Rusya’da Cinsiyet Devrimi – Dr Grigory Batkis

Rusya’da Cinsiyet Devrimi – Dr Grigory Batkis

Rusya’da Cinsiyet Devrimi, Dr. Grigory Batkis tarafından, 1925’te Dünya Cinsel Reform Birliği’nin çalışmalarına bir katkı olarak yayınlanmıştır.

Önsöz

Dr. Grigorii Abramovich Batkis, Moskova Üniversitesi Toplumsal Hijyen Enstitüsü’nün yöneticisi olarak görev yaptı. Bu Enstitü, sosyalist cinsiyet politikalarının uygulanması için tarihsel adımların atıldığı kurum oldu. Enstitü’de hem yönetici hem de eğitmen olan Dr. Batkis, yayınladığı bu broşürde; aile hukuku ile kadın ve çocuk haklarının yanısıra Sovyetler Birliği’nde toplumsal cinsiyet rolleri ve aileye ilişkin politikaların cinsel özgürlükleri ve eşcinselliği ele alışını da ele alıyor.

Dr. Batkis, ilk başarılı işçi iktidarının koşulları altında bu satırları yazdı. Hem geleceğin sosyalist toplumu için ilk adımlarını atmak hem de dönemin koşullarını gözetmek zorunda kalan “geçiş” dönemi sorunları toplumsal cinsiyet alanında atılacak adımları daha da çetrefilli hale getiriyordu. Bolşevik devrimin, toplumsal tüm meseleleri ele alış biçiminde olduğu gibi, cinsiyet ve cinsel sorunlar başlığı bir sınıflı toplumları tasfiye etme ve böylelikle her türlü ezme ve baskı ilişkisini tarihsel olarak sonlandırma programı ilk kez somut uygulama alanına dönüşüyordu. Bu nedenle Dr. Batkis’in bu metinde somut yasalar ve uygulamalar ile örneklerini sunduğu detaylı tartışmalar, devrim sonrası Rusya’nın bir panaromasını bizimle paylaşmaktadır.

Ekim Devrimi, eski düzene top yekun savaş açarken kadının ve erkeğin toplumsal rolleri üzerine dayanan geleneksel burjuva aileye de savaş açmıştı. İnsan, yalnızca özgür iradesine dayalı ilişkilerle cinsiyet fark etmeksizin dilediği gibi yaşamalı ve bunun karşılığında ezilmemeli, aşağılanmamalı, onurlu bir hayat sürebilmeliydi. Kadının evde köleleştirildiği, geri kalmış Rusya topraklarında eski toplumların en bağnazca fikirlerle ezildiği bir dönemden tarihin o anına kadar ortaya konan en ileri eşitlikçi devrimci politikalara doğru bir sıçrama yaşandı. Kadının ezilmesinin, eşcinsellere yönelik baskının maddi temellerinin parçalanması için radikal adımlar atıldı; evlilik ile mutfak ve bakım emeği ayrıldı. Sınıflı toplumların ekonomik zorunluluklarına ve geleneksel muhafazakar fikirlerine dayanan cinsiyetçiliğin tarihsel köklerini hedef alındı. Böylece burjuva ailenin de maddi zeminin yok edilmesi hedefine uygun bir gelişim mümkün olabilecekti. Kreşler ve yemekhaneler açmak; sağlık ve eğitimde seferberlik; evlenmenin beyandan ibaret bir prosedüre dönüştürülmesi; boşanmanın kolaylaştırılması; aile içi ve cinsel şiddetin suç haline getirilmesi; kürtajın serbest ve kamusal bir hak olması; cinsel özgürlük ve cinsiyet serbestliği ve cinsiyet değişikliği gibi konularda devrim kararlı ve hızlı adımlar attı. İşçi iktidarı, burjuvazinin ve aristokrasinin toplumsal prangalarını çözüyor, çürümüş zihniyetini söküp atmak için müthiş bir çaba ortaya koyuyordu. Bu çabanın nihayete erebilmesi, sosyalist devrimin geri Rus topraklarından dünyaya yayılıp yayılmayacağı meselesi, Sovyetlerin kaderini belirleyici temel tarihsel soruydu. Toplumsal cinsiyet, cinsellik, aile, eşitlik, çocuk hakları gibi konulardaki gelişim, devrimin kaderine göbekten bağlıydı. Ne var ki dünya devriminin Almanya başta olmak üzere yenilmesi SSCB’de bürokrasinin yükselişini de ortaya çıkartan çelişkileri iyice güçlendirecekti. Bürokrasinin iktidarı ele geçirmesine önderlik eden Stalin’in “tek ülkede sosyalizm” programı kadınlar ve ve eşcinsellerin tarihsel kazanımlarını karşı devrim dalgasında boğacaktı. Kadınlara analık madalyaları, kürtaj yasakları dayatan rejim eşcinselliği yasaklıyor, eşcinselleri tedaviye zorluyordu. Utanç verici bir gericilik!

Bolşevik devrimin somut ifadesi olan ilk Sovyet yasalarında somutlanan idealler, Batkis’in çalışmasında görüleceği üzere, eski Çarlık mevzuatına kıyasla, son derece ileri bir toplumsal uygulama ortaya koymaktadır. Örneğin, birlikte yaşayan çiftlerin yasal olarak evli çiftlerle aynı haklara sahip olması, bugün hala en “ileri” kapitalist ülkelerde bile görülemeyecek türden ileri bir uygulamadır. Çarlık yasasına göre “gayrimeşru” ilan edilen, yani evli olmayan annelerden doğan çocuklar, hukuken “meşru” çocuklarla eşit kabul ediliyordu. Hatta hukuki ihtilaf durumlarında çocuğun menfaati, aile otoritesini her şeyin üzerinde kabul eden burjva anlayışın aksine ana babanın menfaatinden üstün tutuluyordu. Batkis’in somut örneklerini verdiği pratikler etrafında “cinsler arasında tam siyasi ve ekonomik eşitlik” ilan ediliyordu.

Dr Batkis, eşcinsellik davranışı “… ve diğer cinsel zevk biçimlerinin” heteroseksüel ilişkilerle aynı yasal statüye sahip olduğunu açıklayarak, “Her türlü ilişki kişisel bir mesele olarak ele alınır” diyordu. Devletin, bireylerin cinsel yaşamına müdehalesi ancak ve ancak şiddet, taciz ve zorlama söz konusu olduğunda mümkün olabilirdi. Bu, işçi iktidarının eşcinsel ilişkilere ne kadar ileri bir bakış açısı ile yaklaştığını göstermektedir. Stalinizm her şeyi eski Çarlık rejiminin baskıcı uygulamalarına geri döndürene kadar da durum böyle kaldı. Bolşevizm ve Stalinizm arasındaki büyük farkı daha açık şekilde ortaya koymak ve değişimi bu tarihsel bağlam içine yerleştirmek adına Ekim Devrimi ve Kadın” ve Onurlu Bir Yaşam için İsyan: Stonewall” makaleleri destekleyici içerik sunmaktadır. Batkis’in metni ise, Bolşevik iktidarın bu sorulara yaklaşımının özetidir. Ne yazık ki bu politikalar, 1930’larda Stalinist rejim kadınlar ve eşcinseller için elde edilen hakların bir kısmını geri aldıktan sonra unutturuldu. 1930’lardan beri anti-komünistler sosyalizm adına Stalinizim işaret edip özgürlüklerin sosyalizm altında boğulduğu; kadın ve LGBTİ’lerin sosyalizm altında bir geleceği olamayacağını iddia etti. Bu somu belge; komünistlerin, hem kadın hakları hem de eşcinsel hakları açısından, o dönemde en ileri kapitalist ülkelerin bile ilerisinde olduğunu kanıtlamaktadır. Dahası, bugün hala bu programı aşan hiçbir kapitalist örnek yaratılamamıştır.

