Seçim Değerlendirmesi
(13.06.11)
12 Haziran seçimlerine emekçi sınıflar, işçi sınıfının devrimci alternatifinin var olmadığı bir durumda sandıklara gitti. Soldaki unsurlardan Kürt ulusal hareketini ifade eden BDP görkemli bir zafer kazanırken, Kılıçdaroğlu ile beraber sosyal demokratik bir görünüme bürünen CHP oylarını arttırsa da beklentilerin altında kaldı. TKP ise asıl olarak komünist isminin hakkını kesinlikle veremediği için büyük bir hezimet yaşadı.
Sınıf mücadelesinin zayıf olduğu, sınıfsal çelişkilerinin arka planda kaldığı bu seçim sürecinde de yaşam biçimleri ve kimliksel aidiyetlerin belirleyici olduğu politik kutuplaşma sonuçlara damgasını vurdu. İstikrar edebiyatının yanı sıra ekonomide vitrinin yerinde olduğu koşullarda 2007’deki genel görünüm, aradaki küçük partilerin erimesiyle bu seçimlere aktarıldı. Demokrat Parti ve Genç Parti’nin 2007’deki %8’i aşan oyları esas olarak CHP ve AKP arasında dağıldı. AKP’nin son süreçte şovenlikte MHP’yle yarışmasının da etkisiyle BDP, Kürt halkı üzerindeki artan desteğini sandıkta somutlamasını bildi. 2007’den 2011’e değişenler ana hatlarıyla bunlardı.
AKP’nin Mutlak Başarısı
AKP üçüncü kez üstelik oylarını arttırarak tek başına iktidar olmayı başardı. Diğer taraftan kritik 330 eşiğini aşılamadı, böylelikle yeni anayasa ve Tayyip’in aklından çıkmayan başkanlık sistemi zora girmiş oldu.
AKP’nin tek başına iktidar olması, ama köklü değişimler için gerekli büyük güce erişememesi, emperyalist kapitalist sistem açısından en iyi sonuçtu ve gerçekleşen de bu oldu. Böylelikle neoliberalizmin hırslı uygulayıcısı AKP’nin sağlamış olduğu istikrar sürerken AKP’nin kontrol dışına çıkması daha zor olacaktır. CHP’nin oylarını artırarak bir nebze de olsa iddia ortaya koyması da piyasanın efendileri için olumludur. Diğer taraftan Tayyip’in tutkularının esiri olarak milletvekili transferi yoluyla 330’u zorlaması da olmayacak şey değil. T.Erdoğan zafer konuşması sırasında yeni anayasa için uzlaşı arayışında olacaklarını ifade etse de kendi istediği türden bir anayasa değişikliğinin muhataplarınca kabul görmesi imkansız. T.Erdoğan ve AKP’sinin emekçi sınıflara yaptıkları yapacaklarının teminatıdır. Dolayısıyla AKP’nin rakipsiz göründüğü bir ortamda emekçi sınıfların ve gençliğin ileri kesimlerinin mukavemeti önümüzdeki dönemde direniş odağı olarak sivrilecektir.
CHP’de Hayal Kırıklığı
Kılıçdaroğlu’nun yeni CHP’si Baykal döneminin ulusalcı çizgisini terk ederken küresel büyük oyuncularla ve yerli büyük sermaye ile intibak içinde olacağını açıkça göstererek emperyalist kapitalist sistemin onayını almaya çalışmıştı. Kürt sorununda açılıma gitmiş, başta emekçi sınıflar olmak üzere genel olarak her kesime boncuk dağıtma yoluyla bir çeşit Mustafa Sarıgül taktiği izlemişti. Merkez sağdan takviyeler, ulusalcılar, Kürt siyasetinden isimler… Kılıçdaroğlu etrafında yaratılan sempatinin belirli bir rüzgar yaratması sonucu beklentiler yükselmişti. Ama piyasa sadakati etrafında her kesime şirin gözükme politikasının sınırları gözükmüş oldu: %26. 12 Eylül sonrasının en yüksek oyuna ulaştık diyerek savunmaya geçen Kılıçdaroğlu’nun yara aldığı ortada. Kurtlar sofrası CHP’de bir sürü kliğin kartları yeniden karmak istemesi şaşırtıcı olmayacaktır. Bu arada hırslı Sarıgül’ün kendi partisini örgütleyerek bir dahaki seçimlere hazırlanmaya başlaması da olası gelişmelerden bir tanesi. Bundan sonrası için yerini korumuş olsa bile zayıflamış olacak olan bir Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorunu konusunda net bir tutum takınması, parti içinden gelecek ulusalcı basınçlardan ötürü bir hayli zor olacaktır.
