Mısır’da Kitleleri Bekleyen Tehlikeler – V.U.Arslan

4 Ağustos, 2013

 Mursi’yi deviren 3 Temmuz darbesinin ardından “bu darbe, asıl olarak kitle hareketine karşı yapıldı”demiştik. Aradan bir ay geçti ve tablo artık daha belirgin hale geldi. Önderliksizliğin yakıcı eksikliği durumunda kitlelerin önemli bir bölümü, ordu destekçisi bir duruma düştü. Mısır Devrimi, hiç olmadığı kadar büyük tehlikelerle karşı karşıya. Sisi önderliğinde Mısır ordusu, tarihi fırsatı kaçırmadı ve Mısır klasik bir darbe rejimine doğru sürükleniyor. Sisi’nin seçimlere katılması ve seçilmiş cumhurbaşkanlığına oynması yüksek ihtimal olarak öne çıkmakta. Diğer taraftan karamsarlığa kapılmamak için umut verici veriler de yok değil. Şimdi 3 Temmuz darbesinin üzerinden bir ay geçmişken bilanço çıkarmak adına bir tasnif yapalım. Bunun için darbeden sonra belirleyici aktörlerin durumunu inceleyelim:

Müslüman Kardeşlerin Son Kozu “Şehadet”

Mursi iktidarı bir yıla içerisinde her anlamda sıfırı tükettiğinden hızla zemin kaybediyordu ki Temerrüd (İsyan) Hareketi ortaya çıktı ve haftalar içerisinde büyük halk kitlelerine ulaşarak 23 milyon imza topladı. Büyük gün 30 Haziran dünya tarihinin en büyük kitlesel eylemlerine sahne olarak tarihe geçti. Mursi her şeye rağmen erken seçime yanaşmayınca on milyonlar, Mursi’ye 48 saat mühlet tanıdı. Mursi ya istifa edecekti ya da bu sürenin ardından genel grev ve blokajlardan oluşan büyük bir sivil itaatsizlik hareketi başlatılacaktı. Yani, Mursi’nin öyle ya da böyle gideceği belli olmuştu. Ama bu süre dolmadan ordu harekete geçerek Mursi’yi devirdi. Askeri darbe ile devrilmek Müslüman Kardeşler ve Mursi için en hasarsız düşüş biçimiydi, aksi takdirde kitle hareketi karşısında zaten daha fazla dayanamayacaklardı ve bu şekildeki bir düşüş, Müslüman Kardeşler’i uçurumdan aşağı belirsiz bir “son”a götürecekti. Müslüman Kardeşler, şimdilerde darbeye karşı mazlumu oynayarak böyle bir sondan kurtulmuş oldu. İhvan, kitle desteğini büyük ölçüde kaybetse de, Mısır’da ve hatta dünyada yalnızlaşsa da çok köklü bir gelenek olduğundan kendi örgütlü gücünü meydanlara taşıdı ve demokrasi havarisi kesildi. Diğer taraftan Müslüman Kardeşler’in oynayabileceği tek kozu kalmıştı: Şehitlik. Eylemlerde yer yer silah kullanmaktan çekinmeyen Müslüman Kardeşler üyeleri katliamlara davetiye çıkardılar ve neticede büyük kıyımlar yaşandı. Bu arada Müslüman Kardeşler’e en büyük destek AKP’den geldi ve AKP medyası dramatik tonlamalarla içerde kıyameti kopardı. Gelgelelim aynı dramatik havanın Mısır’da yaşanmadığını da belirtmek gerekir, zira Mursi yanlılarının karşıtı genç eylemcileri çatılardan aşağı tek tek attıkları görüntüler gibi bir sürü cinayet görüntüsü Mısır’da milyonlarca kez izlendiği için geniş kitlelerin Müslüman Kardeşler’i masum kurbanlar olarak görmedikleri çok açık. Diğer taraftan bu sürecin Müslüman Kardeşler’i olası bir dağılmadan kurtardığını da bir gerçek. Şimdiler de ABD Savunma Bakanı Sekreteri Chuck Hagel ile AB Dış İlişkiler Koordinatörü Catherine Ashton, Sisi üzerinde büyük bir baskı kurmuş durumda. Buna göre Sisi’den Müslüman Kardeşler’den kimi isimlerin geçici yönetime dahil edilmesi ve 2014’deki seçim sürecine Müslüman Kardeşler’in katılmasına izin verilmesi isteniyor. ABD’nin Ortadoğu’da etkili iki senatörü (Mc Cain ve Lindsay Graham) Mısır’a yollama kararı ile Alman Dış İşleri Bakanı Guido Westerwelle’nin Kahire’ye kadar gelip yoğun çabalar içerisine girmesi, Sisi ile emperyalizmin büyük efendilerinin arasında “geçiş dönemi”nin nasıl sürmesi gerektiğine dair bir takım farklılıklar bulunduğunu gösteriyor. Nitekim Batılı bir sürü görevli, diplomat ve önemli isim, süreci yönetmek için Mısır üzerine üşüşmüş durumda.

