Sultan Galiyev Gerçeği (I) – V.U. Arslan

About Latest Posts Sosyalist Gündem Latest posts by Sosyalist Gündem (see all) Keşmir’in Kitlesel İsyanı: Ezilenlerin Ayaklanması – Umar Shadid – Ekim 2, 2025 Akbabaların Gazze’ye Çökme Planı – Emre Güntekin – Ekim 1, 2025 TRUMP VENEZUELA’YA SALDIRGANLIĞINI YOĞUNLAŞTIRIYOR! – Eylül 29, 2025 “Ülküsü uğrunda hayatını kaybetti ve idam edildiği tarihe kadar da hiçbir zaman Turancı/ Marksist görüşlerinden ayrılmadı. O, Türklüğün ölmez bir şahsiyeti olarak ta ebediyete kadar kalacaktır”(1) Bir insan ölene kadar hem Turancı, hem Marksist nasıl olabilir? Bu, Sultangaliyev’in tutarsız bir insan olması ile alakalı değildir. Bu, Sovyetler’in yarattığı heyecan, azim, bedel, elle dokunacak kadar yakın hale gelen hayaller ve ızdırap veren hayal kırıklıkları içerisinde iç burkan acı dolu bir öyküdür. Ezilen ulus Marksistlerinin payına düşen Sovyetler’de yakılmış bir türküdür Galiyev’in söylediği. Milliyetçilik – Sosyalizm “19.yy’da dünya medeniyet tarihine en çok etki eden fikir, milliyet fikridir. Milliyet fikrine, bu büyük kuvvete hiçbir şey galip gelemedi. Yüzbinlerle muntazam ordular, bu fikir karşısında yenildi. Bugün milliyet fikrini yenebilecek kuvvet; şiddet, zulüm, top, tüfek değildir. Belki, milliyet fikrinin ana ve babası olan hürriyet ve eşitlik fikirleri onu yenebilir”(2) Milliyetçiliği, enternasyonalist sosyalizmin yenebileceğini öngören çarpıcı bir iddia. Türkçülüğün kurucu isimlerinden Yusuf Akçura, 1905 Devrimi’nin hemen ertesinde, Ekim Devrimi’nden 10 yıl önce, 1907’de, hayatın ileride haklı çıkaracağı bu iddiayı ortaya attığı sıralarda, ileride bu iddianın ete kemiğe bürünmüş hali  alacak genç bir adam, Akçura’nın da doğduğu Tatar topraklarında milli bir damardan sola doğru kayıyordu. Bu adam Mirsaid Sultangaliyev’den başkası değildi. Sosyalizmin bayrağı geriye düştüğünde milliyetçilik yeniden yükselecek ve Galiyev kendisini içinden çıkılmaz çelişkilerin içinde bulacaktır. Sultangaliyev’i, dönemin siyasi atmosferini ve tartışmaları anlamak için meseleyi Çarlık’tan başlatmak gerekir. Galiyev, Stalin, Eisenstein, Nevsky, Korkunç İvan… Sovyetler’de harcanan, doğranan, boyunduruk altına alınan o kadar çok devrimci ve o kadar devrimci icraat vardır ki… Sanat da doğal olarak bunların başında gelir ve Galiyev meselesini anlatmaya pekala sanattan da başlanabilir. Sinema sanatında çığır açan Sovyet yönetmeni Sergey Eisenstein, 1930’lara gelindiğinde Nevsky gibi 12. yüzyıl Rus tarihinin “milli” kahramanlarını filme çekmek zorundadır. Sene 1243’te Aleksandr Nevsky, büyük kahramanlık göstermiş ve işgalci İsveçli Töton şovalyelerini yenilgiye uğratmıştır. Bu zaferde Galiyev’in ataları olan Tatar-Moğol desteğinin de payı büyüktür. Eisenstein, bu işbirliğini filmde çekmesine çekmiştir, ama Stalin’in siyasi polisi buna izin verecek değildir. Bu sahneler toptan kesilip filmden çıkartılır. Ardından sıra başka bir Rus büyüğü Korkunç İvan’ı çekmeye gelince ortaya eleştirel bir film çıkar. Eisenstein, Korkunç İvan’ı biraz “korkunç” çizmiştir. Stalin’in sinirli emirleriyle önce filmin epey bir bölümü yeniden çekilir, sonraki bölümü ise hepten yasaklanır. Galiyev, Stalin, Eisenstein, Nevsky, Korkunç İvan… Stalin’in eleştirel bir gözle resmedilmesine katlanamadığı Korkunç İvan, Tatar Hanlıkları’nı yıkıp Müslüman-Türki halkları boyunduruk altına alan kişidir. Tarihin bir çeşit tekerrürü olacak şekilde Galiyev de Stalin’in ölüm kusan cellatlarınca katledilecektir. Halklar Hapishanesi Çarlık Çar ünvanını ilk kullanan Korkunç İvan, Tatarlarla uzun yıllardır süren savaşlara son vererek önce Kazan Hanlığını (1552), ardından Astrahan  Hanlığı’nı (1556) yıkarak Hazar kuzeyi, İdilVolga diyarlarını ele geçirmiştir. Yüzyılın sonunda Sibir Hanlığı’nın da yıkılmasıyla (1598) Rus sömürgeciliğinin önünde Büyük Okyanus’a kadar bir engel kalmamıştır. Benzer tarihlerde Avrupalıların Amerika, Afrika, Avustralya ve Güney Asya’da yaptıklarının bir benzerini Rus fatihleri, Kuzey ve Orta Asya boyunca yapacaktır. Başta değerli kürk ticareti olmak üzere bu uçsuz bucaksız coğrafyanın zenginlikleri Çarlık kontrolüne geçmiştir. Kırım Hanlığı’nın 1774’te ortadan kaldırıldığını, Kafkasya ve Orta Asya’nın da uzun ve kanlı savaşlardan sonra 19.yy boyunca ele geçirildiğini ekleyelim. Çarlık Rusya’sı doğu ve güneye yayıldığı gibi batıda da ilerleyerek Polonya’nın başkenti Varşova’ya kadar ilerledi, bir yandan da Balkanlar’dan aşağıya doğru sarkmaya devam etti. Neticede Çarlık bir halklar hapishanesine dönüştü. Toplam nüfusun %57’si Rus olmayan halklardan oluşuyordu.  