallarını tıkamak üzerine tasarlanmıştır.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday gösterebilme kriterleri daha sürecin en başından itibaren emekçi sınıfların kendi adaylarını gösterebilme ve demokratik bir şekilde yarışabilme olanaklarını ortadan kaldırmaktadır. Eğer aday olabilmek istiyorsanız ya mecliste sizi destekleyen 20 milletvekili bulunacak ya da birkaç parti bir araya geldiğinizde yüzde 10 oy oranına ulaşacaksınız. Bu durum seçimlerin antidemokratik karakterini teşhir etmeyi gerekli kılmaktadır.
Tayyip Erdoğan İçin Başkanlık Seçimi!
AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanlığını 12 yıldır büyük bir saldırganlıkla inşa ettikleri tek parti diktatörlüğünü kurumsallaştırma açısından önemli bir dönüm noktası olarak görmektedir. Zira bu seçim, Erdoğan seçildiği takdirde, Türkiye’de başkanlık veya yarı başkanlık sisteminin ebeliğini yapmaya önemli ölçüde adaydır.
Erdoğan devletin önemli bürokratik aygıtlarının şekillendirilmesinden, neredeyse duble yol yapımına kadar bütün her şey üzerinde otorite sahibi bir lider olarak Çankaya’ya çıkmak istemektedir. Bunu da açıkça dile getirmektedir. Böyle bir durumda Tayyip Erdoğan’ın emekçilere ve özgürlüklere olan saldırıları şiddetlenecek, muhafazakar otoriterliği güçlenecektir. Emekçi sınıfların yaşam koşullarının giderek kötürümleşmesi Erdoğan’ın olası cumhurbaşkanlığında ivme kazanarak devam edecektir.
Erdoğan’ın neden emekçi sınıfların adayı olamayacağını anlatmak için lafı uzatmaya gerek yok. Somalı emekçilerin, Roboski’nin, Berkin Elvan’ın, Ali İsmail’in ve katledilen diğer gençlerimizin kanını elinde taşıyan bir cumhurbaşkanı, olsa olsa emekçi sınıfları, ezilen halkları, gençliği bekleyen bir geleceksizliğin habercisi olabilir.
CHP-MHP’nin Çatısı Emekçilerin Kara Kışının Üzerini Örtemez!
Erdoğan karşısında CHP ve MHP çatı adayı olarak belirledikleri Ekmeleddin İhsanoğlu ile yer alacaklar. Eski İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri İhsanoğlu’nun adı adaylık öncesinde toplumun geniş kesimleri tarafından bilinmese de O’nu yakından tanıyanlar mevcut: Gerici Körfez rejimleri, ABD ve Batı emperyalizmi, bu ılımlı-İslamcı adayla geçmişte sıkı bağlara sahiptiler ve O’nu hem bizden, hem de aday olarak öneren CHP-MHP ittifakından daha yakından tanıdıkları kesin.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adının açıklanmasının ardından Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşen Cumhuriyet gazetesi yazarı Utku Çakırözer şunları aktarıyor: “Dünya çapında tanınmış, Doğu’da ve Batı’da takdir görecek, uluslararası camiada konuşmasının ağırlığı olan bir isim. Kavgadan uzak, huzurdan ve barıştan yana bir kimlik. ABD Başkanı Obama’dan Suud Kralı’na, Rusya’dan Japonya’ya tüm dünya ile iyi ilişkiler içinde.”
Yani kısacası seçtiğimiz aday emperyalist kapitalist sistemle tam bir uyum içerisinde demek istiyor. Zaten son dönemde AKP’ye benzeyerek onunla yarışmaya çalışan, tarihinde nice Alevinin, devrimcinin, Kürt’ün kanı ellerinde olan faşist MHP ile ittifak kuran bir partiden bundan ötesi beklenemezdi. Ekmeleddin İhsanoğlu ile ilgili söylenmesi gerekenleri daha önce yayınladığımız “Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Ekmeleddin İhsanoğlu” başlıklı yazıda ayrıntılı olarak dile getirmiştik.
Sonuç olarak İhsanoğlu’nu emekçi sınıflardan ziyade emperyalist kapitalist sistemin çıkarları doğrultusunda aday olarak belirleyen CHP, Tayyip Erdoğan karşısında emekçi sınıfları ölümü göstererek sıtmaya razı etmeye çalışmaktadır. CHP, bir kez daha ABD-Cemaat eliyle AKP karşıtı toplumsal muhalefet enerjisini emperyalizme yedeklemeye çalışmaktadır.
HDP’nin Seçimine Nasıl Yaklaşılmalı?
