Siyonist Vahşet ve Batı’nın Çıkmaz Sokakları – Y. Can Derdiyok

Siyonist Vahşet ve Batı’nın Çıkmaz Sokakları – Y. Can Derdiyok

Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın 7 Ekim sabahı başlattığı Aksan Tufanı isimli harekâtın ardından İsrail’in Gazze’ye yönelik vahşi saldırıları artarak devam ediyor. Bilindiği üzere İsrail, Demir Kılıçlar adını verdiği karşı operasyon yürütüyor. Hem Filistinli hem de İsrailli kayıpların sayısı günden güne artıyor.

Rusya–Ukrayna Savaşı’nın ardından Ortadoğu’da yükselen sıcak çatışmalar korkunç senaryoları da beraberinde getirirken dünyanın ve özellikle sosyalist solun savaşlara karşı tutumu da önem kazanıyor. Rusya–Ukrayna Savaşı süresince dünya sosyalist solunun azımsanmayacak kısmının savaşa karşı tutumda “NATO Yanlılığı” ve “Putincilik” gibi çeşitli yelpazelerde salınması olası daha kötü senaryolarda ne(ler) yapılması gerektiğine dair önemli tartışmalar yürütmeyi gerektiriyor.

Batı,  neredeyse topyekûn biçimde şiddetli Siyonizm desteği ve savaşı körükleme çabası içinde. Zira, ABD Temsilciler Meclisi Üyesi Brian Mast’ın ABD Kongresi’ne İsrail askeri üniformasıyla gelmesi durumun en üst perdeden göstergesi olarak okunabilir. ABD’nin ve AB üye ülkelerinin pek çoğunun verdiği destek karşısında sıcak çatışmalara ve savaşa karşı durmak, ilk elden insanlık dışı görüntülerin ve vahşetin yaşanmaması adına oldukça önemli. Nitekim, Lenin 1915 yılında yazdığı Sosyalizm ve Savaş isimli broşürün ilk cümlesini özellikle bu noktaya ayırıyor:

“Sosyalistler, halklar arasındaki savaşları her zaman barbarca ve canavarca bulmuşlardır ve kınamışlardır” (1).

Eklemek gerekir ki söylemsel olarak savaşa karşı durmanın hiçbir şey için yeterli ol(a)mayacağını tarih defalarca gösterdi. Lenin’in yazdığı broşürün devamı okunduğunda bu noktaya dair daha berrak bir anlam ortaya çıkacaktır.

Sıcak çatışmalar ve savaşlar, üst perdeden kınama ifadeleri ve çeşitli kamuoyu oluşturma çabaları içerinde geçiştirilemeyecek ve önlenemeyecek kadar özel anları içerir. Ancak dünyanın mevcut hâline bakıldığında günlerdir süren çatışmalara karşı bu durumun çok da ötesine geçilemediği söylenebilir. Hâl böyle olunca, durumun temel muhasebesini yapma zorunluluğu ortaya çıkıyor.

Son yıllarda dünya genelinde sosyalist solun gerileyişinin ardından sahneye çıkan sivil toplumcu hak mücadelesi ise çatışmalar ve savaşlar konusunda her defasında sınıfta kalıyor. Bu durum İsrail’in şiddetli ve vahşi saldırıları karşısında kendini yeniden gösteriyor. Sivil toplumcu hak mücadelesinin çıkış noktası Batılı ülkeler İsrail’in vahşiliğine ve barbarlığına karşı çıt çıkar(a)mazken merkezini bu bağlamda bir mücadeleyle ilerleten güçlü kuruluşlar cılız açıklamalar yapmaktan öteye gidemiyor.

Bir parantez açarak işkence ve ihlâl belgeleme, psikososyal destek vb. çalışmaların önemsiz olmadığını belirtmek gerekiyor. Burada asıl sorun kınama ve vahşete karşı duruşun ardından ne yapılacağı noktasında düğümleniyor. Emperyalizm sıcak çatışmalardan beslenirken yalnızca sıcak çatışmalara karşı çıkmanın ve buradan doğacak ihlâlleri çeşitli belgelerle kamuoyuna sunmanın ve(ya) uluslararası mahkemelerde yargılama süreçlerine iletmenin kıymetli olduğu su götürmez bir gerçek olsa da yeterli ol(a)mayacağını en üst perdeden dile getirmek gerekiyor.

Savaşları ve sıcak çatışmaları barış ve kurtuluş olasılığına yöneltmenin mümkün olduğunu tarih bizlere gösterdi. Bu olasılığı güçlendirmenin tek yolu ise devrimci sosyalist mücadele perspektifinde gizli. Aksi takdirde Batı’nın çıkmaz sokaklarında yön aramaya devam etmekten başka bir ilerleme kaydedilemiyor. Dünyanın devrimcilere, sosyalist mücadeleye ve sosyalizme ihtiyacı var.

(1): Lenin, Collected Works (Cilt 21), Progress Publishers, s. 299 (Çeviri bana ait)