Ordu İpleri Bırakmak Niyetinde Değil

Mısır’da ordu her zaman ipleri elinde tutan güçtü. Ordunun Mısır’ın en güçlü kapitalist unsuru ve uluslararası emperyalist sistemin bölgedeki en önemli partnerlerinden birisi olduğu da diğer bir gerçek. Diğer taraftan nefret edilen Mübarek’in devrilmesinin ardından ordunun bir daha böyle güçlü olamayacağı düşünülüyordu. Nitekim ordu 2011’deki devrimin ardından Müslüman Kardeşler ve ABD ile anlaşarak Mursi’nin başkanlığını kabul etmişti. Hatırlanacak olursa Cumhurbaşkanlığının ikinci turu ordunun adayı Ahmed Şefik ile Mursi arasında geçmiş şaibeler altında kazananın Mursi olduğu duyurulmuştu. O tarihten bugüne köprünün altından çok sular geçti. Mursi ordudaki Müslüman Kardeşler etkisini arttırmaya çalışırken İslami kimliği ile bilinen Sisi’yi genelkurmay başkanı olarak atadı. Diğer taraftan Mursi’nin başkanlığı mutlak anlamda başarısızdı. Mursi’ye oy verenler dahi bir yıllık Müslüman Kardeşler iktidarından yaka silkerek eylemlere katılıyordu. İşte Mısır bu ortamda yaza girerken on milyonlar Mursi’ye karşı harekete geçti. 30 Haziran’daki tarihi eylemlerden sonra bile Mursi’nin hala erken seçim için istifa etmemesi ve bu arada hergün sokaklarda eylemcilerin öldürülmesi orduya müthiş bir imkan sundu. Ordu, on milyonların desteği, içlerinde Selefiler ile diğer İslamcıların da olduğu, Müslüman Kardeşler dışındaki her kesimin onayı ile yönetime el koyarak Mursi’yi enterne etti. Ordu, darbe yaparak bir yandan kitle hareketinin genel grev hareketiyle Mursi’yi devirmesini engelleyerek radikalizmin sistemi sarsmasını engellemiş; diğer yandan da kendi adına geri dönüş fırsatını kaçırmamıştı. Müslüman Kardeşler, kendi örgütsel gücüyle alaşağı edilmeye direndiğindeyse de ordu soğuk kanlı cinayetler işlemekte tereddüt etmedi. Çatışmalar, katliam boyutuna ulaştığında işin renginin değişmeye başladığı ortaya çıktı. Müslüman Kardeşler’e karşı alınan önlemler, tutuklamalar ve katliamlar, Mısır’daki ordu müdahalesinin klasik tipte bir darbeye dönüşmeye başladığına işaret ediyor. Ordunun ciddi bir halk desteğine sahip olması, kitlelerin alternatifsizlik ve liderliksizlik nedeniyle savrulma yaşadığını ortaya koyuyor. Bu da Sisi’nin en büyük avantajı. Ordunun çağrısıyla Tahrir’de toplanan yüz binler Sisi, Nasir ve Sedat posterleri taşıyor. Şimdilik etrafta Mübarek posteri olmasa da Mübarek dönemi kalıntılarının (felul) sahada olduğu biliniyor. Emperyalist güçler, mevcut durum dahilinde kitle hareketinin durulmayacağının farkındalar ve askeri rejimi açıkça destekliyorlar. Bir anlamda dünya kapitalizminin Mısır’da Sisi diktatörlüğüne ihtiyacı var. Sisi ve ordu, ellerini şimdiden fazlasıyla kana bulamış olduklarından kolayca kenara çekilip erken seçimle “normalleşmeye” izin vermeyeceklerdir. Gün gelir bunun hesabı bizden sorulur korkusu, “normalleşmeyi”olabildiğince geciktirmeleri için başlı başına büyük bir motivasyon olacaktır. Bir darbe rejimi olarak da uzun süre devam etmelerinin çok zor olacağından ellerindeki en önemli koz, Sisi’nin cumhurbaşkanlığına aday olması ve seçimleri kazanmasıdır. Bunun anlamı da demokratik yaşamın ordu kontrolüne girmesi ve Nasır-Sedat-Mübarek geleneğindeki bir Mısır’ın (mevcut konjonktüre uygun olarak) yeniden hayata geçirilmesidir. Sisi, olası cumhurbaşkanlığı adaylığını, sağlamış olduğu kitle desteğine dayandırarak, ordunun değil halkın adayıolarasunmaya gayret gösterecektir. Bu arada Sisi, acilleşen ekonomik çöküntü riskine karşın uluslararası güçlerin büyük yardımlarına muhtaçtır. Nitekim şimdiden Körfez ülkeleri ile ABD ekonomik, askeri ve siyasi destek için kolları sıvamış durumdadır. Tabi bir de bunun geri dönüşümü olacak: IMF paketleri, İsrail ile ilişkiler, işçi düşmanı yasalar… Bu çerçevede Sisi’nin hazırladığı anayasa taslağı, grev hakkını anayasal güvence altına almazken şeriata yaptığı vurgular ve azınlık haklarına karşı tavrı ile de gerici karakterini ortaya koyuyor ve gelecek için ipuçları veriyor.