 

Dr. Grigori Batkis

Rusya’da Cinsiyet Devrimi

 

Bugün Sovyet cumhuriyetlerindeki tüm cinsel kanunlar Ekim Devrimi’nin ürünüdür. Büyük devrimimiz, yalnızca

proletaryanın siyasi diktatörlüğünü kazanması açısından değil, aynı zamanda devrimin hayatın her alanını etkilemesi açısından da birinci derecede önemlidir.

Devrimin önderleri, eski yasaların ve kurumların zincirlerini cesurca ve kararlılıkla kırıp, kurtuluş adına bunların yerine salt şatafatlı ilkeler ilan etmediler. Şayet böyle olsaydı, o ilkeler günlük yaşamla karşı karşıya kalındığında bir iskambil evi gibi çökerdi. Birinci Fransız Devrimi, bu türden gri teorilerin ve soyut düşüncenin hukuk ve kurumlar için ana ilham kaynağı olduğu durumlara en öğretici örnekti.

Öte yandan, Rus Komünist devriminin kanun yapımı, salt birtakım akademik fikirleri yeniden üretmeyi değil, yaşamın somut bir ifadesi olmayı amaçlamaktadır. Ancak eski düzenin başarılı bir şekilde devrilmesinden (pratiğin teori üzerindeki zaferinden) sonradır ki yeni, sağlam bir yasamaya ihtiyaç oldu. Ve böylelikle, aile hayatı ve cinsel ilişkiler ile ilgili yeni normlar, insanların doğal ihtiyaçları ve talepleri etrafında şekillendi.

Çarlık yasaları; temel ilkeleri sınırsız despotizm, keyfilik, şiddet ve kadınların köleleştirilmesi olan birçok içeriğe sahipti. Eski evlilik ve aile hukuku, siyasi ve ekonomik baskıya dayalı bir sistem tarafından şekillendirilmişti.
Çarlık yasasının özellikleri şunlardı: sadece özel bir mesele olarak algılanan aile kavramı ve algısı; Roma’daki pater familias modeline dayanan aile reisinin sınırsız güç ve otoritesi; doğal ilişkileri tümüyle yok sayan bilim dışı dinsel ahlakın, kanonik hukukla meşrulaştırılan “şeytani” kadın anlayışı.

“Kadın kocasından korkmalıdır” – Ortodoks Kilisesi tarafından evlilik törenleri sırasında kadınlara aşılanan bu kabul görmüş “öğreti”, tüm bu tür yasaların arkasındaki temel fikirdi. Çocukların durumu da kadınlardan daha iyi değildi. İlgili yasalar çocukların üzerinde oldukça önemli bir hak tanımlıyordu: “Ana-babanın yetkisi”.
“Gayri meşru” gebe ilan edilen kadınlar savunmasız bırakıldı; kürtaj yaptıranlar zorla çalıştırmayla cezalandırıldı; kadın ve çocuk emeği arsızca sömürüldü. Cinsel hayat gibi özel konulara genel ahlak kisvesi altında müdahale edilirken fahişeliğin yayılması teşvik edildi: işte o yasanın temel eğilimleri bunlardı.
Cahil ruhban sınıfı ve yönetici otoriteler, başta köylüler olmak üzere halk kitleleri üzerinde çok büyük etki sahibiydi.

Var olma hakkını kocasının cinsel ihtiyaçlarının tatmin edilmesi üzerinden alan satanik kadın fikri, yüzyıllar boyunca öğretildi. Bu düşünce, gerçekten şeytanca düzenlenmiş olan yasaların ilahi otoritesine olan inancı besledi.

Şubat Devrimi Eylemlerinde Kadınlar

İşçilerin ve köylülerin efendi olmalarının, Tanrı ve Kanun tarafından meşrulaştırılan sınırsız gücü kullanmalarının tek bir yolu, tek aracı vardı. Siyasi ve ekonomik olarak ezilen, günlük yaşamlarında hep aşağılanan işçi ve köylüler, ancak kendi aileleri içinde “efendi” olabilirlerdi.

İlerici işçiler, köylüler ve liberal aydınlar, Rusya’da özgür toplumsal ve bireysel gelişmeyi bastıran ve gerçekliği sürekli olarak reddeden eski ortaçağ düzenine karşı duruşlarını çoktan ilan etmişlerdi.

Savaş geniş kitleleri harekete geçirdi. Yüz milyon köylü yeni koşullarla karşı karşıya kaldı ve yeni bir yaşam algısı geliştirmeye başladı. Fabrikalarda ve kırsalda kadınlar, savaşın ilk döneminde ekonomik bağımsızlıklarını kazandılar. Ancak zincirleri salt resmi anlamda değil, gerçek anlamda yalnızca Ekim Devrimi kırabilirdi. Yasama da bu devrimci dönüşüme tabiydi. Eski, despotik ve son derece bilim dışı yasaların hiçbiri yerinde durmadı. Bu, cinsel alanda mülkiyetin devamlılığı için yasal incelikler kullanan ve son tahlilde cinsel yaşamda çifte standardı ayakta tutmaya hizmet eden (ve tam bir bilim karşıtlığı içerisinde yazılan) burjuva reformist yasamadan tamamen farklıydı.

Sovyet yasaları, toplumsal devrimin ihtiyaç ve görevlerini karşılamak amacıyla tamamen farklı, tamamen yeni bir yola girmiş bulunuyordu. Ekim devrimi, insanlık tarihinde bu görevi üstlenen ilk devrim, Rus toplumu bu görevi üstlenen ilk toplumdu.

Sovyet cinsel hukuku, nüfusun çoğunluğunun taleplerini karşılayan ve modern bilimin sonuçlarına dayanan ilkeler üzerinden yükselmektedir. Bugünkü yaşamın bir ifadesidir ama aynı zamanda yüzü yarına ve gelecekteki gelişimin temel eğilimlerine dönüktür. On Emir gibi ezel ebed değişmeden kaskatı kalamaz. Her toplumsal kurum gibi Sovyet yasaması da kendisini gelişimin yasalarına tabi kılar.

Kamusal ilişkilerin gelişme yasaları, özel mülkiyetin kaldırılmasıyla, ekonomik bir kurum olarak “ailenin” temellerinden sarsıldığını kararlı bir şekilde ilan etmektedir.

Politik olarak özgürleşmiş kadınlar, kamusal üretim sürecine dahil edildi; kadınların ezilme durumunun ifadesi olan çocuğa, mutfağa ve Kiliseye tabi olma durumları ortadan kalktı.

Önceleri özel bir görev ve özel bir mesele olarak tanımlanan çocuk bakımı, artık kamuyu ilgilendiren bir konu haline getirilmiş, toplumun ve bireyin çıkarları gözetilecek şekilde yeniden ele alınmıştır.

Bugünün Sovyet yasaları eskiyi yok ederken yeniyi hazırlayan ancak halen doğum sancıları çeken bir geleceği, yani geçiş dönemini yansıtmaktadır. Ama aynı zamanda bugünün durumunu, maddi hayatın süreçlerini henüz bütünüyle düzenleyememiş genç bir toplumun durumunu da yansıtmaktadır: tüm yurttaşlar için beslenme sorununu ve istisnasız tüm çocukların bakımı sorunu henüz çözülememiştir.

