Solda Birlikte Mücadele Girişimi Üzerine Notlar – Serkan Üstün
Gezi isyanından sonra bilindiği gibi AKP devrilemedi ve ardından gelen süreçte AKP’yi yine sarsan ama yıkamayan bir gündeme solun müdahale olanakları sınırlı kaldı. AKP’ye karşı birleşik bir sol mücadele ihtiyacı, canlı ve ciddi bir siyasi özne olma hedefli sol güçlerce fazlasıyla hissedildi. 17 Aralık sürecinde sol paralize oldu. Haziran’da önü tıkanan sokak eylemleri ve protesto hareketleri, Aralık’ta yeniden denense de tüm bunlar Aralık’tan Nisan’a kadar giden süreçte ülke gündemine oturan sol müdahaleler olmaktan çok uzak kaldı. Ardından gelen yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yine sol köşeye sıkıştı ve bir yenilgi aldı. Özellikle 30 Mart’ta, bir sol politik alternatifin varlığından bile yeterince söz edilemediği bir ortam vardı ve AKP bu seçimlerden başarı ile çıktı. Yazıya böylesine bir karanlık tabloyla başlamak istemezdim; ancak süreç, aşağı yukarı, tüm çıplaklığı ile böyle. Gezi gibi büyük bir halk isyanın ardından gelen bütün bu darbeler, aslında solda farklı şekillerde karşılandı. Örneğin politik olarak daha canlı ve ciddiye alınabilir unsurlar, süreci tek başlarına kaldıramayacaklarının ve birleşik bir mücadeleye dair önemli bir baskıyı üzerlerinde hissederken solun bir kısmı da kendi dünyasında yaşamaya devam edeceğinin, ülkenin ciddi politik özneleri olma gibi dertlerinin ve siyasi gündeme müdahale niyetlerinin olmadığının sinyallerini verdi. Daha önce biz de üstümüzde hissettiğimiz bu basınç nedeniyle (Gezi’den önce ve sonra) çeşitli vesilelerle solda birlik konusunu tartışmaya çalıştık.
Bu konuda en kayda değer oluşum, esas olarak ÖDP’nin itici gücünü oluşturduğu Birleşik Muhalefet Hareketi oldu. Özellikle Birleşik Muhalefet Hareketi’nin (BMH) böyle bir basınçla ortaya çıkmasının ardından birleşik mücadeleye ve BMH sürecine dair çeşitli öneriler ve eleştiriler Marksist Bakış’ın daha önceki sayılarında kaleme alınmıştı. Doğrudan söze girecek olursak, birleşik mücadele ihtiyacını en çok hissettiğimiz zamanlardan geçiyoruz. BMH’deki bileşimi daha da genişletmişe benzeyen 30 Ağustos Vişnelik toplantısı ile bu gündem tekrar ısındı ve birleşik mücadele konusunda tekrar birtakım hatırlatma ve öneriler yapma ihtiyacı hasıl oldu.
BMH’nin kurulması ile birlikte (HDP eski bir proje olsa da Gezi’den sonra belli ölçülerde benzer çabalar içinde olduğu söylenebilir) zaafları da derhal gözüktü: Bu tarz cephe oluşumlarının belli grup ve siyasi kesimleri aşamaması, klasikleşen birlik söylemlerine sıkışıp kalması, kendileri ısrarla “asgari müşterek” dedikleri halde solun üzerinde yıllardır uzlaşamadığı kavramları programına alması, somut aktiviteler yerine meclis ve forum tarzı toplantılarla sürecin boğulması… Belki de sürecin bu şekliyle fazla ilerleyemeyeceğinin belli olmasından sonra daha geniş bir platformda birleşik mücadele üzerine tartışma ihtiyacı doğdu. 30 Ağustos’ta başlayan, 21 Eylül’de tarafların yayınladıkları bir deklerasyonla, birlikte mücadele iradesini ortaya koyduğu sürecin anlamlı ve değerli bir çaba olduğunu belirtmekle başlayalım. Deklerasyona baktığımızda BMH’den farklı olarak programatik bir birlik değil, bir mücadele ortaklığı hedeflendiğini görüyoruz. Bu da olumlu sayılabilecek bir gelişme.
