Devrimci Parti Üzerine
Bu yazı 16 Mart 2014’te Bolsevik.org’da yayınlanmıştır
Toplumsal mücadeleler ve sınıf savaşımlarının tarihi örgütsüz yığınların kendisini sömüren, ezen sınıflara karşı hiçbir savaşının nihai zafere ulaşamadığını gösterdi. Öte yandan Ekim Devrimi örneğinde görüldüğü gibi örgütlü bir gücün dünyayı yerinden oynatabilecek bir enerjiyi harekete geçirdiğini kesin olarak söyleyebiliriz.
Kapitalizm öncesindeki ezilen, sömürülen sınıfların şanssızlığı kendilerini harekete geçirebilecek kolektif bir örgütlenme yaratmadaki yeteneksizlikleriydi. Köylülük ve küçük burjuvazi kolektif ve çıkarları birbiriyle ortaklaşmış bir sınıf meydana getiremedikleri için yarattıkları örgütlenmeler tarihin tekerine çomak sokmayı başaramamıştır.
Kapitalizmle birlikte sınıfsal ilişkiler ve toplumu oluşturan sınıfların karakterleri baştan aşağı yeniden şekillenmiştir. Proletarya; gelişmiş endüstriyel kuruluşlar etrafında, arasına her gün bir çığ gibi katılan devasa iş gücü ordusuyla, toplumu değiştirmeye muktedir bir sınıf hüviyetini kazandı. Burjuvazi ise giderek bir avuç azınlığa dönüşen, toplumun bütün zenginliğine el koyan ve milyonların sömürüsünden çıkar sağlayan asalak bir sınıf haline geldi. Yaklaşık 200 yıldır bu iki karşıt sınıf arasındaki kavga tarihin temel devindirici gücü durumunda. Peki, kazananı belirleyen faktörler nedir? Burjuvazi merkezileşmiş, kurumsallaşmış devlet yapısıyla; sosyal demokratından muhafazakârına geniş bir yelpazeye hitap eden siyasi partileriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, medyasıyla ve daha sayabileceğimiz pek çok aracıyla; örgütlü bir sınıfın milyonlar üzerinde nasıl rahatlıkla kontrol ve baskı uygulayabileceğini göstermiştir. İşçi sınıfı ise bu tarihsel dilimin özel dönemleri dışında örgütsüz ve dağınık olarak var olmuştur. Sınıf savaşımının temel belirleyici noktalarından birisi budur.
Troçki kapitalizmin can çekişme evresine girdiği bir dönemeçte “İnsanlığın tarihsel krizi devrimci liderliğin krizine indirgenmiştir.” diyerek devrimci öncünün gerekliliğini vurgular. Ayrıca işçi sınıfı ve devrimci parti arasındaki ilişkiyi tanımlamak için buhar ile piston arasında var olan diyalektik ilişkiden hareket etmiştir. Piston yani devrimci parti yoksa buhar yani sınıf mücadelesi gökyüzüne saçılıp gidecektir. Nitekim 1848 Devrimleri, Paris Komünü, Alman Devrimi gibi birçok tarihsel dönüm noktası işçi sınıfının örgütsüzlüğü nedeniyle yenilgiye mahkûm olmuştur. Tarihi yeniden yazmak ancak işçi sınıfının kendisinin bir sınıf olarak varlığını kavraması yani kendisi için bir sınıf olarak hareket etmesiyle mümkündür. Marks’ın da belirttiği gibi “Bireyler ancak, bir başka sınıfa karşı ortak bir mücadele içinde yer aldıkları ölçüde bir sınıf oluştururlar.”.
Elbette Marks ve Engels’ten başlayarak bütün devrimci Marksist önderler de bu sorunu devrimci mücadele konusunda belirledikleri taktik ve stratejilerin tam olarak merkezine yerleştirmişlerdir. İşçi sınıfı içerisinde kök salmış, yeni devrimci kuşakların yetiştirilmesini ve mücadeleye kazanılmasını hedefleyen, devrim anında mücadeleyi yönlendirebilecek devrimci bir partinin inşası devrimci Marksistlerin bütün teorik ve politik birikiminin neredeyse değişmeyen ana kuralıdır.
