Sakarya’daki İş Cinayeti: Şimdi Ne Olacak? – Emrecan Konyalı
Kapitalizm ağzını daha fazla kar için açtıkça işçileri yutmaya devam ediyor. Bunun son örneğini Sakarya’daki havai fişek fabrikasında gördük. Daha önce defalarca patlama yaşanan fabrikada geçtiğimiz günlerde 7 işçinin ölümü 126 işçinin yaralanmasıyla sonuçlanan iş cinayeti gerçekleşmişti. Patlamadan sonra gözaltılar ve tutuklamalar gerçekleşti, ancak olayın gerçek faili olan patron kamuoyu tepkisi olmasaydı gözaltına alınır mıydı bilemiyoruz?
İşçilerin daha fazla ürün çıkarmaya zorlanması, bunun neden olduğu tehlikeli çalışma koşulları, işçilerin uyarılarının dinlenmemesi, yıllardır böyle işletiyoruz bir şey olmaz tavrı, denetimlerin usulen yapılması, denetimden önce fabrika sahiplerinin haberdar edilmesi gibi nedenler başta olmaz üzere işçilerin canının hiçe sayıldığı bir ortamda ölümler kaçınılmazdı.
Peki ya şimdi ne olacak?
2014 yılında aynı fabrikadaki patlamada eşini kaybeden Nevin Şapoğlu anlatıyor. Patlamadan sonra dava açmaması için patron para teklif ediyor, Nevin Şapoğlu bunu kabul etmeyip davayı açıyor. Sonrasında şaşkınlık yaratmayan bir şekilde fabrika yönetimi eşini kaybeden Nevin Şapoğlu’na fabrikayı zarara uğratmaktan 1.8 milyon liralık dava açıyor. Şu anda tutuklananlardan biri olan fabrika müdürü H.A.V o dönemde patlamada hayatını kaybeden Yılmaz Şapoğlu’nu suçlayarak paçayı kurtarmaya çalışmış. Şimdiye kadar yaşanan Soma başta olmak üzere hemen her iş cinayetinde suç bir şekilde patrondan ziyade başkalarının üzerine atılıyor.
Sakarya tam bir rant cenneti haline gelmiş durumda. Tank Palet Fabrikası Ethem Sancak ve Katar’a satılmıştı, şehrin birçok yerinde özellikle sahil kesimlerinde inşaat şirketleri at koşturuyor ve 99 depreminde büyük can kayıpları olan bölgede kum zemine binalara izin veriliyor. Yine Ethem Sancak’ın BMC’si için Karasu ilçesinde büyük bir bölge peşkeş çekilmişti.
Bölgede genel olarak MÜSİAD bütün kirli işlerin altından çıkıyor. Havai fişek fabrikasında da durum yıllardır böyle. Patlamadan sonra patronların adeta keyif için verdiği yemek büyük tepki çekince MÜSİAD açıklama yapma gereği duymuş olacak ki dillere destan bir açıklama geldi. Açıklamada “MÜSİAD bir sermaye örgütü değil işverenler ve işçiler için bir yuvadır, bizler tek amacı para kazanmak olmayan, kazancın paylaştıkça çoğaldığını acının da paylaştıkça azaldığının şuurunda bir yapıyız.” diyor.
Hayatın gerçeği ise bambaşka. DİSK-AR’ın yayınladığı rapora göre Covid-19 etkisiyle geniş tanımlı işsizlik 13 milyonu aşmış durumda. İşini kaybetmeden çalışabilenler ise güvenlik önlemlerinin yetersiz olduğundan ya da hiç olmadığından bahsediyorlar. Ekonomik olarak ise pandemi sürecinin getirdiği artı yükler zaten geçinemeyenleri sefalet şartlarına sürüklüyor. Hayatın gerçeği MÜSİAD’ın ikiyüzlü açıklamasının tam karşısında duruyor.
Sermaye ve emek arasındaki çelişkiyi görünmez hale getirme çabası kapitalizmde bakidir. Patronların dilinde istihdam alanı yaratıyoruz lafı bir güzelleme olarak devamlı döner. Gerçekte ise işçinin emeğini sömürmeden bir lira bile kazanamayacaklardır. Az masrafla çok kar elde etmek için günümüzde rutin haline gelen uygulamalar iş cinayetlerini bu denli arttırıyor. Bir fabrikada çalışan işçi ne kadar az mola verirse, ne kadar hızlı çalışırsa, iş güvenliğinden ne kadar feragat ederse patronun o kadar işine geliyor.
Türkiye’de her sanayi bölgesinde dayatılan bu koşullar temelinde kapitalizmin kar hırsına dayanıyor. Marks’ın döneminden günümüze çok zaman geçse de düzen görüntü değiştirse de aynı sistem işlemeye devam ediyor. Çözüm de aynı şekilde güncelliğini koruyor. Bu çatışma hayatın her alanında hissettiğimiz sınıfların çatışması ve çözüm de bu çatışmayı sömürülenlerden yana sonuçlandırmaktır. Başka bir seçenekte yine fabrikalarda patlamalar, madenlerde göçükler, inşaatlarda ölümler yaşanmaya devam edecektir.