1 Kasım’da HDP’ye Oy ver, ama Kendine Güven!

indir

7 Haziran seçimleri iki büyük sonuç doğurmuştu: AKP’nin tek parti döneminin kapanması (koalisyon döneminin başlaması) ve HDP’nin yükselişi. Böylelikle, sadece RTE’nin başkanlık rüyası hüsranla sonuçlanmamış, AKP tek başına iktidarı da kaybetmişti. HDP ise toplumsal muhalefetin yükselen gücü olarak sadece muhafazakar Kürtleri değil, batıdaki sol unsurları da kendisine çekmeyi başararak Türkiye’nin ana partilerinden birisi olmayı gözüne kestirir hale gelmişti.

Derken çatışmalar başladı. Suruç katliamının ardından gelen Ceylanpınar’da iki polisin öldürüldüğü eylemi fırsat bilen AKP, Kandil’deki PKK hedeflerine büyük saldırılar başlatarak adeta zaman makinasını 1990’lara ayarladı. PKK de kendisine yönelen bu saldırılara hiç de alttan almayarak aynı yoğunlukla cevaplar verince asker-polis cenazeleri ülkenin ana gündem maddesi haline geldi. Birçok defa 400 vekil şantajını kullanan RTE, zaten 7 Haziran’ın  hemen ertesinde “tekrar seçim”i gündem ederek rengini belli etmişti. Yani yeni bir seçimde şansını denemek istiyordu. Bozulan ekonomi, gelen asker-polis cenazeleri, belki de AKP’nin kıymetini istikrar isteyen sağ seçmene gösterebilirdi ve bu sefer 400 bir yana 276 mümkün olabilirdi. Ama işler hiç de RTE’nin istediği gibi gideceğe benzemiyor.

Tahmin edildiği gibi 7 Haziran tablosu pek değişmez ise AKP’nin zayıflamasının baki olduğu kesinleşecek. Dolayısıyla AKP cephesinde cıvatalar gevşeyecek. Hele bir de AKP 7 Haziran’daki oyu bile alamazsa yokuş aşağı iniş hızlanacaktır. Diğer taraftan HDP, yine beklendiği gibi, oy oranını korur ve hatta yükseltebilirse bu da çok manidar olacaktır. Olası çatışmasızlık durumunda HDP’nin önünün açık olduğundan ve aynı zamanda Kürt sorununda Batı’daki kamuoyunun da eskisi gibi şoven atmosfere kendisini kaptırmadığından söz edebileceğiz. Asker cenazelerine rağmen MHP’nin oy oranında artış yerine düşüş olursa bu durum daha da açık hale gelecektir. Emekçilerin 1 Kasım’daki Tavrı Ne Olmalıdır? Bir kere RTE, her şeyini bu seçimlere bağladığından seçim sonrası oluşacak usülsüzlüklere karşı teyakkuz halinde olmak gerekiyor. Zaten oyunun kurallarını işine geldiği şekilde bozmak AKP’nin tabiatında var.

Kürt illerinin önemli bir kısmında taşımalı oy sistemi mesela bu oyunlardan birisi. Hatta Erzincan’da bile CHP’ye oy veren Alevi köylerinde taşımalı oy kullanılması için çaba sarf ediyorlar, çünkü Erzincan’da AKP 2-0 yapabilmek için sadece 800 küsür oy fazlasına ihtiyaç duyuyor. Yani her türlü hile-hurdaya karşı hazır olmak gerekiyor. Kaldı ki RTE, halihazırda oturduğu cumhurbaşkanlığı koltuğundan son derece kirli ve kuralsız bir siyaset yürütüyor. Nitekim 7 Haziran’dan önce HDP’yi baraj altında bırakmak için bir sürü provokasyon yapılmıştı.

Seçim sonrasında ise devrimcilere yönelik Suruç katliamı gerçekleşmiş, ardından da ülke iç savaş ortamına çekilmişti. 10 Ekim günü Ankara’da HDP’ye yönelik saldırıda IŞİD’in önünü açan AKP cumhuriyet tarihinin en büyük katliamlarından birisine sebep oldu. Yani AKP sadece tırmandırdığı savaşla değil; işçilerin,barışın, her türden farklılığın düşmanı olan IŞİD barbarlığını da HDP’ye ve sola karşı kullanmaya başladı.

 SDH, emekçileri eleştirilmesi gereken noktaları gözden kaçırmadan, verilen desteğin HDP’nin programına verilen bir destek olmadığını unutmadan, HDP’ye oy vermeye çağırıyor.

Neden?

* Mevcut alternatifler içerisinde en sol parti olarak öne çıkan HDP, desteği hak etmektedir. HDP’nin eleştirisi üzerinden geliştirilecek boykot tavrı, apolitik bir tavır olarak egemenlerin işine gelecektir. Hükümete katılması gayet olası olan CHP, ekonomi yönetimini Kemal Derviş benzerlerine devretmeyi planlamaktadır. RTE sonrası düzenin piyasa ekonomisi ve emperyalizm çerçevesinde normalleşmesi CHP eliyle olacaktır. CHP de kendisini böyle pazarlamaktadır. Bu yüzden CHP emekçiler için alternatif olamaz.

