Ticaret Savaşları Neoliberal Küreselleşme Masalını Sonlandırıyor mu? – Emre Güntekin

Ticaret Savaşları Neoliberal Küreselleşme Masalını Sonlandırıyor mu? – Emre Güntekin

 

ABD medyasında işlerin daha ne kadar çirkinleşebileceğine dair sorgulamalar artıyor. Özellikle Trump’ın America First konseptinin önemli bir parçası olarak başlattığı ticaret savaşlarının ardından…

ABD Egemen Sınıfları Ticaret Savaşları Konusunda Ayrışıyor

Gümrük vergilerindeki artışın sonuçları Trump yönetimi içerisindeki çatlakları da gün yüzüne çıkarıyor. Bunun örneğini hafta içerisinde göreve geldiği günden bu yana Trump’ın en yakınındaki isimlerden biri olan Elon Musk ile Trump’ın ticaret danışmanı ve ticaret savaşlarının, özellikle Çin’e karşı, ateşli bir destekçisi olan Peter Navarro arasındaki atışmada gördük. Navarro, üretiminin önemli bir payı Çin’de gerçekleştirilen ve otomobil üreticisi olmaktan ziyade otomobil montajcısı olarak nitelediği Tesla’nın Trump’ın tarife politikalarıyla çelişkiye düşebileceğini belirtmiş; batarya, elektronik aksam, lastik gibi bileşenlerin üretiminin ABD’de gerçekleştirilmesini tavsiye etmişti. Musk ise kendisine yakışır bir üslupla Navarro’yu sosyal medya hesabından moron olarak nitelemiş ve onun bir torba tuğladan daha aptal olduğunu söylemişti.

Bu tartışmanın magazinel boyutunu bir kenara bırakırsak; Amerikan egemen sınıfları içerisinde bir rahatsızlık olduğu açık. Nitekim kısa süre içerisinde Çin dışındaki ülkeler için tarifelerdeki artışların uygulanması ertelendi; ağırlıklı olarak Çin’den ithal edilen cep telefonu, bilgisayar ve bir dizi elektronik malzeme için gümrük vergisi artışları geri çekildi. Özellikle Çin’den yapılan ithalata getirilen devasa artışlarla büyük bir belirsizliğe giren Apple, Microsoft, Nvidia gibi firmaların derin bir nefes aldığını söylemek gerek.

Ticaret Savaşları Neyi Gösteriyor?

Ticaret savaşlarının ya da bir başka ifadeyle korumacı duvarların yükselişinin kapitalist sistem altında geçmişten günümüze tezahür ettiği dönemler aynı zamanda büyük tarihsel sarsıntıların da eşiğine tekabül ediyor. SSCB’nin dağılmasıyla birlikte öne çıkan küreselleşme ve yeniden organize edilen uluslararası işbölümünün günümüz emperyalist güçleri arasında yarattığı rekabetin giderek daha çıplak bir şekilde öne çıktığına tanık oluyoruz.

Bu küreselleşme süreci eski SSCB coğrafyasının hızlı bir şekilde neoliberal kapitalizme eklemlenmesini ve özellikle Çin’in bir üretim üssü olarak konumlandırılmasını içeriyordu. Çin’in bu konumu özellikle 2008 Krizi’nin etkilerini hafifletilmesinde önemli rol oynadı. Ancak Çin, 2013 yılında Xi Jinping’in iktidara gelişiyle birlikte salt bir imalathane olmanın ötesine geçerek Bir Kuşak Bir Yol gibi ulus ötesi projelerle ve ticari işbirlikleriyle; dahası üretimindeki teknolojik atılımla birlikte Amerikan hegemonyasının karşısına yeni bir güç olarak dikiliyor.

Bu noktada iki büyük tarihsel olay da neoliberal kapitalizmin işleyişindeki arızaları depreştirdi.

