90’lı Yıllar Afganistan'ı ile Suriye Krizinin Benzerlikleri

Afganistanlı yoldaş Anthoy Hançarbağ, Afganistan ve Suriye’nin kaderinin ve ABD emperyalizmi ile cihatçı fanatiklerin rollerinin benzerliklerini ele alıyor…

1979’da Sovyetler Afganistan’ı işgal ettiğinde, ABD başta olmak üzere Batı emperyalist bloğu adına Sovyetler’den Vietnam’ın intikamını almak için iyi bir fırsat doğmuştu. Dolayısıyla NATO ve ABD Afgan mücahitlerinin yanı sıra dünyanın dört yanından radikal cihatçıları bir noktaya topladı: Pakistan. Buradaki cihatçıları Pakistan ordusu ve İstihbarat Teşkilatı (ISI) ile eğitti. Diğer yandan yüz binlerce silah ve milyarlarca para da Nato ülkeleri ve bazı Arap ülkelerinden Pakistan’a aktı. Dolayısıyla Pakistan’da askeri eğitim alarak silahlandırılan radikal İslamcılar, Sovyetlerle savaşmak için Afganistan’a sürüldü. Kısa zaman içerisinde Batı’nın planı başarılı oldu ve 1989 yılına gelindiğinde Sovyetler Afganistan’ı terketmek zorunda kaldı. Sovyet yanlısı merkezi hükümetin başındaki Dr. Necibullah artık tek başına dünyanın dört bir yanından gelen cihatçılara karşı savaşmak zorundaydı. Dr. Necibullah muhalifleriyle barışı sağlamak için elinden geleni yaptı. Barış yaparak Milli Hükümet kurmayı önerdi. Hatta diğer cihatçı gruplara göre daha ılımlı gözüken Ahmet Şah Mesud’a Savunma Bakanlığı’nı bile teklif etti. Afganistan devletinin çökmemesi için, demokratik bir seçime gidilerek kendisinin muhalifler lehine istifa bile edebileceğini söyledi. Fakat o zaman tüm emirleri Pakistan ve Batı’dan alan cihatçılar Necibullah’ın teklifini kabul etmedi. Sonuç olarak Necibullah hükümeti 1992’de düştü ve yerine cihatçı gruplar geldi. Fakat cihatçılar iktidara geldikleri ilk günden kendi aralarında çatışmaya başladı. Artık Batı için hayallerini gerçekleştirebilmek adına yeni bir oyun oynama zamanıydı.

Eğer dikkat edersek 1990’lı yılların ilk yarısıyla sonradan Taliban’ın ortaya çıkışı ve ardından NATO’nun Taliban’a karşı bombalama eylemleri ile günümüzdeki Suriye olaylarıyla çok benzerlikleri var. Peki, 1990’lı yılların ilk yarısında ne oldu?

1990’lı Yıllarda Afganistan

Necibullah hükümeti, Sovyetler’in geri çekilmesiyle yalnız başına kalmıştı. Cihatçılar şehirleri kuşatmış, hatta başkent Kabil bile dört yandan sarılmış durumdaydı. Kabil rejimi Sovyetler’den bir kuruş yardım bile alamıyordu. 1992’ye kadar ayakta durabilmek için elindeki tüm imkanları kullandı. Fakat 1989’dan 1992’ye kadar bir sürü ordu subayı saf değiştirdi ve cihatçıların tarafına geçti. Hatta Savunma Bakanı olan Şahnavaz Tanai 1990 yılında Hikmetyar lehine başarısız bir darbe girişiminde bulundu. Bir sürü ağır ve hafif silah, ordu subayları tarafından kaçırılarak cihatçılara verildi. 28 Nisan 1992’de hükümet düşünce dört taraftan Kabil’e cihatçılar indi. Necibullah’ın düşüşünün ertesi günü cihatçılar, koltuk kavgasına başladılar. Bu kez Ahmet Şah Mesud, Batı ve Pakistan’dan koparak arkasına Rusya ve İran’ı almıştı. Batı ve Pakistan Hikmetyar’ı destekleyerek Ahmet Şah Mesud’u devirmeyi denedi, fakat başaramadılar. Yani kısacası Necibullah’ın yerine Ahmet Şah Mesud geçmişti. Hikmetyar’ın bir şey yapamayacağını anlayınca Batı ve Pakistan için yeni bir plan lazımdı.

Hikmetyar ile Mesud, Kabil’de çatışıp dururken Pakistan’ın Ketta (Quetta) şehrinde (ISI) tarafından yeni bir örgüt üretiliyordu: Taliban.