Kadınların mevcut çalışma koşulları, tüm kadınların çalışmasına tam olarak izin vermemektedir. Aile birimi hâlâ büyük bir güçtür ve pratik öneme sahiptir. Teknolojik gelişimin geri olması, bu sorunların hızlı bir biçimde kamusal yöntemlerle çözümünün önünde önemli bir engel olmaktadır. Çocukların kamusal eğitimi, maddi imkânların yetersizliği nedeniyle ancak çok yavaş ve kademeli olarak hayata geçirilebilmektedir. Sovyet yasaları bu geçiş döneminde hayatın her alanını dikkate almakta ve yeni toplumu aşağıdaki ilkeler üzerine inşa etmektedir:

  • Kimsenin çıkarına zarar vermemek ve menfaatlerini ihlal etmemek kaydıyla, devletin veya toplumun cinsel ilişkilere karışmaması.
  • Her iki cinsiyetin tam ekonomik, sosyal ve politik eşitliği.
  • Devlet ve toplum, çocukların ve kadınların yasal koruyucularıdır. Çocukların ve kadınların korunması hayatın her alanınını kapsamaktadır.
  • Dini törenlerle bağlantılı yasalar kaldırılacaktır.
  • Esas olan kanunun pratik uygulamasıdır; gerekli görüldüğü takdirde değişmesi gereken şey yasadır. Bu ilke, eski “Fiat justitia pereat mundus” [Dünya yok olsa da adalet yerini bulsun] anlayışının tam tersidir.

Genel Bakış ve Karşılaştırma için Eski Çarlık Yasalarından Bazı Örnekler

Madde 106: Koca, karısını kendi bedeni gibi sevmeli ve onunla uyum içinde yaşamalıdır; onu onurlandırmalı ve hastalık sırasında ona yardım etmelidir. Elinden gelen en iyi şekilde karısına yiyecek ve destek sağlamalıdır.

Madde 107: Kadın, ailenin reisi olan kocasına itaat etmeli, kocasına sevgi ve saygı göstermeli ve sınırsız şekilde itaat etmelidir. Evin hanımı olan kadın, kocasına her türlü tatmini ve sevgiyi yaşatmalıdır.

Madde 164: Ebeveyn hakları: Ebeveynin yetkisi, her iki cinsiyetten ve tüm yaşlardan çocukları da kapsar. Bu yetki, daha önce tanımlanış olan kısıtlamalara tabidir.

Madde 165: Ana baba, inatçı ve itaatsiz çocukların ıslah edilmesi amacıyla aile içi tedbirlere başvurma hakkına sahiptir. Bu önlemlerin başarısız olması durumunda, ebeveynler aşağıdakileri yapma yetkisine sahiptir:

Çocukları, ebeveynlerinin otoritesine karşı inatçı itaatsizlik, ahlaksız davranış ve diğer bariz kötü davranışları nedeniyle, devlet tarafından istihdam edilmediği takdirde, hapse gönderebilir. İlgili mevzuat, (1885 yılında) 1592 sayılı “Ceza Hükümleri” maddesinde düzenlenmiştir.

Anne baba, çocuklarıyla ilgili şikayetlerini adli kurumlara iletebilir. Ebeveyn otoritesine karşı inatçı itaatsizlik, ahlaksız davranış ve diğer bariz uygunsuz davranışlar, ebeveynler tarafından gerekli görüldüğünde belirli önlemlerle cezalandırılabilir. Bu önlemler 2-4 aya kadar hapis cezasına varabilir ve özel bir soruşturma olmaksızın ebeveynler tarafından uygulanabilir. Ebeveynler, kendi takdirine bağlı olarak cezayı azaltma veya kaldırma hakkına sahiptir.

Madde 122: Gençlerin büyüklere ve yaşlılara saygı göstermesini, çocukların anne babalarına itaat etmesini sağlamak polisin görevidir.

Madde 177: Çocukların görevleri: Çocuklar, anne babalarına yürekten hürmet, itaat, bağlılık ve sevgi göstermekle yükümlüdürler. Ebeveynlerine hizmet etmeli, onlar hakkında saygılı konuşmalı, nasihatlerine ve iyileştirici tedbirlere sabırla ve şikayet etmeden katlanmalıdırlar. Çocukların saygısı, ebeveynin ölümünden sonra da devam etmelidir.

Madde 168: Çocukların ebeveynlerine karşı (ister medeni ister cezai nitelikte olsun) şahsa hakaretle ilgili şikâyetleri hiçbir suretle kabul edilmez. Bu yasa, çocuklarına yönelik suç teşkil eden davranışlardan suçlu bulunmuş olan ebeveynler için geçerli değildir. Bu gibi durumlarda yerel makamlar, olayı soruşturarak ve suçlu bulunan kişilerin yargılanmasını sağlayarak gerekli korumayı sağlar.

Yeni [Sovyet] Yasaları

 

Sovyet Rusya’nın evlilik kanunları, evliliği tamamen sivil bir meseleye dönüştürdü. Yasal olarak tek geçerlievlilik, medeni hukuka uygun olarak gerçekleştirilen evlilikler olarak belirlendi. Devrimden önce kilisede gerçekleştirilen evlilikler istisna olarak kabul edildi. Bu evlilikler, yasa ile medeni nikahla eşit kabul edildi..
Resmi evlilikleri özel kütüklere kaydetmekle görevli özel idari organlar kuruldu.

Eşler, eylemlerinin sonuçlarının tamamen farkında olmalıdır. Sadece akli melekeleri yerinde olan ve eylemlerinin mesuliyetini alabilecek kişiler resmi evlilikler kurabilir.

Erişkin olmamak, evlilik için biyolojik bir engel olarak kabul edilmektedir. Çiftlerin resmi olarak evlenebilmesi için yasal asgari yaş erkekler için 18, kadınlar için 16’dır. Ergenliğe daha erken ulaşılan belirli bölgelerde, bu asgari yaş sınırı düşürülebilir. Resmi evliliğin önündeki bir diğer engel de birinci dereceden akrabalıktır (ana-oğul/baba-kız vb.). Bu yasaları ihlal eden eski evlilikler, artık yasayı ihlal etmiyorlarsa (örneğin, asgari yaşa ulaşılmışsa) veya evlilik çocuk veya hamilelikle sonuçlanmışsa geçerli kabul edilmektedir.

Çift, erkeğin ya da kadının soyadını; birleşik bir adı veya her iki soyadı korumayı seçmekte özgürdür. Örneğin, kocanın soyadı Schultz ve eşinin soyadı Mayer ise, çift soyadı olarak Schultz veya Mayer’i almaya karar verebilir veya Schultz-Mayer bileşik adını alabilir. Aynısı çocukların soyadları için de geçerlidir. Çocuk, ebeveynlerin anlaşmasına bağlı olarak, ebeveynin soyadını veya birleşik soyadı alabilir. Reşit olan her vatandaşın soyadını değiştirme hakkı vardır.

Evlenirken eşlerden biri diğerinin uyruğunu/vatandaşlığını benimsemek istemiyorsa eşler kendi uyruklarını/vatandaşlıklarını korurlar.

Bir resmi evliliğin reddedilmesinin bir başka nedeni de, eşlerden birinin halihazırda başka biriyle resmi olarak evli olması olabilir. Bir kişi tek seferde iki resmi evlilik yapamaz. Bununla birlikte, resmi evlilik dışı cinsel ilişkiler hiçbir şekilde hedef gösterilemez.

Sovyet hukuku, kayıtlı resmi nikah sistemini öngörmekle birlikte, evlilik benzeri ilişki biçimine sahip çiftleri [ç.n.: yasal olarak evli olmasalar bile] resmi evlilikler için geçerli olan hak ve yükümlülüklerin aynılarına sahip sayar. Eğer, eşlerden biri (ilk ilişkiye ek olarak) bir başkası ile ilişki içinde veya resmi olarak evli ise, hem ilişki hem de evlilik için aynı yükümlülükler aynı anda uygulanır. 

Burjuva devletlerin kanunları ile işçi-köylü devletinin kanunları arasındaki temel fark budur: işçilerin ve köylülerin devleti, her türlü uzun süreli ilişkiye resmi nikah olmadan da aynı hakları verir.

