Home / 24 Haziran’da Neden Olmadı, Çözüm Ne?-V. U. Arslan

24 Haziran’da Neden Olmadı, Çözüm Ne?-V. U. Arslan

Türkiye %51’i alanın her ÅŸeyi aldığı, %49’da kalanın ise avcunu yaladığı bir sürü seçim dönemi yaÅŸadı. İktidar tüm devlet olanakları, yandaÅŸ medya ordusu, baskı ve kirli siyaset tarzıyla istediÄŸini alırken muhalefet yine toplamda yarının biraz altında kalarak mutlak yenilgi almış oldu. 

Oysa cumhurbaÅŸkanlığı seçimlerinin en azından ikinci tura kalacağına dair umutlar epey yüksekti. Muharrem İnce’nin popülist-merkez söylemi ve enerjik miting performansı umutla bir çıkış arayan milyonları heyecanlandırmıştı. Açık ve büyük çaplı hile yapılması durumunda milyonlar sokaÄŸa çıkmaya hazırdı. Ama bölgelerdeki sandık sayımları izlendiÄŸinde AKP ve MHP’nin zayıf oldukları yerlerde bile güçlü direnç gösterdiÄŸi görülüyordu. Direnç o kadar barizdi ki Muharrem İnce kendi köyünde bile RTE’nin gerisinde kalmıştı. Kendi köyünüzden biri cumhurbaÅŸkanı adayı oluyor, hem de iddialı bir aday, ama köyün yarısından çoÄŸu ona oy vermiyor. Bu, RTE’nin uzun yıllardır izlediÄŸi kutuplaÅŸtırma taktiÄŸinin nasıl bir katılaÅŸtırma yarattığının çarpıcı bir göstergesidir. Köyden farklı olarak Yalova’nın geneli için de durum aynısıdır. RTE zayıf olduÄŸu yerlerde tutunduÄŸu gibi AKP’nin kalelerinde de kitlesel oylar alınca sonuç ÅŸekillenmiÅŸ oldu. İnce ve CHP yönetimi de sonuçları kabul etmek durumunda kaldı. 

Sonuçları Nasıl Yorumlamak Gerekir?

AKP karşıtı muhalefet toplamda 16 Nisan 2017 referandumunu geçememiÅŸtir. Hatta referandumda AKP’li olup da HAYIR oyu veren bir kesimi gündeme getirecek ÅŸekilde 24 Haziran’da geçen yıla göre %1’lik bir gerileme olmuÅŸtur.

Muharrem İnce’nin yarattığı heyecanın AKP tabanını etkilemediÄŸi ortaya çıkmıştır. Referandumdaki HAYIR cephesindeki oylar bir cepten diÄŸer cebe kaymıştır. GeçmiÅŸteki seçimlere de damgasını vuran kimlik-kültür kutuplaÅŸması etkisini sürdürmektedir. Oy kaymaları son derece sınırlıdır. AKP ve MHP’nin kriz çarşıyı pazarı vurmadan seçimi çok erkene almalarının ne kadar etkili bir manevra olduÄŸu ortaya çıkmıştır. Bu sayede AKP ve RTE’nin kendi kitle desteÄŸini konsolide etmesi kolaylaÅŸmıştır.  

Seçim sonuçları hiç de karanlık tünelden önceki son çıkış değildir. Zorlu süreçte sağlam durmamız gerektiği ortada. Diğer taraftan ülkelerin kaderlerinin sandıklarda tayin edilmediğini bilecek kadar tarih bilgimiz olmalı. Bu ülke sert esen şovenist rüzgara ve artan baskıya rağmen direnç kaynaklarını ortaya koyuyor. Bu dinamikleri AKP cephesi de net olarak görüyor zaten. Mesele bizim neler yapacağımızda.

AKP’nin Destek Tabanı Yoksullar

AKP irili ufaklı iÅŸveren çevrelerinden, esnaftan, köylülerden ve kent yoksullarından yoÄŸun destek almaktadır. Bunlar içerisinde en kalabalık grup kent yoksullarıdır. Her seçimde olduÄŸu gibi AKP’nin oyları yoksul bölgelere gidildikçe tavan yapmaktadır. Çankaya’dan Sincan’a ve AltındaÄŸ’a gittiÄŸinizde, Kadıköy’den Tuzla’ya Pendik’e vardığınızda RTE oy patlaması yapmaktadır. Bu tablo deÄŸiÅŸmeden hiçbir şeyin deÄŸiÅŸeceÄŸi yoktur. Emekçi yığınlar AKP’den nasıl kurtarılacak? Meselenin püf noktası budur!  Bu noktada dinin ve niyaza dönüşmüş sosyal yardımların etkisini gerekçe göstererek kent yoksulların siyasal tavırlarının deÄŸiÅŸmez olduÄŸunu peÅŸinen kabul edenler fena halde yanıldıkları gibi çevreye umutsuzluk pompalıyorlar. Kent yoksulları içerisinde milyonlarca genç emekçi, hayatlarına dokunan, onların sınıfsal tepkilerini harekete geçirebilen bir siyasal alternatif ortaya çıktığında dönüşümler geçirecektir. 