Milliyetçi Fikirler Gelişiyor İmparatorlukları çözen ulusçu fikirler Çarlığa ulaştığında ilk organize olanlar modern fikirlere en yakın ve bu fikirlerin taşıyıcısı olacak toplumsal güçlere sahip Polonyalılar, Finliler, Yahudiler, Ukrayna ve Baltık halkları olmuştu. Doğudaki Müslümanların ulusal hareketleri ise daha geç devreye girecekti. Çarlık Rusyasında Müslümanların büyük çoğunluğu Türki halklardan oluştuğu için Türk milliyetçiliği, çoğu kez bütün Müslümanları kapsayacak şekilde ele alınıyordu. Çok farklı alt etnik gruplara ayrılan Türklüğün Çarlık’ta en çok öne çıkan grupları Kazan Tatarları, Kırım Tatarları, Azeriler ve Türkistan olarak da adlandırılan Orta Asya halkları idi. Bunlar içerisinde Kazan Tatarları, Rusya içerisinde Çarlık yıkılana dek en kalabalık ve nüfuz sahibi azınlıklardan birisi haline gelmiştir. Tataristan ekonomik olarak gelişmiş, gelişkin bir Tatar burjuva sınıfını içerisinden çıkarmış bir sosyo-kültürel merkez haline gelirken, Çarlık içerisinde Türk dilini konuşanların ve bütün Müslümanların kaderi de Rus-Tatar ilişkilerine göre şekillenmiştir. Rusya’da devrimci ve diğer radikal fikirlerin halk arasında büyük ivme kazanması ezilen uluslardaki milliyetçi fikirlerin de yaygınlaşmasına yol açtı. Bunun bir neticesi olarak Türk milliyetçiliği, Osmanlı’da değil Türklerin ezilen halk konumunda bulunduğu Rusya’da gelişmiş ve öncülerini buradan çıkarmıştır. 1905 Devrimi’nin yarattığı özgürlük ortamında Bütün Rusya Müslümanları Birliği, 1907’ye kadar 3 tane kongre düzenlemiştir. Bu kongrelerde öne çıkan isimler İsmail Hakkı Gaspıralı (Kırım) ve Yusuf Akçura’dır (Kazan). Hüseyinzade Ali de Azerbaycan’da o dönemdeki Türk milliyetçiliğinin öncü ismidir. O dönemki Bütün Rusya Müslümanlar Kongreleri’nde dil birliği üzerinden Pan-Türkist görüşler öne çıkmış, Turancı hayaller gelişmiş ve Osmanlı ile ilişkiler gündeme gelmiştir.  İşçi Hareketi ve Marksizmin Gücü Milliyetçileri Sola Çekiyor İçlerinde küçük bir kısım aristokratik unsur bulunsa da, özellikle Kazan’daki Tatar burjuvazisi ciddi bir sermaye büyüklüğüne ulaşmış olsa da Müslüman halklar esasında büyük çoğunluğu köylü olan fakir ve gariban bir kesimdir. Rusya’da sömürüye başkaldıran işçi hareketinin gücü ve işçi hareketinin liderleri olan Marksistlerin güçlü enternasyonalist damarı, Müslüman aydınları da sola kaydıracak ve bu dinamik kesim; milliyetçiler, sol milliyetçiler ve komünistler olarak ayrışacaktır. Enternasyonalist kızıl sancağın eşitlikçi damarı, Müslümanlar içerisindeki genç ve yoksul kökenli olanları kendisine çekecek, bu kesimler için milli davanın yerini komünist dava alacaktır. Öyle ki dönemin devrimci atmosferinde Türk milliyetçiliğinin kurucularının açıktan sol bir retorik tutturduğunu görüyoruz. Üç Tarzı Siyaset adlı eseri ile Türkçülüğü ilk defa sistematize eden Yusuf Akçura örneği kendisini şu şekilde ifade edecektir: “..Türkçülük cereyanının iki kola ayrıldığını ifade etmek istiyorum. Birisine emperyalist, diğerine demokratik Türkçülük diyebiliriz. Demokratik Türkçülük milliyet esasını her millet için bir hak olarak telakki ediyor ve Türkler için talep ettiği bu hakkı, diğer milletlere de aynı derecede bir hak olarak tanıyor. Demokratik milliyetçilik, gasb edilmek istenilen hakkı müdafaya çalışır. Emperyalist milliyetçilik ise taarruzidir. Türklerin taarruzi milliyetçiliği hatadır.”(3) Akçura, 1910’da yayınlanan bir makalesinde Osmanlı aydınlarına Marksizme karşı … Sultan Galiyev Gerçeği (I) – V.U. Arslan okumayı sürdür