Birlikte Mücadele, HDP ve CHP
Birleşik mücadeleyi tartışırken HDP’yi es geçtiğimiz sanılmasın. “Zaten ortada bir sol birlik var” türünden eleştiriler gelebilir, bunu da burada açıklamakta yarar var. HDP esasında sosyalistlerin birlikte hareket etme zemininden çok Kürt siyasal hareketi eksenindeki sol bileşenleri toparlama ve Kürt hareketinin ülke siyasetine ilişkin politik hamlelerini birlikte hayata geçirme isteğine yönelik bir proje. HDP’nin sosyalist saflardan gelen milletvekillerinin bugün Gezi’nin yarattığı toplumsal basınçla birlikte silinip gitmesi ve ülkenin herhangi bir emek ve hak mücadelesinin baş aktörleri olamaması, politik gündem olarak Kürt sorununa sıkışıp kalmaları da bunun bir göstergesi zaten.
HDP konusuna değinmişken, HDP dışında kalan aktörlerin HDP dışında bir birliktelik oluşturmasının, HDP ve diğer sol güçler arasında yarattığı gerilime de değinmek gerek. Özellikle ÖDP’yi üstü kapalı tehdit eden köşe yazıları ve ardından KESK içinde yaşanan gerilimler, Kürt siyasal hareketinin HDP içerisinde olmayan güçleri de bu birlikte hareket etmeye ikna etme (!) çabasında olduğunu gösteriyor. Ancak BMH ve Vişnelik sürecindeki birlikte mücadele tartışmalarının HDP’den bir ayrışma içerdiği açık. HDP, eşitsiz bir birleşim. Kürt ulusal hareketinin orantısız bir liderliği söz konusu. Ama bir yandan Kürt ulusal hareketi AKP ile müzakere ediyor. Bu durumda AKP diktatörlüğü ile mücadele konusunda HDP’nin duraksamalar ve kafa karışıklıkları yaşamasından doğal bir şey yoktur. Kaldı ki HDP’nin Gezi sürecindeki kafa karışıklığı ve atıllığı kitlelerin hala hafızalarında.
Bu anlamda birlikte mücadeleyi tartışan Vişnelik’teki bileşimin Gezi ruhuna, HDP’ye kıyasla daha yakın olduğu açık. Süreç, bu anlamıyla da HDP’ye kıyasla daha değerli. Ancak bir sonraki altbaşlık içerisinde sıralayacağımız eleştiriler nedeniyle toplumsal muhalefetin gerçek öznesi olmak konusunda giderilmesi gereken bir takım ciddi eksiklikler bulunmakta.
CHP konusuna gelecek olursak, öncelikle bugün Amerikancı ve akıl hocalığını Gülen hareketininyaptığıbirCHPilekarşıkarşıyayız. CHP’nin, halkın demokratik kazanımlara sahip çıkmadığı ve AKP’ye karşı ciddi ve gerçek bir sol muhalefet odağı oluşturmadığı açık. Ortaya çıkacak hareketin, CHP’nin ana gövdesinin solunda durma iradesini net bir biçimde ortaya koyması gerekiyor. Bu anlamda bir ayağı sokakta olan ve solun asıl toplumsal tabanına, yani yoksul-emekçi halka ulaşabilecek aktivist bir toplam olmak gerekiyor. Gelişen ülke gündemlerinde Amerikancılığa ve cemaatçiliğe net bir çizgi çekerek emekçilere, yoksul halka sol bir alternatif sunma arayışında olunmalı. Ayrıca AKP’ye karşı mücadelede CHP’ye ve HDP’ye basınçlar yapabilecek güçte ve netlikte olunması şart.
Birleşik Mücadelenin Temel İhtiyaçları, Öneri ve Eleştiriler
Birleşik mücadelenin bugünkü en temel ihtiyacı; uzun uzun Türkiye’nin her türlü sorunu üzerine tahliller yapan, bu sorunlar üzerinde uzlaşılara varmaya çalışan bir birliktelik değil, halkın somut sorunları üzerine temel, pratik bir somut mücadele hattıdır. Bu mücadele hattı da sadece sokakta ve barikatta birlikteliği değil, uzun erimli aktivitelerle AKP karşıtı mücadelenin halkla buluşmasını sağlayan bir birlikteliği içerir. Solun ortak mücadelesini sokakta ve barikatta sınırlandırmak, güncel siyasetin dışına kalan ve ayakları yere basmayan bir eğilim olarak ortaya çıkıyor. Kaldı ki sol zaten günümüzde sokakta ve barikatta ortaklaşmasını becerebiliyor. Eğer bu yeterli olsaydı, kimse somut ve güçlü bir mücadele birlikteliğine ihtiyaç duymazdı.
