1960’lar TİP’i: Parlamentarizm Partiyi Nasıl Tüketti? – Emrecan Konyalı
Heyecan yaratan bir sol projenin sosyalist bir programla birleşmediğinde nasıl sonuçlandığı konusunda 1960’lar TİP deneyimi önemli dersler içeriyor. Parlamentoya 15 vekille giren TİP yıllar içinde heyecanını ve anlamını kaybederek nasıl çökmüştü? 1960’lar TİP gibi sol-sosyalist örgütler için muazzam imkânları barındırıyordu. Alttan kaynayarak gelen bir gençlik kuşağı, muazzam bir enerjiyle sahneye çıkan işçi sınıfı hareketi, köylülüğün talepleri için yükselttiği mücadele, tüm dünyada sola ve sosyalizme dair genel bir uyanış… TİP’in büyüyüp serpilebilmesi için bundan daha elverişli bir ortam olamazdı.
TİP Kuruluş Süreci, Yükseliş ve 60’lar Atmosferi
Türkiye İşçi Partisi (TİP), 13 Şubat 1961’de 12 sendikacının bir araya gelmesiyle kuruldu. Kurucu üyeler 1950’li yıllarda mitinglerde, sendika faaliyetlerinde, grev hareketlerinde görev almış isimlerdi. Başlangıçta işçilerin sosyal ve ekonomik haklarını parlamenter bir yöntemle savunmayı amaçlayan parti, 27 Mayıs’ın ardından yükselen sol dalganın etkisiyle hızla sola kaymıştı.
27 Mayıs askeri darbesi ile ortaya çıkan 61 Anayasası darbeyi gerçekleştirenlerin emellerinin çok ötesinde ve dışında sonuçlar doğurdu. Elbette sadece anayasa ile ortaya çıkan bir durumdan söz etmiyoruz. Siyasi hareketlenme sürecinin başlaması noktasında kolaylaştırıcı ya da kıvılcım rolü üstlendi demek daha doğru olacaktır. Cumhuriyetin kuruluşundan o güne değin sessizliğe gömülen işçi sınıfı, 1961 Anayasası ile kendisine kağıt üzerinde verilen hakları uygulatabilmek için Saraçhane Mitingi’nden başlayarak muazzam bir uyanış gerçekleştirdi. İşçi sınıfı lütuf değil mücadeleyle kazanılmış haklar yaratma peşindeydi.
60’lı yıllar Türkiye’de siyasal hareket alanının mücadelelerle genişletilme, kitleselleşme yılları olacaktı. Sınıf mücadelesine müteakip dünyadaki hareketlerden etkilenen fakat kendi özgün yanlarını da yaratan politik bir gençlik kuşağı da doğdu. Sonraki yıllara damga vuracak bu mücadeleci kuşak teorik anlamda kusursuz olmasa da sokak mücadelesi, örgütlülük, yerellere yayılma bağlamında ciddi işler başaracaktı. 60’ların atmosferi radikal söylemlerin karşılığının olduğu aktif bir süreçti. 1980’e kadar birçok kritik süreci yaratan sol siyasetin temelleri buralarda atılmıştı. TİP bu koşullar içerisinde doğarken kendi özgün yanlarıyla kitlelere ulaşmıştı. Yarattığı rüzgarla birlikte TİP için tek etkili ve heyecan yaratacak odak olma şansı açığa çıkmıştı. Elbette ilk aşamada… Mehmet Ali Aybar’ın başkanlığa davet edilmesi siyasi program olarak da partiyi doyurmak amacı taşıyordu. TİP teorideki sorunları ön planda tutmuyordu. Kitlelerle olan ilişkileri geliştirmek, hızlı kitleselleşen siyasi ortama dahil olmak, farklı çevrelerle bağlar kurmak ve kendini meşru kılmak temel gayretti. Öte yandan teorik-programatik boşluklar ya da fikir ayrılıkları ikinci plandaydı. Sonraki yıllar ise TİP açısından umulanı veremedi.
Çöküş Süreci
60’ların ikinci yarısında siyaset artık dar bir çevreyi değil kitleleri kapsıyor, kitleler mücadelenin öznesi olmaya başlıyordu. 60’larda kitleselleşmeye başlayan işçi sınıfı kuruluşundan beri sınıfın partisi olma iddiasındaki TİP’in güçlenmesine zemin yarattı. Ancak görüntü ile gerçek arasında fark vardı. TİP kendisini “sosyalist” bir parti olarak tanımlıyordu; fakat partinin programatik anlamda bu görüntüyü dolduracak bir yeteneği yoktu.
Milli bakiye sisteminin de etkisiyle 1965 seçimlerinde %2.97 oy ile 15 vekil çıkaran TİP için bu sonun başlangıcı oldu. Bu başarının sarhoşluğuyla birlikte parti içerisindeki kongrelerde pragmatist eğilimler çoktan baş göstermiş, işçi sınıfının sağlam devrimci kadrolarını yaratan bir partiye değil gündelik ufak hesapları düşünen bir TİP oluşmaya başlamıştı. Genel Başkan Mehmet Ali Aybar partinin 1969 seçimlerin başa güreşeceğini iddia etmeye başlayacaktı.
Bu, partinin hedeflerinin tamamen parlamentarizme gömüldüğünün ifadesiydi. Devrimci motivasyonlarla dolup taşan gençlik hareketi parlamentarizm kafesine girmeyi kabul etmedi, FKF’nin ayrılışı gerçekleşti. TİP Yaşar Kemal’in radyodan gür sesli nutuklar okuyarak işçi sınıfını ve köylüleri, gençliği cezbettiği bir partiden; oy uğruna aşiret ağasını aday gösteren, parlamento hayaline engel oluşturabileceği gerekçesiyle gençlik hareketinin sokaklarda radikal eylemler düzenlemesini engellemeye çalışan, parti içinde Marksist klasiklerin okunmasını yasaklayan bir partiye dönüşmüştü.
Aybar’ın “Güler yüzlü sosyalizmi” ile Leninizm lanetlenirken; kapitalist olmayan kalkınma yolu hedefi konularak bir nevi aşamacılığın bayatlamış söylemlerine sarılma durumu görülüyordu. Partinin asıl hitap kitlesi sayısal çokluğundan dolayı köylüler olmuştu. Hikayenin sonu beklendiği gibiydi. 1969 seçimlerinde %3 oy ile 2 milletvekili çıkarttılar. Seçim kanunu değişmiş, TİP’in tek varlık nedeni ve tek güç kaynağı olan parlamento dibi boylamıştı.
Başından beri kendi sınıfsal çizgisini hararetle savunan, devrimci öncüler yetiştiren ve onları donatan sosyalist bir çizgi yaratılamamıştı. Parti içerisinde ne ortak bir sosyalizm anlayışı ne de ortak bir devrim programı vardı. Parlamenter popülizm bu dönemde TİP’in elindeki muazzam potansiyelin kendileri açısından kaçmasına neden oldu. Türkiye tarihinin umut verici dönemlerinden birinde umut verici olabilecek bir girişim kendi çıkmazlarında kayboldu.