Katar Krizi: Al Birini; Vur Ötekine – Çağın Erdinç

Çok yönlü bir krizle karşı karşıyayız. Katar’a karşı başta Suudi Arabistan olmak üzere çeşitli  Arap ülkeleri ve ABD net bir tavır aldı. Bu hamleye Rusya, Katar’a destek vererek yanıt verdi. Kriz daha fazla derinleşirken “mahallenin bitirim abisi” AKP, Katar’a asker yollamak için kolları sıvadı ve Türk askerlerinin Katar’a gönderilmesi onaylandı. “Bölgesel savaş” riski iyiden iyiye konuşulmaya başladı. Peki bu krizin arka planında neler var?

Aslında Katar ve Suudi Arabistan arasındaki gerilim yeni değil. 2013’te Müslüman Kardeşler’in Mursi önderliğindeki hareketi iktidardan devrildiğinde, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte Mısır, Müslüman Kardeşler’i “terörist” ilan etti. Beklenen hamle, Katar’ın da aynı şekilde davranmasıydı; fakat Katar bekleneni yapmadı. Hatta öyle bir şey yaptı ki şimşekleri iyice üzerine çekti. Müslüman Kardeşler üyelerine, El Cezire üzerinden, kendilerini ifade edebilecekleri bir platform sağladılar.

İkincisi, Katar’ın İran ile yakınlaşması, Suudi Arabistan’ı her zaman rahatsız etti. Aslında daha doğru ifadeyle, Katar hiçbir zaman İran’dan çok uzaklaşmadı. Katar bölgesel güç olmak isteyen bir aktör olarak arasını İran’la ve ABD ile sıcak tutmaya gayret gösterdi. “Şii düşmanlığı” ve “İran karşıtlığı” konusunda Katar hiçbir zaman Suudiler kadar sert tutum almadı. Tabi bunun en önemli nedenlerinden biri de Katar ve İran arasındaki ekonomik ilişkiden kaynaklanıyor. Katar ve İran, enerji üretiminde ortak havzayı kullanıyor, Güney Pars doğalgaz sahasını paylaşıyorlar. Katar’ın bölgeden günlük 650 milyon metreküp, İran’ın ise 430 milyon metreküp doğalgaz üretimi bulunuyor. Enerji rekabeti konusunda Katar, kendisine rakip olarak İran’ı seçmedi. Katar bu alanda Suudi Arabistan ile rekabet etti. İran ile Katar’ın enerji alanındaki “dostane” ilişkiler 2013’te zirve yaptı. Şunu da vurgulayalım: Katar’ın enerji alanındaki yükselişinin Suudi Arabistan’ı son derece rahatsız ettiği hatta Katar’da 2000 yılında yaşanan darbe girişiminin arkasında Suudi Arabistan’ın olduğu hâlâ konuşuluyor.

Katar’ın İran konusunda yumuşak bir hat izlemesi, sadece Suudi Arabistan ile Katar’ın arasını bozmakla kalmadı; Katar’ın ABD ile de arasını açtı. İran’dan nefret eden Trump’ın başkan olmasıyla birlikte bu zıtlaşma zirveye ulaştı.

Katar krizini tetikleyen bir başka neden ise Libya. Malum, Libya’da Kaddafi 2011’de devrildi; fakat olaylar hiç durulmadı. Libya’ya 2011’den bu yana kaos hakim. Bir tarafta Suudi’lerin ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin desteklediği General Hafter; diğer tarafta Katar’ın desteklediği başkent Trablus’taki hükümet var. Katar Suudileri; Suudiler ise Katar’ı Libya’da teröristlere destek vermekle suçluyor (ikiniz de haklısınız.)