Solun bugünkü en büyük eksikliğinin, güncel – somut siyasi gündemlere yeterince müdahale edememe olduğu açık. Bunun birçok nedeni olsa da en önemli nedenlerden birisi, sol güçlerin hiçbirinin tek başına bu süreci kaldırabilecek durumda olmamasıdır. Bu nedenle, oluşturulacak mücadele birliğinin en önemli işlevi, bu birliğin Türkiye’nin somut gündemlerinin aktif bir müdahili olmasını sağlamaktır. Bu müdahale biçimi, yalnızca sokakta birkaç bin kişiyi polisle karşı karşıya getirmek değil, işin sokak ayağını da güçlü tutarak bu gündemleri halka ulaştırmak ve halka birlikte tartışmak olmalı.
Ayrıca birlikte mücadelenin işlevli kılınmasının önemli koşullarından birisi dar grupçu eski alışkanlıkların terkedilip yeni bir ortaklaşa mücadele kültürünün yaratılması olacaktır. Bu birlikte mücadele kültürü mücadelenin genel çıkarlarını kendi dar grup çıkarlarının üstünde tutan samimi bir anlayışla mümkün olabilir.Ortak mücadelenin olmazsa olmazlarından birisi bu samimiyet ve güven ilişkisidir. Sınıf mücadelesinin acil ihtiyaçları, artık gına getiren sekterliğe ve dar görüşlülüğe feda edilemez.
30 Ağustos’taki tartışmalarla başlayan ve 21 Eylül’de birlikte mücadele iradesinin açıklandığı bir deklerasyonla gelişen sürece ilişkin ortaya koymak zorunda olduğumuz belirli temel kaygı ve eleştiriler de mevcut. Bunlardan ilki, sözkonusu toplantıların, en azından bize yansıyan biçimde, yalnızca bir aydın toplamından oluşmasıdır. Kuşkusuz, birlikte mücadele iradesini deklare eden kesimlerin içinde çok değerli aydınlar var. Ancak bugün, Türkiye’de AKP’ye karşı birleşik mücadelenin kapsaması gereken en önemli toplam, Gezi’de AKP diktatörlüğüne karşı cesurca dövüşmüş olan gençlerdir. AKP karşısında ciddi, sol-politik bir alternatif yaratma mücadelesine bıkmadan emek verebilecek olanlar ancak mücadeleci bir gençlik, aktivist bir toplam olabilir. Bu nedenle acil olarak gençlik hareketinin içindeki özneler tartışmalara dahil edilmeli ve politik bir çalışmanın bunlar üzerinden kurulması için özel çaba sarf edilmelidir. 50 yıllık insanların 50 yıldır örgüt yönettiği bir politik camiada yenilenme ve geleceği kurma iddiası da ancak gençleşmeyle mümkün olacaktır. Ayrıca birlikte mücadeleyi tartışan bu toplamın hantal kalma tehlikesi mevcuttur. Bu süreç ancak aktivist odaklarla (özellikle lise ve üniversite gençliğinin kapsanmasıyla) inşa edilebilir. Bu nedenle, bu yönde acil adımlar atılması gereklidir.
