2023’ü Nasıl Kapattık? – Güneş Gümüş

2023’ü Nasıl Kapattık? – Güneş Gümüş

Türkiye’de bir yılın siyasi panoramasını çıkarmak istediğinizde listeyi sonlandırmak zor oluyor. Birçok ülkenin onlarca yılda yaşayamayacağı olaya bir yılda denk geldiğimiz için olsa gerek. Son 10 yılda bu ülkede yaşayanların başına gelmedik kalmadı desek yeridir. Bu nedenle 2023’ün sadece en öne çıkan meselelerini ele almakla kendimizi sınırlandıracağız.

6 Şubat Depremleri

2023’e büyük bir acıyla; 6 Şubat’ta Maraş merkezli olan deprem felaketiyle başladık ne yazık ki. Resmi rakamlarla 50 binin üstünde ölüme neden olan, 11 ili etkileyen bu depremlerin çok daha büyük bir yıkım yarattığını parti olarak deprem bölgesinde dayanışma örgütlediğimiz aylar içinde bizzat gözlemledik. Deprem kuşağında yaşayan bu ülkede, iktidar, işi gücü para olan inşaat sektörünü yıllar boyunca el üstünde tutarken bu yıkımın da zeminini hazırlamış oldu. Binlerce bina ne yapım sürecinde ne sonrasında deprem dayanıklılığı açısından yeterince kontrol edilmediği için on binlerce canımıza mezar oldu. 

İktidar, acil müdahalenin en kritik olduğu ilk günlerde depremin yarattığı yıkımın boyutunu kamuoyundan gizleme kaygısıyla seferberlik hali ilan etmeyerek kurtarılabilecek birçok insanın da canına mal oldu.

Depremin yol açacağı yıkım bu çapta olmak zorunda değildi; depremi bir felaket haline dönüştüren aslında inşaat patronları ve iktidar oldu. Maraş depremleri sonrasında da bu konuda hiçbir değişiklik yoktur. Binlerce canın katili olmuş müteahit, mimar gibi basit sorumluların yargılanıp ceza alması bile gerçekleşmiş değildir.

Bir İstanbul depreminin çok uzak olmadığı bu ülkede emekçi sınıflar deprem hazırlıklarının yapılması için bir toplumsal baskı yaratmadan iktidar cephesi böyle bir teyakkuza geçmeyecektir.

Mayıs Seçimleri ve Millet İttifakı

2023 yılı toplumsal muhalefetin “Bu sefer kazanacağız” sarhoşluğundan karamsarlık ve umutsuzluğa sürüklendiği bir yıl oldu. 14 Mayıs seçimlerinde Erdoğan’ın gidişine kesin gözüyle bakan ve siyasetini bu bakış üzerine kuran Millet İttifakı büyük bir yenilgi aldı. Erdoğan, hem genel seçimlerde Cumhur İttifakı’nı genişleterek hoşnutsuzları bu ittifakın içinde tutmayı hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşam tarzı/kimlikler kutuplaşmasına dayalı siyasetiyle kendi kitlesini arkasında toplayarak yeniden Cumhurbaşkanı seçilmeyi başardı. Karşısında kitlelerde yamalı bohça hissi veren Millet İttifakı vardı. Bir yığın gerilim sonrasında cumhurbaşkanı adayı olan Kılıçdaroğlu, bütün toplumsal kesimlere mavi boncuk dağıtmanın ötesine gitmeyen siyaseti ile Erdoğan’ın kötücül kampanyası karşısında çok zayıf kaldı. Toplumda yükseltilen milliyetçiliği aşacak bir politikayı geliştiremediler. 

Seçim sonuçlarını tahmin eden anket firmalarının yönlendirmeleriyle genel seçimlerde beklenmeyen bu sonuç Millet İttifakı’nın dağılmasını, CHP’nin genel başkanını değiştirmesini de beraberinde getirdi.