Lenin yola “Bana devrimci bir örgüt verin, Rusya’yı yerinden oynatayım.” sözüyle iradeyi ön plana alarak çıkmıştı. Devrimci parti sıkı merkezileşmiş, kararlı profesyonel devrimcilerin hayat verdiği bir silahtı. Dar bir işçi ve öğrenci çevresinden, milyonları peşinden sürükleyen devrimin öncüsü olan partiye sarp kayalıklardan geçilerek gidildi. 1905’le sokaklara dökülen kitlelerle gökyüzünü kucaklayan parti, 1905 sonrası gericilik döneminde bir avuç insanla yer altına çekilmek zorunda kalmış; ancak yok edilememişti. Devrimci öncü işçi sınıfının hafızası olarak kendisini geleceğe taşıyacak bir kuşağa sıkı sıkıya bağlanmak zorundadır. Nitekim küllerinden yeniden doğan Bolşevik Parti 1905’in hafızasını 1917’deki devrimci şölene taşımış ve devrimi zafere ulaştırmıştı. Şubat Ayaklanması’nı kendiliğindenliği nedeniyle dikkate almayanlara karşı Troçki, Şubat’ta Bolşevik Parti’nin içerisinde yaklaşık 20 yıldır pişen bir devrimciler kuşağının etkisinin varlığını öne çıkarıyordu. Tarihin işçi sınıfı için önemli olan bütün anlarını belleklere kazımak ve bu derslerle yeni mücadelelerin önünü açmak önemlidir.
Peki, parti sorununa yaklaşımda yalnızca gereklilik noktasında kalmak yeterli midir?
Aksine devrimci Marksistlerin tarihte karşılarındaki en önemli sorulardan birisi de bu inşanın nasıl gerçekleştirileceği olmuştur. Rus devrim tarihinin önemli bir halkası olan Çernişevski’nin “Nasıl Yapmalı?” adlı eserinin izinden giden Lenin’in meseleye “Ne Yapmalı?” veya “Nereden Başlamalı?” sorularıyla başlaması tesadüf değildir. Devrimcilerin kitleleri saflarına çekebilmekteki başarısı sadece partinin neden gerekli olduğunu papağan gibi tekrar tekrar anlatmasına değil, somut durumun somut analizine dayanan açıklamalar getirebilmesine ve partinin inşasında izlenecek yolun kitlelerin taleplerine, onların ruhuna ne denli hitap edebildiğine de bağımlıdır.
Lenin’in partisini ve sınıfla olan ilişkisini anlayabilmek için onun yapıtaşlarını ve bunlar arasındaki bağlantıyı kavramak önemlidir. Burada bazı temel noktaları hatırlatmakta fayda bulunmaktadır. Birinci nokta Lenin’in ve Bolşevik Parti’nin demokratik merkeziyetçilik üzerindeki ısrarı ve bunu partinin istikrarlı işleyişi için bir tercihten öte zorunluluk olarak görmeleridir. Lenin demokratik merkeziyetçiliği en kısa tabirle “eylemde birlik, tartışma ve eleştiride özgürlük” olarak tanımlar. Parti programı ve uygulanacak taktikler partinin iskelet sistemini oluşturan kadrolar tarafından bir karar alınıncaya kadar tartışılabilir; ama eninde sonunda bir karara varılır. Devrimci parti tartışma kulübü değildir. Alınan karar partinin bütünü tarafından eksiksiz uygulanmalıdır. Lenin’in ve Bolşevizmin; döneminde var olan bütün sosyal demokrat kitle partilerinden, kendiliğindenci akımlardan farkı parti bütünlüğünü sağlamış disiplinli bir parti aygıtı oluşturabilmesidir. İçerisinde farklı politik eğilimleri barındıran bir partinin bu disiplini sağlayamayacağını Lenin oldukça iyi gözlemlemişti. Ayrıca Menşevikler ve özellikle Alman Sosyal Demokrat Partisi’nde olduğu gibi kitle partileri entelektüellere, sendika yöneticilerine karşı yumuşak bir karna sahipti. Disiplin önlemleri partinin bu elit tabakası üzerinde işlemiyordu. Bolşevizmde ise hayatını devrimci mücadeleye adamış, varını yoğunu ortaya koyan ve zorluklar karşısında eğilip bükülmeyen kadrolar ön plana alınmış ve yönetsel mekanizmaların konuşup az iş yapan küçük burjuva aydınlarından ziyade bu kadrolarla doldurulması yöntemi benimsenmiştir.
