CHP'den Kopma Zamanı Geldi de Geçiyor!

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in 10 Kasım’da Kürt açılımının görüşüldüğü toplantıda Dersim katliamını övmesi bir kez daha çok çarpıcı şekilde CHP’nin ne olduğunu ortaya koydu. Türkiye’de özellikle kendini sol, sosyal demokrat gören işçi ve emekçi kitlelerin, Alevilerin CHP’den kopuş yaşamasının gerekliliği gün gibi ortada duruyor. Bu süreç elbette ki kendi başına işleyebilecek bir süreç değildir. Bu noktada, devrimci hareketin kendini alternatif olarak var edebilmesi ve emekçi sınıfları CHP’ye mahkûm kılan alternatifsizlikten kurtarması hayati önem taşımaktadır.
Dersim Katliamına bakışı CHP’nin nasıl bir parti olduğunu ortaya koyan bir turnusol kağıdıdır. Hala bilmeyenler ya da unutanlar için bir not düşmek gerekirse 1936’da başlayan 1938’de ancak kırılabilen Dersim halkının ayaklanmasında vahşi yöntemlerle 40 bine yakın Dersimli Alevi Kürt katledilmiştir. Mustafa Kemal’in manevi kızı Sabiha Gökçen komutasındaki askeri uçak filosu havadan Dersim köyleri ve mezralarına ölüm yağdırmış, zehirli gazlar kullanılmış; kadın, çoluk-çocuk demeden insanlara kıyılmıştır. Bu da yetmemiş on binlerce Dersimli zorunlu olarak başka bölgelere göç ettirilmiştir. Katliamın tüyler ürpertici ayrıntıları o dönemde Malatya Emniyet Müdürü olan, sonradan Demirel hükümetlerinde İçişleri ve Dışişleri Bakanlığı yapmış İhsan Sabri Çağlayangil’in sitesinde kendi sesinden dinlenebilir. İlginç bir anekdot da Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili: Dersimli bir Kürt Alevisi olan Kılıçdaroğlu, Çağlayangil’in sitesinde ilgili röportajı yapan kişinin ta kendisi. Aynı Kılıçdaroğlu, Dersim katliamını açıktan öven Onur Öymen’e istifa çağrıları yapmaya kalktı. Ama sonunda tükürdüğünü yalayan da kendisi oldu. CHP yönetimi Öymen’e sahip çıktı. Kılıçdaroğlu’na da kameralar önünde Öymen ile el sıkışmak düştü.

CHP Sol Bir Parti Değildir

Öymen’in açıklamaları da bir kez daha göstermiştir ki CHP’nin sol ile bir alakası yoktur. CHP reformist bir sol parti, yani sol ama sömürü sisteminin sınırlarını aşamayan ya da aşmak istemeyen bir parti bile değildir. Çünkü reformist partiler olağan dönemlerde (devrimci dönemlerde sermaye safın geçerler) sermaye karşısında emekten ve baskılar karşısında özgürlüklerden yana tavır alır. Gelgelelim CHP ne emekten yanadır, ne de özgürlüklerden. CHP’nin kazandığı Karşıyaka Belediyesi’nde taşeronlaştırma sonucunda atılan Kent AŞ işçilerine yönelik saldırılar CHP’nin işçi düşmanı yüzünü artık kör gözlerin bile içine sokmuştur. Sadece bu da değil, gerek CHP’li Buca belediyesinden çıkarılan 60 taşeron işçi, gerek Manisa’nın Salihli CHP’li ilçe belediye başkanının toplu iş görüşmesinde anlaşamadığı Genel-İş’li 255 işçinin grevine polisi saldırtması ve bu arbedede 29 işçinin gözaltına alınması gerekse CHP’ye ait Halk TV’de Türkiye Gazeteciler Sendikasına üye çalışanların işten çıkarılması ve onlara CHP Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş tarafından “sendikadan istifa edip çalışmaya devam etmelerini” öğütlenmesi yakın tarihten CHP’nin emek düşmanı duruşuna örneklerdir. CHP’de bu politikalarıyla emekçi düşmanlığında, neoliberal politikaların uygulayıcılığında AKP’den aşağı kalır yanının olmadığını göstermektedir. CHP’nin katıksız bir düzen partisi olduğu yaptığı her icraatla ortaya çıkmaktadır.