Kitle Hareketi Kritik Bir Sınavla Karşı Karşıya

Mısır’daki kitle hareketi, Mursi’ye karşı yapılan 30 Haziran eylemleri ile zirveye çıktı. 30 Haziran’daki eylemler Mübarek karşıtı protestolardan çok daha büyüktü. Daha önce Mursi’yi desteklemiş geniş kesimler de hareketin içerisindeydi. En kalabalık kitle de belki de ilk defa eylemlere katılan insanlardan oluşuyordu. Örneğin kırsal kesim ilk defa eylem sahasına iniyordu. Dünya tarihinin en büyük eylemlerine karşın Mursi’nin iktidar koltuğuna adeta yapışması ve bu arada kitlelerin sokaklarda öldürülmeye devam etmesi orduyu harekete geçirdi ve Mursi bu şekilde düştü. Ve milyonlar orduyu alkışladı ve halk yaşananın bir darbe olduğunu reddetti. “Halkın demokratik isteği bu yöndeydi ve ordu buna aracı olmuştu. Mübarek’in gidişi de bu şekilde olmamış mıydı?” Gelgelim Mısır en güçlü, en eski örgütü Müslüman Kardeşler bu şekilde bir kenara atılmaya razı değildi ve Mursi’nin seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olduğunda ısrar ederek direnişe geçtiler. Netice ordunun müdahalesinin giderek yerleşik bir hal alması ve darbenin gerçeğe dönüşmesi oldu. İşin acı tarafı isyanın yaşayan ruhu Tahrir’in ordunun destekçisi bir konuma düşmesi oldu. Önderliksizlik ve bundan kaynaklanan perspektifsizlik, kitlelerin Müslüman Kardeşler karşısında orduyu bağırlarına basmalarına yol açtı. Daha düne kadar halkı bizzat katleden, daha sonra Müslüman Kardeşler’in halkı katletmesine yardımcı olan ordunun halktan bu şekilde büyük bir destek alması, toplumsal muhalefet adına önemli bir travma anlamına geliyor. Şimdilerde ordunun politik yaşamı tekeline alma tehlikesi var. Bu durumda Müslüman Kardeşler muhalefette olacaktır. Bunun dışında Selefiler’den bahsetmek gerekiyor. Selefi Nur Partisi, her ne kadar darbeye destek vermiş olsa da şimdilerde darbe yönetimi ile arasına mesafe koymuş durumda. Daha çok tarafsız bir pozisyondalar. Müslüman Kardeşler gibi İslamcı olan hatta onlardan daha radikal olan Nur Partisi’nin de süreçte muhalefete geçmesi Sisi’yi oldukça rahatsız edecektir. Bu yüzden de Selefiler’e yeşil ışık yakılıyor ve Selefiler etkilerini arttırıyorlar. Yeni anayasa taslağındaki şeriat ilkelerinin bulunmasında Selefiler’in etkisinin büyük olduğunu unutmamak gerekir. Kısacası hem İslami hem de neoliberal bir çizgisi olacak yeni yönetimin. Sisi, dış yardım alsa da almasa da radikal gençlik hareketi ve emekçilerin taleplerini karşılayamayacaktır. Toplumsal adalet ve özgürlük hedefleri ile kitleler nasıl sırayla yönetimleri devirdilerse şimdi de Sisi’nin başına gelecek olan budur. Mısır kapitalizminin başında kim bulunursa bulunsun emekçi halkın ve gençliğin sorunlarını çözemeyecektir. Bu sefer geri sayım Sisi için başlayacaktır. Müslüman Kardeşler ve diğer İslamcılar, muhalefetin liderliğine oynamak isteyeceklerdir elbette; ama onlar da iktidarda ne menem demokratlar olduklarını gösterdiler. Şimdiden Tahrir ve Adeviye’ye alternatif üçüncü bir meydan çağrıları hayata geçirilmektedir. Asıl mesele sosyalist alternatifin kitle hareketinin önderliksizliğine çare olup olamayacağıdır. Kitleler adına tek çıkar yolun sürekli devrim olduğu ortaya konmadan; bu, bir alternatife dönüşmeden kitle hareketinin sonsuza kadar sürmesi beklenemez.  

KATEGORİLER
ETİKETLER