Krizin arkasındaki dördüncü neden El Cezire televizyonu. Malum, El Cezire Katar merkezli bir televizyon kanalı. El Cezire çoğu zaman Suudiler aleyhinde yaptığı yayınları son dönemde arttırdı. Burada bir parantez açalım; El Cezire, Suudiler’in topuna zaten hiçbir zaman girmemişti. “El Cezire son dönemde neden Suudileri hedef alıyor acaba?” diye şaşıranlara şunu söyleyelim: El Cezire’nin kuruluşu bir amaç ifade ediyordu. Bu amaç neydi? 1996’da Katar Şeyhi El Sani (bugünkü Katar şeyhi) babasını devirip iktidarı ele geçirdiğinde, Sünni dünyasındaki Suudi hegemonyasından rahatsızdı. El Cezire tam da bu amaç için kurulmuştu. Mesela El Cezire kurulduğunda, Filistin’de Suudi destekli El Fetih’e karşı daima Katar’ın desteklediği Hamas’ı destekleyen yayınlar yaptı. Bu durum Suudileri hep rahatsız etti. İki taraf birbirine medya üzerinden sürekli saldırdı. El Cezire’nin gücü ve kapasitesiyle Suudi kaynaklı medya organlarının yarışabilme gücü yoktu. El Cezire’nin yaptı?? haberleri b?t?n d?nya yak?ndan takip ediyor, El Cezire de bundan faydalanarak Suudiler aleyhindeki haberleri bombard?man ?eklinde?servis ediyordu. Bu haberler son d?nemde iyice yayg?nla??nca, Suudiler yapabilecekleri tek ?eyi yaparak El Cezire?yi kendi ?lkelerinde yasaklad?lar.?ğı haberleri bütün dünya yakından takip ediyor, El Cezire de bundan faydalanarak Suudiler aleyhindeki haberleri bombardıman şeklinde servis ediyordu. Bu haberler son dönemde iyice yaygınlaşınca, Suudiler yapabilecekleri tek şeyi yaparak El Cezire’yi kendi ülkelerinde yasakladılar. Suudi Arabistan’a destek veren Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır da Katar merkezli haber sitelerinin internet erişimini yasakladı. Bu hamleyle birlikte “medya savaşları”, büyük bir siyasi krize hızla ilerledi. Katar Emiri’nin Suudi şeyhine yönelik söylediği iddia edilen hakaret içerikli sözlerle kavga büyüdü. Elbette Yemen’i de unutmamak gerekiyor. Düne kadar Katar’la omuz omuza Yemenlileri katleden Suudiler, bugün Katar’ın Yemen’deki Şii Husi’lere destek verdiğini söylüyor.

Uzun lâfın kısası, Katar, Suudi Arabistan’ın çıkarlarına ve beklentilerine ters hareket etti. Suudilerin Katar’dan beklentileri İran’a karşı sert bir tutum almak ve ABD’nin çıkarlarıyla örtüşecek politikalar izlemesiydi. Aslında zaten Katar her daim ABD’nin “sadık bekçisi” oldu. Örneğin ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük üssü olan ve 1997’de yapılan “Al Udaid” Katar’da bulunuyor. Katar bu üsse tam 1 milyar dolarlık yatırım yaptı. Bu üste 10 bin ABD askeri bulunuyor. Trump her fırsatta Katar’ı eleştiriyor ama iş radikal adımlar atmaya geldiğinde ABD geri adım atıyor. Örneğin Pentagon Sözcüsü Jeff Davis, 6 Haziran’da yaptığı açıklamada “Al Udaid üssü yerli yerinde duracak. Kimse merak etmesin. Üsse yönelik Katar’dan bir eleştiri ya da tehdit yok” dedi. Bugün Katar’ı “ABD’nin ve Suudilerin karşısına dikilen yiğit” olarak gören zihniyete bunları hatırlatmakta fayda var. ABD de “ezeli ve ebedi dostu” Katar’ı bir çırpıda silip atamıyor. Trump her ne kadar Katar’a sopa gösterse de “Katar emiriyle görüşebilirim” diyerek açık kapı bırakıyor.