İlk olarak Covid-19 pandemisi… Küresel düzeyde iktisadi ve ticari olarak bu denli geniş çapta entegrasyonun, tedarik zincirlerinin kırılma yaşayacağı böylesi şoklar karşısında ulusal ekonomileri savunmasız bırakacağı görüldü. Örneğin, pandemi sürecinde maske ve solunum cihazı gibi en temel sıhhi malzemelere bile erişimin nasıl zorlaştığını hatırlayın. Aslında kapitalizmin Covid-19 gibi devasa bir krizi bırakın; 2021 yılında Ever Given adlı bir ticaret gemisinin Süveyş Kanalı’nı tıkaması gibi daha mikro ölçekli bir olay karşısında bile krize girmeye meyilli olduğu açığa çıktı.

Bir ikinci kırılma noktası Rusya’nın Ukrayna işgali oldu. Rusya’nın özellikle Avrupa için kapitalist üretimin en temel ihtiyacı olan doğalgaz tedarikinde oynadığı rol savaşla birlikte kendisini gösterdi. Doğalgaz arzının kesilmesi ve Rusya’ya uygulanan yaptırımlarla birlikte Avrupa’da enflasyon tırmanışa geçti; emekçi sınıfların yaşam standartlarında derin bir aşınma meydana geldi. Bunun siyasi ve toplumsal sonuçlarıyla ilgili hafızalarımız halen taze.

Bu tarz krizler neoliberal küreselleşmenin tek alternatif olduğuna dair anlatıya dair şüpheleri de güçlendiriyor. Neoliberalizmin 1990’lardan sonra yarattığı kimi büyüme öykülerini bir kenara bırakacak olursak total bir başarısızlıkla anılması için çok fazla sebep bulunuyor. Tüm dünyada eşitsizlikler derinleşirken, kapitalizmin ilkel birikim dönemine özgü sömürü koşulları dünyanın pek çok bölgesinde yaygınlaşıyor. Güvenceli ve insani çalışma çok dar bir kesimin ayrıcalığı haline dönüşüyor. Tepeden tırnağa her şeyin metalaşması insanlığın en geniş bölümünü en temel ihtiyaçlarına erişemez hale getiriyor. Öte yandan kapitalizmin derin krizine neoliberalizm sınırları dahilinde bir reçete üretilemiyor, küreselleşmenin alameti farikası olan savaşsız bir dünya idealinin Balkanlardan Ortadoğu’ya defalarca kez yalanlandığı gerçeğine değinmiyoruz bile.

Dolayısıyla ticaret savaşlarını kapitalist krize çözüm olarak egemen sınıfların emperyalist rekabeti daha da açık hale getirmekten başka bir çözüm üretemediği koşulların bir çıktısı olarak ele almak gerekiyor. Asıl soru ticaret savaşlarının yarattığı yükü kimin sırtlanacağıdır.

Ticaret Savaşları Emekçileri Tehdit Ediyor!

Trump’ın başlattığı ticaret savaşlarının, eğer bugün atılan geri adımlar kısa vadeli olursa, bu iki tarihsel olayın sonuçlarını uluslararası düzeyde daha da artırması kaçınılmaz bir son olacaktır.

Kitlesel işsizlik (özellikle ticaretinin büyük bölümü ABD ile gerçekleşen ülkelerde), enflasyonda yoksul emekçilerin en temel tüketim malzemelerine erişiminin güçleşmesi bunun en kısa vadeli sonuçları… Nitekim Stellantis firması Trump’ın Gümrük vergilerini artırmasının ardından ABD’deki 5 fabrikasında 900 işçiyi geçici olarak işten çıkardı. Dahası CEO’lar arasında CNBC tarafından yapılan bir araştırma % 37’sinin 2025 yılı içerisinde işten atmalar girişeceğini gösterirken; 2025 yılı içerisinde işsizlik oranının % 4,2’den 4,7’ye yükseleceği tahmin ediliyor. Bu yaklaşık 500 bin kişinin işini kaybetmesi anlamına geliyor.

