Yatağan Direnişi Nasıl Bitti? – Sürecin Değerlendirilmesi

Yatağan Termik Santrali ve bağlı kömür ocaklarında 446 gündür süren direniş, bu cumartesi günü şirketle yapılan anlaşma neticesinde resmen sonlandırıldı. Neticede Yatağan işçileri, buruk bir şekilde durumu kabullenmek zorunda kaldılar. Zira direnişin başlangıç nedeni ve ana talebi olan özelleştirme uygulamasının önüne 1997 ve 2000 yıllarında olduğu gibi geçilemedi. Vergi rekortmeni, devletin en kârlı kurumlarından biri Yatağan Termik Santralı ve bağlı maden sahaları değerinin çok çok altına, birkaç yıllık gelirine 1 milyar 91 milyon dolara Elsan Elektrik Şirketi’nin eline geçmiş oldu.

 

Anlaşma Hükümleri

 

Diğer taraftan direnişin sonuçsuz kaldığını söylenemez. Yatağan direnişi, mevcut koşullar dahilinde yapılan anlaşma ile işçi sınıfının önemli bir direniş ve örgütlülük mevzisi olarak kalmayı başarmış ve işçilerin haklarının korunmasını sağlamıştır. Özellikle bütün taşeron işçilerin kadroya alınması ve aşçılar gibi geri görevlerdeki diğer çalışanların da sendika üyeliğinin kabulü gayet önemlidir. Neticede Yatağan’da çalışan işçilerin yarısından biraz daha fazlası taşeron olarak çalışıyordu ve işyerindeki çalışmanın asıl yükünü çeken bu işçilerle kadrolu işçiler arasında ciddi bir uçurum ve ayrışma söz konusu idi. Yatağan direnişi taşeron işçilerin de kadroya alınmasını sağlayarak bu işçileri bundan sonrası için örgütlülüğün merkezi haline getirmiştir. Böylelikle bu işçilerin kabaca 900 TL olan ücretleri 2000-2500 TL civarına yükselecektir. Direnişin merkezinde yer alan bu genç işçiler, artık örgütlü mücadelenin ana damarı olacaktır, yani bir anlamda da işçilerin bölünmüşlüğü ortadan kaldırılmıştır. Bunun dışında işçilerin kıdem ve ihbar tazminatı, askerliğin kıdem tazminatından sayılması ve yıllık izin alacakları gibi kazanımlarının tam olarak elde edilmesi de işçilerin maddi kazanımlarının korunması anlamına geldi. Bu da çalışma süresine göre işçilerin eline toplu bir para geçmesi demek. 4-C’ye geçiş serbestliği ve tercih hakkı süresinin iki yıla uzatılması da anlaşmaya varılan hususlardan. Devir tarihindeki işçi sayısının korunması, lojman ücretlerinin kaldırılması ve sadece yakıt parası ödenmesi, mart ayındaki toplu iş sözleşmesine kadar sözleşme hükümlerinin korunması, işe yeni alımların yöre halkından yapılması konusunda da anlaşmaya varıldı. Kısacası, durum, örneğin bir TEKEL gibi işyerinin ve örgütlülüğün tümden tasfiyesi ve işçilerin büyük hak gasplarına uğraması şeklinde olmadı. Bundan sonrası için özel sektör idaresi altında daha zinde ve daha çetin bir mücadele dönemi Yatağan işçilerini bekliyor olacak. Kimi durumlarda mücadelenin merkezine yerleştirilen ve ciddi illüzyonlar yaratan “Yatağan Vatan’dır, Vatan Satılmaz” milliyetçi sloganı, bir kez daha yenilgiye uğrasa da mücadele, yeni görev ve aşılması gereken zorluklarla sürecektir.

Diğer taraftan Yeniköy ve Kemerköy’de (termik santraller, liman ve linyit işletmelerini kapsar) durum daha sancılı. Özelleştirme ihalesini alan işveren (AKP’ye yakınlığıyla bilinen) Limak-İçtaş, işçi düşmanlığıyla öne çıkan uygulamalarla tanınıyor. Kemerköy ve Yeniköy’deki işçilerin öteden beri daha az direnişçi olmaları bunu getirdi. Yatağan’ın çeyrek asra yaklaşan mücadele sürecinde bu işyerlerindeki işçilerin direniş merkezine çekilememiş olması, son özelleştirme karşıtı mücadelede de kendisini gösterdi ve Kemerköy ve Yeniköy işçileri zor bir durumla karşı karşıyalar. Burada işçilerin önemli bir kısmının 4-C kapsamında geçişler yağacağını tahmin edebiliriz.

Sonuç

Çeyrek asra yaklaşan Yatağan’daki mücadele, bu sefer özelleştirme saldırısını püskürtememiştir. Sermaye cephesinden çok güçlü ve inatçı saldırılar yapan AKP iktidarı karşısında yalnızlaşan ve yerelleşen işçi direnişlerinin başarı şansının olmadığı bir kez daha gözükmüştür. Yani “işçilerin birliği” meselesi, salt bir slogan olmanın çok ötesindedir. Oysa aynı saldırıları bekleyen diğer işyerlerindeki işçiler ile halihazırda sürmekte olan işçi direnişleri Yatağan ile birleştirilebilse durum bambaşka olabilirdi. Diğer taraftan klasik sendikal anlayışın ufkunun bu tarz mücadeleler için yeterli olmadığını söylememiz gerekir. TES-İŞ ve Türkiye Maden İş’in Yatağan Şubelerinin öteden beri genel merkezlerinden çok farklı bir pozisyon almaları Yatağan’daki mücadeleyi mümkün kılmıştır. Varılan anlaşma da kesinlikle bir hezimet değildir. Diğer taraftan özelleştirme karşıtı mücadelenin kaybedildiği de ortadadır. Direnişi yöneten sendikal liderlikler, olası bir asker-polis saldırısının altında kalabileceklerinden ve bu durumda oluşacak fiili durumda ciddi hak kayıpları yaşayacaklarından korkarak anlaşmaya razı olmuşlardır. Diğer taraftan yaz aylarında yapılan özelleştirme ihalesinin ardından Yatağan’da oluşan fiili durum, bekleme vaziyetinden sadece biraz daha fazlasıydı ve neticede bu durumun şekillenmesi de sürpriz olmadı.

ETİKETLER