İç içe geçmiş çoklu ilişki durumunda, ancak taraflardan biri açıkça zarar görüyorsa müdahale edilir ve ilişkiler düzenlenir. Çok eşli ilişkilerde, bu ilişkiye dahil olan her bir eş ilişkinin biçimi konusunda bilgi sahibi değilse bu durum zararlı olarak görülür ve aldatma olarak değerlendirilir.

Zararlı ilişkiye örnek olarak şu verilebilir: Bir süre resmi nikahlı olarak yaşayan ve ailesinin geçimini sağlayan bir kimseyi var sayalım. Bu adam ikinci bir ilişkiye girseydi, aynı sorumluluklara sahip olacaktı. Sonuç olarak, maddi durumları kötüleşeceği için ilk aile zarar görecekti. İlk karısına ikinci ilişkisini söylemediğini varsayalım — işte o zaman bu bir aldatma davası olacaktır.

Aynı durum, ilk ailenin diğerinden gizli tutulduğu durumda da geçerlidir. Gündelik hayatın pratiği, cezalandırılması gerekenin çoklu ilişki değil, aldatma ve bunun sonucunda ailenin çıkarlarının ihlali olduğunu ortaya koyar.

Kanun, evlilik niteliğindeki her ilişkiye resmi nikahlı eşlerle aynı hak ve görevleri verdiğini vurgulamaktadır.
Eşlerden biri bir başka ilişki daha yaşıyorsa, hatta resmi bir evlilik içindeyse, bu ilişkilerin her birinde de aynı görevlere sahiptir. Yakın gelecekte Sovyet Merkez Yürütme Komitesi’ne sunulacak olan yeni yasa tasarısı şu maddeyi içermektedir:

“Resmi olmayan evlilik benzeri ilişkiler içinde yaşayan bireyler her zaman bu ilişkilerin belgelendirilmesi hakkına sahiptir.”
“Resmi evlilik kaydı talebi herhangi bir özel hak sağlamaz; gerçek hayatta ancak bir dereceye kadar imtiyaz ifade etmektedir.”

Adalet Halk Komiseri, önerilen yasayla ilgili bir beyanında şunları yazdı:
“Evlilik kayıtları, yalnızca yasa aileye belirli ayrıcalıklar tanıdığı ölçüde gereklidir. Kayıt, yalnızca bir ailenin var olduğu gerçeğini ifade etmeyi kolaylaştırır. Ayrıca, bu törenlerin doğasında var olan eski otorite unsuru, kitleler arasında hala bir rol oynamaktadır. Kitleler arasında evliliğin eski, dinsel, mistik ayinini laik kayıt işlemiyle değiştirmek yönünde artan bir talep hissedilir durumdadır.” İstatistikler, kayıtlı evliliklerin kilise düğünlerinin sayısını geçtiğini gösteriyor.

Sovyetler Birliği’nin uzak bölgelerinde, örneğin Kafkasya, Türkistan ve Sibirya’da eski ulusal kurumların kalıntıları halkların yaşamlarında hala etkili olduğundan, ortak Sovyet yasasına belirli paragraflar eklenmiştir.
Göçebe halklar arasında (Kırgızlar, Özbekler ve Rus dağ kabileleri) ilkel zamanlardan beri bir örf ve adet hukuku sistemi kullanılmaktadır. Kaçırma yoluyla evlilik, satın alma yoluyla evlilik, ölen erkeğin dul karısının servetin bir parçası olarak mirasa dahil edilmesi — tüm bunlar örfi hak nedeniyle meşruydu. Kadına bir nesne, bir meta, servetin bir parçası gibi davranılıyordu. Kadının kendi iradesini özgürce ifade etmesinin hiçbir koşulu yoktu.
Yerel hükümetler, ilkel zamanların bu son kalıntılarıyla mücadele ederken, gelin kaçırmayı, başlık parası ödemeyi, kadını iradesi dışında evlenmeye zorlamayı ve şimdiye kadar kadının özgürlüğünü baskılayan diğer normları katı bir şekilde yasaklayan yasalar çıkardı. Tüm bu ek yasalar, kongrelerinin son oturumunda tüm ülkede geçerli olmak üzere Sovyet Merkez Yürütme Komitesi tarafından onaylandı.

Yeni evlilik yasasına ilişkin son teklif, Narkomedrav tarafından yazılmış önemli bir madde içeriyor. Bu taslağa göre eşler, birbirlerinin sağlık durumları, özellikle psikolojik ve cinsel hastalıklar ile tüberküloz konusunda tam olarak bilgilendirildiklerini yazılı olarak kabul etmekle yükümlüdürler. Bu taslağın yasama organları tarafından kabul edilmesi muhtemeldir.

Narkomedrav’ın bu önerisinin toplumsal hijyen açısından çok önemli olduğunu söylemeye gerek yok. Geçeceği kesindir ve ilgili tüm yasama kurumlar tarafından da onaylanmıştır.

Evlenmeden önce tıbbi muayene zorunluluğu sorunu birkaç kez ertelendi, ancak reddedilmedi. Hem tıbbi yardımın nispeten düşük düzeyde örgütlenmesi hem de kitlelerin hâlâ düşük olan kültürel düzeyi bunun önünde engeller teşkil etmektedir. Diğer tüm sorun ve durumların yanı sıra, ciddi ve bulaşıcı bir hastalığın daha sonra evliliği bozmaması için her iki partnerin de sağlık durumuna özel önem verilmektedir.

Sovyet yasalarına göre evlilik, eşlerden birinin ölümü yahut eşlerden birinin veya her ikisinin evliliği sona erdirme niyetinde olması durumunda sona erer. Sovyet yasaları, insanları istenmeyen bir ilişkiyi sürdürmeye zorlamayı amaçlamaz. Bununla birlikte, daha zayıf olanın (çoğu durumda kadının ve özellikle çocukların) çıkarlarının korunmasını sağlamak ve taleplerini tescil etmek; iki kişinin cinsel birlikteliğinden kaynaklanan görevleri daha güçlü partnere yüklemek devletin görevidir. Eşlerin evliliğin sona ermesine oybirliği ile karar vermesi halinde, yerel makamlara diğer kişiye ve çocuklara karşı görevleri içeren bir tasdik ibraz edilmesi yeterlidir. Anlaşmazlık durumunda, boşanma Halk Mahkemesi’ne sunulur. Mahkemenin görevi karşılıklı görevlerin tesisidir. Elbette, dramatik bir durumla karşı karşıya kalan yargıç, soğukkanlı bir gözlemci olarak kalamaz. Mümkün göründüğünde, her zaman eşleri uzlaştırmaya çalışacaktır. Nitekim bunu çoğu zaman başarmaktadır. Boşanmanın yasal olarak mümkün olmasından dolayı boşanma sayısının arttığını iddia etmek temelsizdir.

Rusya’da en yüksek boşanma sayısı Nisan 1918’de kayda geçti. Bu tarih, Çarlık dönemi evliliklerinin bozulmasının zirvesine tekabül eder. Çoğu durumda, bunlar yalnızca kağıt üstünde evlilikler olarak kaldı. Ayrıca bu yeni dönemde, devrimci çalkantılar dolayısıyla birbirinden kopan çiftlerin boşanmaları da söz konusu oluyordu.

Kendini kamusal yaşamın aktif bir üyesi olarak gören kentli proleter erkek işçi, çoğu durumda çıkarlarını anlamayan ve paylaşmayan karısıyla kalmak istemiyordu. Bu nedenle karısına ve ailesine yabancılaşmış ve onlardan uzaklaşmaya çabalamıştır. Kadınsa dönemin zorlu koşullarının ortasında mağdur olmuş ve çocuklarla birlikte geride kalmıştır.

Kırsal kesimde ise farklı bir süreç gözlemlenmiştir: Uzun yıllar süren bir savaşta askerlik yapan ve genellikle de yaralı bir halde eve dönen erkek, karısını yeni bir adam ve yeni bir aile ile bulmuştur. Bu gibi durumlarda koşulların kurbanı erkektir.

