Özgür Suriye Ordusu, “AKP Ordusuna” Nasıl Dönüştü?-Çağın Erdinç
Özgür Suriye Ordusu denilen yapı hakkında konuşmayan kalmadı. Tayyip bu yapıyı Kuva-yı Milliye’ye benzetirken MHP’liler ÖSO militanlarının “bozkurt” işareti yapması sebebiyle ÖSO’cuları milliyetçi ilan etti. Peki ÖSO nasıl bir yapı? Kimlerden oluşuyor? İlk inşâ edilen ÖSO ile bugünkü ÖSO arasında ne gibi farklılıklar, benzerlikler var?
2011: ÖSO Kuruluyor
ÖSO, Suriye İç Savaşı başladığında inşâ edildi. İlk örgütlendiğinde bugünkü kadar karmaşık bir yapısı yoktu. Amacı netti: “Suriye’de Esad rejimini yıkmak amacıyla Baas’ın silahlı kuvvetlerine silahla yanıt vermek.”
Söz konusu dönemde ÖSO’nun içerisinde “solcu” grupların bile olduğu iddia edildi. Hatta Türkiye’de kendisine “Sosyalist” diyen bazı gruplar ÖSO’ya sempatiyle baktığını, ÖSO’nun devrimci bir yapı olduğunu söyleyecek kadar ileri gitti. (Bu gruplar, ÖSO’nun ipleri tamamen Türkiye, Körfez Ülkeleri ve ABD’ye geçtikten sonra bile “Suriye Devrimi” zırvasına devam ettiler)
İpleri Kimin Elinde?
Tayyip’in Şam’da Cuma namazı kılma hayalleri, o dönemde (2011ve 2012) Türk istihbaratı ile ÖSO’yu birbirine kenetledi. Hatta ÖSO’nun kurucu “komutanı” El Esad, iç savaş başladıktan sonra Türkiye’yi evi gibi kullanmaya başladı. “Örgütü Türkiye’den yönetti” desek abartmış olmayız. ÖSO’nun tek destekçisi AKP değildi. Körfez ülkeleri, AB ve ABD, ÖSO’yu uzun süre ihyâ etti. Aralık 2012’deki toplantıyı unutmak mümkün mü? Ne kadar garabet varsa o toplantıdaydı. AKP, Körfez ülkeleri, ABD ve ÖSO’nun komuta kademesi Antalya’da bir araya geldi. Toplantıda Esad’ın nasıl devrileceği konusunda fikir alışverişinde bulunuldu. Bu süreçten sonra savaş iyice sertleşti. Ancak bir sorun vardı. ÖSO giderek güç kaybediyordu. Zaten hiç olmayan “Ilımlı” gruplar siliniyor, radikal gruplar palazlanıyordu. ABD buna karşı “eğit-donat” politikasını geliştirdi. Eğit Donat’ın amacı, ÖSO’yu yeniden canlandırmak ve sahada aktif bir güç olarak kullanmaktı. Fakat kısa sürede bu politika sahadaki fanatiklerin işine geldi. Örneğin, ÖSO’nun içerisinde yer alan Suriye Devrimcileri Cephesi ve Hareket Hazm gibi gruplar, ABD’nin kendilerine verdiği silahları tek kurşun atmadan El Kaide’ye (Nusra ya da bugünkü adıyla Şam’ın Fethi Cephesi’ne) teslim ettiler.
ÖSO giderek güç kaybediyordu; dağınıktı ve etkisizdi. ABD, AKP ve Körfez ülkeleri bu duruma son vermek için bir komuta kademesi oluşturmak için Türkiye’de yeniden bir araya geldiler. Toplantıdan çıkan sonuca göre “Yüksek Askeri Konsey” kurulacaktı. Konseyin genel sekreterliğine ne idüğü belirsiz birini getirdiler: General Selim İdris.
Suriye’de Bir Hayalet: ÖSO
ÖSO’nun toparlanması beklenirken sahadan silinme süreci hızlandı ve radikal İslamcı gruplarla arasındaki belirsiz çizgi tamamen ortadan kalktı. Aradan geçen zamanda ÖSO’nun adı bile duyulmaz oldu. Sahada olduğu iddia edilen ama etkisi olmayan bir hayaletten söz etmeye başladık. 12 Kasım 2014’te Fehim Taştekin’e “ÖSO bitti mi?” diye sorduğumda aynen şu yanıtı vermişti: “Tamamen silindi diyemeyiz. Halep ve Şam civarlarında kendilerini ÖSO olarak tanımlayan irili ufaklı çok sayıda grup var. Ama savaşın ana aktörü olmaktan çıktılar. Tamamen yok olmaları eşyanın tabiatına aykırı. Masada ya da sahada söz sahibi olmaktan çıktılar diyebiliriz.”
