RTE’nin Zaferi, Nerede Hata Yapıldı? – V.U. Arslan

Pislik siyasetin ve kirli işlerin “Usta”sı gerçekten de işinin ustası olduğunu kanıtladı ve istediğini aldı. Üstelik bunu bütün tahminleri alt üst ederek ve rakiplerini hezimete uğratarak yaptı.

Türkiye’de sınıf siyasetinin maalesef ki varlığı pek yok. Sosyalistler çok önceden ezildiler ve bir daha kendilerini toparlayacak bir yenilenme sürecini başlatamadılar. Örgütsüz ve korunaksız durumdaki milyonlarca emekçi de ülkedeki yapay bölünmelerin tarafı haline geldi. Kimlikler, etnisite, mezhep ve yaşam biçimleri üzerinden yay gibi gerilen bir Türkiye’de AKP’nin 2004’ten beri girdiği 9 seçimden de %40-50 arası oylar elde ederek açık ara birinci geldiğine şahit olduk. Neredeyse sadece laiklere ve Alevilere hitap edebilen, ülkenin koca yarısından sıfır çeken bir CHP’nin %25 yüksekliğindeki duvara toslayıp durması da bu yüzden.

RTE bu kutuplaşmada çoğunluğa hitap edebildiğini bildiğinden başından beri ayrışmaları kaşıdı ve kutuplaşmalara oynadı. Türbanı kullandı, camiyi kullandı, milliyetçiliği kullandı… Kılıçdaroğlu için “arkadaş Alevi ya”, Demirtaş için “O, Zaza’dır” dedi. Ayrışmaları körüklemek için Kabataş yalanı gibi skandal yalanlar bile devreye sokuldu. Durum şu an öyle bir noktada ki kimlikler üzerinden yoğunlaşan kutuplaşma nedeniyle seçimler adeta nüfus sayımlarına dönüştü.

Etnisite, mezhep ve yaşam biçimlerine dair nüfus sayıları da değişmediğine göre yapılacak tek şey siyasetin yapılış tarzını değiştirmektir. Yani sekter toplumsal kutuplaşmaları aşacak sınıf merkezli bir siyasetin önünün açılması, hem sömürülen ve ezilen yığınların tek geleceğidir, hem de AKP’den kurtulmanın anahtarıdır. Unutmamak gerekir ki AKP’nin oy tabanı daha çok yoksul emekçilerden oluşmaktadır. Ama bu kesimi kazanacak sınıf merkezli bir siyasi aktörün “henüz” ortalarda olmadığı aşikar, ama 7 Haziran’da bile sekter kutuplaşmalar biraz olsun yumuşayıp ekonomik mevzular, yolsuzluklar, işçi ve kadın cinayetleri vb. öne çıkınca AKP’nin irtifa kaybettiğini gördük. Ama 1 Kasım’da durum bambaşkaydı…

RTE’nin Oyun Planı Başarıyla Uygulandı

RTE’nin oyun planının mutlak anlamda tuttuğunu görüyoruz. Kürt illerindeki çatışmalar, akan kan, katliamlar ve etnik çatışma boyutuna ulaşan sokak taşkınlıkları AKP’yi ihya etti. 7 Haziran Türkiyesi ile 1 Kasım Türkiyesinin gündemi ve atmosferi bambaşkaydı. 7 Haziran’da öne çıkan ekonomik sorunlar bu sefer gündeme bile gelemedi. 7 Haziran seçimleri öncesinde etkili söylemler üreten HDP ve CHP bu sefer siyaset dahi yapamadılar.

RTE’nin oyunu neydi? “Biz gidersek kaos gelir, ülke karışır, ekonomi çöker” oyununu kurgulandı ve sahnelendi. Sağ kökenli seçmen bu şekilde ikna edilecek ve kaybedilen oylar istikrar için geri dönecekti. Bu oyun aslında 7 Haziran öncesinde de sahnelenmek istenmişti, ama Kürt siyasal hareketi oyuna gelmemişti. Diyarbakır’daki HDP mitingindeki katliamı, Mersin’deki katliam girişimini ve Ağrı’daki provokasyonu hatırlayın. Neticede AKP kendi kazdığı kuyuya düşmüş, bu provokasyonlar AKP’nin elinde patlamıştı. Tuzağa düşmeyen Kürt hareketi ve temsilcisi HDP ise takdir toplamıştı. Ama bu sefer Kürt siyasi hareketi, bu oyuna öyle veya böyle katıldı. Bu tespiti yapmayan her analiz, bu eleştiriyi getirmeyen her yorum, ancak gerçekliğin üzerini kapatır. Neticede savaş isteyen AKP, istediği savaşı aldı. Savaş boyutlandıkça HDP’ye alan kalmadı ve hatta Kürt seçmenler bile artan çatışma ortamından Kürt siyasi hareketini de sorumlu tutarak HDP’yi cezalandırdılar. Kürt illeri ve İstanbul’un Kürt mahallerinde HDP’nin yaşadığı büyük gerilemeyi ancak bu şekilde açıklayabiliriz.