Yukarıda bahsedildiği gibi Sovyet yasaları, zayıf olan tarafın haklarını savunan kanunlar çıkarmak zorundaydı.
Daha sonrasında boşanma sayısı azalmaya başladı. Hatta günümüzde evliliklerin içsel bir konsolidasyonundan söz etmek bile mümkündür. Örneğin Moskova’da yıllık boşanma sayısı 3.500, evlenme sayısı ise 20.000’dir. Erkek ve kadın arasındaki ilişkinin karşılıklı tam özgürlüğü ve sağlıklı bir dostane ilişki, evliliğe istikarar kazandırır. Eşler ekonomik olarak birbirinden bağımsızdır. Eşlerden her birinin evlenmeden önce kazandığı ve sahip olduğu varlık, onun kişisel mülkü olmaya devam eder. Eşlerden birinin haklarını diğerinin lehine geriletebilecek tüm sözleşmeler geçersizdir.

Aynı zamanda, evlilik sırasında elde edilen tüm varlıklar her iki eşin de ortak malıdır ve boşanma halinde bu varlıklar bölünmeye tabidir.

Sovyet Rusya’daki aile yapısı, çoğu durumda erkeğin dışarıda aile için geçim sağladığı, kadının evde kalıp çocuklara baktığı aşamayı henüz geçmedi.

Kimin işinin daha zor olduğunu söylemek güç — fabrikadaki erkeğin mi yoksa evdeki kadının mı? Pek çok durumda kadınların sırtladığı işler erkeklerinkinden daha zordur. Bu nedenle kadın, aile gelirinin eşit sahibi olarak görülmektedir.

Tabii ki, sağlık veya başka nedenlerle çalışamayan erkek için de bu mevzuat uygulanırken, kadın ekonomik olarak bağımsızdır.

Evlilik ve aile mevzuatı, genel olarak, ekonomik olarak sıkıntılı zamanlarda karşılıklı yardımlaşma görevi tanımlar ve yalnızca kan bağını ailenin temeli olarak kabul eder. Diğer türden resmi ilişkiler dikkate alınmaz. Çocukların evlat edinilmesi ise henüz yasallaştırılmıştır.

Meşru ve gayrimeşru çocuk, hukuk nezdinde ve yargı pratiğinde artık sorun olmaktan çıkmıştır. Meşru ve gayrimeşru tüm çocuklar, ebeveynleri nezdinde aynı haklara sahiptir. Ebeveynler, evlilik içi veya evlilik dışı doğmuş olmalarına bakılmaksızın, çocuklarına karşı aynı şekilde sorumludur. Aile hukukunun temel fikri ve amacı, çocukların menfaatinin her bakımdan korunmasıdır. Aile hukuku, çocuk için sahici bir kurum haline gelmiştir: ilk mesele ebeveynlerin kimliğinin belirlenmesidir. Anne, doğum kaydı için başvururken çocuğun babasının adını belirtmekle yükümlüdür.

Eşler, ebeveynliklerini imza ile teyit etmekle yükümlüdürler.
Kanun, annenin, çocuğun babasını soruşturma hakkını vurgular ve destekler. İskandinavya’da olduğu gibi, annenin doğumdan üç ay önce çocuğun babası olduğunu tahmin ettiği erkeğin adını belirtme hakkı vardır. Söz konusu kişi iki hafta içinde itiraz etmezse, çocuğun babası olarak kabul edilir. İtiraz etmesi durumunda dava mahkemeye gider. Kasıtlı olarak babalığın reddi, yalan beyan olarak değerlendirilecek ve (bir suç olarak) cezalandırılacaktır.

Rus hukuku, annenin gebe kaldığı dönemde iki veya daha fazla erkekle cinsel ilişkide bulunması nedeniyle, çocuğun babasının kim olduğunu makul bir kesinlikle belirtemediği durumları da öngörmektedir. Erkeklerden herhangi birinin potansiyel olarak baba olabileceği bu gibi durumlarda mahkeme, ilgili kimselerin tamamının çocuğun masraflarını karşılamaya ve anne için gerekli imkanları sağlamaya yükümlü olduğuna karar verir.
Annenin nafaka alma hakkı kanuni bir haktır ve titizlikle uygulanacaktır.

Nafaka talebi ve ödemesi artık yargı tarafından değil, idari makamlar tarafından icra edilecektir. Bu, anne için büyük bir kolaylıktır. Nafaka ödemeyi reddetmek suç olarak cezalandırılacaktır.

Nafaka miktarı, mahkeme tarafından ihtiyaçlar gözetilerek kararlaştırılır. Koşulların değişmesi durumunda bu kararın herhangi bir zamanda revize edilmesi veya değiştirilmesi mümkündür. Aynı şekilde babalık kabulünün de yeniden düzenlenmesi mümkündür. Bu durum, çocuklar tarafından talep edildiği takdirde de geçerlidir.
Ebeveynin çocuklarla ilgili çıkarları, yalnızca çocukların çıkarlarına ve esenliğine uygunsa kabul edilir. Söz konusu olan çocuğun çıkarı ise, mahkeme yazılı kanuna bile karşı çıkabilir.

Bu bakımdan eski Çarlık ile yeni Rusya’nın yasa yapımı arasındaki büyük fark bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Eski yasa ve onun en önemli yargı kurumu olan Senato, ebeveynlerin çocuklarını istedikleri zaman bakımdan alıp evlerine götürmelerine izin veriyordu — ebeveynlere iadenin çocukları olumsuz etkileyeceği açık olsa bile. Sovyet yasası ise ebeveynlere çocuklarını başka kişilerden geri alma hakkı tanıyan benzer maddeler içeriyor. Ancak yasanın pratik uygulaması şüpheli durumlarda mahkemenin çocuğun yararına karar verdiğini, ebeveynlerin bakım altındaki çocuklarını geri almalarına izin vermediğini göstermiştir.

Premsk vilayetinde 1919 yılından özel bir dava bulunuyor:
Evli Baburin çiftinden 1913 yılında bir erkek çocuk dünyaya geldi. Çocuğun babası o sırada askerdi. Babanın yokluğunda parasız ve çaresiz kalan anne, çocuğu bir manastırın kapısına bıraktı. Çocuk bulundu ve çocuğu kendi çocukları gibi büyüten bir evli çifte verildi. Altı yıl sonra çocuğun biyolojik ailesi olan evli Baburin çifti, çocuğun iadesi için yasal yollara başvurdu. Halk Mahkemesi, yasaya bağlı kaldı ve ebeveynin menfaati adına prosedürleri uyguladı. Ancak yargının bir üst kademesinde şu ilan edilmişti: Çocuğun iadesine ilişkin madde, ancak iadenin çocuğun yararına olması halinde uygulanabilecekti. Yedi yıldır bir aile ile yaşayan ve söz konusu yerde rahat eden çocuk, (biyolojik) anne babasına geri dönmek istemiyordu. Bu nedenle çocuğun koruyucu ailede kalmasına karar verildi. Pek çok başka örnek verilebilir — bunların tümü öncelikle çocuğun çıkarınadır.
Çocuğun yasal olarak korunması daha rasyonel, daha esnek bir şekilde (ebeveynleri de ilgilendirecek bir biçimde) belirlenemezdi. Aile Kanunu’nun 153. maddesi bunun (muhteşem) bir ifadesidir.

Ebeveyn hakları her zaman çocuğun çıkarından sonra gelir. Bundan sonra gelen her şey, daha sonraki her yasal adım, böylesine mühim bir içeriğe sahip bu birkaç kelimenin devamı niteliğindedir. Eğitim, ebeveynler tarafından kolektif olarak düzenlenecek olup, hiçbir eş diğerinin rızası olmadan keyfi davranmayacaktır. Eşler arasında anlaşmazlık çıkması halinde kararı mahkeme verir.