ABD ile sıkı ticari ilişkilere sahip ülkeler de karşı karşıya kalacakları olumsuz sonuçları sermaye lehine hafifletmenin planlarını yapıyor. Otomotiv ihracatının % 49’unu ABD’ye gerçekleştiren Güney Kore olası bir krize karşı vergi kesintileri başta olmak üzere yaklaşık 10 milyar dolarlık bir teşvik paketini yürürlüğe koydu. Buna benzer önlemler kriz derinleştikçe birçok örnekle gündeme gelecektir. Egemen sınıfların 2008 Krizi sürecine trilyon dolarları batmanın eşiğine gelen şirketler için nasıl seferber ettiğini yakından biliyoruz. Fatura ise daha sonra elbette emekçi sınıflara kesiliyor. Sermayedarların korumak adına vergi lafları gündeme gelirken; tüketim maddelerinde yaşanan fiyat artışları doğrudan emekçi sınıfları vuruyor.

Emekçi sınıfları bu sürece karşı ideolojik olarak silahsızlandırabilmek için egemen sınıflar daha fazla milliyetçiliğe, göçmen düşmanlığını körüklemek gibi daha reaksiyoner eğilimleri güçlendirmeye, Trump’ın onlar bizim işimizi çalıyorlar gibi paranoyak çıkışlarına ihtiyaç duyuyor. İşin trajik yanı ABD’de otomotiv sektöründeki en önemli işçi sendikası olan UAW (Birleşik Otomotiv İşçileri Sendikası)’ın Başkanı Shawn Fein gibi işçi sınıfı içerisindeki trojenlerin Trump’ın üretimi tekrar ABD’ye taşıma iddiasını parlatarak sahiplenmesidir. Trump’ın tarife artışlarındaki mehteran adımlarının bir avuç spekülatör için borsa manipülasyonları üzerinden servetlerini hızla katlamasının Oval Ofis’te pervasızca ifşa edilmesi bile yüz kızartmıyor. İşçi sınıfının önüne dikilen bu tarz sendikacıların ve reformist sol eğilimlerin ticaret savaşları karşısında aldığı tutumun gelecekteki olası bir emperyalist çatışmada alacakları tutuma dair ipucu taşıdığı unutulmamalıdır.

Savaşı Egemenler Başlattı, Emekçiler Bitirebilir!

Emperyalist rekabet, savaşlar, krizler kapitalizmin şimdiye kadar yaşadığımız en olağan sonuçları olarak karşımızda duruyor. Kapitalizm ayakta kaldığı müddetçe insanlığa yeni kötü sürprizler peydah etmekten geri durmayacaktır. Bu durum ancak emekçi sınıfların tarihe müdahalesiyle aşılabilir.

Tüm dünyada aşırı sağ eğilimleri ve otoriterleşme dalgası ile birlikte dalgakıran görevi gören kitle hareketleri de ortaya çıkmaktadır. Geçtiğimiz hafta ABD’de 50 eyalette, 1200’den fazla noktada milyonlarca insan Trump-Musk ikilisinin kamudaki işten atmalarına, sosyal kesintilerine karşı sokaktaydı. Üniversitelerde gençliğin özellikle Filistin’de yürütülen soykırıma tepkisi gençlik hareketinin canlılığının BİR göstergesi.

Türkiye’de 19 Mart’tan sonra başlayan protestolar, Sırbistan’da hükümet düşüren toplumsal patlama ve daha birçok örnek egemen sınıfın saldırgan eğilimlerine karşı toplumsal alternatifin de mayalandığını gösteriyor.

Mesele insanlığın kapitalizm marifetiyle karşı karşıya bırakıldığı bu derin krize devrimci bir alternatifin ortaya çıkıp çıkmayacağıdır. Tarih devrimci Marksistleri bu görevi yerine getirmek üzere sahneye çağırmaktadır.

 

 

CATEGORIES

COMMENTS

Wordpress (0)
Disqus ( )