Şili Kimin Olacak? – Güneş Gümüş
About Latest Posts Sosyalist Gündem Latest posts by Sosyalist Gündem (see all) 12 Eylül ve Yenilginin Devamı – V. U. Arslan – Eylül 12, 2025 Aşırı Sağcı, Trump Yandaşı Charlie Kirk Boynundan Vurularak Öldürüldü! – Eylül 11, 2025 Nepal’de Protestolar Büyüyor! Yolsuzluk, Ekonomik Eşitsizlik, Artan Yoksulluk Fitili Ateşledi – Eylül 9, 2025 Geçtiğimiz hafta itibariyle dünyanın birçok köşesini saran emekçi isyanları dalgasına Şili de katıldı. Fransa’da akaryakıt ücretlerine zam, Lübnan’da WhatsApp’a getirilen vergi, Şili’de metroda ulaşım ücretinin artırılması… . Artık bir vesile yetiyor kitlelerin öfkesinin taşmasına. Ne demişti Nazım “Sen bakma havanın durgunluğuna. Derya dediğin uyur uyur uyanır.” Fırtına bulutları uzun yıllardır toplanıyordu; kolay değil neoliberal saldırı altında geçen 40 yılda emekçi sınıfların yaşamlarında büyük bir ekonomik yıkıntı yaratıldı, bir de üstüne 2008 krizi. Hani o öldü dedikleri işçi sınıfı var ya dünya sokaklarını sallıyor; egemen sınıflar korkuyla tankları, toplarıyla, olağanüstü halleriyle sokakları geri almaya çalışıyor. Sürekli devrim sözünü bir slogandan ibaret sananlar; dünyaya dönüp bir bakın. İsyan dalgası işte böyle Lübnan’ından Ekvator’una, Fransa’sından Şili’sine ülkeleri içine alıverir ve bir yerde zafere ulaşırsa o zaman tüm dünya değişir. Şili’de Emekçi Halk Sokakları Terk Etmiyor Devlet Başkanı Sebastian Pinera’nın Ekim başında özgüvenle Şili’yi Güney Amerika’nın vahası yapmaktan bahsetmesinin üzerinden çok geçmedi. Kimin, neyin vahası mı? 1973’te Şili egemenlerinin ve ABD’nin ortak operasyonuyla Pinochet darbesi ve arkasından kurulan kanlı diktatörlükten bu yana Şili, neoliberalizmin laboratuvarı olmuş; ülke, daha sonra dünyaya yayılacak uygulamaların merkez üssü yapılmıştı. Şimdi de Pinera, ülkeyi ABD’li tekellerin, parababalarının vahası yapma peşindeydi. Ama emekçilerin de sahaya inip “hadi oradan” diyecekleri zaman geliyor. Geldi de geçtiğimiz hafta metroda ulaşım ücretlerine yapılan zam sonrası emekçiler patladı. Lise öğrencileri, zammı kabul etmediklerini metro turnikelerin üzerinden atladıkları ve halkı da benzer şekilde davranmaya çağırdıkları bir eylemle gösterdiler geçtiğimiz Perşembe. Herhalde egemen sınıflar bu eylem ve ona müdahalelerinin nasıl sonuçlanacağını bilselerdi daha dikkatli olurlardı ama her şeyi hesap edemiyorlar neyse ki. Metro istasyonlarını kapatan, öğrencileri terörist ilan edip polis saldırganlığı başlatan iktidarın aldığı yanıt eylemlerin kitleselleşmesi, ulaşım zammının sınırlarını aşarak Şili’de uzun yıllar sonra yeni bir emekçi baharının kapısını açması oldu. Başkent Santiago dahil 7 büyük şehirde barikatlar yükseldi; otobüsler, benzinlikler, süpermarketler ve İtalyan enerji şirketi Enel’in merkezinde artık ateşler yükseliyordu. Başkan Pinera, bir yandan geri adım atıp zammı geri çekse de kitle hareketinin sokakta da önünü kesmek için Cumartesi günü olağanüstü hal, gece sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 1970’lerdeki Pincohet diktatörlüğünden beri ilk defa sokaklarda tanklar, asker var; düşünün egemen sınıfların halktan ve onun hareketinden korkusunu. Şimdiye kadar resmi verilere göre 15 kişi öldürüldü; 2500’den fazla kişi gözaltına alındı; yüze yakın insan eylemler sırasında polis-asker saldırganlığı sonucunda yaralandı. Şili’de diktatörel yöntemlere tekrar sarılarak yüzbinlerce emekçi ve genci evlerine tekrar sokabileceğini düşünen egemen sınıfların elleri boş kaldı. Aksine diktatörlüğe dönüş işaretlerine karşı çıkan işçi sınıfının öncü güçleri harekete geçti: Liman işçileri ana limanları kapadı; bakır madeni işçileri ülkenin en büyük madeninde grev başlattı. Stalinist düzen partisi Komünist Parti’nin kontrolündeki ülkenin ana sendikal konfederasyonu (CUT) tabandan gelen basıncı aşmak ve işçi sınıfından gelecek daha ileri hareketleri sınırlandırmak altında 21 Ekim’de genel grev ilan etti. 1970’lerde olduğu gibi bugün de Komünist Parti’nin ve ona bağlı sendikal yönetimlerin ihanetçiliklerini anlamak için “demokratik kurumlarda var olan krizden hızlı bir çıkış ve hükümetin