Ebeveyn haklarının kötüye kullanılması, bu hakların kaybıyla sonuçlanır. Bu gibi durumlarda çocuk anne ve babasından geri alınır. Bu sayede çocuk, hukukun sürekli koruması altındadır ve hiçbir egoist eylem (ebeveynlerinki bile) çocuğa zarar veremez. (*)

[(*) Çocuğun çalıştırılmasına ilişkin karar için çocuğun rızası gerekir. Çocuklar, kazandıkları maaş üzerinde tam tasarruf hakkına sahiptir. 16 yaşından küçük gençlerin kâr amaçlı işlerde çalışmasına izin verilmez; 14 yaştan itibaren istisnai durumlarda izin verilebilir.]

Tüm bu Sovyet yasalarının uygulanması, aileyi yalnızca eski kölelikten kurtarmakla kalmaz, aynı zamanda aileyi daha önce aile yaşamına egemen olan şiddet ve keyfilikten de korur.

Ayrıca Sovyet mevzuatı, doğumla kazanılan maddi ayrıcalıklar sorununu da ele almakta ve mevcut miras kanununu genel toplumsal mevzuata uygun olarak değiştirmeye odaklanmaktadır.

Bunun özünde eşitlik ilkesi vardır — doğum, gelecekte ekonomik eşitsizliğe yol açmamalıdır. Aile, nesilden nesile aktarılan servet ve mülk birikiminin kaynağı değildir. Burjuva dünya ile kapitalist düzendeki bu temel eşitsizlik artık ortadan kalkmıştır. Çocuğun gelecekteki toplumsal konumu artık ebeveynin statüsü tarafından belirlenmeyecektir.

Bu geçiş aşamasında aile, aile üyelerinin birbirine yardım ettiği ve birbirini desteklediği bir kurum olarak var olur. Çalışamayacak durumdaki yetişkinler ve özellikle çocuklar, ailenin çalışan diğer üyelerinden destek talebinde bulunabilirler. Talep, söz konusu aile üyesinin kamu veya devlet fonlarına erişimi varsa (örneğin çocuk kreşe gidiyorsa veya engelli bir kişi ihtiyaçlarına uygun bir kurumda bulunuyorsa) sona erer. Nasıl ki anne babalar çocuklarının malları üzerinde hak iddia edemezlerse, çocuklar da anne babalarının malları üzerinde hak iddia edemezler.

Vasiyetçinin ölümünden sonra kalan mülk yalnızca bir koşulla alınabilir: ölen kişinin aile üyelerine karşı sahip olduğu tüm yükümlülükler yerine getirilmiş olmalıdır. Ayrıca, mülk 10.000 ruble sınırını aşamaz. Bir vasiyetin yokluğunda, toplam 10.000 ruble tüm aile üyeleri arasında eşit olarak dağıtılır. Gerisi devletin malıdır. (**)

[(**) Mirasa ilişkin madde: 10.000 ruble köylü mülkünün, yani malların ve binaların ortalama değerini temsil eder. Toprak özel mülk sayılmadığı için devredilemez ancak tüm hayatı boyunca kullanması için bir köylüye verilir. Her aile üyesi, yaşına bakılmaksızın topraktan bir pay alır.]

Kadının özgürlüğünün ve çocukların korunmasının kapsamı aile ve evlilik alanıyla sınırlı değildir. Sovyet Rusya’nın genel mevzuatı, cinsiyetler arasında tam bir siyasi ve ekonomik eşitlik sağlamıştır.
Anne özel hukuki koruma altındadır. Analığın korunması İş Kanunu’nun öne çıkan bir özelliğidir. Bir anne toplam üç ay doğum izni kullanabilir.

Ayrıca, fabrikaların çoğunda kadınlar için çalışma saatleri azaltılabilemekte ve emziren anneye çalışma saatleri içinde özel izin imkanı da sağlanmaktadır.

Bunun yanı sıra, analık haklarının yaşama geçirilmesi ve bunların maddi araçlarının sağlanabilmesi amacıyla sağlık hizmetlerini iyileştirici özel sosyal güvenlik normları ve çeşitli hükümet tedbirleri uygulanmaktadır. Bizim analık hakkından anladığımız basit bir deklarasyondan ya da bir burjuva anayasası maddesinden fazlasıdır (bkz. Weimar anayasası).

Annenin analık hakkı, hem anneye hem de çocuğa yardım eden ve onları koruyan çok sayıda kurum aracılığıyla tesis edilir.

Bunu daha iyi anlatabilmek için anne ve çocuk bakımıyla ilgili sosyal güvence olarak yürürlüğe konan özel uygulamalara — mesela annenin çocuğunu emzirmesini sağlayan tedbirlere — atıfta bulunmak bile yeterlidir. Kadın çalışan oranı yüksek olan neredeyse tüm büyük fabrikalar ve şirketler kreş açmak zorundadır. Ayrıca, mevsimlik işlerde, örneğin kırsalda yaz döneminde, yaz kreşleri açılmaktadır.

Bir başka önemli konu da kürtaj meselesidir. Sovyet mevzuatı, kürtajı kadının sağlığından bağımsız bir sorun olarak ele almaz. Yasama organları, binlerce kadını kürtaj yaptırmaya zorlayan yaşam koşullarının kayıtsız ve tarafsız tanıkları veya gözlemcileri değildir. H. Semaşko [1918-1930 Halk Sağlığı Komiseri] bir makalesinde şöyle yazar: Çalışan kadın ya da köylü kadın çocuk sahibi olmak istemediği için kürtaj yaptırmıyor — artık daha fazla çocuk sahibi olamayacağı için kürtaja başvuruyor. Bu kadınların çoğu halihazırda çocuk sahibi. Kürtaj yaptıran kadınların ancak beşte biri çocuksuz. Ortalama olarak, bir kadın dördüncü çocuğundan sonra kürtaja başvuruyor.

Geniş kitlelerin kültürel düzeyinin düşük olması kadınların doğum makinesine indirgenmesine yol açıyor. Çok çocuklu ailelerin çocuklarını besleyecek imkânlardan yoksun oldukları dikkate alındığında kürtaj, kadını tükenmekten, çocukları da açlık ve sefaletten korumak için doğal bir araç gibi görünmektedir.

Devlet, dünyaya gelen her çocuğa tam bir güvenlik ve koruma sağlayamadığı sürece, bir kadını çocuk doğurmaya zorlama hakkına hiçbir şekilde sahip değildir. Dahası, hayatın kendisi herhangi bir yasadan daha güçlüdür ve kendi gerçekliğini dayatır.

Çarlık Rusya’sında bile, tıpkı kadınların en acımasız cezalarla tehdit edildiği diğer ülkelerde olduğu gibi, kürtajlar gerçekleştiriliyordu. Kürtaj sayısı yüz binlere ulaştı. Ancak mahkemeye giden sadece birkaç yüz dava vardı. Annelerin çoğu fakir ve muhtaç durumdaydı. Bu hukuk normlarında, gerçek hayattan öğrenmek diye bir şey var mıydı?