Taliban militanları, Ketta’daki yüzlerce medresede okuyan din öğrencilerinden oluşuyordu. Radikal görüşlerle beyinleri yıkanmış bu gençler, cihat adına yine Afganistan’a gönderilecekti. Dolayısıyla ilk hedef Ketta’nın komşusu olan Kandahar vilayetiydi. Taliban İslam Hareketi adıyla 1994 senesinde Kandahar’ın Spin Boldak şehrini ele geçirdiler. Aralarında sadece etnik Peştunlar değil, Suudi Arabistanlı ve Pakistanlı aşırı gruplar da bulunuyordu. Cihat ilan edip savaşta ölünce direk cennete gideceklerini söylüyorlardı. Taliban grubundan olmayan veya onları desteklemeyen herkes kafirdi. Dolayısıyla kısa zaman içerisinde Afgan din öğrencileriyle Orta Asya’daki aşırı mezhepçilerin de dikkatini çektiler. Özellikle Özbekistan’daki Tahir Yoldaş gibi radikaller yüzlerce militanla birlikte Taliban’a katıldı.

Taliban çok hızlı ilerledi. Bir ay ve iki gün gibi kısa zaman içerisinde Kandahar vilayetinin tümünü ele geçirdiler. Ardından inanılmaz bir hızla peş peşe 1996 yılına kadar Vardak, Logar, Host, Herat, Celalabad ve Kabil şehrini aldılar. Hatta bazı şehirleri çatışma çıkmadan ele geçiriyorlardı.

Taliban militanları ölümden korkmuyordu. Öldürülürlerse doğru cennete gideceklerini düşündükleri için ölmek için can atıyorlardı. Askeri açıdan savaş alanlarında Pakistan ordusu subaylarından taktik alıyorlar, Pakistanlı pilotlar muhaliflerini bombalamak için kullanılıyordu. İran yetkililerinin iddiasına göre Mesud güçlerini bombalamak için Pakistan toprağından kalkan uçaklar bile olmuştur.

Taliban 26 Eylül 1996’da Kabil’i ele geçirdi. Hemen Kabil BM ofisine sığınan Dr. Necibullah’ı asarak bir kaç gün şehir merkezinde sergiledi. Ardından çok çabuk bir şekilde Afganistan toprağının dörtte üçünü işgal ettiler ve devletin adını da Afganistan İslam Emirliği olarak değiştirdiler. Taliban’ın başındaki Molla Ömer de Müminlerin Emiri (Emir-el Müminin) lakabını kendine taktı.

Taliban ele geçirdiği şehirlerde Şii olan Hazara halkına büyük bir katliam yaptı. Hatta bazıları, Taliban’ın bu eylemine soykırım gözüyle de bakmaktadır. Kadın, çocuk veya yaşlı olduğuna bakmaksızın kurşuna dizip kafa kestiler. Tüm tarihi eserleri yok ettiler ya da Pakistan’a taşıyarak sattılar. Müzik, spor, eğlence, televizyon ve sinema yasaklandı. Futbol stadyumlarını idam yerine çevirdi. Tüm işgal ettiği şehirlerde şeriat ilan edildi. Yedi yaşından büyük erkeklerin beş vakit namazlarını camide kılmaları zorunlulaştırıldı. Ezan okunurken camiye gitmeyen kişiler sokak ortasında din polisi tarafından ölesiye dövülüyordu. Uzun sakal bırakmak ve sarık giymek zorunlu hale geldi. Okulları medreseye çevirdi. Kız okullarını kaldırarak kızların okuması yasaklandı. Kadınların evden dışarıda çalışması veya sokağa mahremsiz çıkması yasaklandı. Onları peçenin içine hapsettiler. “Zina” yapanların cezası taşlanarak öldürülmekti. Hırsızların eli kesiliyordu.

İlk bakışta iç savaştan bıkan halk, Taliban’a kurtarıcı gözüyle bakıyordu. Fakat kısa zaman içerisinde rejimin baskısını görünce halk yanıldığını anladı. Taliban rejimi tüm uluslararası antlaşmaları rafa kaldırarak Afgan halkına tam bir vahşet yaşatıyordu.

2001 yılına gelindiğinde ise Batı için harekete geçme zamanıydı. ABD, 11 Eylül saldırısı ve El Kaide bahanesiyle Afganistan’ı işgal edecekti. Buna Taliban’ın zulmünden bıkan Afgan halkının da ses çıkarmayacağını iyi biliyordu. Hatta bu kez yine Afgan halkı NATO’ya kurtarıcı gözüyle bakıyordu.