MHP’nin Çöküşü, CHP’nin Yerinde Sayması

Başından beri vurgulanan ve ardından da sahnelenen “biz gidersek kaos gelir, ülke karışır, ekonomi çöker” oyununun sağ seçmeni etkilediği ortada. Önceki seçimde AKP’den MHP’ye kayan oyların ve hatta fazlasının AKP’ye yöneldiği ve neticede MHP’de ciddi bir çöküşün yaşandığı ortaya çıkıyor. Türkiye’de küçük burjuva klasik sağ seçmen basit düşünür, çıkarına bakar ve netice odaklıdır. Bu kesim bu son 5 ayda ne gördü? İstikrarsızlık, kan, kaos ve ölüm. AKP’nin izlediği şantaj siyaseti bu kesimi yeniden AKP’ye yönlendirmiş oldu. Devlet Bahçeli’nin başından beri tutturduğu uzlaşmaz tutum da sağ seçmende pek olumsuz izler bırakmış belli ki.

CHP 7 Haziran’a ön seçim yaparak, emekçilere yönelik vaatlerin odağında olduğu etkin söylemlerle girdiğinden oylarını arttıramasa da kendisini başarılı görebilmişti. 1 Kasım’da ise Türkiye’deki genel atmosferin de etkisiyle siyaset üretmekte yetersiz kalındı. Neticede yumuşaklığı dışında herhangi bir albenisi olmayan renksiz bir duruşun CHP’nin doğal sınırlarını aşmasına yetmeyeceği bir kez daha ortaya çıktı. Sınıf merkezli, heyecan yaratacak bir siyaset ise CHP’ye bir hayli uzaktır. Aksine, CHP ekonomide AKP’nin izlediği neoliberal programı, Kemal Derviş çizgisini takip edeceğini saklamamaktadır. Ayrıca ABD-AB gibi emperyal odaklarla da bağları olan CHP’nin klasik düzen partisi görünümü ile mevcut dengeleri değiştirecek bir rüzgar estirmesi olası değildir. Bu yüzden de suni kutuplaşmalarla daha çok AKP’ye oy veren emekçi kesimlerin CHP’ye kazanılması mümkün olmamaktadır. Seçim dönemlerinde gündeme gelen emekçilere yönelik vaatlerin ise icraattan uzak hali ve salt seçim dönemlerinde akıllara gelmesi sebebiyle ikna edicilikten uzak olduğu deneyimle sabittir. Diğer taraftan 1 Kasım’da doğru düzgün bir söylem bile üretiledi ve içi boş bir iyimserlik, tekrarlanan hayal kırıklığını kaçınılmaz hale getirdi.

HDP’nin Başarısızlığı

HDP çatışma ortamında siyaset yapamadı, saldırıya ve sansüre uğradı, tutuklandı, katledildi. Bunlar gözden kaçacak şeyler değil, ama mesele sadece bununla açıklanamaz. Nihayetinde HDP, Kürdistan’da da büyük kayıplar yaşadı. HDP iki seçim arasındaki 5 aylık sürede 6 milyon oyunun yaklaşık 1 milyonunu ve 80 milletvekilinden 21’ini kaybetti. Kürt illerindeki oy kayıpları bazı illerde %10’lar civarında. Sadece Kürt illerinde değil, batıdaki Kürt mahallerinde de HDP ciddi düşüşler yaşadı. Bunun görünen en büyük sebebi, Kürtlerin önemli bir kısmının artan çatışma ortamından PKK’yi de sorumlu tutmasıdır. Bu yüzden de Kürt hareketinin yasal kolu olarak görülen HDP’yi bir kısım Kürt halkı cezalandırmak istemiş ve mesajını vermiştir. Gerçekten de HDP gibi bir partinin %13 oy aldığı, üstelik geleceğinin de çok parlak olduğu bir ortamda (en azından ciddi bir kesim için) PKK’nin Türkiye Kürdistanındaki silahlı faaliyetlerinin meşruluğu tartışmaya açılmaktadır. Tersine PKK’nin etkin varlığı koşullarında da ister istemez HDP’nin Türkiyelileşme iddiası, tartışmaya açık hale gelmektedir. Sonuç olarak huzuru kaçan bir kısım Kürt kitle faturayı HDP’ye keserek AKP’ye dönmüştür, ya da sandığa gitmemiştir. AKP’nin oyunu en çok arttırdığı iller sırasıyla Iğdır (%20.57), Şanlıurfa (%17.66), Bingöl (%17.58), Ağrı (%16.38) diye gitmektedir. Belli ki HDP’ye Batı’dan gelen sol oylar ve yurtdışı oyları atılmamış olsaydı, baraj aşılamayacaktı.