İkiyüzlü ahlakçılıktan uzak Sovyet kanunları kürtajın bir ceza konusu olmaktan tümüyle çıkarıldığını ilan etti. Kanunlar ayrıca zor koşullar nedeniyle kürtaja zorlanan kadınların olabildiğince güvenli ve hijyenik koşullarda operasyon geçirmelerini mümkün kıldı. 1920 yılının sonu itibariyle, gebeliğin sonlandırılmasının hastanede doktorlar tarafından gerçekleştirilebileceğine karar verildi. Daha sonra Ceza Kanunu, kürtaj nedeniyle cezalandırılmanın ancak doğrudan yasaya aykırı durumlarda mümkün olduğunu karara bağlamıştır. Buna göre, aşağıdaki durumlar suç teşkil etmektedir:

  • Hekim olmayan kişilerin kürtaj yapması.
  • Uygun olmayan koşullar altında veya kişisel ticari çıkarlar için kürtaj yapmak (doktorlar buna dahildir).
    İkinci durum, oldukça yüksek bir cezaya çarptırılma sebebidir. Ancak bu durumlardan hiçbirinde kadın hiçbir şekilde ceza almayacaktır. (*)
    [(*) Ceza Kanunu 5. Kısım. I. Bölüm: Cinayet. Madde 146. Gerekli tıbbi eğitim olmaksızın veya uygun olmayan koşullar altında gebeliğin fetüsün alınması yoluyla ya da dışarıdan müdahale yoluyla sonlandırılması halinde ceza, annenin rızasının olduğu koşullarda bir yıla kadar hapis veya zorunlu çalıştırmadır. Kürtaj, şayet çıkar sağlamak amacıyla veya annenin rızası dışında yapılmışsa veya kürtaj annenin ölümüne neden olmuşsa, ceza beş yıla kadar hapis cezasına çıkar.]

Bu yasalar, yeterli gerekçe olmadan operasyon kararının verilmesi gibi durumlarda negatif bir etki olarak kürtaja teşvik etme olasılığını taşımaktadır. Sık sık karşılaşıldığı üzere kadın zor durumda olduğu için değil, anne olarak sahip olabileceği hakları bilmediği veya talep edemediği için kürtaj yaptırmaya karar verir.

Özellikle sözde gayrimeşru gebeliklerle ilgili olarak kadınlar büyük bir baskı altına giriyor: utanç duygusu, annenin çocuğun babasıyla ilgili haklarını bilmemesi vb. pek çok sorun kadını kürtaj yaptırmaya zorluyor.

Değişimi sağlamak için çoğunluğu kadınlardan, emekçi kadınlardan ve köylü kadınlardan oluşan özel komisyonlar oluşturuldu. Gebeliğini sonlandırmak isteyen kadınlar dostça, yoldaşça karşılanacaktır. Kadını kürtaj istemeye iten tüm koşullar birlikte değerlendirilecektir. Kürtajın kadın açısından son çare olabilmesi için gerekli tedbirler alınacak ve bunun için kaynaklar yaratılacaktır. Bu bağlamda anneye (özellikle “gayrimeşru şekilde” gebe kalan anneye) tüm hakları açıklanacak; çocuğun babasını bulması ve çocuk için gereken masrafları ondan tahsil etmesi için yardım edilecektir. Kendisine hamilelik ve emzirme dönemi boyunca ilgili bir kuruluşta barınma ve maddi destek güvencesi teklif edilecektir. Çocuk gerekirse devlet tarafından bakılıp büyütülecektir.(*)
[(*) Kürtaj. Kürtaj, şifacılar veya ebeler tarafından yapılırdı ve gizli tutulurdu. Bu müdahaleler çoğu zaman kadının ciddi şekilde yaralanması ve ölümüyle sonuçlanmıştır. Günümüzde ise kürtaj tıbbi bir operasyon olarak uygulanmaktadır. Bu nedenle, hastanelerdeki kürtaj sayısının artmış olması, Sovyet yasalarının aleyhinde değil lehinde bir veridir. İstatistikler, kötü koşullarda yaptırılan kürtaj sonrası tedavi için hastaneye başvuran kadınların sayısında bir azalma olduğunu ortaya koymaktadır. 1910 ile 1922 arasında Moskova’nın en büyük doğum merkezlerinden birinde bu sayı yüzde 50 oranında azalmıştır. İlgili hastalıkların sayısındaki azalma ise daha büyüktür. Hastanelerde yapılan kürtaj sayısındaki artış, kadınların ağırlıklı olarak hastanelere yönlendirildiğini ve bu yolla profesyonel olmayan operasyonlardan kaynaklanan tehlikelerden de korunduğunu göstermektedir.]

Pek çok durumda — özellikle kürtajın en tehlikeli olduğu ilk gebeliklerde — söz konusu önlemlerle düşüklerin önlenmesi mümkündür. Başka türden bir çözümün pek mümkün olmadığı vakalarda, söz gelimi çok çocuklu ailelerde, her şeye rağmen kürtaj seçeneği değerlendirilir.

Yine de, Sovyet hükümetinin ortaya koyduğu güçlü irade, kararlılık ve tutkulu emellerine rağmen bu ideal normlar, kadınların yüzyıllardır süren baskı ve köleliğini sonlandırmaya muktedir değildir. Rusya’nın geneli bu önlemlere ve çabalara yaygın bir sempati ile yaklaşsa da kadınlara yönelik baskının yüzyıllardır var olan tüm acımasız ve iğrenç belirtilerini tamamen ortadan kaldırmanın imkansız olduğu ortaya çıkmıştır.

Sovyet yasalarının, Doğu’nun barbar göçebe halklarının tüm ulusal-kurumsal kalıntılarıyla mücadele etmek zorunda olduğundan daha önce bahsetmiştik.

Bu mücadele sırasında halk, eski düzenin bir başka barbarca kalıntısına karşı zorlu ve cüretkar bir savaş veriyor: fuhuş.

İç savaş döneminde — genel çalışma zorunluluğu döneminde — görünüşe göre fuhuş sorunu ortadan kalktı. Bunun nedenleri aşağıdaki gibi sıralanabilir: İşsizlik yoktu — bu yüzden, kadınların fahişelik yapmaları için bir sebep kalmamıştı. Abluka ve genel çalışma zorunluluğu koşullarında fuhuşa talep çok azdı — herkes yalnızca temel ihtiyaçlarını karşılamak için ihtiyaç duyduğu kadarını alıyordu. Burjuva sınıfı bir süreliğine ortadan kaybolmuştu.

O zamanlar, Sovyet yasaları fahişelere işten kaçan kişiler muamelesi yapıyordu. Tüm vatandaşlara en temel ihtiyaçlarını karşılamak için eşit haklar sağlandı. İç savaşın sona ermesi, genel çalışma zorunluluğunu ortadan kaldırdı. Bu da işsizlik anlamına geliyordu — özellikle de kadınlar için. Öte yandan, Rusya yeni bir burjuvazinin yükselişini yaşıyordu. NEPmenler denen yeni ayrıcalıklı kesimler, muazzam servetler kazanıyor ve fahişelik için yeniden talep yaratıyorlardı.

Bu iki unsur fuhuşun geri dönmesine yol açtı.

Fuhuşa karşı alınan önlemler yeni bir biçim aldı. Fuhuş artık işten firar olarak görülmüyordu çünkü artık devlet her işsiz kadını destekleyemiyor ve ona iş olanağı sağlayamıyordu.

Bu nedenle fuhuşla mücadele, hiçbir şekilde fuhuş yapan kadınla mücadele değildir.

Kadın işsizliğinin etkilerini hafifletmek için önlemler alınmaktadır. İşsiz kadınlara yönelik yardımların düzenlenmesi, evsiz kadınlara barınak ve sığınak sağlanması, kitlelerin eğitimi gibi tedbirler özel bir önem taşımaktadır.

Her türlü zorlayıcı önlem kesinlikle yasaktır. Kontrol veya her türlü gizli veya açık baskı uygulamaları kategorik olarak yasaktır.

Sonraki kararnameler de bu pozisyonla tutarlıdır: idari ve sosyal kurumlar, dikkatlerini öncelikli olarak fuhuşa aracılık edenlere ve onların suç ortaklarına çevirir.

Ceza Kanunu, fuhuşa aracılık eden genelev sahiplerine, taşeronlara ve kadın tacirlerine en ağır cezaları öngörmektedir. Fuhuşla mücadele salt bir idari mesele olarak ele alınmamıştır.