Fanatiklerin Ebedi İki Dostu: Katar ve Suudi Arabistan

Şimdi gelelim tarafların “haklılığına.” Birbirlerini teröristlere yardım etmekle suçladıkları zaman iki tarafın da haklı olduğunu tekrar vurgulayalım. Katar, Suriye’deki radikal İslamcı terör örgütlerinin finans merkezi. Ahrar Uş Şam gibi El Kaide türevleri Katar’da eğitim gördü. Bu teröristlerin ceplerine para, ellerine silah, sırtlarına mühimmat konup Suriye’ye yollandı. Suudi Arabistan farklı mı? Bugün birden “terör karşıtı” karşıtı kesilen Suudi Arabistan, düne kadar “Alevilere, Nusayrilere ölüm” diyen, Cisr Eş Şugur katliamının bir numaralı ismi, İslam Ordusu’nun lideri Zehran Alluş’u finanse etmiyor muydu? Bu noktada lâfı fazla uzatmaya gerek yok. Al birini, vur ötekine. Teröre destek konusunda birbirleriyle ilgili ne söylüyorlarsa doğrudur! Ayrıca hatırlatmakta fayda var: Bugün düşman olan bu iki ülke 21 Kasım 2015’te Suriye’ye ortak operasyon konusunu masaya yatırmış, Esad’ı açıktan tehdit etmişti.

“Osmanlıcı Hayaller” ve Sahanın Gerçekleri

AKP sürece önce “AK-Troller” aracılığıyla müdahil oldu. Twitter’da “Türk askeri Katar’a” başlıkları birinci sıraya yükseltildi (Bu başlığı açanlara “kendi yakınlarınızı Katar’a göndermek ister misiniz?” diye sorsanız hepsi dut yemiş bülbüle döner. Çok istiyorsanız kendi çocuklarınızı yollayın Katar’a) AK-Troller’den sonra TBMM devreye girdi. AKP ve MHP’li vekillerin desteğiyle Katar’a Türk askerinin konuşlanmasının önünü açacak kanun tasarısı kabul edildi.

AKP’nin Katar konusunda bu kadar fevri davranmasının en önemli nedeni, “stratejik derinlik” başlığı altında oluşturulan dış politika stratejisi. Bu strateji, Osmanlı’nın 900 milyon Müslüman’ın temsilcisi olduğu ve Osmanlı’nın bunca Müslüman’ın yıllarca siyasi ve dini temsilciğini yaptığı, Yeni Osmanlı’nın temsilcisi olan AKP Türkiye’sinin de aynı kaygılarla hareket etmesi gerektiği tezi üzerinden kurgulanıyor. Buna göre Katar ve Suudi Arabistan temelinde yaşanan ayrışmada “yeni Türkiye” tarafsız kalamaz. Tarafsız olursa bertaraf olur. Ortadoğu politikasında ve Ortadoğu coğrafyasında yaşayan milyonlarca Müslüman’ın gözünde silikleşir. Evet, AKP Suudiler ile Katar arasında yaşanan gerilime en sert noktadan böyle müdahil oldu. 

Peki Ama Neden Suudilerin Değil de Katar’ın Lehine Müdahil Oldu?

Birincisi Katar’ın Türkiye’de 18 milyar dolar kayıtlı yatırımı var. Ya kayıtsız olanı ne kadar? Bilmiyoruz. Katar; mevcut iktidar, dolayısıyla da Türkiye açısından yaşamsal bir ülke durumundadır. O yüzden Trabzon’daki stadyumun açılışında Katar Emirinin posterleri asılıyor. Sürmene’deki ormanlar yanıyor. Yaylalara beş yıldızlı oteller yapılıyor. O yüzden ak-troller “Katar bizim nefes borumuz” diye patırı yapıyor. 

İkincisi, Katar, AKP’nin sembolü haline gelen “dört parmak” yani “rabia” işaretinin temsilcisi Müslüman Kardeşler’e (yukarıda uzunca anlattığımız gibi) her zaman kucak açtı. Katar ile AKP’nin “Müslüman Kardeşler” üzerinden her zaman yakınlığı oldu. Aynı şekilde, Suriye’deki radikalleri desteklemek konusunda da AKP ile Katar daima ortaklaştı. Aşırı İslamcı örgütlere verdikleri destek, uluslararası kamuoyu nezdinde de “tescillendi.”