Bu anlamda AKP tabanı olan emekçi yığınlara ulaÅŸmak için iki politik alternatif var. İlki KK ve İnce’nin başını çektiÄŸi merkeze kayma stratejisi. Yani herkese boncuk dağıtan, “herkesi kucaklıyorum” tarzı. Esas olarak kültürel kodları referans alan bir tarz bu ve saÄŸdan oy kazanacağını umuyor. Yani “ben de her cumaya gidiyorum”, “Umre’ye gittim“, “benim de kardeÅŸimin başı kapalı” vb söylemler, seçim zamanı uçuÅŸmaya baÅŸlayan vaatlerle birleÅŸiyor… Ama deneyim ortada. Merkeze kayarak AKP tabanına hitap etme çabası iÅŸe yaramamaktadır, kemikleÅŸmeyi yumuÅŸatamamaktadır. 

Politik söylemi doÄŸru ÅŸekilde keskinleÅŸtirmeden, bu söylemin gereÄŸini işçi havzalarında ve emekçi mahallelerinde aktif çalışmalarla tatbik etmeden iyi bir gelecek beklenemez. AKP’nin tabanındaki genç ve yoksul emekçiler, AKP ile CHP arasında sistemik bir fark göremiyor. Bu konuda zaten haksız deÄŸiller. Bu yüzden de sınıf çatışması gündemi domine edemediÄŸi oranda Afrin, ÅŸehitler, Kandil, terör, dış mihraklar, DiriliÅŸ ErtuÄŸrul, Müslüman alemi vb devreye sokuluyor. Bu ÅŸekilde RTE cephesi cephesi yoksul emekçileri kendi tarafında tutabiliyor, kimlik ve kültür kutuplaÅŸmasını güçlendirebiliyor.     

Bir Emekçi Baharı Yaşamalıyız!

İşe yarayacak tek ÅŸey, Türkiye’de politik ayrışmaları kökünden deÄŸiÅŸtirmeye çalışan yeni bir politikadır. Kültürel kamplaÅŸmaları eritmek için emek radikalizminden baÅŸka bir seçenek yoktur. Yani “benim işçim, benim köylüm” diyen “Demirel aÄŸzı”ndan çok daha fazlasına ihtiyacımız var. Bu da sınıf çatışması söylemi ve pratiÄŸidir. Mesela “Koç’a peÅŸkeÅŸ çekilerek hurda parasına satılan TÜPRAÅž’ın geri alınacağı ve peÅŸkeÅŸ çekenlerin yargılanacağı” söylemi gibi. Ya da artan oranlı servet vergisi talep etmek gibi. Sendikal kanunların deÄŸiÅŸmesi, sendikal aÄŸalığın tasfiye edilmesi ve gerçek emek örgütlülüklerin yaratılması gibi. Bunun için emekçi bölgelerinde sadece seçim zamanı deÄŸil, gece gündüz çalışmak gibi…

Sınıf ve emekçi söylemi, karşıt tarafı belirtmeden, yani yerli ve yabancı patronları ve emperyalizmi hedef tahtasına koymadan bir anlam taşımaz. Sınıf bir iliÅŸkidir, daha da net olarak söylersek çatışan bir iliÅŸkidir. Bu açıdan emekçilere bir düşman göstermek gerekir. Çatışma ve çeliÅŸki, devinim yaratır ve bünyeyi dönüştürür. Ama çatışmanın mahiyetini RTE’den önce biz belirlemek zorundayız. Hatırlayacak olursak Turgut Özal ve ANAP “Çankaya’nın ÅžiÅŸmanı İşçi Düşmanı” sloganları ile postalanmıştır.

AKP diktasından kurtulmak tam da böyle bir siyasetle mümkün olacaktır. 4-5 yılda bir gerçekleÅŸtirilecek seçim kampanyaları, parlamentocu hımbıllık ve ılımlı merkez siyaset anlayışı… Bunlarla AKP’nin sonu gelmez. Bize emek radikalizminin belirlediÄŸi sistem dışı bir siyaset, tüm zamanlara yayılan örgütlü ve inatçı bir çalışma gereklidir.

İnsanlar hareket halinde, eylem sahasında ve mücadele içerisinde dönüşürler. Hatta çok hızlı dönüşürler. Bunu en iyi çoÄŸu başı kapalı kadınlar olan direniÅŸteki Flormar işçileri göstermiÅŸtir. Yani ihtiyacımız olan bir emekçi baharıdır. Bunu da patronlara, emperyalist kapitalizme baÄŸlı olan CHP’den bekleyemeyiz. HDP’den de bekleyemeyiz. Örgütlü sosyalist mücadeledeki yerimizi almadan, sabırlı ve azimli bir mücadele örgütlemeden bir çıkışımız olamayacaktır.

Muharrem İnce’den doÄŸru heyecanlanan genç ve dinamik insanların heyecanı doÄŸru kanallara aksa ne büyük bir güç olur! Yüz binler hatta milyonlar eden bu büyük gruptan çok çok daha azı aktif ve örgütlü bir mücadeleyi seçerse büyük deÄŸiÅŸimlerin kapısı aralanacaktır. Bu yüzden de biz sosyalistler kendimizi bir alternatif olarak ortaya koyabilmek için tüm gücümüzle çalışmalıyız. 
Etiketlendi: