Milli Bayramlar ve Devrimciler- V.U. Arslan
Milli bayramların bu sene daha özel geçmesi gerekiyor. Hayır, 100.yıl gibi bir meseleden ötürü değil, ülkeyi kasıp kavuran ekonomik buhran karşısında kapitalist sistemin daha dayanıklı olması için.
Bu durum gereği TBMM’nin açılışının 100.yılı “birlikte başaracağız”, “biz bize yeteriz”, “tek yürek Türkiye” “hep birlikte balkonlardan İstiklal Marşı okuduk” gibi vurgularla kutlandı. Erdoğancılar ve Erdoğan karşıtları da kendi cephelerinden haftalardır bu “milli” güne hazırlandılar. Öne çıkan hava tabii ki milliyetçilik ve devlet sevicilik. Farklı egemen odaklar devlet aygıtının kontrolü için kıyasıya çarpışsalar da devletin kapitalist karakteri değişmez. Ama devletin kapitalist karakterinin emekçi sınıflara olan karşıtlığı bir şekilde gözlerden kaçırılmalıdır.
Bozuk düzen her sene üçer beşer kez daha kurtarılan vatan üzerinden allanıp pullanıyor. Aynı gemideyiz masalları, milli birlik ve beraberlik hikayeleri ve tabii yüce devletimizin kutsallığı! E tabii emekçi sınıflar bu sanal birlik havası olmadan nasıl uyutulacak? Can alıcı vahşi düzenin altında inim inim inleyenler ancak bu şekilde kontrol altında tutulabilir. İtiraz edenleri vatan haini ilan edersin, iç düşmanlar- dış düşmanlar türküsünü dilinden düşürmezsin, olmadı faşist çeteleri devreye sokarsın ve bu devran böyle döner. Oyun bu.
Yalnız Türkiye’de değil, tüm dünyada burjuva rejimler emekçileri bu milli birlik safsatasının içerisine sokmak zorundadır. Başaramazlarsa ayakta kalmaları hiç kolay olmaz. ABD’nin 4 Temmuz’u, Putin’in 9 Mayıs’ı, Yunanistan’ın 1829’da Osmanlı’dan kurtuluşunun bilmem kaçıncı yıldönümü…
Kapitalist sistemin en büyük silahı hala milliyetçilik. Burjuva düzenin bekçiliği için milliyetçiliğe ve buradan doğru da toplumsal onay elde etmek için ortak kimlik yaratmaya ihtiyaç duyuluyor. Bu yüzden milli birlik ruhunu yakalamak adına ulusal kahramanlık öykülerini sürekli tekrarlamak zorundalar. Sömürü çarkları, sürekli canlı tutulan bu hamaset enerjisiyle döndürülüyor.
O halde bugünün devrimci görevi, bu milli birlik havasının karşısında durmaktır. Sınıf savaşının hassas noktası budur. 100 yıl önce Anadolu ve İstanbul’u işgal edenler geri çekildiler, ama 23 Nisan’dan aylar sonra bu ülkede emekten yana olanlar ezildi, Mustafa Suphi ve yoldaşları katledildi. Kürtler yok sayıldı, gayrimüslimler bu topraklardan gönderildi. Kimlikçilik tuzağına düşmeden sınıf bilinçli emekçilere bunları anlatmak zorundayız. Belki bu zor konular emekçilere yönelik gündelik ajitasyonun konusu olamaz, ama devrimci bir işçi bu meselelerde şovenist kalıntılardan arınmak zorundadır. Bu konuda bilinç vermek de biz devrimcilere düşer.
Ha, bugün Türkiye’de kendisini 23 Nisan coşkusuna kaptıran ve kendisini devrimci ya da komünist olarak lanse edenlere ne demeli? Bunlar, burjuva cumhuriyetin sol köşesinde kendisine yer kapmak isteyenlerdir sadece. Bu siyasi aktörlerin de işçi sınıfının devrimci bilinç kazanmasının önünde engele dönüşebildiklerini sınıf mücadelesi tarihinden çok iyi biliyoruz.