Mısır’daki Devrimci Süreç Yeni Kırılmalarla Devam Ediyor: Tahrir, Mursi’yi de Düşürdü
Tahrir’de 30 Haziran için planlanan eylemlerin büyük bir dalga haline geleceği son haftalarda netleşmişti. Temerrüd (İsyan) Hareketi, Mursi’nin istifa ederek erken seçim kararı alması için 22 milyon imza topladıklarını açıkladı. Mursi geçen yıl yaklaşık 13 milyon oyla seçilmişti. Mursi, istifa etmeyince başlayan Mursi karşıtı eylemlere ülke çapında tahminen 30 milyon kişi katıldı. Mursi karşıtı eylemler, Mübarek karşıtı eylemlere kıyasla tartışmasız daha büyük ve daha etkiliydi.Altını çizmek lazım, bahsini ettiğimiz şey dünya tarihinin gelmiş geşmiş en büyük eylemiydi. Son harekete sadece kentler değil, ilk kez olmak üzere kırsal kesim de katıldı.
Temerrüd (İsyan) Hareketi temsilcileri, Mursi 48 saat içerisinde istifa etmezse topyekün biçimde sivil itaatsizlik eylemlerini başlatacaklarını duyurdu. Bu, grevler, yolların kapatılması gibi eylemleri de kapsayan toptan bir kalkışmayı ifade ediyordu. Orduyu da harekete geçiren eylemlerin bu yöne kayma ihtimali oldu. Böylelikle eylemlerle ortaya çıkan bu dev güç, iyice yıkıcı bir karakter kazanmadan sistem içerisinde tutulacaktı.
Ordu, Mursi’ye darbe yaparak ayaklanmayı maniple etti ve bir yandan da ülkede ipleri yeniden eline almış oldu. Yani bu darbe zaten düşecek olan Mursi’ye karşı değil, emekçi kitle hareketine karşı yapıldı. Hatta şöyle de söyleyebiliriz: Mursi ve Müslüman Kardeşler, kendileri için olabilecek en elverişli bir düşüş şekli yaşadılar. Böylelikle ileride mağduriyet edebiyatları yapmaları mümkün olacak. Oysa herkes biliyor ki Müslüman Kardeşler, 2011’de Mübarek’in düştüğü eylemlere bile sırt çevirip Mübarek’le pazarlık yapmaktaydı. Mübarek’ten sonra da orduyla işbirliğine gittiler. Mursi’nin cumhurbaşkanı seçildiği seçimlerin ikinci turu da çok düşük bir katılımla gerçekleşti ve sonuçlar da orduyla yapılan anlaşmalar çerçevesinde saptanmıştı.
Yaşanan Devrim mi Darbe mi?
Mısır muhalefetinin kimi temsilcileri, ordunun müdahalesinin bir darbe sayılamayacağını söylüyorlar. Gerçekten de eğer dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük eyleminden bahsediyorsak darbe-demokrasi ikiliğinden bahsetmenin bir anlamı olamaz. Türkiye’de AKP medyası Müslüman Kardeşler’in yıkılmasından sonra büyük bir dezenformasyona girişmiş durumda, ama bu gibi otoriter üç kağıçılık örnekleri de zaten Gezi olaylarına sebebiyet vermedi mi? Mursi’ye “Yeni Firavun” lakabı takılmıştı, Tayyip’e de “Diktatör” lakabı takıldı. Kısacası benzer yoldalar.
Kaldı ki darbenin sonuçları itibariyle Mısır’da bu kadar güçlü bir halk hareketinin bu saatten sonra askeri önlemlerle bastırılması mümkün değil. Ordunun müdahalesinin geniş bir mutabakatla sağlandığı da görülüyor. El Ezher şeyhlerinden Kıpti dini liderlere, Selefi Nur Partisi’nden Müslüman Kardeşler’in ayrılan kesimlerine, ana muhalefet grubu olan laik-liberallerin Ulusal Kurtuluş Cephesi’nden sokakta darbeyi kutlayan sıradan insanlara kadar büyük bir toplumsal taban, darbeyi öyle veya böyle destekledi. ABD’nin de emekçi radikalizminden korktuğu için zaten pili bitmiş olan Mursi’nin ipinin çekilmesine onay verdiği ortada.
İşin içerisinde ABD’de olsa karşımızda bilindik bir askeri darbe yok. Bir siyasi eylem biçimi olarak darbeler, sınıf mücadelesinin olağanüstü bir evresinde belirli koşulların ürünü olarak ortaya çıktığından basitçe tek tip olarak kavranamaz. 27 Mayıs Darbesi ile 12 Eylül Darbesi basitçe aynı kefeye konamayacağı için Mısır’daki bu son darbe de kendi özgünlüğü içerisinde kavranmalıdır. Mısır’da ordu arkasında büyük bir toplumsal destek hissettiği için böyle bir eyleme geçebilmiş ve kendi toplumsal-politik konumunu yeniden güçlendirme fırsatını kaçırmamıştır. Diğer taraftan kısa zaman zarfında erken cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidilecek midir? Yoksa ordu ipleri ellerinde tutmaya mı çalışacak?