Fuhuşla mücadele eden tüm Rusya kurumları ve yerel komiteler, yerel yönetimlerin ve başta kadın örgütleri olmak üzere çeşitli kamu ve meslek kuruluşlarının temsilcilerinden oluşuyor. Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar (CYBH) danışma merkezleri fuhuşla mücadelede belirleyici rol oynamaktadır. Bu danışma merkezlerinin kapsamı ve görevleri, cinsel yolla bulaşan hastalıkların tıbbi tedavisinden, cinsel yolla bulaşan hastalıkların yayılması ile fuhuşun artması arasındaki ilişki hakkında halkı eğitmeye kadar uzanmaktadır.

Bu amaçla, danışma merkezleri ilgili kuruluşlarla birlikte çalışmaktadır. Sosyal yardımlarla ilgili gerekli tedbirleri almakta ve talihsiz kadınlara bu çirkin ticaretten vazgeçmeleri için imkanlar sunmaktadır.
Sovyet yasalarının temel yaklaşımı, bireyin cinsel yaşamına karışmamak üzerinedir.

Fakat bir bütün olarak bakıldığında, cinsel alandaki bireysel özgürlük toplumun genel yaşamı üzerinde sağlıksız durumlara yol açtığında, Sovyet adalet sistemi hukuk yoluyla müdahale etmeye çalışır.

Aynı şekilde, Sovyet adaleti cinsel bağlamda bir başkasına karşı şiddet içeren ve bencilce hareket edenlere karşı sert yasalar çıkarır.

Ceza Kanunu, nafaka ödememek ve babalık görevlerini ihmal etmek gibi medeni yükümlülüklerini yerine getirmeyenler için ağır cezalar öngörmektedir.

Kanunun belirli bir kısmı cinsel suçları detaylandırmaktadır. Çocukla yapılan herhangi bir cinsel eylem suç olarak kabul edilmektedir. Cezası 3 yıldan 5 yıla kadar hapistir.

Çocukla cinsel ilişkiye girmenin cezası, ilişkinin aşağılayıcılığı oranında daha da ağırlaştırılacaktır.

Ceza Kanunu, fiziksel veya psikolojik zor yoluyla tecavüze ağır cezalar öngörmektedir. Kanun, istismarcıya maddi olarak veya iş açısından bağımlı olan çaresiz durumdaki bir kadının cinsel ilişkiye zorlanmasına da ağır cezalar öngörür. Ayrıca, cinsel hastalık bulaştırmak da cezalandırılma gerekçesidir.

Ancak yasalar, iki yetişkin arasında meydana gelen ve zorlama ve baskı içermeyen hiçbir cinsel ilişkiye müdahale etmemektedir. Bu tür cinsel ilişki, ilişkiye dahil olan kişiler için özel bir mesele olarak ele alınır. Bu nedenle genel ahlak meselesi mevzuatın kapsamında değildir.

Eşcinsellik ve diğer cinsel zevk biçimleri, yukarıda bahsedilenlerle aynı yasal statüye sahiptir. Avrupa mevzuatı tüm bunları genel ahlakın ihlali olarak tanımlarken, Sovyet mevzuatı eşcinsellik ile sözde “doğal” ilişki arasında hiçbir fark gözetmemektedir. Her türlü cinsel ilişki kişisel bir mesele olarak ele alınmaktadır. Cezai kovuşturma yalnızca şiddet, taciz veya başkalarının çıkarlarının ihlali durumlarında söz konusu olur.

Bunlar, devrimin cinsellikle ilgili temel hedefleridir. Bu devrim niteliğindeki yasa, cinsiyet devrimi gerçek hayattaki şekliyle yansıtmaktadır. 

Bu yeni toplumun düşmanları, vahşi özgür aşk, kadınların ortaklaştırılması ve benzeri saçmalıklar hakkında mitler ve yalanlar uydurup tüm dünyaya yayıyorlar. Burada özetlenenlerden sonra, bu sansasyonel haberlerin ne kadar aptalca ve ilkel olduğu açık. Hayatın gerçekleri bize tam tersini göstermektedir.

Evli çiftlerin ilişkilerinin bir sağlamlaşma süreci yaşadığı daha önce belirtilmişti. Bu nedenle, bu noktada ergen kuşağının toplumsal cinsiyet ilişkileri hakkında bir şeyler söylemekte fayda var.

Sovyet Rusya’nın yaşadığı büyük devrim sarsıntısının hemen ardından gençliğin cinsel yaşamının özel bir endişe kaynağı olacağı düşünüldü. 1905 sonrası gericiliğin yeniden canlandığı zamanlarda, özellikle şehirli ve eğitimli gençliğin cinsel anlamda kendini gerçekleştirme sürecindeki türlü karmaşa ve çarpıklıklar gibi acı deneyimleri hatırlattı.

Entelijansiyanın ve özellikle gençliğin, gericilik yıllarındaki yaşamı Arzibashev’in “Shanin”i gibi pornografik edebiyatla, kişinin cinselliğini çekinmeden serbest bırakabileceği cinsel çevrelerle ve çağrışımlarla doluydu.
Peki, Ekim Devrimi ve onu takip eden iç savaş döneminde genel olarak Rusya’da ve bu [yeni toplumun] barışçıl inşaya geçiş döneminde Rus gençliği açısından durum nasıldı?

Erotizm ve cinsellik, devrim sırasında daha çok marjinal unsurlardı. Gençlik, büyük devrimci fikirler için yaşadı ve devrimci bir ruhla doldu. Yeniden yapılanmanın daha sakin dönemlerinde artık gevşemiş ve kendine gelmiş olan gençliğin, 1905 yılında yaşananlar gibi sınırsız bir erotizm yoluna girmesinden korkulmuştur.Ancak durum hiç de öyle olmadı. Kamusal ve özel hayatın örgütlenmesi için tutkuyla çalışmak, gençliğin, özellikle de genç kadınların “manevi gıdası” oldu.

Sovyet Rusya’daki deneyimlere dayanarak, kadınların cinselliğe daha mesafeli olduğu bir süreçten geçtiğini iddia edebiliriz. Kadının salt bir kadın kimliğinden eşit insana geçiş sürecine dahil olma ve toplumsal özgürleşme süreci, geçici de olsa cinsel arzusunun yerini aldı.

Bundan sonra en önemli görev gençlerin cinsel eğitimi olacaktır. Eğitim her zaman yeni gelenekler ve yeni bir yaşam yaratma sürecindeki ilk adımdır.

Cinsel pedagojinin sorunları, Sovyet Rusya’da bugünün en güncel tartışma konusudur ve yakında Tüm Rusya [Sovyetler] Kongresi’nde de en canlı tartışmaların konusu olacaktır.

Rusya’daki cinsel pedagojinin görevi; sağlıklı, doğal arzularıyla önlerinde uzanan büyük toplumsal görevler tamamen uyum içinde olan gelecek toplumun yurttaşlarını yetiştirmektir. Bu doğrultuda yönergeler şöyle olacaktır: doğal arzularda yaratıcı olan her şey teşvik edilmelidir; kolektifin bir üyesinin kişisel gelişimi üzerinde yıkıcı ve zararlı etkileri olan her şey kaldırılmalıdır.

Bu ilkelere dayalı bir toplum, uyumla ve yaşam sevgisiyle dolu bir toplum olacaktır. Bugün, sevginin tüm siyasi ve ekonomik baskılardan özgürleştiğini görüyoruz. Rusya’da özgür aşk, bir tür azgın ve vahşi kendini gerçekleştirme değil, iki özgür ve bağımsız insan arasındaki ilişkidir.

1925 ‘te Stephanie Theilhaber tarafından Almanca’ya çevrilmiştir.
Dr. Felix A. Theilhaber tarafından 1925’te yayınlanmıştır.

Çeviri: Derya Koca & Tahsin Mert Saygın