Bizim açımızdan bu cumhurbaşkanlığı seçiminin en tartışılmaya değer noktası HDP’nin Selahattin Demirtaş’ı aday olarak göstermesidir.
20 Haziran’da yayınladığımız Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Ekmeleddin İhsanoğlu başlıklı yazıda, henüz Demirtaş’ın adaylığının belli olmadığı bir dönemde şunları belirtmiştik:
“HDP de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkaracağını ilan etti. Böylelikle Kürt ulusal hareketi, %10 baraj engeli ile karşılaşmayacağından ilk turda kendi gerçek potansiyeli ile yüzleşecektir. Özellikle sol bir aday etrafında sol bir kampanya örgütlenirse Eİ’den hiç hoşnut olmayan Batı’daki sol oylardan da HDP adayına kaymalar olacaktır. HDP, bu süreçte toplumsal muhalefetin sesi olma fırsatını yakalayabilir. Diğer taraftan olası bir ikinci turda RTE’ye atılacak açık veya örtük bir destek, bu olumlu havanın dağılmasına sebep olacaktır.
Herkesin bildiği bir gerçek varsa o da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kaderini Kürtlerin çizeceğidir. Kürtler, topam nüfus içerisinde aşağı yukarı %25’lik bir orana sahip. Dolayısıyla Kürtlerden destek almadan çoğunluk kazanmak çok zor. HDP’nin %6-7 civarındaki oy potansiyeli de yakın geçmesi beklenen seçimlerde çok belirleyici olacak. Yani ikinci turda Kürt ulusal hareketinin tavrı çok önemli.”
HDP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde RTE’ye destek atmak için aday çıkarmayacağı iddia edilmişti. Ya da düşük profilli bir adayın biraz da göstermelik olarak sahneye sürüleceği tahminleri yapılıyordu. Ama HDP güçlü bir isim olan Selahattin Demirtaş’ı aday göstererek RTE’nin ilk turda zafere gitmesi önünde bir “risk faktörü” haline geldi.
Diğer taraftan mesele Demirtaş etrafında yüksek profilli bir çalışmanın yürütülüp yürütülmeyeceği ve olası ikinci turda alınacak tavırdır. Devrimciler elbette ki RTE ve Eİ gibi sağcı isimlerin karşısında Demirtaş’ı destekleyeceklerdir, ama şimdiye kadar HDP’nin “toplumsal muhalefetin sesi olma” fırsatlarını büyük oranda teptiğini söylemek gerekmektedir. Gezi Direnişi’nden beri takınılan tutum, maalesef bu olmuştur. HDP ve Kürt ulusal hareketi, Gezi direnişinde politikleşen gençlik kuşağına el uzatmak konusunda oldukça geri kalmıştır, hatta kimi durumlarda örseleyici olmuştur. AKP’ye karşı hayırhah bir tutumun sergilendiğini de biliyoruz. Bu yüzden de Demirtaş ikinci turda ne yapacağını açık bir şekilde ortaya koymalıdır. Ayrıca HDP Soma’da yüzlerce madencinin katledilmesinin ardından hareketlenen emekçileri kapsayacak bir kampanyaya dönüştürmek gibi bir durumda da olmamıştır.
Diğer taraftan HDP ve Kürt hareketini kızıla boyayıp olmadık beklentilere girmenin de anlamı yoktur. Ulusal hareketlerin doğasını anlayamayanlar bu işe kalkışırlar ve ardından da yaşadıkları hayal kırıklıkları ile emekçi kesimlerde kafa karışıklıklarına yol açarlar. Yani, Demirtaş’a cumhurbaşkanlığı seçimlerinde verilecek destek, HDP’nin siyasal çizgisinin onaylandığı anlamına gelmez. Ama mevcut seçenekler içerisinde yapılması gereken ortadadır.
Mevcut sağcı-İslami adaylar karşısında solcu “Demirtaş’a da oy vermiyoruz” demenin anlamı, pratikte enternasyonalizmden kopmaktır. Yani, Kürt ulusal hareketi ile işbirliği zeminlerini üstelik ulusalcı hissiyatlar temelinde ortadan kaldırmaktır. Üstelik boykot tavrı sadece RTE’ye yarayacağından bu tarz bir politik tutum almanın hiçbir izahı olamaz. Boykot tavrının somut durumdaki anlamsızlığı bir yana Kürtler cephesinden boykot “bizim sizle işimiz olmaz” şeklinde anlaşılacaktır. Kürt ulusal hareketi, kızıl bir güç olmasa da sol bir güçtür ve ittifak zeminlerini kapatmak sınıf mücadelesine verilecek önemli bir zarar olacaktır.