IŞİD Zaferleri Tek Bir Şeyi Gösteriyor: Ya Sürekli Devrim Ya Sürekli Katliam -V.U.Arslan
13 Haziran, 2014
IŞİD’in Irak’ın ikinci büyük kenti Musul’u ele geçirmesi, tüm dünyada sarsıntı yarattı.Ne de olsa kafa kesip top oynayan, zevkine adam öldüren, dünya tarihinin en gaddar örgütü, Suriye’nin kuzey ve doğusundan Irak’ta Musul’dan Bağdat’a çok geniş bir bölgeyi ele geçirdi. Kabaca Portekiz büyüklüğündeki bir alanda hüküm süren IŞİD, aşırı sert şeriat yorumuyla bir devlet gibi kurumlaşıyor… Irak ordusunun bırakıp kaçtığı helikopterler, hummer jipler, bankalarda el konulan yüz milyonlarca dolar para ve bir o kadar değerdeki altın… IŞİD, üstelik Suriye’dekinin aksine Irak’ta güçlü bir toplumsal taban yakalamış durumda. Diğer taraftan Irak diye bir ülkeden artık bahsedilemeyeceği bir süreç kesinlik kazanmış oldu. Mezhep ve etnik çatışmaların arkasının kesilmesi zor. Diğer taraftan Ortadoğu’da bütün dengelerin IŞİD’in bu hamlesiyle değişeceği kesin.
ABD emperyalizmi, Nijerya’dan Afganistan’a, Pakistan’dan Libya’ya, Kuzey Kafkasya’dan Yemen’e kendisinden görmediği herkesi öldürmekten zevk alan, dünya savaşları tarihinin en psikopat ölüm makinelerini insanlığa armağan etti. Daha geriye gidersek karşımıza işbirlikçi Suud aşiretinin kendisinden başka hiçbir dinsel inanca yaşam hakkı tanımayan Selefi fanatizmini Arabistan’da iktidara getiren Britanya emperyalizmi çıkacaktır. Ortadoğu petrol ve doğalgazının yağmalanması için bir de İsrail gereklidir. O da zaman içinde yaratılır ve güçlendirilir. Dünya halklarının baş düşmanı görevini Britanya’dan devralan ABD, küresel cihat kampanyasını SSCB’ye karşı Afganistan’da başlatmış ve örgütlemiştir. 1980’lerde Afganistan ve Pakistan’da başlayan hikaye, 1990’larda Somali, Bosna ve Çeçenistan’ı, 2000’lerde ise Irak ve ardından Libya ve Suriye’yi kasıp kavurdu. Bu arada Nijerya’dan Yemen’e uzanan başka bir dolu coğrafya kan gölü haline geldi.
ABD ve işbirlikçisi diktatörlerin sözde alternatifi olan Stalinizm ve BAAS, adeta kendi pisliklerinde boğulunca tüm Ortadoğu halkları, tam anlamıyla dinsel fanatizmin hedefi haline geldi. Bu süreçte aradan sıyrılan İran’daki Şii Humeyni rejimi, içeride halkını soyup zulmederken dışarıda da mezhep savaşlarını örgütlemek ya da bu saflaşmada yerini almak dışında başka bir misyona zaten sahip olamazdı.
Tunus ve Mısır Devrimleri
Etnik ve mezhepsel yarıkların derin olmadığı, bu yüzden halkın bozuk düzene karşı birleşme imkanlarının daha geniş olduğu kuzey Afrika ülkelerinden Mısır ve Tunus’ta başka bir hikaye yazılmaya çalışıldı. Emekçiler ve gençler, bozuk düzene, sömürüye, diktatörlere karşı kendi kaderlerini ellerine almak için ayağa kalktılar. Çok bedel ödediler, çok savaştılar; ama örgütsüz ve perspektifsizliğin kesin sonucu olan kaderlerinden kaçamadılar. Şimdilerde kitleler, “en azından bir Irak ya da Suriye olmadık,” ya da “İslamcı fanatizmi yaşamak zorunda kalmadık” düşüncesiyle adeta Sisi’ye duacı durumdalar. Ortadoğu’nun kalbi Mısır’da, kitleler çok önemli deneyimler kazansa da dönüp dolaşıp askeri diktatörlük yeniden tesis edildi.
Ya Barbarlık Ya Sosyalizm
Artık her şeyin çok açık hale geldiği bir dönemi yaşıyoruz. Emperyalist kapitalist barbarlığın emekçilere ve gençlere sunabileceği aydınlık bir gelecek tahayyülü, kesinkes bir saçmalıktır. Şimdilerde çoluk çocuk demeden kasaplık yapan soykırımcı bir güç yanıbaşımızda, Irak ve Suriye’de, devlet olmaya soyunmaktadır ve mezhepçi kudurganlığa kapılan AKP bu sapıklarla içli dışlıdır ve açık bir duygudaşlık içerisindedir. Kısacası, emperyalist kapitalizmin karabasanları yanıbaşımıza kadar dayanmıştır.
Uluslararası tarihi konuların çözümünü bir yana bırakalım, insani bir gelecek sunma konusunda bile kapitalizmin verebileceği hiçbir şey yoktur. Güvenceli bir iş, güvenli bir gelecek ve refah emekçilerin çok ama çok uzağındadır. Daha insani bir asgari ücret konusu bile geç kapitalistleşen ülkelerde çözülemez. Kadın hakları, ifade özgürlüğü, örgütlenme olanakları, sendikal haklar, kalıcı barış, halkların kardeşliği… Uzatabileceğimiz bu hedefler listesi ilk başta öyle gözükmese de doğrudan doğruya mülkiyet ilişkileri ile alakalıdır. Yani kapitalizm yıkılmalı ve sosyalizmin inşasına uluslararası ölçekte başlanmalıdır. Kısacası kimse demokratik parlamenter hayallere kapılmasın ya da çağımızda antika tutkusunun konusu olabilecek demokratik devrim, halk devrimi gibi kapitalizmin sınırlarını aşmayan formüllerin peşinde enerjisini tüketmesin. Bugün IŞİD’in ve halkların birbirlerini gırtlaklamasının karşısında tek seçenek Sosyalist Ortadoğu Federasyonu ve sürekli devrimdir.
Halkların birbirlerini boğazlamasının önü, ancak komünist enternasyonalist bir çizgiyle kesilebilir. Güvenli bir gelecek, insanca bir yaşam ve kalıcı bir barış… Bütün bunlar ancak sosyalizm ile mümkündür.