Bunun yanında parti disiplini ve merkeziyetçilik hiçbir zaman parti içerisindeki bağımsız inisiyatifi yok eden, somut önerileri öğüten bir dişli olmamıştır. Aksine sağlam, mücadelenin gerekliliklerini gözeterek kendi kendisine inisiyatif alabilen yerel liderlikler Bolşevik Parti’yi kimi zaman en zor koşullardan çekip çıkarmış ve istikrarını sağlamıştır. Bolşevik Parti’nin önemli simalarından Piatniski bu gerekliliği şöyle vurgulamıştır: “Yerel parti örgütlerinin, hücrelerinin inisiyatifi teşvik edildi. Odessa veya Moskova veya Tiflis’teki Bolşevikler, gericilik ve savaş yıllarındaki tutuklamalar nedeniyle çoğu kez var olmayan Merkez Komitesi’nden veya bölge komitelerinden vb. sürekli direktif bekleselerdi, bunun sonucu ne olurdu? Bolşevikler işçi kitlelerine ulaşamazlar ve onların üzerinde etki sağlayamazlardı.”
Lenin’in demokratik merkeziyetçilik ve parti disiplinine olan vurgusu sıklıkla eleştirilmiş olsa da bu hayatın bir gerekliliğiydi. Çarlığa karşı Bolşevizmin başka türlü savaş verebilmesi mümkün olamazdı. Bugün de yüksek derecede merkezileşmiş, dünya üzerindeki her türlü olay üzerinde ulusal ve uluslararası mekanizmalarıyla, ordularıyla, medyasıyla vs. müdahil olan bir düşmana karşı Bolşevizm güncelliğini taşıyan bir tarihsel deneyimdir.
Kapitalist sistemin uluslararası karakteri devrimci partiyi de en az onun kadar ulusal sınırları aşmaya iter. Marks ve Engels’in öncülük ettiği Komünist Birlik’ten, Birinci Enternasyonal’e, İkinci Enternasyonal’den Komintern’e ve Dördüncü Enternasyonal’e kadar devrimci Marksistler enternasyonalist olmanın bir zorunluluğu olarak uluslararası proletaryanın dünya partisini kurmuşlardır.
Partiyi kadrolar oluşturur, ayakta tutar dedik. Tam tersi bir ilişki de partinin kadrolara karşı sorumluluğu üzerinden kurulabilir. Aynı şekilde parti de kadrolarını iyi tanımak, onların yeteneklerinin farkında olmak ve gelişmeye zorlamakla yükümlüdür. Lenin’in deyişiyle parti “… devrimci çalışmanın değişik alanlarının değişik yetenekleri geliştirdiğini düşünerek, mümkün olan en geniş iş bölümüne ulaşmak için çaba harcamalıdır ve bazen, örgütleyici olarak kesinlikle yararsız bir kişi, ajitatör olarak değerli olabilir veya sıkı bir gizli çalışmada başarılı olamayan, çok iyi bir propagandist olabilir vb.”
Önümüzdeki görev tarihin akış yönünü değiştirmenin anahtarı olan, Gramsci’nin deyimiyle “modern prens”i yaratmaktır: “Modern prens… Gerçek bir kişi, somut bir birey olamaz. Ancak, kabul edilmiş ve kendini bir ölçüde eylemde kanıtlamak zorunda olan bir kolektif iradenin içinde somut biçim kazanmaya başladığı toplumun bir organizması, karmaşık bir unsuru olabilir. Şimdiki halde tarih bu organizmayı ortaya koymuş bulunmaktadır ve bu siyasal partidir – evrensel ve bütünlüklü olmaya eğilimli bir kolektif iradenin tohumlarını bir araya getiren ilk hücre.”
ETİKETLER Staff Pick