Her şey iyi hoş da, AKP’nin Katar’la arası iyiyken Suudi Arabistan’la çok mu kötüydü? Bu yüzden mi AKP Katar’a destek verdi? Elbette hayır! AKP’nin Suudi Arabistan’la arası son krizden önce fena değildi. İki aktör, Suudi Arabistan ve Türkiye, Suriye’deki radikalleri desteklemek konusunda (ufak anlaşmazlıklar dışında) ortaklaşıyordu. Suriye’deki çözüme dair (Suudi Arabistan son dönemde fanatikleri desteklemekten vazgeçmiş gibi görünse de) beraber hareket ediyorlardı. Fakat AKP, her zaman Suudi Arabistan’ı bölgesel rakibi olarak gördü. Neden mi? Suudi Arabistan da, AKP’nin “yeni Türkiye’si de” her zaman Müslüman halklara önderlik etme misyonuyla hareket ettiler. Bu durum iki aktörü doğal olarak karşı karşıya getiriyordu. Hatırlayınız, 25 Ocak’ta Suudi Arabistan’ın Ankara Büyükelçisi Adil Bin Merdad, Tayyip’i ve AKP’yi eleştirmişti. BBC Arapça‘ya konuşan Merdad, “Türkiye’nin kendi çıkarları ve iç siyasi krizlerinden kaçmak için Rusya‘ya yakınlaştığını” söylemişti. Trump geldikten sonra, Trump’ın “keskin İran” çizgisinden çok şey uman, Suudi Arabistan’ın tarihsel rakibi İran’ı Trump yönetiminin bertaraf edeceğine inanan Suudi Aarabistan yönetimi, AKP’nin ABD ile arasındaki zıtlıklardan dolayı Rusya’ya yakınlaşmasından ciddi rahatsızlık duydu. İki aktör arasındaki “bölgesel liderlik” sorunu bu çıkışlarla ayyuka ulaştı.

AKP’nin Katar’a destek vermesindeki bir diğer neden de ABD faktörü. Malum, Trump krizin başından bu yana Katar’a karşı Suudilere destek verdi. Hatta Katar’ı teröristlere yardım etmekle suçladı. Rusya ise Katar’ı destekledi. AKP de Rusya ile birlikte Katar’ın yanında yer aldı. Neden? Çünkü AKP son dönemde ABD ile ciddi zıtlıklar yaşadı. Trump’ın YPG’ye silah vermesi, Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iade edilmemesi ve Türkiye’nin sürekli oyalanması ile birlikte 15 Temmuz darbe girişiminde ABD’nin parmağının olduğu iddiaları AKP ile ABD’nin arasını açtı. AKP bu zıtlıklar karşısında Rusya’ya yakınlaştı. Ve AKP, dış politikada Rusya’nın yanında , Esad’a dair tutum değişikliği başta olmak üzere Rusya’nın dış bölgesel hamlelerine uygun hareket etmek zorunda kaldı. Yani AKP’nin Katar-Suud ayrışmasındaki tutumunu etkileyen bir neden de Rusya ile ABD’nin derin ayrılıkları ve AKP’nin son dönemdeki denge politikasında Rusya’yı tercih etmesi oldu…

Rusya’nın Katar’a verdiği desteği çok kısa açalım. Hatırlayınız, Putin, 7 Haziran günü Katar şeyhini aradı. Putin’in Katar şeyhini Moskova’ya davet ettiği basına sızdı. Rusya’nın sürece müdahil olması bununla sınırlı değil. Amerikan haber kanalı CNN International, CIA’in, Katar ile Suudi Arabistan geriliminden Rusya’yı sorumlu sorumlu tuttuğuna dair bir haber yayınladı. Habere göre, Katar Şeyhi el Sani, askeri bir akademideki mezuniyet töreninde İran’a övgüler düzüyor, İsrail’le ilişkilerinin iyi olduğunu söylüyor ve ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’da uzun süre kalamayacağı yorumunu yapıyordu. Rusya’nın bu krizin çıkışında parmağı var mı bilinmez, ama krizin çıkışından sonra çok net bir şekilde İran ile beraber Katar’ın yanında yer aldığı gerçeği gün gibi ortada. ABD ise Suudi Arabistan’ı ve diğer bölgesel ortaklarını destekliyor.

