Türkiye'nin Tarihsel Dış Politika Çizgisi Değişiyor mu? – Çağın Erdinç
Neredeyse Türkiye Cumhuriyeti’nin var olduğu günden bu yana Türkiye devleti yüzünü ABD’ye ve Batı’ya dönmüş, NATO’nun gözüne girebilmek için Kore’ye askerler göndermişti. Bu tarihsel dış politika değişiyor mu? Değişiyorsa Türkiye yönünü nereye dönüyor? Öncelikle yakın geçmişte olan bitene bakarak bu sorulara yanıt arayalım.
“Hain Putin” Süreç İçerisinde Nasıl Dost Oldu?
Rus uçağının düşürülmesinden sonra AKP’li muktedirler ve yandaş basın Rusya konusunda sert çıkışlar yapmış, hatta Putin’e hakaret eden başlıklar ve yazılar hem AK-Troller nezdinde hem de yandaş gazete sayfalarında sürekli kullanılmıştı. Rusya’nın ekonomik tedbirler alması ve Türk savaş uçaklarına Suriye’yi yasaklaması AKP’yi “U” dönüşü yapmaya zorladıktan sonra, Tayyip Putin’e mektup göndererek aradaki buzları eritmeye çalışmıştı. Rus diplomatın Türkiye’de Nusracı Türk polisi tarafından öldürülmesinden sonra AKP, Rusya çizgisine daha fazla itilmiş, aradaki buzlar hızla eriyince ipler Putin’in eline geçmeye başlamıştı. Ve nihayet, dün kanlı bıçaklı olduğu ve hatta savaşın eşiğine geldiği Rusya ile bugün can ciğer kuzu sarması olan AKP, Ruslarla S-400 hava savunma anlaşmasını imzâladı.
S-400’ün Sembolik Önemi, Askerî Öneminden Büyük!
Bu anlaşma birçok yönden önemli. Her şeyden önce, Türk hava sahası tarih boyunca hiçbir zaman Rus hava savunma silahları tarafından korunmadı. Bu, Türkiye’nin NATO’ya yönelmesinden sonra bir ilk olacak. Aslında Romanya, Bulgaristan, Yunanistan ve Almanya gibi NATO üyesi ülkelerde Rus yapımı S-200 ve S-300 hava savunma silahları var; fakat bu silahlar, söz konusu ülkelerin dış politika perspektifinin değişmesinden dolayı konuşlandırılmadı. Aksine ABD’nin onayı ve bilgisi dahilinde kuruldu. Ancak Türkiye ile Rusya arasındaki S-400 anlaşması farklı. Bu anlaşma bir yönüyle ABD’ye meydan okumanın ifadesi.
Uzun lâfın kısası, artık Türkiye hava sahasını 400 kilometre menzili ve 30 kilometre irtifasıyla S-400’ler “koruyacak.” S-400’lerin irtifası, menzili ve gücünden ziyade Rusya ile Türkiye arasında bu füze sisteminin kurulmasını sağlayan imzâlar vurucu oldu. Henüz imzâlar atılmamışken ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü Albay Jeff Davis, 1 Ağustos’ta “Genel olarak, müttefiklerin birbiriyle uyum içinde çalışabilen ekipman almasının iyi bir fikir olacağını düşünüyoruz. Birlikte çalıştığımız tüm müttefik ve ortaklarımızın, (NATO) ittifakını daha da ileriye götürecek şeyler satın almasını ve bunlara yatırım yapmasını isteriz” demişti.
ABD İle Türkiye’nin Arası Neden Açıldı?
ABD ile Türkiye’nin arasının açılması yeni başlayan bir süreç değil. Suriye konusunda AKP’nin ABD’den farklı bir hat izleyerek radikal unsurları sürekli silahlandırıp ABD’nin Suriye konusundaki çözüm önerilerine sırtını dönmesi, AKP ve ABD’nin arasını açmaya başlamıştı. Obama’nın Tayyip ile konuşurken Beyzbol sopasını göstermesi, AKP’ye açık bir uyarıydı. Obama, her ne kadar Suriye’de cihatçıları desteklemiş olsa da, AKP’nin “freni boşalmış Suriye politikasını” eleştirerek daha kontrollü olmasını istedi. Zira beslenip büyütülen dizginsiz cihatçılar zaman zaman ABD bayrağını yakacak kadar “ileri” gidiyordu! Fakat AKP, Suriye konusundaki agresif hamlelerine devam etti. Suriye’deki “benim cihatçılarım”, “senin cihatçıların” kavgası devam ederken AKP ile ABD’nin arasını açan gelişmeler birbiri ardına gelmeye devam etti. ABD’nin 15 Temmuz darbe girişimi sürecindeki rolü, Fethullah Gülen’in iadesi konusunda Türkiye’yi oyalaması ve en önemlisi YPG’ye verdiği açık destek Türkiye ile makas aralığını iyiden iyiye açtı. S-400 anlaşmasının imzâlanmasından sonra ise bu zıtlaşmalar ayyuka ulaştı.
Eski Dosttan Düşman; Eski Düşmandan Dost Yaratan AKP!
AKP’nin dış politika zikzakları Rusya ile sınırlı değil. “Tarihsel düşman” İran’a karşı da dostça adımlar atılıyor. Düne kadar “Şii hilali” oluşturmakla suçladıkları İran ile ortak operasyon yapma noktasına çabucak geldiler!