Eğer ordu ipleri elinde tutmaya çalışırsa sokak hareketi yeniden harekete geçecektir. Zira yeni yönetimin Mısır’da halk ayaklanmasına yol açan hiçbir sorunu çözme şansı yoktur: Göçen ekonomi, işsizlik, demokratik hak ve özgürlükler, emperyalizmle işbirliği… Mursi’nin düşmesine sebep olan faktörlerin az bir kısmı Mursi ya da Müslüman Kardeşler ile ilgilidir. Sorun tamamen serbest piyasa ekonomisi ile yani emperyalist-kapitalizm ile ilgilidir.
Cumhurbaşkanlığı erken seçimlerine gidilirse muhafazakâr sağın Müslüman Kardeşler, Selefiler, Müslüman Kardeşler’den ayrılan gruplar ve diğer bağımsız isimlerle birçok parçaya bölüneceğini tahmin edebiliriz. Karşı taraftaysa Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin öne çıkan isimleri Baradey ve sol Nasırcı Sabbahi olacaktır. Eğer yeni cumhurbaşkanı bu kesim içerisinden çıkarsa Mısır’ın kapitalizm sınırları içerisinde çözülmesi imkânsız olan sorunlarıyla bu kesimler de yüzleşecektir.
Mısır’da Devrim İlerliyor
Mübarek devrildiğinde birçokları bunun ABD projesi olduğunu Arap Baharı’nın ılımlı İslam’ın zaferi için düzenlenmiş bir komplo olduğunu iddia ediyordu. Hatta bu konuda kitaplar yazan bile oldu, ama devrim kendisini karalamaya çalışanları komik duruma düşürdü. Mursi ve Müslüman Kardeşler, bir yılda devrim fırtınası karşısında darmadağın oldular. Böylece, “ılımlı İslam”, sadece Mısır’da değil, Tunus’ta ve hatta Türkiye’de onulmaz yaralar aldı.
Kitleler, devrimin her aşamasında yeni sorunlarla yüzyüze kaldı ve tabandan gelen enerjiyle bu engelleri aşmasını bildi. İlk önce Mübarek aşıldı, daha sonraki dalgadaysa Mübarek’in yerine geçen askeri cunta aşılacaktı ve şimdiki üçüncü dalgada Müslüman Kardeşler devrildi. Şimdi ise yeni bir aşamaya giriliyor. İster ordu askeri bir rejimi oturtsun ister seçimlere gidilsin Mısır’ın içinde bulunduğu toplumsal kriz aşılacakmış gibi görünmüyor.
Ekonomik bunalım, devrimin motoru olan gençliği daha şiddetli bir şekilde eylem sahasına çekmeye devam edecek. İşsizlik %13’leri geçmiş durumda. Genç işsizliği ise çok daha yüksek. Bunun dışında sadece Mursi’nin düşürüldüğü son gösterilerde onlarca kişi öldürüldü. Yani, demokrasi ve özgürlükler konusunda sistemin emekçi halka vereceği hiçbir şey bulunmuyor. ABD ve İsrail ile olan ilişkiler konusunda da mevcut sistem içerisindeki hiçbir aktörün ciddiye alınacak bir iddiası olamaz. Yani, sorunlar olduğu gibi duruyor. Bu şartlar altında işçi sınıfının öz örgütlülüğünün gelişmesi ile sosyalist kanadın güçlenmesi büyük önem taşıyor. Sürekli devrim olmadan Mısır’ın içerisinde bulunduğu toplumsal buhrandan çıkması olasılık dâhilinde değil.
Şimdi gerçekleşen darbe, birçok açıdan tehlikeye işaret ediyor. Mursi’nin kitleler tarafından düşürülmesi bir şekilde önlenmiş oldu. Ordu kitlelere kulak veriyor imajını pekiştirirken, gelecek şimdiden öngörülebilir. Geçtiğimiz yıllarda sokağa çıkan kitleler pek çok seferinde ordunun saldırısıyla yüzyüze kalmıştı ve bu görüntüler kısa zaman sonra, ordu kitlelerin taleplerine kulak tıkadığında yeniden yaşanacaktır.
Türkiye’de ise AKP açısından Müslüman Kardeşler’in düşüşü ayrı bir problem. Çünkü hem Gezi Direnişi sürecinde Türkiye’de AKP’nin başına gelenler, hem de Mısır’da Mursi’nin devrilişi –benzeri bir sonun Tunus’un AKP’si En Nahda için yaşanabileceği senaryoları dillendiriliyor.- İslamcı hareketlerin kitlelere demokratik hak ve özgürlük tanıma konusunda sınırlarını göstermiş durumda. Tunus’ta şimdiden Mısır’daki gelişmelerden ilham alan kitleler Temerrüd (İsyan) dilekçelerini toplamaya başlamış durumdalar.
Mısır’da piyasa ekonomisiyle bağlar koparılmak isteniyorsa, daha geniş demokratik hak ve özgürlükler düşleniyorsa kitlelerin önündeki tek seçenek devrimi sürekli kılmak olacaktır. Geniş yankı uyandıran kült film Matrix’te Morpheus Neo’ya sorar “kırmızı hapı mı mavi hapı mı seçiyorsun?” İşte kırmızı hap, Mısır’dan Tunus’a, Türkiye’den Brezilya’ya ve bütün güney Avrupa’ya kadar her yerde dünya gençliği için, sürekli devrimden başkası değildir.