Aritmetik oy toplamıyla laik, Alevi, milliyetçi laik, AKP’ye muhalif muhafazakarlar, Kürt seçmenin oy toplamının AKP’yi yenilgiye uğratmak için yeterli olmadığı açığa çıktı. AKP’nin muhafazakar yoksul tabanını etkileyecek politikalar üretilmedikçe muhalefetin başarılı olma şansı olmayacak.

Millet İttifakı adı altında kurulan çıkar birlikteliği de İyi Parti’nin masayı devirmesiyle son bulmuş oldu. Akşener’in rotasını çizdiği İYİP, seçmen kitlesinin AKP’den derinden nefret eden laik milliyetçilerden oluşmasına rağmen hedef tahtasına CHP’yi koyarak siyasi kariyerini sonlandırma yolunda ilerliyor gibi görünüyor.

CHP ise seçim yenilgisi sonrasında parti içinde yaşanan büyük kavgalar neticesinde Kurultay sürecinde genel başkanını değiştirmeyi başardı. Ancak Özgür Özel, Kılıçdaroğlu döneminden farklı bir siyasi çizgi çıkaracak gibi görünmüyor. Seçim sonrası büyük bir yoksullaşmanın yaşandığı, ücretlerin eriyip gittiği bir ülkede “emekçi halk ve asalak yiyiciler” ikilemini baş gündem yapamayan bir CHP’nin AKP’yi geriletmesi mümkün değil. 

2024 yılı yoksullaşmayla birlikte toplumsal tepkilerin arttığı bir yıl olabilir. 2023 içinde Özak işçilerinin mücadelesi, ücret artışı için metal işçilerinin artan tepkileri bu gelişmenin işaretlerini veriyor. Yeter ki emekçilerin yakıcı dertlerini gündem yapan, AKP’nin parababaları yanlısı siyasetinin halk düşmanı olduğunu vurgulayan ve bu söylemi ulusal çapta bir kampanya olarak örgütleyen bir muhalefet gelişsin.

Can Atalay’ın Tutukluluğu

14 Mayıs genel seçimlerinde TİP listesinden Hatay milletvekili olarak seçilen Can Atalay’ın tutukluluğu yasal müktesabata rağmen yılsonuna kadar devam etti. Atalay’ın vekil seçilmesi sonra da yargılamasının devam edip hakkında verilen cezanın onaylanması bir hukuk garabeti oldu. Bu yetmezmiş gibi Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararı, sonrasında Yargıtay’ın AYM’nin kararını yok sayarak cezada ısrarcı olması ve Anayasa Mahkemesi’nin ikinci ihlal kararına rağmen Atalay’ın serbest bırakılmaması davanın siyasi otorite tarafından yönlendirildiğini açıkça gösteriyor. Erdoğan, Gezi Davası’nın tutuklularını kendine karşı bir kalkışmanın örgütleyicileri olarak gördüğü için onları cezalandırma konusunda kararlı. Ancak Atalay’ın vekil seçildikten sonra serbest kalması için yeterli bir muhalefet örgütlemeyen TİP de iki çift lafı hak etmektedir. Bütün bir yaz dönemini göstermelik eylemlerle geçirip, toplumsal bir muhalefet örgütlemek için gerekli çabayı göstermeyince AYM kararı da yeterli olmuyor tabi.

