Tanzim Satış, Yerel Seçimleri Kurtarır mı?

Tanzim Satış, Yerel Seçimleri Kurtarır mı?

Yoksul halkın sofrasına ateş düşüren gıda enflasyonu karşısında komisyoncuları “terörist” ilan etmenin, soğan depoları basmanın, marketlerde denetimlerle baskı uygulamanın işe yaramadığını fark eden Erdoğan/iktidar, Ankara ve İstanbul’da belediyeler üzerinden ucuz sebze-meyve satışı yapan tanzim satış merkezleri oluşturmaya girişti. Tam da yerel seçimlerin tarihine göre planlanan proje, yoksullaşma ve hayat pahalılığının boyutunu gözler önüne seriyor. 3 kg ile sınırlandırılan ucuz sebze için soğukta uzun kuyruklarda bekleyen geniş kalabalıklar, AKP’nin iktidarının başından beri övündüğü “ekonomi mucizesi”nin fiyaskosunu açık ediyor.

Ortada gıda enflasyonuna bir çözüm üretme derdi de yok. 80 milyonluk ülkede gıda fiyatlarının Ankara ve İstanbul’da açılan 65 tanzim satış noktasıyla düzelmeyeceği açık. Yerel seçimlere kadar görüntüyü toparlasalar yetecek. Ne diyor iktidara yakınlığıyla bilinen gazeteci Abdülkadir Selvi, “2023 yılına kadar seçim olmaması, Türkiye’ye yapısal düzenlemeleri yapma imkânını sunuyor.” Siz bu sözleri şöyle okuyun: 1 Nisan itibariyle iktidarın halkın hoşnutsuzluğunu düşünme derdi kalmayacak; ondan sonra patronların borçları ödemek için artan bütçe açığını kapatmak adına sizin cebinize daha çok el uzatılacak. Yeni vergiler; işsizlik fonunu, kıdem tazminatını ortadan kaldırmak; teşvikleri kesilen patronların daha çok gümlemesiyle iflaslar ve kitlesel işsizlik… Yani seçim sonrası tufan!

Fırsatçılık Bugün mü İcat Oldu?

Ekonomik kriz Türkiye’yi pençesine almışken Erdoğan başta olmak üzere AKP, kriz lafını bile ağzına almama derdinde. Hep bildik bir tarz. Ekonomide sıkıntı yok; iktidarın politikalarında sıkıntı yok; tüm mesele “ülkeye-AKP’ye kast eden düşmanlar”! Bugün “terör”ün kaynağı da kabzımallar. Sormazlar mı fırsatçılık bugünün meselesi mi diye! Piyasa ekonomisinin doğasında var zaten fırsatçılık var!

Adeta ‘enflasyonun baronları’ gibi sunulduk.” Bu serzenişin sahibinin bir hal komisyoncusu (Tüm Bostan Sebze Meyve Komisyoncu ve Tüccarları Federasyonu Başkanı) olduğunu tahmin etmek zor değil ama sözün söylendiği tarihe (sebze-meyve fiyatlarını büyük oranda düşüreceği söylemiyle 2012 başında yaşam geçirilen Yeni Hal Yasası’ndan hemen sonra) bakıldığında tarımda 7 yılda bırakın aynı noktada saymayı, geriye gidildiği görülüyor. Başka türlüsü de olamazdı çünkü sorunun kaynağı yapısal. Ne demek istiyoruz? Özal’dan bugüne uygulanan neoliberal program ülkede tarım ve hayvancılığı göçertmeye yeminli gibi. Tarım ve hayvancılığa destek veren kuruluşlar bir bir özelleştirilirken IMF, Dünya Bankası eliyle tarım arazilerinin ekilmemesi için harcanan çaba da cabası. Sonuç mu? TÜİK rakamlarına göre bile yıllık %31’i bulan gıda enflasyonu. Yoksul sofraların vazgeçilmezi olan patates, soğan, biber, patlıcan, ıspanak, pırasa gibi bazı sebzelerde -yine TÜİK rakamlarıyla- yüzde 100’ü geçen yıllık artışlar.

Tarımın milli gelirdeki payı 1990’ların sonunda %10 iken 2018’de neredeyse %5,5’a gerilemiş durumda. Tarıma yönelik desteğin toplam bütçedeki payı %2 ile sınırlı. Oysa ki tarımda çalışan sayısı, toplam çalışanların %19’u kadar. Bu rakam 2000’in başında %36’a yakın bir büyüklüktü ancak tarım ya da hayvancılıkla uğraşmak yoksulluk demek olduğundan genç nüfus, büyükşehirlerde düşük ücretlerle çalışmayı ve sefaletin bu türlüsünü tercih ediyor. Ülkede ortalama çiftçi yaşı 55 olması zaten durumun vahametini gösteriyor. Ülke nüfusu sürekli artarken, yani ihtiyaç duyulan gıda miktarı sürekli büyürken ülkenin tarımdaki üretim kapasite küçülüyor; ihtiyaç ithalatla gideriliyor. Son 30 yılda ülkedeki hayvan varlığı da yarı yarıya azaldı. Gıda enflasyonu için elde var bir neden.

Üstüne bir de tarımsal üretim yapılması için gereken girdi maliyetleri, 2018 Ağustos’undaki döviz şokundan sonra fırlaması eklendi. Hayvancılığın vazgeçilmezi olan yem hammaddesi yarı yarıya ithalata bağımlı. Yani tarım-hayvancılıkla uğraşan mazottan gübreye, ilaçtan yeme artan döviz fiyatlarının getirdiği maliyet yüküyle eziliyor.

Tarım ve hayvancılık çökünce gıda fiyatlarının füze gibi fırlaması da eşyanın tabiatı gereği.

Siyasetin Gündemi Yoksulluk Olmalı!

AKP, yerel seçimlere giderken seçmenin hoşnutsuzluğunu azaltma derdinde. Sadece ekonomik krizin etkilerini ötelemeyle de yetinmiyorlar; siyasetin gündemini değiştirmek üzere suni düşmanlar yaratmak, kutuplaşmayı artırarak kitlesini konsolide etmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. 17 yıllık iktidar deneyimiyle biliyorlar ki kimlikler-yaşam tarzları üzerinden şekillenen toplumsal kutuplaşma onlara hizmet ediyor.

AKP’den kurtulmak isteyen toplumun neredeyse yarısında ekonomik kriz, artan enflasyon ve halkta yarattığı hoşnutsuzluk temelinde yerel seçimlere yönelik tedbirli bir iyimserlik hali mevcut. Ancak krizin etkileriyle seçim sonuçları arasında otomatik bir ilişki kurmak bugünün gerçekliğine uymuyor. Siyasetin gündemini AKP/Erdoğan belirlediği sürece patronlarla kol kola iktidarın yarattığı yoksullaşma ana mesele olmayacak. Yoksul ile zengin, işçi ile patron arasındaki çelişkiyi öne çıkaran; patronların iktidarı AKP’ye bu noktadan yüklenen bir siyasal hattın öne çıkmasıyla AKP ve ona oy veren yoksul muhafazakar emekçiler arasında bir yarılmanın şekillenmesi mümkün olacaktır. AKP’den kurtulmak istiyorsak emek merkezli bir sosyalist mücadeleden başka bir yol yok!

KATEGORİLER