Mikrofon Emekçide 16: Atanamayan Bir Öğretmenle Röportaj

Mikrofon Emekçide 16: Atanamayan Bir Öğretmenle Röportaj

Atanamayan ve yeni mezun bir öğretmen olarak ne tür zorluklar yaşıyorsunuz?

Bu bağlamda en büyük zorluk ekonomik bağımlılık diyebilirim. Çünkü herhangi bir gelirin olmadığı için ekonomik olarak aileye mahkumsun. Bu nedenle birçok meslektaşım gibi ben de öğretmenlik dışındaki (hizmet sektörü, inşaat sektörü vs) alanlarda çalışmak zorunda kaldım. Diğer zorluklar genellikle ekonomik zorluklardan besleniyor.

Dershanelerdeki çalışma koşulları nasıl?

Dershanelerdeki çalışma koşulları farklılaşıyor, bu konuda bir genelleme yapmak biraz zor olsa da kendi çalıştığım kurum üzerinden anlatayım. Haftanın 6 günü (Pazartesi tatil) çalışıyoruz. Hafta içi 09-19, hafta sonu 08-18 saatleri arasında (toplamda haftalık 60 saat ) mesai yapıyoruz. Hafta içi 11, hafta sonu 12 derse giriyoruz (eğer program doluysa); ayrıca kurumun ayarladığı özel derslere giriyoruz. Tabi ki bu derslerin bütün geliri kuruma kalıyor.

Kurum yemek ve yol masraflarımızı karşılamadığı için bu masrafları da bizler karşılıyoruz. İhtiyaca yetecek kadar öğretmen olmadığı için mesai saatleri içinde işin olamaz veya hastalanamazsın. “Hastalanacağınızı birkaç gün önce bize bildirin” gibi bir söylemleri bile oldu. Diğer taraftan senin hastalanıp izin alman diğer arkadaşlarına ilave yük binmesi demek.

Bu çalışmanın karşılığında asgari ücret veya asgari ücretin biraz üstünde maaş alıyoruz. Son olarak şunu eklemek isterim: Öğrenci velileriyle birebir görüşmek ve onları öğrencilerinin kurumda kalmasına ikna etmen gerekiyor. Ez cümle idare, veli ve öğrenci üçgeninde sıkışmış bir hikayenin baş karakteridir dershane öğretmeni.

Öğretmenlerin özel sektördeki sorunları Doğa Koleji’ndeki yaşananlardan sonra iyice gündem olmuştu. Sizce öğretmenlerin özel sektörde yaşadıklarına karşı neler yapılabilir?

Bu sorunun çözümü için öncelikle insanca çalışma koşulları için yasal düzenlemelerin ve sıkı bir denetleme mekanizmasının getirilmesi gerekmektedir. Biliyorsunuz ülkemizde dershaneler kapatıldı; bunun yerine özel öğretim kursları açıldı. Esas olarak bakıldığında bu kurslar fiilen dershanedir ve bunu bakanlığın da bilmesine rağmen gerekli işlemler yapılmıyor. Neredeyse bütün kurslar matematik kursu olarak açıldığı için diğer branş öğretmenlerinin atamaları yapılmıyor sekreter, eğitim danışmanı gibi gösterilip işe başlıyorsunuz. Bunun yasal olarak düzenlenmesi gerekiyor.

Öğretmen yönüyle; bizlerin örgütlenmesi ve bu çalışma koşullarının iyileşmesi için çalışma yapması gerekiyor.

Bir eğitimci olarak, Türkiye’deki eğitim sistemi ve pandemi süreci öğretmenler ve öğrenciler açısından ne tür problemler yarattı?

Türkiye’de eğitim sisteminin en büyük sorunu uzun vadeli bir eğitim planlamasının olmamasıdır. Bunu sürekli değişen ve birbirine taban tabana zıt eğitim politikalarından da anlayabiliriz. Her yeni bakan kendine göre iyi olan politikaları uygulamaya koyuyor ve bu politikanın ömrü bakanın bakanlığı kadar oluyor. Yani sistem iyi mi yoksa kötü mü veya başarılı mı yoksa başarısız mı daha anlamadan yeni bir sistem ortaya atılıyor ve eski sistem alabildiğine yerden yere vuruluyor. Bunu nedeni eğitim bağlamında uzmanlardan oluşan bir üst kurulun olmaması ve yönetimlerin sabırsız olması diyebilirim.

Eğitim sistemiyle ilgili bir diğer sorun ise eğitimin kademe kademe bilimsellikten uzaklaşması ve özellikle fen bilimlerine gerekli değerin verilmemesidir. Esas olarak Türkiye’de eğitim sistemi ebeveynlerin rahatça çalışabilmesi için çocukların okulda tutulmasına dayanıyor. Sürekli değişen sistemlere de artık ne öğretmenler ne de öğrenciler adapte olabiliyor. Kararlar günübirlik verildiği için ertesi gün neyin geleceğini kimse kestiremiyor. Bunun son örneğini YKS tarihi meselesinde gördük. İktidar için eğitimin turizm sermayesinin çıkarlarının arkasından geldiğini çocuklar da çok net görüyorlar.

Teşekkür ediyoruz.