* Ortadoğu’daki iç savaş bataklığı ve gırtlaklaşmalar içerisinde IŞİD gibi güçlerle savaşan, yok olmakta olan Ortadoğu’nun kadim halklarını koruyan Kürt hareketi desteklenmelidir.

* HDP’nin başarısı, RTE’nin diktatörlük özlemlerine büyük bir darbe indirecektir. Bu da Türkiye’de burjuva siyasetin çerçevesinde önemli değişikliklerin oluşmasını beraberinde getirecektir. Bunun sonucu olarak da sınıf hareketinin daha özgüvenli hareket edebileceği bir ortam oluşacaktır. Kürt hareketinin direnci olmasa RTE’nin toplumsal muhalefetin gırtlağına basmaya kalkacağı ortadadır.

* HDP’nin baraj altında kalması, Kürt halkının siyasi temsilinin önünün tıkanması anlamına gelecektir. Bu durumun sonuçlarından birisi de sınıf mücadelesini baltalayan etnik tansiyonun yükselmesi olacaktır.

* HDP’nin barajı aşması, kendi gerçekliğini ortaya koyması bakımından, yani olumlu ya da olumsuz bir şekilde billurlaşmanın yaşanması açısından da istenen bir durumdur. Kitlelerin kendi deneyimlerinden öğrenmesi için buna ihtiyaç vardır.

Peki HDP’nin eleştirilmesi gereken hususları nelerdir?

* Dengir Mir Mehmed Fırat, Celal Doğan gibi bir hayli kirli burjuva unsurun HDP’de benimsenmesi ve hatta öne çıkması, HDP’nin yerleşik burjuva siyasi kültüre yatkın olduğunu ortaya koymaktadır. Zaten Kürdistan’da HDP’nin hakim olduğu alanlarda ciddi bir yöneten-yönetilen, sömüren-sömürülen ilişkisi vardır. Kürdistan’da yaşam pratiği vahşi sömürünün, haksızlığın, yozlaşmanın, ezilmenin gırla gitmesi anlamında dünyanın geri kalanından farklı değildir. Piyasacılığın dışına pek çıkmayan HDP’li yerel yönetimler, uzun yıllardır bu ilişkilerin yeniden üretildiği alanlar halindedir ve HDP parti olarak bu meselelerin göbeğindedir.

* HDP’nin hedef büyüterek yüksek siyaset katında daha yüksek basamaklara çıkması, HDP’yi daha fazla düzen içerisine çekecektir. Örneğin her seferinde sosyalistleri kötüleyen Altan Tan gibi isimler ve diğer sağ kanat siyasetçiler, oy kaygısıyla el üstünde tutulmaktadır. Öyle ki HDP içerisindeki daha sol unsurlar bile benzer kaygılarla Altan Tan’a sempati duymaktadır. Doğrudur, Altan Tan’ın bir oy getirisi vardır, ama sağa kayış gibi bir getirisi de vardır. Yani, kesin olan bir şey varsa o da her şeyin bir bedelinin olduğudur. Oy dengelerini göz etmek, daha güçlü bir parti olarak siyasette yer almak, sağ dahil her kesime oynamak… Bunlar düzen içileşmesinin ayak sesleridir.

* HDP’nin yeni süreçte de soldan sıkıştırılması gerekecek. Diğer taraftan elde ettiği güçle HDP’nin her zaman doğru hareket edeceğinin bir garantisi yok. Gezi ayaklanması ya da yolsuzluk süreçlerindeki deneyimler de bunu gösteriyor. Örneğin olası bir koalisyon durumunda HDP’nin bakanlıklar alıp işçi emekçi düşmanı uygulamaların bir parçası olmaz diyemiyoruz. Ana hatlarını saydığımız bu meselelerden ötürü emekçiler, HDP’ye oy vermelidir, zira HDP’nin barajı geçmesi, sınıf mücadelesi açısından tartışmasız şekilde emekçilerin lehinedir.

Diğer taraftan yine ana hatlarını saydığımız eleştirilerden ötürü emekçiler HDP’ye değil, kendilerine güvenmelidir. Eleştiri noktalarını kabaca sıraladık. Ayrıca her şeyden öte kimlikler üzerinden sivil toplumcu bir siyaset yürüten HDP işçi sınıfının devrimci bir odağı değildir. Bu yüzden emekçiler, kendilerine güvenmek zorundadır. Bunun yolu da örgütlenmekten geçer.

İşyerlerinde, mahallelerde, sokakta, okulda örgütlenmek ve kapitalizme, AKP’ye, sömürüye, patrona karşı savunma mevzileri örmek zorundayız. Düzen siyasetinin sınırlarını bilerek hareket etmeli, sokağa, eyleme ve esas olarak da örgütlenmeye inanmalıyız. Siyasi perspektifimiz de sınıf merkezli devrimci sosyalist bir çizgiden sapmamalıdır. Unutmamak gerekir ki AKP gitse de sömürü devam edecek. Sömürü sürdüğü sürece de işçi ve emekçilerin çilesi bitmeyecek. Bu yüzden de sömürü sistemini yıkmayı hedefleyen, yani emperyalist-kapitalist dünya düzenini yerle bir etmeyi amaçlayan bir örgütlenme yaratmalıyız. Emekçiler beyaz atlı prens beklememeli, başka bir unsura değil kendisine güvenmelidir.

KATEGORİLER
ETİKETLER