yanıtına arabuluculuk yapana kadar” genel grev çağrısı yaptıklarını aklınızda tutun. Dostunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim demişler. Komünist Parti’nin yıllarca birlikte hareket ettiği, şimdiki Senato Başkanı Jamie Quintana şöyle konuşuyor mesela: “Kategorik olarak, hızlı faydalar sağlayacak bir sosyal programı yaşama geçireceğini duyuran Pinera hükümetini istikrarsızlaştırmak istemiyoruz.” Quintana, Pinochet rejimi çöktükten sonraki 30 yılın 25 yılında Şili Komünist Partisi’nin içinde Hristiyan Demokratlar, Sosyalist Parti’nin de yer aldığı koalisyonun ana ortağı Demokrasi Parti’nin başı. Sahip çıktıkları iktidar, bugün sokağa emekçi halkı katletmesi için askeri salan; Şili eğitim ve sağlık sisteminin özelleştirmiş bir milyarder olan Pinera ve onun çıkarına çalıştığı ABD-AB destekli milyarder dostları. 1973’ten Ders Almalı! Şili, Pinochet diktatörlüğü bittikten sonra Latin Amerika’nın toplumsal mücadeleyle kaynayan ülkelerinden biri olmadı ne yazık ki. Elbette ki grevler, eylemler hep olageldi ama 1970lerdeki gibi radikal solun estirdiği bir ülke olmak bambaşka bir şey. Oysaki 1973’te 20 bin kişinin katledildiği; 30 binin işkenceden geçtiği; 25 bin öğrencinin okulundan, 200 binden fazla işçinin işinden atıldığı kanlı bir darbeye uzanan yıllara kadar Şili, Latin Amerika’da devrim mücadelesinin merkez üslerinden biri olmuştu. Hala solda çok yanlış anlaşılan Allende sosyalizmi yad edilip durulur. Şili’de devrimci dalganın hızlanması 1970 Eylül’ünde Salvador Allende’nin; Sosyalist Parti, Stalinist Şili Komünist Partisi, Radikal Parti, Birleşik Halk Eylemi Hareketi ile Hristiyan Sol ve Bağımsız Halk Eylemi’nin oluşturduğu Unidad Popular’ın (Halk Birliği) adayı olarak başkan seçilmesiyle başladı. Ülkede yükselen devrimci ateşin bir ürünüydü bu seçim sonucu. %36 oy alan ve ancak Hıristiyan Demokratlar’ın desteğiyle hükümet olan Allende; toprak reformuyla köylü desteğini, yoksul halka yönelik ücretsiz kreş, süt, maaş artışı, eğitim ve sağlık reformlarıyla emekçi halktan aldığı desteği artırdı. Bu süreçte büyük bankaların ve sanayi işletmelerinin bazıları ile ABD’li tekellerin elindeki bakır madenleri tazminatları ödenerek kamulaştırıldı. Ulusal kalkınmacı bir yolu sosyalizm olarak sunan Allende, başından itibaren sistemin topyekün dönüşümünü hedeflemedi. Daha hükümeti kurmak için Hristiyan Demokratlar’ın desteğini alırken onlara burjuva devlet aygıtı ve olağan işleyişine zarar vermeyeceği teminatını vermişti. Allende, başkanlık koltuğuna oturmasından kamulaştırmalar ve diğer uygulamaları yaşama geçirme sürecine kadar sürekli ABD ve Şili kapitalistlerinin, devlet aygıtının sahiplerinin kendisini ortadan kaldırma girişimleriyle karşı karşıya kalmıştı. Seçildikten sonra suikasta uğramış, ona karşı darbenin öncülüğünü yapmaya yanaşmayan genelkurmay başkanı öldürülmüş, ülkenin çeşitli yerlerinden faşistlerin bombalamaları yaşanmıştı. Sonraki süreçte kapitalistlerin lokavtları, sabotajları da egemen sınıfların saldırganlık listesine ekleyelim. 1970 Eylül’ünde New York Times’ta “Allende yönetiminin kesin önlemler alması halinde, hükümetinin bir askeri darbe ile yıkılması gerekeceği”ni söyleyen yazılar çıkıyor; ABD saldırgan dış politikasının temsilcisi Henry Kissinger, “Bir ülkenin, halkının sorumsuzluğu yüzünden komünist olmasını neden kenardan seyretmemiz gerektiğini anlamıyorum” diye dişlerini sıkıyordu. Ülke içinde kapitalistlerin öfkesinin emperyalisr saldırganlıkla birleşmesinin sonuçları açıktı ama aslında toplumsal ilişkileri ters yüz etme radikalliği taşımayan Allende meseleyi uzlaşmayla çözme peşine düşünce darbe bağıra bağıra geldi. Ve sadece “silahı elinde öldü” diye övgüler düzülen Allende’yi katledilmedi; on yıllar boyunca sürecek şekilde Şili’deki devrimci gelenek ezildi geçildi. Şili egemen sınıflarının sabotajları ekonomik işleyişi tehdit ettiğinde tabandan işçi ve köylüler fabrika ve toprak işgalleriyle yanıt vermiş; … Şili Kimin Olacak? – Güneş Gümüş okumayı sürdür
WordPress sitenizde gömmek için bu adresi kopyalayıp yapıştırın
Bu kodu sitenize gömmek için kopyalayıp yapıştırın