BDP’nin Büyük Zaferi
Kürt ulusal hareketinin Kürt halkı içindeki gücünü giderek güçlendirdiğine bir kanıt da bu seçim sonuçları oldu. BDP, Kürt illerinde AKP’yi mutlak anlamda geride bırakırken Adana ve Mersin’de elde edilen milletvekillikleri batıdaki Kürtlerin desteğinin kazanılmasında da önemli aşamaların katedildiğini gösterdi. BDP, seçim barajını gerçek anlamda anlamsızlaştırırken barajın %5’e çekilmesi durumunda oylarını %10’a doğru yaklaştıracağını ortaya koydu. 36 milletvekili ile BDP, Kürt hareketinin sokaktaki gücünü daha etkili bir şekilde yansıtacak ve ülke gündeminde daha belirleyici bir parti olacaktır. Genel olarak Kürt hareketinin bu ilerlemeleri Kürt halkı adına tarihsel kazanımlara dönüştürmek istemesi önümüzdeki dönemde gündeme oturan en birincil konu olacaktır. Yeni anayasa tartışmalarında bu durun en bariz şekilde somutlanacağı gibi Öcalan’ın kaderi de en belirleyici konulardan birisi olacaktır.
Sosyalist Milletvekilleri
Sırrı Süreyya Önder, Levent Tüzel ve Ertuğrul Kürkçü sosyalist sol adına mecliste olacaklar. Geçtiğimiz dönemdeki Ufuk Uras deneyimine rağmen beklentiler büyük, özellikle Sırrı Süreyya’dan. Diğer taraftan şunu belirtelim eğer sınıf hareketi ülke gündemini belirleyemezse “sosyalist” milletvekilleri en fazla vitrinlik bir unsur olabilirler. Meclis ne de olsa sihirli bir yer değil, arkandaki güce bakıyor sonuçta her şey. Gerçi Tekel direnişi varken Ufuk Uras ne ortaya koyabilmişti? Sırrı Süreyya’nın ataklığı bir fark yaratabilir ama parlamentoya dair hayallere dalanları uyarmak gerekir.
TKP’nin Şaşırtmayan Hüsranı
Oyları 77 binden 59 bine düştü TKP’nin, üstelik ÖDP’nin de seçime giremediği koşullarda. Evet, AKP’den kurtulmak isteyen sol kesimlerin CHP’ye yüklendiği gerçeği var ortada, ama durum farklı olamaz mıydı? Bu soruya “kesinlikle olurdu” cevabını verebiliriz. Bunun en temel şartı komünist olmanın farkının somutlanmasıdır. Emekçilerin ve gençlerin gündemine örneğin bir YGS skandalında, bir Hopa’da ve emekçilerin canını yakan daha birçok konuda yaptığı eylemlerle yerleşebilir, ülke çapında ses getirebilirdi TKP, o TKP ki gerekli örgütsel gücü bulunmaktadır. Ama daha ömrü hayatında bir grev bile örgütlememiş, orta sınıf kökenli, devletin kolluk kuvvetleriyle çatışmadan ödü kopan, elitist, bürokratik bir eğilim olarak TKP kendisini CHP’den ne ölçüde ayrıştırabildi ki insanlar CHP’ye değil de TKP’ye oy versinler. Kısacası komünist ismini almakla komünist olunmuyor. Cumhuriyetin kazanımları edebiyatıyla CHP ile yarışılamayacağı dersini sadece kendi deneyimlerinden değil İP’nin deneyiminden de öğrenmeli TKP’liler.
Devrimciler
Devrimciler bu seçimlere giremediler ve esas olarak politikasız kaldılar. Devrimcilerin önündeki engellemeler üzerine fazla durmanın anlamı yok. Çünkü asıl sorun devrimcilerin zayıflığında. Bunda da burjuva devletin baskılarının payı var muhakkak ama bu zaten olacaktır, normaldir. Ama esas mesele devrimci hareketin zayıflığının ortaya konması ve nedenlerinin açıklığa kavuşturulmasıdır. Devrimci hareketin yenilgisi tarihsel ve ideolojiktir, yerel değil küreseldir. Nitelik sıçraması olmadan bu durumdan köklü bir çıkış mümkün olamaz. Bunun anlamı da devrimci Marksizm bayrağı altında ciddi bir gelişimin yaşanmasıdır. Bu da bugünden yarına hallolabilecek bir mesele değildir, emek ister, bağlılık ister. Bize de bu yolda yürümek düşüyor.
KATEGORİLER Karışık