Suriye ile Benzerlikler

Şimdi gelelim Suriye’deki olaylara. Gördüğümüz gibi 1990’ların Afganistan’ı ile şimdiki Suriye krizi nasıl da birbirine benziyor! Necibullah veya Mesud’un yerine Esad’ı koyabiliriz. 1990’lı yıllardaki Pakistan’ın Afganistan’a karşı pozisyonunu ise günümüzde tam tamına Türkiye, Suriye’ye karşı üstlenmektedir. ÖSO’yu ise eski Sovyetler’e karşı savaşan Afgan mücahitlerle karşılaştırabiliriz. Cihatçıların tıpkı Pakistan’da eğitilerek Afganistan’a savaşmaya gidişleri gibi ÖSO Türkiye’de eğitildi, silahlandı ve Esad’a karşı savaşmak için Suriye’ye gönderildi. Türkiye ve Batı’nın beklentisi tıpkı Pakistan’ın Hikmetyar’dan umduğu gibi kısa zaman içerisinde ÖSO’nun Esad’ı devirmesiydi. Özellikle Türkiye, Pakistan’ın Afganistan’da sözü geçer bir hükümet kurmak istediği gibi, Suriye’de laik sistemi kaldırarak şeriatçı bir kukla hükümeti başa getirmek istedi. Batı ve Türkiye baktı ki ÖSO Esad karşısında bir şey yapamıyor ve ataktan vazgeçip tıpkı Hikmetyar gibi savunmaya çekilmiş durumda, dolayısıyla Taliban gibi çok etkili olabilecek başka bir gruba gerek duyuldu. Peki Taliban’ın rolünü kim yapabilecekti? Tabii ki IŞİD.

Gördüğümüz gibi Batı, Afganistan’ı işgal etmek için Taliban planını öne sürdü ve kendisine karşı tehlike oluşturabilecek tüm güçleri Taliban vasıtasıyla önce yok ettirdi. Çok açık bir örnek vermek istersek 11 Eylül saldırısından iki gün önce yani 9 Eylül 2001’de ABD’nin Afganistan politikasını çok sert dille eleştiren Ahmed Şah Mesud’u iddiaya göre El Kaide’nin gönderdiği iki haberci kılığındaki terörist tarafından öldürdü. Bu şekilde Afganistan’ı işgal ettikten sonra ABD ve müttefikleri karşısında durabilecek son kişiyi de yok etmiş oldu. Sonra da kendi üretimini vurarak işgale başladı. IŞİD de şu an aynısını yapıyor. Taliban gibi çok hızlı hareket ederek şehirleri ele geçirdi. Taliban’ın Afganistan’daki Şii kesime yaptığı katliamları Irak ve Suriye’de Şii ve Alevilere karşı yapıyor. Yine bir benzerlik ise 2001’de NATO’nun Taliban’ı vurmasına ses çıkarmayan Pakistan gibi Türkiye. Pakistan her ne kadar Taliban gibi kendine sadık rejimin yıkılmasından rahatsız olmuş olsa da büyük patronun, yani ABD’nin Talibanı vurması için 2001’de kendi askeri üslerini kullanmasına izin vermişti. Türkiye de şu an durumdan büyük ölçüde rahatsız olmalı. Çünkü tam hayalini gerçekleştiremedi. IŞİD gibi kukla grubun Türkiye’nin çıkarlarını sekteye uğratabilecek tüm güçleri yok etmesi gerekiyordu. Ama olmadı. Aynen Pakistan’ın Taliban’dan beklentisi gibi. Taliban da 1998’e kadar üç vilayet hariç Afganistan’ın diğer yerlerini işgal edebilmişti. Fakat 1998’den sonra bir adım bile ilerleyemiyordu.

Türkiye de şimdi Batı’ya hava üslerini kullanması için mecburen izin verecektir. Çünkü gün geçtikçe maskesi daha da düşüyor ve rezil olmak üzere. Başka bir mevzu, El Bağdadi tıpkı Molla Ömer gibi kendini Müminlerin Emiri İlan etti. Göreceğimiz gibi Irak ve Suriye’nin NATO tarafından işgal edilmesi için çok iyi bir bahane hazırlandı.Kısacası tarih tekerrür ediyor ve Afganistan’da uygulanan senaryonun aynı kopyası günümüzde Suriye için yazılıp çiziliyor.

Gelecek günlerde Irak ve Suriye’nin NATO tarafından işgal edildiği bir senaryoyla karşı karşıya kalabiliriz. Emperyalistler bu girişimleriyle hem İran’a yaklaşan Irak merkezi hükümetini cezalandırmak istiyor hem de Suriye’nin bir kısmını işgal ettikten sonra ÖSO’yu daha güçlü hale getirerek aynen şu an Afganistan’da eski cihatçıları hükümetin önemli makamlarına getirdiği gibi Esad’ı yıkarak yerine ÖSO’yu getirmeye çalışacaktır. Türkiye ise tıpkı Pakistan gibi Batı’nın aracı olarak yoluna devam edecektir.

Öte yandan Taliban gibi IŞİD’de de parçalanmalar yaşanacaktır ve bu kez Pakistan Talibanı’nın kendi başına bela olduğu gibi Türkiye’de de radikal İslamcılar uzun vadede büyük sorunlar doğuracaktır. Yakın gelecekte Türkiye’de canlı bomba eylemleri ve çatışmalar yaşanırsa bu beklemediğimiz bir şey olmayacak. 

KATEGORİLER
ETİKETLER