Seçimler Sonrası Ekonomi: Mehmet Şimşek Dönemi

Son birkaç yıldır seçim süreçleri yaşayan Türkiye’de Erdoğan, toplumsal hoşnutsuzluğu göze alamadığı için yoksul halkı hedef alan ekonomik tedbirlerden uzak durmuştu. Faiz oranlarını düşük tutan, emeklilikte yaşa takılanlara genel seçim öncesi emeklilik hakkı tanıyarak kamu harcamalarını artıran, seçim bütçelerini büyük bir harcama kalemi haline getiren AKP iktidarı krizi derinleştirdi. 28 Mayıs’ta Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi sonrasında ekonomik gidişatın aynı şekilde sürdürülmesi mümkün olmadığından Mehmet Şimşek eliyle emekçi düşmanı neoliberal politikalara geri dönüş yapıldı. Şimşek, Erdoğan’ın izin verdiği ölçüde Millet İttifakı ve muhalif geçinen liberal iktisatçıların savunduğu “rasyonel iktisat” politikalarına yaşama geçirme hedefinde. Zaten liberal iktisatçılar çevresi de hem Şimşek’i hem yeni MB başkanını desteklemekten geri durmuyorlar. Rasyonal denilen bu politikaların anlamı emekçi halkın daha da yoksullaşması oldu. AKP iktidarıyla geçen 22 yılda halk, tüketebilmek için kredi kartına ve kredilere mahkum hale gelmişti. Seçim sonrasında MB, politika faizini % 8,5’tan % 42,5’a kadar yükseltti. Kredi faizleri yükselince kredileriyle dönen ev ekonomileri de büyük yara aldı. Artan sadece kredi faizleri olmadı; Dolar 18 TL’den 30 TL’ye doğru yükseldi. Ülkede üretimin ithalata dayalı olduğu düşünüldüğünde dolardaki bu değerlenme, TÜİK rakamlarına yansımasa da, hayat pahalılığı olarak vatandaşa geri dönüyor. Benzin fiyatları da seçim öncesinde 20 TL iken yılın sonunda 35 TL’ye ulaşınca bütün ürünlerin fiyatlarında artışı da berebaerinde getirdi. 2023 kiraların ödenemeyecek kadar yükseldiği; asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı; emeklilerin sefalete mahkum edildiği bir yıl oldu. 2024 de ne yazık ki bir emekçi mücadelesi olmazsa bu açıdan daha da kötüye gidişi ifade edecek. Hele ki yerel seçimler geçip iktidarın halkın hoşnutsuzluğunu dert etmeyeceği zamanlar başladığında. 

İsrail Barbarlığı

7 Ekim’de Hamas’ın başlattığı Aksa Tufanı, İsrail’in amansız barbarlığıyla Gazze’nin yaşanamaz bir bölgeye dönüşmesiyle sonuçlandı. İsrail, ABD’nin de tam desteğini alarak Gazze’yi işgal altında tutmaya ve her türlü yasaklı silahı da kullanarak Filistinlileri katletmeye devam ediyor. Dünya çapında yapılan kitlesel protestolara, birçok ülkeden gelen ateşkes taleplerine rağmen İsrail saldırganlığında geri adım atmıyor. 

İsrail’in Filistinlilere yönelik bu katliamcı politikası Türkiye’de geçtiğimiz dönemlerdeki kadar büyük tepkiler toplamıyor ne yazık ki. Bu siyasi değişim de Suriye’den gelen göçmenler üzerinden beslenen bir Arap düşmanlığının ve de AKP’nin İslamcı politikalarına karşı kutuplaşmanın etkisi var. Sosyalistler, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ezilenlerle dayanışmayı yükselten en etkili aktörler olmaya Türkiye’de de devam etti. İslamcılar da Filisitin’e destek eylemleri örgütlese de bu güçlerin samimiyetine kimse inanmıyor. Keza başta iktidar İsrail’le ilişkilerini kesmeye yanaşmıyor. Sadece iktidar da değil İslami sermayenin örgütü MÜSİAD’ın patronları da İsrail’le ekonomik anlaşmalarını tıkır tıkır işletiyor. İsrail’e karşı tepkileri kola ve kahve şirketlerine yönelterek içini boşaltmaktan fazlasını yapmayan İslamcı camia ve iktidar Filistinlilerin değil kendi çıkarlarının koruyucusudur. ABD’nin bölgedeki en yakın müttefiki İsrail’dir ve NATO’nun sadık bir parçası olan iktidarın İsrail’in gerçek anlamda karşısında olması mümkün değildir.