Nitekim geri dönüp sürece baktığımızda PKK’nin 7 Haziran sonrasındaki etkin pozisyonunun RTE’nin oyun planına denk düştüğünü görüyoruz. 7 Haziran öncesi AKP’nin her türlü kışkırtmasına rağmen dikkatli davranarak çatışmalardan uzak kalan Kürt siyasi hareketi, bu sefer bambaşka bir profil ortaya koydu. Suruç Katliamı dönüm noktasıydı. Katliamdan sonra AKP’nin IŞİD ile bağına odaklanarak meseleyi toplumsallaştırmak ve kitlesel eylemler yerine Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi eylemi gerçekleşti. AKP’nin beklediği de buydu zaten. Derhal şiddetli operasyonlar ve tutuklamalar başladı. Ardından PKK’nin şiddetli misillemeleri geldi. Bizler AKP’nin savaş istediğini anlatıp dursak da RTE’nin oyunu artık tutmuştu. Bu arada Suruç Katliamı arada kaynadı, unutuldu. Bu durumu o zaman da eleştirmiştik. Suruç Katliamı, kaynamaya gitmeseydi, ne olurdu diye düşünmek gerek. Gerekli toplumsal çalışmalar yapılmış olsaydı, AKP köşeye sıkışacaktı ve belki de Ankara Katliamı gerçekleşmeyecekti. Seçim sonucunun daha farklı olacağı da ortadadır. Çatışma ortamı HDP’yi geriletirken istikrar şantajına kapılan diğer sağ seçmen de AKP’ye yöneldi ve 1 Kasım bozgunu bu şekilde gerçekleşti.

Kestirme Yol Yok!

Şimdi yaygınlaşan karamsarlığı dağıtmak ve çalışmak zorundayız. Emek ve özgürlük mücadelesinin insan kaynağı oldukça geniş ve yerli yerinde duruyor. Bu kaynak iyi değerlendirilebildiği takdirde çok önemli bir çıkış noktasıdır. AKP’den kurtulmak için kriz, darbe ya da AKP’nin içerisinden çıkacak bir çatlaktan medet ummak çok tehlikelidir. Gelecek kendi ellerimizdedir. Umutsuzluk ve gelişecek olan pasifizm, AKP’nin otoriterleşmesinin ve RTE’nin tek adamlığının önünü ardında kadar açacaktır. Demokratik hakları savunmak için sıkı durmak ve toplumsal muhalefeti yükseltmek zorundayız. Unutmamak gerekir ki Türkiye geçmişte 12 Eylül karanlığının çok daha ağır şartlarını yaşamıştır. Şimdiyse emeğimizi ve özgürlüğümüzü savunmamız için her türlü koşula sahibiz. Örgütlenmek ve mücadele etmekten başka bir yol yok. Sınıf eksenli bir mücadele alternatifinin inşası hepimizin geleceğidir. Sınıf eksenli mücadele aynı zamanda AKP’nin yumuşak karnıdır. Böyle bir solu inşa etme göreviyle karşı karşıyayız. Hepimizin geleceği buna bağlıdır. Gezi’de o kadar mücadele etmemize rağmen sonuca gidilememesinin sebebi örgütlülüğün çok sınırlı olmasıydı. Türkiye’de gelişecek enternasyonalist bir damar, sınıf ekseninden yüklendikçe AKP gidecek, bu bozuk düzen de değişecektir.

KATEGORİLER
ETİKETLER