Tayyip, önceki gün yaptığı açıklamada PKK kamplarına İran’la birlikte ortak operasyon yapılmasının an meselesini olduğunu söyledi. Operasyonun Kandil’e yönelik 9 ayrı noktaya yapılacağı konuşuldu; Fakat aradan çok zaman geçmeden İran Devrim Muhafızları Ordusu, “Biz yurt dışında operasyon düzenlemeyeceğiz” şeklinde açıklama yaparak Türkiye ile İran’ın Kandil’i vuracağı söylentilerini yalanlamış oldu.
Şimdilik ortak operasyon yerine anlık istihbarat paylaşımı yapılıyor olsa da AKP ile İran arasındaki buzların iyiden iyiye eridiğini söyleyebiliriz. Bu yakınlaşma uzun süredir devam ediyor. Örneğin Mevlüt Çavuşoğlu 15 Temmuz’dan sonra “Tahran’da kardeşim Cevad Zarif (İran dışişleri bakanı) o gece (15 Temmuz gecesini kastediyor) bizimle beraber uyumadı. Sürekli aradı. Daha sonraki süreçte de Türkiye’ye ne zaman hazırsa gelmeye hazır olduğunu bize iletti” demişti. Bu açıklamadan sonra Cevad Zarif, Ağustos ve Eylül 2016’da Türkiye’ye gelmiş ve AKP’ye methiyeler düzmüştü.
Elbette Cevad Zarif 15 Temmuz gecesi AKP’yi ve Tayyip Erdoğan’ı çok sevdiği için sabaha kadar uyanık kalıp Çavuşoğlu’nun dertlerine ortak olmadı! İran, Türkiye’deki darbe girişimini Fethullahçıların gerçekleştirdiğini ve dolayısıyla darbenin arkasında ABD’nin olduğunu bildiği için Türkiye’ye destek verdi.
Bu süreci hazırlayan diğer unsurları da gözdem kaçırmamak lazım. İran-Türkiye yakınlaşmasında Suriye iç savaşı çok önemli bir dönüm noktası oldu. AKP, dış politikada Suriye çizgisini değiştirmek zorunda kalıp Astana Görüşmeleri’nde cihatçıları Rusya’ya altın tepside sununca, İran’ın AKP ile fazla bir derdi kalmadı. AKP de dış politikadaki yalnızlığını Rusya ve İran ile belirli alanlarda ortaklaşarak giderdi. İki ülke enerji alanında anlaşmalar imzâladı (Malum, Türkiye’nin kadim dostu Katar’ın da İran’la arası hiç fena değildi. Zaten Katar krizinin baş gösterme sebeplerinden en önemlisi Katar’ın, Trump’ın “azılı düşmanı” İran ile yakınlaşmasıydı.)
AKP ile İran’ın yakınlaştığını ve bu yakınlaşmanın devam edeceğini 3 Şubat 2017’de “AKP’nin Suriye’deki “U” Dönüşü Baş Döndürüyor!” başlıklı yazımızda şu sözlerle öngörmüştük: “…Örneğin 12 Ağustos günü Türkiye’ye gelen İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, enerji ve doğalgaz alanında işbirliği projelerinin önümüzdeki süreçte başlayacağını imâ eden açıklamalar yaptı ve Türkiye’nin genel tutumundan övgüyle söz etti. TBMM’yi gezen ve “darbeyi engellediği için” Türkiye halkını tebrik eden Cevad Zarif, ABD’ye de bir mesaj göndermiş oldu. Ankara-Moskova yakınlaşmasından övgüyle söz eden Zarif, Türkiye ile İran arasındaki ‘tarihi bağlara’ gönderme yaparak işbirliğini her alanda geliştirileceklerini söyledi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da boş durmadı ve övgülere karşılık verdi. İran’ın 15 Temmuz darbe sürecindeki tutumundan övgüyle söz eden Çavuşoğlu, ‘Biz Suriye’de kalıcı bir çözüm için İran’ın yapıcı rolünün önemini başından beri vurguluyoruz’ dedi. Bu açıklama cihatçılar için tam bir satılma! Zira İran başından beri Suriye’deki cihatçıları yok etmek adına hem kara gücüyle hem de Hizbullah kanadıyla Suriye’ye müdahil oldu. Önemli İranlı generaller yaralandı ve hatta yaşamını yitirdi. AKP’nin Suriye politikasındaki en önemli “U” dönüşünden biri, gözlerden kaçan işte bu açıklamadır. Zarif’in sözünü ettiği enerji projesini de gözlerden kaçırmamak gerekir. Bu proje hayata geçerse sahada yeni denklemlerin sağlamlaşacağını göreceğiz. Çünkü enerji projeleri Ortadoğu’da temel belirleyen olarak her zaman öne çıkmıştır…”
Sonuç
Uzun lâfın kısası, AKP, Rusya ve İran’a yakınlaşırken ABD’ye karşı adımlar atmaya devam ediyor. Başlıktaki sorunun cevabına gelecek olursak; Alt emperyalist bir aktör olan Türkiye denge politikası uygulayarak sınırlı bağımsız alanını olabildiğince kullanmaya çalışıyor. Fakat nereye koşarsa koşsun bantlara çarpan pinpon topu misali masada oradan oraya savruluyor. AKP’nin Rusya’ya yakınlaşması bazı aklı evvellerin iddia ettiği gibi emperyalizmden kopuş falan değildir. Anti-kapitalist olunmadan anti-emperyalist olunmaz. Kapitalizmin bir numaralı neferi AKP’nin anti-kapitalist olduğunu düşünen varsa, bu kişilerin aklından zoru var demektir!
bolsevik.org