İkinci bir katkı ve eleştiri ise birlikte mücadelenin sistematiği üzerine. Doğrusu, bu konuda elimizde yeterli bilgi olmadığı için eleştiriyi sınırlı tutarak öneriler üzerinde daha çok durmak istiyorum. Esas olarak BMH’nin somut konular üzerine yapılacak politik çalışmadan çok bir program üzerine tartışma yürüttüğünü ve toplantı, meclis ve forumlar düzenlemekten daha acil olarak, somut gündemler ve talepler üzerinden politik çalışmalar yapması gerektiğini söylemiştik. Aynı şey bugün Vişnelik toplantıları için de geçerli. Bu bileşimin esas olarak yapması gereken mücadele, ortak somut talepler etrafında kazanım elde etmeye odaklanmış politik kampanyalar yapmaktır. Örneğin liseye başlayan öğrencilerin zorla imam hatiplere yerleştirilmesine ve TEOG sistemine karşı, taşeron çalışma koşulları ile ilgili iş kanunundaki gerici düzenlemelere karşı, sol siyasi öznelerin var olduğu tüm şehirlerde, mahallelerde, okullarda, AKP iktidarına geri adım attırma odaklı ortak kampanyalar yürütülmeli. Hem moral ve mücadele azmi açısından, hem de inşa edilecek birlikteliğin sağlamlığı açısından AKP’ye geri adım attırma konsantrasyonu bu noktada kritik önem taşımakta. Ayrıca birlikte mücadele tartışmaları, bir seçim ittifakı olarak değil, bir mücadele platformu olarak inşa edilmelidir. Seçimlerin önemsenmemesi gerektiğini söylemiyoruz, ama buraya odaklı bir oluşumun gündeme gelmesi, meseleden hiçbir şeyin anlaşılamadığını gösterecektir.
Birleşik Mücadele ve Yaklaşan Genel Seçimler
Sürecin seçim ittifakını hedeflediğine ilişkin çeşitli eleştiriler mevcut. Örneğin Oya Ersoy’un yazdığı ve Halkevleri’nin sürecin içinden el çektiğini açıkladığı yazıda şu ifadeler geçiyor.
“Parlamentonuntamamenişlevsizleştirildiği, var olan yasaların ve hukukun bile işlemez hale getirildiği, medyanın satın alındığı bir siyasal düzlem karşısında onun “oyun araçlarına” halkın lehine sonuç verebileceği beklentisine devrimciler cephesinden katkı sunmak, bu düzeni toptan değiştirmek isteyen sosyalistlerin amacı olamaz.”
Bu anlayış, Türkiye emekçilerinin kitlendiği seçimlerde üç maymunu oynamak, meydanı AKP-CHP ikilisine bırakan ve emekçi halka herhangi bir sol alternatif sunma çabasından uzak bir anlayıştır. Türkiye sosyalist solundaki hakim olan aymaz sekterliğin tipik bir dışavurumu olan bu tutum, nereden baksanız zerre kadar tutarlılığa sahip değildir. Diğer taraftan meselenin salt seçime odaklanması da ayrı bir aymazlık olur. Önümüzdeki en önemli ihtiyaç, somut talepler etrafında ortak mücadeleler verebilecek bir araçtır. Bu nedenle bu birlikteliğin salt bir seçim ittifakı olarak kurgulanması, birlikte mücadele dinamiğini zayıflatır. Ayrıca, fiili mücadelede somut işler ve başarılar ortaya koymadan seçimlerden başarılı neticeler beklemek, hayalden başka bir şey değildir. Yani sol birliktelik farkını ispatlamak zorundadır. Ancak bu başarılırsa sol birlikteliğin seçim hedefleri bir gerçeklik haline gelebilir.
Sonuç
Toparlayacak olursak, CHP’nin solunda ve yukarıda saydığımız bir takım sebeplerden dolayı HDP dışında emekçilere alternatif oluşturabilme iddiasında olan bir sol birlikteliğin acil ve yakıcı ihtiyacı ile karşı karşıyayız. Somut gündemler etrafında aktif siyasi çalışmalarla, solun dar çevresi dışında bir toplamı mobilize etmesi gereken ve halka sol bir alternatif sunması gereken politik bir özne, Türkiye’de sol hareketin temel ihtiyaçlarından birisidir. Ayrıca seçim konusunda, Selahattin Demirtaş’ın sol söyleminin bulduğu karşılık sol güçlerce iyi anlaşılmalı ve CHP’nin solunda AKP karşıtı heyecan yaratacak bir alternatif zorlanmalıdır. Sonuç olarak aktif siyasete her türlü gündemde güçlü müdahaleler yapma kabiliyetinde, çalışkan ve kararlı bir sol özne, Türkiye’de AKP karşıtı dinamiği kapsamaya ve başarı elde etmeye adaydır.