Sonuç

Başlığımız süreci özetliyor: Al birini; vur ötekine! Bugüne kadar Katar, Suudi Arabistan, Türkiye ve diğer bölgesel “ortaklar”, her zaman Ortadoğu’da aşırı İslamcı gruplara destek verdi. Suriye’de El Kaide türevlerini ve IŞİD’i palazlandıran kimlerdi? Savaşın başından bu yana Selefi çeteleri cesaretlendiren Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar gibi ülkeler değil miydi? Bu ülkeleri, radikallere destek vermek konusunda motive eden ABD’nin ta kendisi değil miydi? ABD’nin, Hareket Hazm ve Suriye Devrimcileri Cephesi gibi gruplara yolladığı silah yardımı El Kaide’nin Suriye kolu olan Nusra’nın eline geçmişken ABD, “biz ılımlı grupları desteklemeye devam edeceğiz” demedi mi? (Üstelik bu silahların bir şekilde radikal, fanatik İslamcı örgütlerin eline geçtiğini bildiği halde ABD bu desteği sağladı. Hatta ABD, Suriye’deki radikalleri açıktan destekledi. ABD’nin Şayrad Havva Üssü’nü vurmasından dolayı en büyük memnuniyeti duyan IŞİD ve Nusra gibi örgütlerdi. IŞİD söz konusu saldırıdan sonra harekete geçip bazı bölgeleri Suriye Ordusu’ndan aldı)

Aslında süreci “öküz öldü; ortaklık bozuldu” olarak da özetleyebiliriz. İran’a karşı içerisinde Türkiye’nin de olduğu bir sünni bloğu planının iflas ettiği Katar kriziyle tescillenmiş oldu. Suriye’deki cihatçılar konusunda ABD’den Katar’a, Suudi Arabistan’dan ABD’ye kadar hiçbir aktörün eskisi kadar umudu kalmadı. Bu konudaki inancını yitirmeyen tek aktör AKP. Fakat Şam’da Cuma namazı kılma hayalleri Putin’e takıldığı için Tayyip de eskisi kadar ses çıkartamıyor.

Uzun lâfın kısası, dün birlikte katledenler (aslında hâlâ katletmeye devam edenler) bugün bölgesel çıkarları uğruna kapışıyor. Bu yaşanan kriz bölgesel savaşa evrilir mi bilinmez ama geleceğimiz üç beş kişinin ağzından çıkacak savaş çığırtkanlığına bağlı.

Kriz henüz savaşa evrilmemişken bile yoksulları mağdur etti. Katar’da binlerce göçmen işçi çalışıyor. İş gücünün %90’ını göçmen işçiler sağlıyor. Özellikle inşaatlarda çalışan bu işçi kitlesi, geleceğini göremiyor. Şimdiden Filipinler, Katar’a işçi gönderilmesini yasakladı. Diğer Filipinli işçiler, ülkelerine çağrılmaktan endişe duyuyor. Aynı durum, Katar’daki tüm göçmen işçiler için de geçerli. Şunu da vurgulamadan geçmeyelim: Katar, dünyada Gayri Safi Yurt İçi Hasıla bazında dünyadaki “en iyi ülke.” Uluslararası ilişkiler derslerinde Katar ballandıra ballandıra anlatılır. Duyan da Katar vatandaşlarının hepsinin bir eli yağda, bir eli balda zannedecek. 2022 Dünya Kupası (savaş çıkmazsa, kriz derinleşmezse) Katar’da yapılacak. Katar’daki stadyum inşaatlarında binlerce işçi çalışıyor. Bu işçiler öyle kötü koşullarda çalışıyor ki bu mesele, başka bir yazıya konu olacak kadar uzun sürer. Hatta Uluslarararası Af Örgütü FIFA’yı “Turnuvanın insan hakları ihlalleri üzerine inşa edilmesini önlemekte tamamen başarısız olmakla” suçladı.

Bölgenin zenginleri, petrol sahipleri kapışıyor, olan yoksullara oluyor. Bu zıtlaşmalar savaşa evrilirse (düşük bir ihtimal değil) çok daha büyük sorunlar bizi bekliyor olacak. Elimiz kolumuz bağlı değil. Bölgenin en aktif, en dinamik muhalefet unsurları Türkiye’de bulunuyor. Ve aslında tüm Ortadoğu coğrafyasının umudu da biziz. Üzerimizdeki ağır sorumluluğun bilincine uygun hareket edersek her şeyin çok daha güzel olması mümkün. Aksi halde nefes almak bile zor olacak.

KATEGORİLER
ETİKETLER