Gerçekten de tamamen yok olmamışlardı; fakat biçim değiştirmişlerdi. ÖSO yol geçen hanına dönmüştü. Bir nevi “cihatçı mıknatısı” gibi tüm radikalleri çekmeye başladı. Birkaç örnek verelim. Mesela ÖSO denilen “cihatçı şemsiyesinin” bileşenlerden biri Şam Cephesi’ydi. Bu örgüt Suriye’de ABD bayrağını yakarak gündeme gelmişti. Aralık 2016’da Nureddin Zengi, Mucahidin Ordusu, Asalet ve Kalkınma Cephesi, Festakim Kema Umirte Cephesi ve Tevhid Tugayları’nın birleşmesiyle oluşturuldu. Bu grupların çoğu Selefi savaşçılardan oluşuyor. Suriye’deki Nusayri katliamlarında birçoğunun parmağı var. Ne kadar ılımlılar öyle değil mi? Şam Cephesi’ne son olarak 31 Ocak 2016’da Hareket Hazm katıldı. Hareket Hazm’ın bir dönem gözdesi olduğunu söylemiştik ama tekrar hatırlatalım: ABD bu gruba 2013 yılından itibaren düzenli silah yardımında bulundu. Hareket Hazm ise ABD’nin verdiği silahları savaşmadan Nusra’ya teslim etti. Nusra bu silahlarla Alevileri, Nusayrileri, Hristiyanları katletti. ABD’ye kalırsa, bunlar hâlâ ılımlı.
ÖSO denilen bileşenin içerisindeki gruplarla ortak hareket eden örgütlerden birisi de Ahrar Uş Şam. Katı Selefi olan bu örgüt sayı açısından Suriye iç savaşının en büyük grubu durumunda. Bunlar son dönemde ABD’nin ilgisine mazhar olabilmek için “sevimli” çıkışlar yapıyor. Geçen yılın temmuz ayında Ahrar’ın dış ilişkiler sorumlusu Nahhas, Washington Post’ta röportaj verdi. Röportajdan tam 1 yıl sonra, 13 Temmuz 2016’da Kirby, Ahrar Uş Şam’ı Nusra ve IŞİD gibi görmediklerini söyledi. Ahrar ise bunun üzerine 21 Eylül’de AKP’nin Suriye’deki operasyonlarına katılacaklarını resmen duyurdu. Bu terör örgütünün İdlib’de, Halep’te yaptıkları ortada. Örneğin 4 Ekim günü Ebu Ömer Es-Serakib’in hava saldırısında öldürülmesinden sonra El Nusra’ya başsağlığı dilediler. Her fırsatta Suriye’deki Nusayrileri, Hristiyanları, Ermenileri tehdit ediyorlar.
ÖSO Yedisinde Neyse Yetmişinde de O!
Lâfı daha fazla uzatmadan bugüne gelelim. ÖSO denilen grup 2011’den bu yana defalarca kılık değiştirdi; fakat omurgası hep aynı kaldı: Cihatçı gruplardan oluşan bir “şemsiye” oluşumuydu her zaman. ÖSO’nun içerisinde kendisinden olmayanlara hoşgörüyle bakan tek grup yoktu; hâlâ yok.
Nihayet 2011’den bu yana AKP’nin doğrudan destek verdiği fakat tamamen yön veremediği ÖSO, Sultan Murad Tugayları gibi doğrudan MİT bağlantılı gruplar aracılığıyla AKP’nin güdümüne girdi. Bugün bu gruplar aracılığıyla Özgür Suriye Ordusu, “AKP’nin ordusuna” dönüştü.
Daha da kötüsü, AKP bu konuda kendisini eleştiren herkesi içeri tıkıyor. Doğruyu söyleyenler dokuz köyden kovulup onuncu köyde tutsak ediliyor. Korkmadan gerçekleri söylemek lazım. Zira geçmişte Pakistan örneği var. Pakistan, Afganistan savaşında yıllarca Taliban’ı destekledi. Kendi topraklarında Taliban’ı eğitip donattı. “Taliban’ın terörü yarın seni vurur” diyenlere kulak asmadı. Sonunda Taliban, “Tehrik-i Taliban Pakistan” hareketi olarak Pakistan’da örgütlendi. Bumerang misali Pakistan çıkan Pakistan’a geri döndü.
Bugün de Türkiye için aynı risk geçerli. Ülkedeki Alevi, Marksist ve Kürt gruplar radikal cihatçıların doğal hedefi durumunda. Fakat AKP için önemli olan bunlar değil, kendi ikbâli.
“Bumerang” artık elden çıktı. Ateşe benzin taşıyanlar, yangını söndürmeye çalışanları içeri atıyor. Ülkede her şey tersyüz. Dokuz köyden de kovulsak gerçekleri söylemeye devam etmeliyiz. Zira Sosyalistler olarak bizim görevimiz bu. Deyimle başladık, deyimle bitirelim: Yalancıların mumu yatsıya kadar bile yanmayacak!
Sosyalist Gündem