CHP Şovenizmde, Baskıcılıkta MHP ile Yarışıyor

AKP’nin iktidara gelişinin ardından tüm muhalefetini düzenin statükocu güçlerinin, askeri ve sivil bürokrasinin sırtına dayanarak yürüten CHP, özellikle Kürt açılımının tartışılmaya başlandığı dönemden itibaren söylemlerindeki şovenist damarı iyice artırdı, hatta bu konuda faşist MHP ile de yarışabilecek kadar yetenekli olduğunu ortaya koydu.
Ancak CHP’nin özellikle son yıllarda MHP ile söylemsel bazda yakınlaşmasına bugün şaşırarak bakanlara geçmişten şöyle bir haberi aktararak hafızaları tazelemek gerekiyor. Özellikle 2007 seçimleri öncesinde önemli gündem maddelerinden birisini CHP ile MHP’nin seçimler sonrasında koalisyon hükümeti kurabilme ihtimali oluşturuyordu. Öyle ki Cumhuriyet gazetesinin köşe yazılarında solcuların CHP’ye, sağcıların MHP’ye oy vermeleri isteniyordu. Seçimlerden bir yıl öncesinde ise Milliyet gazetesi yazarı Fikret Bila’ya verdiği röportajında Deniz Baykal MHP’yi ve Devlet Bahçeli’yi öve öve bitirememişti: “Ulusalcı yükselişin cumhuriyet fikriyle ve modernleşme atılımıyla bütünleşik olarak ele alınması çok önemli. Bu anlayışın MHP’den gelmesi çok daha önemli. Ulusalcı dalga cumhuriyet değerlerine ve Atatürk’e karşı olacak biçimde gelişebilirdi. Ancak, MHP kongresinde bunun cumhuriyet değerleri ve Atatürk ilkeleri temelinde yansıması çok büyük önem ve değer taşıyor.” Baykal’ın MHP’ye yönelik bu lütfünü MHP’nin önemli isimlerinden Meral Akşener’de CHP ile ortak paydalarının çoğaldığını belirterek cevaplamıştı (Milliyet, 22 Kasım 2006).
Bu sözler bundan üç yıl öncesine ait, ancak CHP’de o günden bu yana bir değişimin gerçekleşmediğini görmek açısından önemli. Bugün CHP’li Onur Öymen Kürt halkının ulusal taleplerine Dersim Katliamı ile karşılık vermesi CHP’nin faşizan eğilimleri de gerektiğinde rahatlıkla kucaklayabileceğinin bir göstergesidir. CHP, işçi düşmanlığında sermayenin beklentilerini son dönemde pervasızca karşılıyor, Kürt halkına karşı da baskıcı, şovenist eğilimleri yansıtmakta hiçbir çekince görmüyor. İşte CHP gerçekliği budur!
Yoksul emekçi kitlelerin emek düşmanı, neoliberal, şoven CHP’den kopuşunun zamanı gelmiş de geçmiştir. İşsizliğin, yoksulluğun, iş kazalarının, esnek çalışmanın, düşük ücretlerin, emperyalist savaşların, katliamların cenderesine sıkıştırılan emekçilere; haklı öfkelerine rağmen kendilerini sistemle barıştırmaya çalışan katıksız düzen partisi CHP’nin sunabileceği sömürünün katmerlenmesinden başka bir şey değildir.
Bugün hala CHP’nin hegemonyası altında bulunan ve kendisini solcu olarak gören kitleleri devrimci saflara kazanmaksa bizim önümüzde bir görev olarak büyük öneme sahiptir.

ETİKETLER